“...önderlik boşluğu günümüzde daha da ağırlaşmış ve büyümüştür. Çözümsüzlük halinde işçi sınıfı ve halk hareketinin bir çürüme sürecine girmesi ve politik öncüleri de bu anafora çekmesi tehlikesi kendini dayatacaktır. Nitekim bugün yığınlar arasında, salt burjuva olanına değil, genel olarak politikaya ilgisizlik ve partisizlik eğilim tarzında gelişen depolitizasyon, çürümenin bir biçimidir.” (s. 117-118)
Bu sözler ile “gelişmenin bir devrimci durum yönünde ilerlediği” üzerine döne döne yinelenen inanç bir arada olamaz. “Olgular gelişmenin bir devrimci durum yönünde ilerlediğini göstermekte” ise eğer, devrimci önderlik boşluğunun doldurulamaması kendi başına buna esasa ilişkin bir etkide bulunamaz. Zira “devrimci durum”un oluşumu, “yalnızca tek tek grupların ve partilerin değil, aynı zamanda tek tek sınıfların iradesinden de bağımsız” gelişmelerin bir ürünüdür. Devrimci önderlik sorunu, “devrimci durum”un gereğince değerlendirilmesi ve başarılı bir devrime dönüştürülmesi bakımından önem taşıyan bir temel sorundur. Ama yazık ki “öncü partiden önder partiye geçiş!” hedefine kilitlenen MLKP 3. kongresi bu ayırımı yapamamaktadır. Birer sayfa arayla(283)ortaya koyduğu siyasal öngörüler birbirini boşa çıkarmakta, böylece ortada yeni döneme yol gösteren açık bir “politik analiz” kalmamaktadır.