Sonradan MLKP’yi oluşturan grupların “demokratik kapital(201)izm”, burjuva toplumunun kendi temelleri üzerinde demokratik dönüşümü vb. üzerine programatik görüşleriyle hiçbir özel hesaplaşma yaşamadıklarını, yalnızca, MLKP’ye geçişi, kullanılan terminolojinin sakıncalı biçimlerinden kurtulmanın bir olanağı olarak değerlendirmekle yetindiklerini biliyoruz. Devrimci iyimserlik korunduğu ve devrimci duyarlılıklar hala da canlı olduğu sürece bu pek bir sorun oluşturmuyordu. Ama biz, değişen koşulların politik ağırlığı ve etkisi altında moral güç ve dayanakları köklü bir biçimde alt-üst olan bir hareketin başına tam da bu teorik-ideolojik temel üzerinden nelerin gelebileceğini, bizzat Türkiye sol hareketinin kendi yakın dönem deneyimleri üzerinden iyi biliyoruz. MLKP’nin kendi bilinci çerçevesinde ‘90’lı yılların ortasına kadar “komünist” olarak algıladığı TDKP’nin liberal sol çizgide konaklamaya varan akibeti, bu konuda açıklayıcı bir örnek olarak duruyor önümüzde.