‘93-‘97 sürecini “uzayıp giden bir denge dönemi” olarak niteleyen MLKP 2. Kongresinin “Kürt ulusal devrimi” başlıklı değerlendirmesi, bu tespitten hareketle şöyle sürdürüyor sözlerini: “Sözkonusu süreçte gerek PKK, gerekse de Türk burjuva devleti dengeyi kendi lehlerine bozmaya dönük taktik savaşıma hız verdi ve üçüncü kuvvetleri devreye sokmaya çalıştılar.” (II. Kongre Belgeleri, Sun Yayıncılık, s.249)
Bilgiç havalarda ortaya konulan bu düşünce, gerçekte, PKK’nin kendi gidişatının yönünü ve anlamını devrimci hareketten ve devrimci eğilimli tabanından gizlemek için kullandığı beylik argümanın bir yinelenmesinden ibarettir ve bu, MLKP payına körleşmenin başladığı yerdir. Öyle ya, sorun uzayıp giden dengeyi bozmaya yönelik bir taktik savaşımından ibaretse ve taraflar bu uğurda “üçüncü kuvvetleri devreye sokma” yarışındalarsa, PKK’nin kendi burjuvazisiyle birleşmek, emperyalizmin desteğini(193)almak ve Türk burjuvazisiyle kurulu düzen tabanı üzerinde anayasal bir çözüme ulaşmak için attığı tüm adımlar, yaptığı tüm ideolojik ve politik açılımlar, bir anda bambaşka bir görünüm kazanır; devrimi terketmede ifadesini bulan stratejik anlamını yitirir ve tersine, tam da dengeyi devrim lehine bozmak üzere yapılmış ustalıklı taktik hamleler niteliği kazanır. Bu düşünme kalıbı içinde, PKK’ye daha o günden bugünkü akibeti hazırlayan her türlü zaafiyet, bir anda taktik esnekliğin ve politik ustalığın göstergesi erdemler halini alır. Bunun böyle olduğuna inananlara da, budalalara özgü bir coşkulu hayranlıkla, derinleşmekte olan “ulusal devrim” üzerine güzellemeler yapmak ve gözü kapalı bir biçimde PKK’nin ardından sürüklenmek kalır.