I can't beg, I can't run
But leave your voice with me
I know you'll break off
I can't hold your hair
But leave your smell with me
I understand that you'll leave
I am already ruined, I can't collapse
But leave your color with me
I feel that you'll get lost
That will be my greatest pain
But leave your heat with me
I distinguish that you'll forget
Pain is a vast grey ocean
But leave your taste with me
You'll leave anyway
I have no right to stop you
BUT LEAVE YOURSELF WITH ME
Aziz Nesin
Dağ Rüzgarı
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum.
Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Her şeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanı başımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
Bir nefeste benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.
Mountain Wind
I see that there is also falling apart from you in my destiny
To be honest, I never thought of this before..
Before I knew you
And before I loved you, crazy like this
I used to say loneliness is good
Pack up, and get away from this city
Towards the mountains you see like a line in the horizon
Go to the seas with the iodine smell
I used to say, go as far as you can
However, I understood that it is impossible to escape from you
I understood that it is impossible to endure your absence even for one day.
I didn't know this before.
I am trying to endure anyway
I pick a wild flower that looks like your eyes
I call the clouds passing by, thinking that they are your hands
Whenever the wind brings a nice smell
I console myself saying that it has caressed and brought your hair
Living another time with you
Living you at another time
You, before everything
Definitely you
Undoubtedly you
You can be far away
You can be by my side
It is enough that you exist in this time
That is enough, even if I don't exist
I am winding you up a woolen ball since years
You never come to an end
It is obvios as day that I am helpless
What flows from the fountains as water is your beauty
Your kindness is the light falling on my face
You, as warm as the sun
As real as the nature
You, the reason of flowers growing in gardens
Higher than the water, the air, the sun
You, the only love inside me
You, the only light that I can see
Take a breath for me
Don't leave me airless
Look at the clouds, the skies also for me
If I say I am thirsty
You must drink a sip of water
If I get tired, you must sleep
My hands want to be loved
My hair wants to be caressed
My lips want to be kissed
You must understand.
Trees don't have green any more
The sky lost the blue
These mountains aren't those mountains
They don't have the smell of thyme in the winds
Who is this desperate man
Whose are these red eyes
Sleepless for so many nights
With no day
With no night
No
No
I understood
It is impossible to live without you in this world
It is impossible.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Çaresiz
Seni görmediğim günler bir çakır diken büyüyor göz
bebeklerimde
Bir çocuk ağlaması başlıyor, kulaklarımda uzun uzun
Ellerim bir yerlere yapışıyor, kurtaramıyorum
Ya ayaklarım, o benim zavallı ayaklarım
Öyle şaşkın, öyle kararsız, öyle çaresiz ki
Seni görmediğim günler
Karanlıktayım, katran gecelerdeyim
Cehennem misali bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
İşte öyleyim...
Helpless
The days I don't see you, a grey thorn grows in the apples of my eyes
A baby starts to cry, ringing in my ears
My hands get stuck somewhere, I can't take them back
And my feet, my poor feet
So blank, so hesitant, so helpless
The days I don't see you
I am in darkness, in pitch-black nights
I am in somewhere like hell
You know how iron rusts, how an apple rots
I am like that...
Ümit Yaşar Oğuzcan
Fena Çocuk
Mektepten kaçıyorsun,
Kuş tutuyorsun,
Deniz kenarına gidip
Fena çocuklarla konuşuyorsun,
Duvarlara fena resimler yapıyorsun
Bir şey değil,
Beni de baştan çıkaracaksın,
Sen ne fena çocuksun.
Bad Kid
You break school,
Hunt birds,
You go to the seaside and
Talk to bad kids,
You draw bad pictures on the walls.
It's nothing, but
You will tempt me as well,
What a bad kid you are.
Orhan Veli Kanık
İçinde
Denizlerimiz var, güneş içinde
Agaçlarımız var, yaprak içinde
Sabah akşam gider gider geliriz,
Denizlerimizle ağaçlarımız arasında,
Yokluk içinde.
Filled with
We have seas, filled with sunlight
We have trees, filled with leaves
Day and night, we go back and forth,
Between our seas and trees,
Filled with poverty.
Orhan Veli Kanık
Güneş Delisi
Akan suyu severim ben
Işıldayan karı severim
Bir yeşil yaprak
Bir telli böcek
Yeşeren tohum
Güneşte görsem
Sevinç doldurur içime
Bir günü
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiç bir şeye değişmem
Onun için savaşı sevmem
Onun için zulmü sevmem
Onun için yalanı sevmem
Bilirim yaşamaz güneşte
Bilirim yaşamaz yanyana aşkla
Ne haksızlık
Ne korku
Ne açlık
Crazy for the Sun
I love flowing water
I love sparkling snow
If I see under the sun
A grean leaf
A small insect
A seed turning green
It fills me with joy
I won't exchange a day
A beautiful day
A suny day
For anything
That's why I don't like wars
That's why I don't like cruelty
That's why I don't like lies
I know, neither injustice
Nor fear
Nor hunger
Can live under the sun
I know, they can't live side by side with love
Necati Cumalı
Hoşçakal
siyah beyaz tuşlarında piyanomun
seni çalıyorum şimdi
çaldıkça çoğalıyorsun odada
sen arttıkça ben kayboluyorum
seni doğuruyorum geceye
adını koyuyorum aya bakarak
her şey sen oluyor her yer sen
ben ölüyorum
sesini duyuyorum rüyalarımda
gözlerimi kamaştırıyor ışığın
rüzgar sen gibi dokunuyor bana
ben doğuyorum
duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
dokunmuyorsun bana
sen gibi bir şimşek çakıyor
tam kalbime düşüyor yıldırımı
ben gidiyorum
Good Bye
in the black and white keys of my piano
I am playing you now
you multiply in the room as I play
I get lost as you increase
I give birth to you into the night
I give you your name looking at the moon
everything becomes you, everywhere you
I die
I hear your voice in my dreams
your light dazzles my eyes
the wind touches me like you
I am born
you don't tell me what I want to hear
you don't touch me
a lightning like you flashes
the thunderbolt falls right onto my heart
I go
Özdemir Asaf
Mesaj
Ölebilirim genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşam-üstü düşündürebilirim.
Message
I may die young,
I may take away my best poems unsung.
Now, still in my salad days,
Sweetheart,
I may make you think one evening.
Özdemir Asaf
Yaşadıklarımdan Öğrendiği
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
There is One Thing I learned from What I Lived
There is one thing I learned from what I lived:
When you live something, you must live it fully
Your lover must be exhausted from your kisses
You must be exhausted from smelling a flower
One can look at the sky for hours
One can look for hours at the sea, at a bird, at a child
Living on this world is being one with it
Growing unbreakable roots into it
When you hug your friend, you must do it with all your power
You must be in a fight with all your muscles, body and passion
And when you lie on the hot sand,
You must rest like a grain of sand, like a leaf, like a stone
One must listen to all the beautiful music
Such that the sounds, the melodies fill inside
One must dive headfirst into this life
Like diving from a rock into an emerald sea
People you don't know must attract you to distant lands
You must live with the desire to read all the books and to know all the lives
You must exchange nothing with the happiness of drinking a glass of water
But for all the happiness there is, you must be filed with the longing to live
And you must also live grief, with honor, with all your presence
Because grief also maturates one, like happiness
Your blood must be intermixed with the large circulation of life
The never ending, fresh blood of life must circulate in your veins
There is one thing I learned from what I lived:
When you live, you must live big, like being one with the rivers, the sky, and the whole universe
Because what we call lifetime is a gift presented to life
And life is a gift presented to you.
Ataol Behramoğlu
Yokluğundaki sen
Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım
Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeşbin kilometreden
You at Your Absence
I am not alone again, as always
I am with your absence at this far-eastern night
Twenty five thousand kilometers between us
You live winter, I live summer
You are in one half of the world,
I am in the other half
Still, your absence does not leave my hand
You are even more 'for me'
That burning nakedness of you, in flames
Is a thousand times more beautiful than your presence
And as your hands talk about the deepest secrets
I don't want to write to you without saying that
We love each other across twenty five thousand kilometers
Aziz Nesin
Beş Satırla
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, sokakta, kitapta, yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, ne müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Five Lines
To overcome lies in the heart, in the streets, in the books
from the lullabies of the mothers
to the news report that the speaker reads,
understanding, my love, what a great joy it is,
to understand what is gone and what is on the way.
Nazım Hikmet
Ben Senden Önce Ölmek İsterim
Ben
senden önce ölmek isterim.
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey:
belki diyor.
I Want to Die Before You
I
want to die before you.
I
want to die before you.
Do you think that who passes later
will find who's gone before?
I don't think so.
You'd better have me burned,
and put me on the stove in your room
in a jar.
The jar shall be made of glass,
transparent, white glass
so that you can see me inside...
You see my sacrifice:
I renounced from being part of the earth,
I renounced from being a flower
to be able to stay with you.
And I am becoming dust,
to live with you.
Later, when you also die,
you'll come to my jar.
And we'll live there together
your ash in my ash,
until a careless bride
or an unfaithful grandson
throws us out of there...
But we
until that time
will mix
with each other
so much that
even in the garbage we are thrown into
our grains will fall side by side.
We will dive into the soil together.
And one day, if a wild flower
feeds from this piece of soil and blossoms
above its body, definitely
there will be two flowers:
one is you
one is me.
I
don't think of death yet.
I will give birth to a child.
Life is flooding from me.
My blood is boiling.
I will live, but long, very long,
but with you.
Death doesn't scare me either.
But I find our way of funeral
rather unlikable.
Until I die,
I think this will get better.
Is there a hope you'll get out of prison these days?
A voice in me says:
maybe.