Çelişkinin bu tür bir tanımı nesneldir ve doğası gereği devrimci bir anlam taşır, devrimci olanaklar barındırır. Çelişki bu gerçek biçimiyle ele alındığında, onun bir kutbunda ulusal ya da mezhepsel açıdan ezilenler, işin aslında da ezilen ulusun ya da mezhebin emekçi halk kitleleri, öteki kutbunda ise egemen sınıf ve onun devleti vardır. Sorun bu biçimde konulduğunda, egemen sınıfın oyunlarını bozmakla ve ulusal/mezhepsel ezilmişliği ona karşı bir silaha çevirmekle kalmayız, yanısıra ezilen mezhep ya da ulus burjuvazisinin bu ezilmişliği kendi sınıf çıkarlarına alet etmeye yönelik girişimlerine de sağlamca bir set çekmiş oluruz.