El Sıkışma
Beden dili hakkında hiçbir fikri olmayanlar bile, elini sıktıkları kişiyle ilgili bazı şeyler düşünürler. El sıkma biçimi insanın kişiliğini ortaya koyma yollarının en başta gelenlerinden biridir.
İnsanların el sıkma biçimlerinde esas olarak üç mesaj hakimdir. Üstünlük, eşitlik ve boyun eğme. Yapılan bir araştırmada başarılı üst düzey yöneticilerin büyük çoğunluğunun hem el sıkışma işlemini başlatan kişiler olduklarını, hem de avuç içleri yere bakar şekilde el sıkıştıklarını ortaya koymuştur.
Avuç İçinin Yönü
Avuç içinin yere bakması, karşıdaki kişinin elini bütünüyle yatay olarak sıkmak anlamına gelmez. Üstünlük belirten el sıkışı karşıdaki kişiye göre avuç içinin hafif yere dönük olması demektir. İnsanlar mağara döneminden bu yana karşılarındaki kişi için hiçbir tehlike taşımadıklarının işareti olarak onlara avuçlarını göstermişlerdir. Öteden beri kollarını kaldırarak avuç içlerini göstermek, teslim olmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple el sıkışırken avuç içinin hafif yukarı dönük olması Resim69’da sağdaki kişi için karşısındakinin üstünlüğünü kabul etmek anlamına gelir.
Güvenli ve dengeli bir el sıkışma, ellerin dik olarak ve avuçların birbirlerini bütünüyle kavramasıyla gerçekleşir. Böylece her iki insan da kendi varlığını karşısındaki hissettirmemiş olur.
Özel Duyguların Yansıtılması
Karşımızdaki kişiye dürüstlüğümüz ve kendi duygularımızın sıcaklığı konusunda güven vermek istediğimizde, onun elini iki elimizle sıkarız. Kendisine uzatılan eli, iki elle birlikte kavramak, karşıdaki kişiye samimiyet, güven gibi özel duygular beslediğini göstermenin açık yoludur.
Politikacılar ve doğulu iş adamları tarafından kullanılan bu el sıkışma biçimi, o insanlar için büyük çoğunlukla gerçek duyguları yansıtmaktan çok bir gösteri niteliğindedir. İnsanın uzun bir aradan sonra karşılaştığı dostunun elini bu şekilde sıkması yadırganmaz ama ilk defa karşılaştığı veya çok az tanıdığı bir kimseyle bu şekilde el sıkışması o kişiden bir çıkar beklentisi içinde olduğunu düşündürür.
Benzer şekilde el sıkışırken, sol eliyle karşısındaki kişinin kolunu veya omzunu tutmak da o kişiye karşı duyulan özel duyguları gösterir. Karşıdaki kişinin kolunu veya omzunu tutan kişi böylece, onun mahrem alanına girmekte sakınca görmediğini ifade etmiş olur. Bu el sıkışma biçimi yakın arkadaşlar arasında kabul edilebilecek bir el sıkışma biçimidir. Aksi takdirde insanlarda rahatsızlık yaratır.
Buna rağmen bu el sıkışma biçiminin kullanılabileceği ve karşıdaki kişi üzerinde olumlu etki bırakabileceği durumlar vardır. Örneğin şirketin üst düzey yöneticisinin takdir ettiği bir genç memura bu şekilde yaklaşması, onu derinden etkiler ve yöneticisine ve işine karşı çok olumlu duygular geliştirmesine sebep olarak, çalışma motivasyonunu da yükseltir.
Kol Kavuşturma Engeli
Bir canlının kendisini güvende hissetmediği zaman bir cismin arkasına saklanması doğal bir korunma davranışıdır. Bebeklerde hayatlarının ilk yıllarında başlayarak masaların, sandalyelerin, dolapların altına ve arkasına saklanır. İnsan büyüdükçe kendisini tehdit eden durumları yaşadığında, saklanma davranışı biraz daha incelik kazanır ve altı yaş dolaylarında çocuk, cisimlerin arkasına saklanmak yerine kollarını kavuşturarak kendisini koruyucu bir engel oluşturur ve bu engelin arkasına gizlenir.
Bu davranışı yaşamın daha ileri dönemlerinde, örneğin gençlik dönemlerinde bacak bacak üstüne atmayla oluşturan engel izler.
Yedi yaşından itibaren kollarını kavuşturup, bedenini geriye çekip, başını öne eğerek durduğunda, daima kendisini zorlayan veya tehdit eden bir durumun varlığı söz konusudur. Bu davranış, daha sonraki yıllarda da bir hayat boyu devam eden olumsuz, savunmaya yönelik bir tavırdır ve kişinin kendisini tehdit altında hissetmesinin en açık işaretidir.
Örnek vermek gerekirse, yapılan bir araştırmada bir iş mülakatı sırasında adaya bildiği konulardan soru gelince cevap verirken oturduğu koltuktan öne eğiliyor, yüzü, elleri ve kollarıyla ifadesini destekleyen jestler kullanıyordu. Hakim olmadığı konularda soru gelince de aday koltuğa yaslanıyor, kendisini geri çekiyor ve kollarını kavuşturuyordu.
Birçok kimse kollarını alışkanlıktan kavuşturduklarını veya kendilerini böyle daha rahat hissettiklerini söylerler. Yapılan bir araştırmada orta eğitimin bir sınıfındaki öğrencilere belirli bir dersi izlerken her zamanki gibi rahat ve gevşek oturmaları, kollarını kavuşturmayıp, ayak ayak üstüne atmamaları söylenmiş; diğer sınıftakileri ise aynı dersi izlerken kollarını kavuşturmaları ve ayak ayak üstüne atmaları talimatı verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, kollarını kavuşturan grubun öğrenme ve hatırlama miktarının %38 daha düşük olduğu, öğretmene ve öğretilen konuya karşı çok daha fazla eleştirici oldukları görülmüştür. Burada ortaya çıkan bir diğer bulgu da kollarını kavuşturan bir dinleyicinin, konuşmacıya karşı sadece olumsuz bir duygu içinde olmakla kalmayıp, söylenenlere de daha az dikkat ettiğidir.
Kollarını alışkanlıktan veya rahat ettikleri için kavuşturduklarını söyleyenler, gerçekte korunmaya yönelik ve savunucu bir duyguya sahip oldukları için kendilerini iyi hissetmektedirler.
İnsan dinlediği ile aynı fikirde değilse kollarını kavuşturur. Bu çok sayıda izleyenin olduğu konferansda da yüz yüze kurulan ikili ilişkiler için de geçerli bir durumdur. Unutulmaması gerek bir gerçek insanın diliyle çok kolay, bedeni ile çok zor yalan söylediğidir.
İnsanlar kollarını çoğunlukla istenmeyen bir durumdan kaçınmak ve kendilerini korumak için kavuştururlar. Bu davranış en sık insanın kendisini yabancıların arasında güvensiz hissettiği asansörlede, kafelerde, kuyruklarda, parti veya geniş sosyal toplantılarda görülür.
Gizli (Örtük) Kol Kavuşturma Engeli
İnsanlar bazen, yabancılarla çevrili oldukları bir kokteyl partide kollarını tam olarak kavuşturmak yerine, bir kollarını sarkıtıp, diğer kollarıyla bedenlerini kapatabilirler.
Bu gibi durumlarda rahatsızlık arttığı zaman, bacaklarla yeni bir engel daha oluşturulur. Böylece kişi kendini tehdit altında hissettiği dış dünyaya karşı savunmuş olur. İnsanlarla çevrili ve ayakta durulan bir ortamda ortaya çıkan bu jest de kişinin durumla ilgili rahatsızlığının ve kendini tehdit altında hissetmesinin bir ifadesi olarak yorumlanır.
Çok sık görülen bir başka örtük savunma davranışı elleri önde kavuşturmaktadır. Böylece kişi kendi sınırlarını daraltır. Bir topluluk önünde konuşanlarda, bir ödüle layık görülenlerde ortaya çıkabilen bu jest, karşıdaki kişi veya kişilere gösterilen bir saygının da ifadesidir. Desmond Morris’e göre bu jest korku veren bir durumda çocuğun elinin annesi tarafından tutulması sırasında duyulan rahatlığın yaşanmasına imkan sağlar.
Örtük kol kavuşturma engelleri çoğunlukla sık sık topluluk karşısında bulunmak zorunda olan politikacılar, satıcılar, televizyon sunucuları gibi kimselerde görülür. Bunun, sık sık topluluk önüne çıkan bu kimselerin güvensizlik ve iç gerginliklerini saklamaya dönük bir tavır olduğu saptanmıştır.
Öte yandan saatini veya kol düğmesini tutarak oluşturduğu engel, kişinin kendisini güvende hissetmesine yardımcı olur.
Kadınlar ellerinde çanta taşıdıkları için bu jesti daha az dikkat çekerek yaparlar. Bu jestlerin, sinirlilik, iç gerginliğin işareti olarak yorumlanmasının sebebi, gerçek bir amaca yönelik olmamalarıdır.
Kokteyl partiler insanlarda gerginlik yaratan toplantılardır. Özellikle toplantının başlangıcı ev sahipleri için de, misafirler için de rahatsızlığın en yoğun olduğu zamandır. Bu sebeple insanlar iç gerginliklerini hafifletmek için çoğunlukla farkında olmadıkları birçok hareket yaparlar. Kadınların saçlarını, erkeklerin bıyık veya sakallarını düzeltmeleri, kıyafetlerine çeki düzen vermeleri, elbiselerin üzerinden hayali iplik toplamaları, ellerini ovuşturmaları hareketlerin başlıcalarıdır.
Kokteyl partilerde iç gerginliği ortadan kaldıracak en önemli araç içecek ve yiyeceklerdir. İçecek ve yiyecek insanları meşgul ederek, ellerini doldurarak gerginliği hafifletmek için önemli rol oynar. Bir kokteyl partiye katılan kişi harareti olmadığı halde içer, karnı aç olmadığı halde yer.
Saklanma Davranışları
Güneş gözlüğü gözleri güneşten korumak; çanta veya dosya, çeşitli eşya ve belgeleri taşımak amacıyla kullanılır. Kapalı mekanda insanların güneş gözlüğü ile oturması kişinin kendisini ve duygularını gizleme yönünde bir davranış olarak değerlendirilir.
Hiç kimse gözlerini görmediği bir insanla olumlu bir ilişki kuramaz ve hele bu insanla yeni tanışıyorsa, sıcak bir duygu besleyemez. Bu sebeple güneşli bir ortamda bile olsa, biriyle konuşurken gözlüğü çıkarmakta yarar vardır.
Benzer şekilde çanta veya dosyayı göğsün üzerinde tutmak, kişinin güvensizliği ve iç gerginliğinin işaretidir. Kişi böylece kendisini dünyaya karşı bir zırhla kaplamış olur. Bu jeste kadınlarda daha sık rastlanır. Kadınlar özellikle çantalarını bir koruyucu olarak kullanırlar. İnsan kendisinin, fikirlerinin ve duygularının kabul göreceğinden şüpheye düşerse, ihtiyaç duyduğu dayanağı bu tür objelerde arar.
Kişinin oturduğu koltuğun kolları da çevreye fazla ipucu vermeden kişiye dayanak görevi yapabilir. Karşısındaki kişi tarafından duygu veya fikir düzeyinde zorlanan insan, ihtiyaç duyduğu desteği oturduğu koltuğun kollarında arayabilir. Böyle gergin bir oturuşla rahat bir oturuş arasındaki fark, kişinin bedeninin üst kısmını kullanma biçiminde gizlidir. Kendini baskı altında hisseden kişi başını ve göğsünü geri çekerek oturur ve omuzları hafif kalkıktır. Oysa rahat bir oturuş sırasında omuzlar serbest, baş ve göğüs hafif öne eğiktir.
İnsanların duygularının anlaşılmasını zorlaştıran doğal engellerden biri de sakaldır. Özellikle yüzlerin bütününü sakal arkasına gizleyen insanların dış dünyayla etkileşimleri azalmış olur. Bir başka açıdan sakalın dikkat çekiciliği ve toplumda nispeten az rastlanması başlangıç için bir ilgi ve iletişim aracı olarak görülebilir. Kısaca ifade etmek gerekirse sakal ilgi çekmek, farklı olmak ve duyguları gizlemek için iyi bir araçtır.
Seçilen Yer
Bir odaya girdiğimizde seçtiğimiz yer kendimize olan güvenimiz ve o mekan içinde bulunanlar arasında kendimizi nerede gördüğümüz konusunda fikir verir.
Yapılan araştırmalar, odaya girdiklerinde kapıya yakın koltuk veya sandalyeye oturanların özgüvenleri düşük kimseler olduğunu ortaya koymuştur. Kapıya yakın koltuğa oturmak aynı zamanda kişinin kendisini diğer kişilerden daha az değerli ve önemli gördüğünün işaretidir. Bu kişilerin oturma biçimleri incelendiğinde de, çoğunlukla sandalyeye ve koltuğun ucuna oturmak, kalkamaya hazır olmak gibi durumdan rahatsızlığın ve düşük özgüvenin diğer belirtileri de bulunmuştur.
Buna karşılık girdikleri odada ev sahibine veya merkeze yakın yer seçenlerin özgüvenleri yüksek ve kendilerinden hoşnut kimseler oldukları ve bu kimselerin aynı zamanda koltuklarını ve sandalyelerini dolduracak biçimde oturdukları görülmüştür.
Ön sıralarda, özellikle ön sıralarda, insanlar kendilerini savunmasız ve çıplak hissetmektedirler. İnsanın önündeki koltuk ve diğer dinleyiciler doğal bir korunma yaratır ve güven duygusu verir. Bu sebeple de boş bir salonda dinleyiciler orta sıralardan başlayarak salonu doldururlar.
Benzer şekilde bar cafe ve benzeri eğlence yerlerine insanlar arkadaş olabilecekleri, ilişki kurup konuşabilecekleri birilerini bulmak için giderler. Buralara gelenler büyük çoğunlukla ya sırtlarını bir köşeye dayayarak ve diğer insanları gözleyebilecekleri bir kenara otururlar. Oysa bu yerler kişinin görülmek istediği diğer insanlar tarafından kolayca fark edilebileceği yerler değildir.
Ders 4__________________________________________________________________________
4-Görünüm Kodları:
Argyle, görünüm kodlarını, iradeye bağlı olanlar yani saç, elbiseler, cilt, bedensel süsler ve makyaj ile daha az kontrol altında tutulabilenler yani kilo, boy vb. olarak ikiye ayırmaktadır.
Kişilerarası iletişimde izlenim yaratma açısından giyim-kuşam kodunun rolü, özellikle toplumsal kimlik ve statülerin belirlenmesi ile duyguların dışavurumu açısından oldukça önemlidir. İnsanoğlu giyinmeye başladıktan sonra kullandığı giysilere ve süslere bir takım özellikler yüklemeye başlamıştır. Toplumsal sınıflaşmanın çok fazla olmadığı toplumlarda bile, en azından yaşa, cinsiyete göre kişilerin giysileri farklılık gösterebilmektedir. Örneğin bir üniforma ya da takım elbiseyle, spor bir eşofman takımın kültürel anlamda iletişi aracı veya kod olarak taşıdığı farklı anlamlar ve iletiler mevcuttur.
Sembolik İletişim Aracı Olarak Giyim
Giyim sözsüz iletişimin “anlam ifade etme” işlevinde son derece önemli rol oynamaktadır. Renklerin dili ve giyim - kuşam dili, özellikle toplumsal kimlik ve statülerin belirlenmesi ve duyguların dile getirimi açısından yadsınamaz bir öneme sahiptir. Giyimi, beden dili ile birlikte, kişinin karşıya vereceği mesajda tamamlayıcı ve güçlendirici bir unsur olarak kullanmak doğru bir tercih olacaktır.3
Kitle iletişim araçlarının yoğun ileti trafiği arasında ve ileri teknoloji ürünlerinin sanal bir dünya yaratması sebebi ile yalnızlaşan günümüz insanı kendini ifade etmenin değişik yollarını arama çabasına girmiştir. Yüz yüze iletişimden kopan bireyler hem içinde bulundukları toplum tarafından dışlanmamak ve o topluma aidiyetlerini pekiştirmek hem de diğer insanlardan ayrılabilmenin yollarını aramaktadır. Sözsüz iletişimin bir yönü olan giyim, bireylerin ilk etapta birbirleri hakkında fikir sahibi olmalarına öncülük etmektedir. Günümüzde pek çok sayıda insan kendisini moda ile ifade etme yolu tercih etmektedir.4 Beden dilinin kurucu öğeleri olarak giysiler amaçlanmış ya da amaçlanmamış bir “söz” aktarmaktadırlar. Üzüntüyü belli eden, sevinci ortaya koyan sportif ya da piknik kıyafetleri, iş ortamlarında giyilen resmi kıyafetler, kişinin kimliği, sosyal statüsü, eğitim düzeyi, ruh hali gibi bir dizi insanlık durumunu betimlemektedir.5 Georg Simmel’e göre, moda, kendi benliğinin farkına varmak ve göze çarpmaya, ilgi çekmeye ve biricikliğe gereksinim duyan bireylerin bireyselliklerini dışa vurdukları asli bir faaliyet alanı olarak işlev görmektedir. Bu fikri benimseyen kişiler yoksun oldukları bireyselliği dışa vurma aracı olarak modaya ihtiyaç duymaktadırlar. Moda, insanların içsel özgürlüklerini korumasını ve bu şekilde bireyin toplumun bütünü ile ilişkisinde içinde bulunduğu konumu dışsal olarak göstermesini sağlayan önemli bir toplumsal araçtır.6
Giysilerin araç olarak kullanıldığı iletişim boyutunda kişi, duygu, düşünce ve inançlarını yansıtarak diğer insanlar tarafından anlaşılmak ister. Sözcükleri kullanmadan, sessiz bir şekilde, ama giysileri aracılığıyla konuşarak kendini ifade eder.7 Giyim, başkaları üzerinde yaratılmak istenen olumlu etkiyi gerçekleştirmede kişinin toplumdaki yerini belirlemede bir araç olarak kullanılmaktadır.8
Kişi simgesel değer taşıyan nesneleri tüketmeye eğilimlidir ve bu yolla kendisini çevreleyenler sayesinde, kendi simgesel dünyasına yatkın değerler aracılığı ile kimliğini belirlemeyi amaçlamaktadır. Giyimin iç’i dışarıya vurduğu düşüncesi, her sınıftan bireyin davranışını giysi ile doğru orantılı olarak düzenlemesi gerekliliğini doğurmaktadır. Kişi kendi iç kimliğine en yakın dış görünümü seçerek kendini ifadede bir ara yol bulur. Kişi bir anlamda hissedip de söyleyemediklerini ve gizlediklerini dışa vurmanın yolunu giysi ile bulabilir. Giysi, gerçek ben ile oynanan rol arasında bir köprü atma ve uzlaşma yoludur. Giysiler sosyal kimliği göstermeye yarayan nesnelerdir diğer bir taraftan da iç nedenle seçilmiş olanlar ile içeriye pencere aralamaktadır. Birey, iç’i dışarı vurmanın yolu olarak giysiyi seçmekle, kendini dış gözlerin, ötekilerin bakışlarına, yorumlarına sergilemekte ve açmaktadır. Giyim, kendini toplum içinde yapılandırmanın, görsel haliyle kimliğini başkalarına anlatmanın bir yoludur.9
Giyinme tarzı, taşınan rozetler, içinde bulunduğumuz gelir grubunu, eğitim düzeyimizi, toplumsal çevrelerimizi ele veren mimik jest ve konuşma tarzımız birer dil biçimidir. İnsan ile insanın karşıladığı, ilişki kurduğu her durumda, her mekanda ayrı bir dil biçimi içinde kodlanmış iletişim süreci yaşanır.10 Oskay, bu durumu şu şekilde açıklamıştır;
“Durakta otobüs bekleyen insanlardan iyice giyimli olanlara, daha sıradan giyimli olanların genellikle otobüse binerken yol verdiklerini, öncelik tanıdıklarını, ayaklarına basmamak için daha özen gösterdiklerini hissetmişsinizdir.Bu davranış düzenlemelerinde kimlerin kimlere öncelik göstermeleri gerektiğini kültürümüz öğretmiştir. Karşılaşma ortamlarından kimin kim olduğunu söyleyen, insanlar arasındaki sözel iletişim değil giyim kuşam nesnelerinin görünümlerinin oluşturduğu dilsel kodlamalardır.”11
Her toplumun kendi içinde değişen görünümle ilgili işaret dili vardır. Çoğunlukla giysiler milliyetlerin etnik kökenlerinin belirleyicisi olan en önemli işaretleridir. Örnek vermek gerekirse, Eskimo, Afrikalı, Kızılderili, Arap, Japon, Asyalı gibi farklı milletlerin kendine özgü giysi, makyaj ve aksesuarları vardır. Hemen herkes bu görünümlerden milliyeti tahmin edebilir. Giysiler, dönemlere göre de değişik anlamlar taşıyabilmektedir. Modern dünyada bütün giysi kodları başlangıçtaki anlamlarını yitirmiş olsalar da giyildikleri toplumda, dönemde, onlara yeni anlamlar yüklenir ve yeni şeyler söylerler. Birbirine karışan giysi kodları yeni kültür grupları içinde o gruba özgü bir dil oluşturmaktadırlar. Ortak giysi kodlarının yanı sıra bireyin kişilik yapısıyla ilgili de giysiler mesajlar iletmektedir. Giysinin temizliği ütüsü, sadeliği, abartısı, şıklığı, rüküşlüğü, kalitesi, markası, popülaritesi, özgünlüğü; kişilerin, eğitimi, görgüsü, zevki ve ruh dünyası ile ilgili pek çok veriyi sunmaktadır. Giysiler korunma, örtünme, dikkat çekme dışında, etkin bir iletişim şekli olarak kullanılmaktadır.12
Toplumsal Yapılarda Giyimin Değişen Rolü ve Fonksiyonları
Farklı kültürlerde farklı sosyolojik gelişmelere, dinsel inanışlara bağlı olarak ve zaman içerisinde kıyafet yapıları farklılaşmış kimi zamanda yakınlaşmıştır. Geçirdiği bu evreler doğrultusunda giyim sadece bedeni dış dünyadan korumaya yaramamış aynı zamanda içinde belli başlı iletiler de taşımıştır. Burada giyimin toplumsal yapılar içinde hangi tür fonksiyonlar edindiği aydınlatılmaya çalışılacaktır.
Korunma ve Örtünme Aracı Olarak Giyim
İnsanların temel ihtiyaçları beslenme, barınma, giyinme şeklinde sıralanabilir. Vücudumuzun açıkta kalan yerleri yaralanmaya, çizilmeye, sinek ve böceklerin saldırısına müsait bir alan teşkil etmektedir. Bütün bunlar olumsuz dış etkenlerden korunmak için giyinmeye başladığımızı düşündürtmektedir.13 İnsanın sahip olduğu ten içinde bulunduğu dünyada onu dış çevrelerden koruyamadığı için giyinme ihtiyacı doğmuştur. Giyilen giysi insanı hem coğrafi etkenlerden hem de biyolojik çevreden korumaktadır. Soğuktan ve sıcaktan korunma ihtiyacı giyimi ortaya çıkarmıştır.14 İlkel kıyafet en ilkel malzemelerden yapılarak korunmak amacı ile kullanılmıştır.15
İlkel insanın başlıca telaşı hayatta kalabilmek adına yiyecek bulabilmek olmuştur. Örtünme güdüsü daha sonra gelişmiştir. Örtünmenin ilk sebebi soğuktan korunmak olmuştur. Bu ihtiyaç da bölgeye ve mevsimlere göre değişiklik göstermiştir. Örtünmede ikinci aşama da insanın üreme organını koruma ihtiyacından doğmuştur. Bu amaçla daha çok bedeninin cinsel organlarının bulunduğu kısmını kapattıkları anlaşılmıştır. Bu hareket utanma duygusundan çok kutsal nitelik yükledikleri üreme organlarını korumaya yöneliktir. Örtünmede bitki lif ve yapraklarından ayrıca da hayvan postlarından yararlanılmıştır.16 Giyim yolu ile insan, yeryüzünün neresinde olursa olsun bedenini hava gibi dış etmenlerden korumuştur. İnsanın elde ettiği ilk nesne giyim olmuştur denilebilir.17
Yapılan araştırmalar doğrultusunda, insanoğlunun ilk kez son buzul çağında yaşanan ve Paleolitik denilen dönemde bedenini örtmek ihtiyacı duyduğunu ortaya çıkarmıştır.18 Bilinen ilk insanlarda giysi yapmak Neandertal insanını M.Ö. 200 binli dönemlerden yaklaşık M.Ö. 30 binlere kadar kurtarmıştır. Bu dönemlerde dünya üzerindeki sıcaklık önemli ölçüde yükselmiş aynı zamanda düşmüştür. İlk insanların kompakt kas organları ile korunmuş vücut ısısı o zamanlardaki hava şartlarına adapte olmalarını sağlamıştır. Fakat gelişmiş beyinleri sayesinde kullanışlı aletler yaparak, tüylü mamutları, ayı, geyik gibi beraber yaşadıkları hayvanları avlamışlardır. Neandertaller bu noktada kendilerini bu hayvanların kalın tüyleri ile nasıl sıcak ve kuru tutacaklarının da yolunu bulmuşlardır. Bu keşif ile giyim doğmuştur. Arkeologlar ilk insanların derileri kendi beğenileri doğrultusunda şekillendirdiklerini, kafalarını ve kollarını sokacak delikler açtıkları kürkler ile bedenlerini kapladıklarına inanmışlardır. Daha sonra keşfedilen keskin tığ veya sivri uçlu aletler ile hayvan derilerinde küçük delikler açarak derileri bağlamakta kullanmışlardır. Bu yöntem sayesinde de beden, bacak, baş ve ayakları korumanın ilk yöntemlerini keşfetmişlerdir.19
İnsan dünyada var olduğu andan itibaren doğa karşısında mücadele içinde bulunmuş ve hayatta kalma savaşı vermiştir. Bedenen bu savaşta güçsüz olan insanoğlu yıllar içinde beynini kullanarak içinde bulunduğu çevreye adapte olmaya çalışmıştır. Örtünmek, bedeni olumsuz hava koşullarına ve doğa şartlarına rağmen ayakta tutmuştur. İlk insanların temel ihtiyacı dışında örtünmeye başka bir anlam yüklemediği düşünülmektedir. İnsanlar sistemli bir şekilde yaşamaya başladıktan sonra giyim yapıları değişmiş ve ona başka anlamlar yüklemeye başlamışlardır. Zaten giyim hakkındaki veriler de insanların toplu halde düzgün örgütler halinde yaşamaya ve dili kullanmaya başlamalarından sonra artış göstermiştir.20
Örtünme ise giyimin psikolojik boyutlarından bir tanesidir. İnsanlar, bazı şeyleri başkalarına göstermek istemez. Kişi göstermek istemediği bedeninin bölümlerini örtünme yolu ile kapatarak başkalarının algılamasına engel olmaktadır.21 Aile topluluğunun kurulması ile birlikte örtünme başlamıştır.22 Sosyal yaşama geçen insanlar utanma duygusu ile birlikte örtünmüşlerdir. Toplumsal belleğimiz içerisinde kutsal kitaplarda yer verilen “Adem ile Havva” hikayesi ile örtünme Tanrı buyruğu olarak kabul edilmiştir. Bu dini olgu bizim giyinme davranışlarımızı ve çıplaklık karşısındaki duygularımızın temelini oluşturmaktadır.23 Toplum içinde yaşayan bireylere nelerin utangaçlık konusu olacağını aşılamıştır. Mahcubiyet normları, genellikle giyim ve süslenmeye ilişkin alanlarda mevcuttur.24 Farklı toplumsal yapılar, zamanlar, kültürler ve dinsel inanışlar çerçevesinde örtünme biçimleri de farklılık göstermektedir. Oldukça açık bir göğüs dekoltesini rahatlıkla kullanan Viktorya çağı kadını asla ayak bileklerini göstermemiştir.25 Giyinme, utanç ve günahkârlık duygularının bir sonucu olarak korunmadan çıkarak örtünme boyutuna ulaşmıştır.
Dış etkenlerden korunma ihtiyacından doğan giyim, ilkçağlarda basit bir korunma amacı gütmüşken tarihi evrimi içinde gelişimini tamamlayarak bugünkü halini almıştır.26 Yine dış etkenlerden korunma giyinmenin temel işlevini oluştursa da bunun yanına pek çok yeni fonksiyonlar da eklenmiştir.
Dostları ilə paylaş: |