H. Fırat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)


Kürt orta burjuvazisine ilişkin bu gerçeklerin ışığında MLKP



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə64/127
tarix15.05.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#50469
növüYazı
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   127

Kürt orta burjuvazisine ilişkin bu gerçeklerin ışığında MLKP(217)programındaki liberal formülasyona dönelim. İşçi sınıfını temsil etmek iddiasındaki bir parti programında işçi sınıfı tanımı milliyet esasına göre bölünemeyeceğine göre, bu durumda “Kürt ulusu” kapsamına giren sınıflardan geriye Kürt küçük-burjuvazisi, onun da esas gövdesini oluşturan Kürt köylülüğü kalıyor. Dolayısıyla ilgili programatik formülasyonda yer alan “Kürt ulusu” kavramı da böylece tüm anlamını yitiriyor. Fakat kavramın bu şekilde anlamını yitirmesi, stratejik bir sınıfsal kutuplaşma tanımı içinde bu kavramın kullanılmış olmasının gerisindeki liberal kavrayışı ve bunun politik sonuçlarını yazık ki ortadan kaldırmıyor. Kaldırmadığını da bizzat MLKP’nin uzun yıllar boyunca ve halen ulusal hareketi ele alışı ve bu çerçevede izlediği çizgi gösteriyor.

Sınıf körlüğü ile malûl küçük-burjuva demokratizmi, devrime ilişkin programını hazırlarken, ezilen bir ulusunun etkileyici ulusal uyanışının basıncı altında işin alfabesi sayılan gerçekleri gözden kaçırabilmiştir. Politik sonuçları yılları bulan bir kuyrukçu liberalizm olarak kendini göstermeseydi, bunlar üzerinde durmaya belki gerçekten değmezdi. Bunları küçük-burjuva demokratizminin teoriye karşı ilgisizliğinin, teorik umursamazlığının ve program gibi temel önemde bir belgenin hazırlanmasındaki baştan savmacılığının çok da sorun edilmemesi gereken bir örneği sayıp geçmek mümkündü. Ama böyle bir kavrayışın, sorunun böyle bir konuluşunun hiç de rastlantı olmadığına ilişkin kaba gerçek, tüm çıplaklığı ve vahim politik-pratik sonuçlarıyla duruyor önümüzde. İmralı sonrası gelişmeler ise, MLKP’nin “Kürt ulusu”nu bu tür bir algılama tarzının ne denli derin köklere sahip olduğunu bize ayrıca göstermiş bulunuyor.

MLKP programının öteki bir maddesinden aktardığımız orta burjuvazi değerlendirmesine yeniden dönelim. Ortada henüz pratik açıdan bir güçlük yokken, yani Kürt orta burjuvazisinin henüz harekete damgasını vuramadığı bir dönemde hazırlanan programda, bu sınıf hakkında genel planda doğru tanımlara yer veriliyor ve bunu, bu sınıfa karşı izlenmesi gereken tutumun genel planda(218)doğru olan tanımı tamamlıyordu. Buna göre, büyük burjuvazi ve toprak sahipleri ile emperyalizme binbir bağla bağlı bir sınıf olan orta burjuvazi karşı-devrimci bir sınıftır. Fakat ulusal etkenden dolayı Kürt orta burjuvazisinin belli kesimlerinin belli sınırlar içinde ilerici eğilimler göstermesi yine de olanaklıdır. Bu durumda ve bu sınırlar içinde, “Sözkonusu sınıfın ulusal mücadeleyi destekleyen kesimleriyle taktik ittifaklar olanaklıdır.”

Zamanında sorunu bu denli dikkatli ve sınırlanmış biçimde koyanlar, bu katmanla sınırlı taktik ittifakları bile onun kendi dışında ve devrimci bir önderlik altında gelişen bir ulusal mücadeleyi desteklemesi şartına bağlayanlar, bugün tüm bunları unutmuş görünüyorlar. Bu sınıfın ulusal harekete damgasını vurduğu ve onu düzenle bütünleşme çizgisine oturttuğu bir dönemde bile, ilkesizce onun kuyruğunda sürüklenmekte hiçbir güçlük ve sakınca göremeyebiliyorlar.

Bu, MLKP programının herşeye rağmen devrimci bu türden hükümlerinin gerçek politikada bir anlam ifade etmediğini göstermektedir. MLKP’nin ulusal hareketle ilişkilerdeki bütün bir pratiği buna tanıklık etmektedir. Soyut söylem değil de pratikteki gerçek politika sözkonusu olduğunda MLKP’ye yol gösteren, herşeye rağmen programında yer bulabilmiş bazı doğrular değil, fakat “Kürt ulusuyla gerici egemen sınıflar ve onları destekleyen emperyalistler arasında” uzlaşmaz çelişmeler gören liberal formülasyonlar olmuştur. Bunu bize MLKP 3. Kongresinin Kürt hareketindeki gelişmeler üzerine değerlendirmeleri ayrıca gösteriyor.

İmralı sonrasına liberal uyarlanma

MLKP 3. Kongresi, İmralı ile birlikte PKK’nin “ulusal devrimci çizgiyi terkederek, küçük burjuva ulusal reformist bir parti haline geldiği” tespitini yapıyor. Oysa marksist sınıfsal bir bakışa sahip olabilseydi, bunun Kürt sorununda burjuva çözüm çizgisinin(219)zaferi demek olduğunu, PKK’nin İmralı çizgisiyle birlikte ulusal burjuva bir çizgiye oturduğunu tespit ederdi.

Geriden gelmeyi bir çizgi, bir kimlik ve karakter özelliği haline getirenlerin aynı kapsamda bir yeni davranışıyla yüzyüzeyiz burada. İmralı çizgisine oturmuş bir PKK’yi, bugünkü adıyla KADEK’i, “küçük burjuva ulusal reformist” olarak niteleyebilmek, bilinen sınıf körlüğünün yeni bir örneğinden başka bir şey değildir. PKK, devrimci hedeflerin terkedilmesi ve kurulu düzen çerçevesinde anayasal bir çözüm çizgisi demek olan “siyasal çözüm” stratejisini benimsediği noktadan itibaren, zaten küçük-burjuva ulusal devrimci bir çizgiden ulusal reformcu bir çizgiye adım adım kaymış bulunuyordu ve zaman içinde bu kimlik daha İmralı öncesinde onda baskın hale gelmişti. İmralı çizgisi bu konumdan yeni düzeyde bir kopma oldu. Artık en kaba ve açık haliyle burjuva reformist çizgiye bir geçişti İmralı şahsında yaşanan.

Küçük-burjuva reformizmiyle burjuva reformizmi arasında, ilki her zaman ikincinin değirmenine su taşısa da, sınıflar mücadelesinde oynadığı rol son tahlilde aynı kapıya çıksa da, yine de toplumsal mantığa oturan temel önemde bir fark vardır. EMEP ya da SİP-TKP, tipik küçük-burjuva reformist partilerdir. Ama dikkat ediniz, onlar kurulu düzeni cepheden savunmuyorlar, tersine, onu kategorik olarak red ve mahkum ediyorlar. Aynı şekilde emperyalist egemenliği ilke olarak reddediyorlar. Sömürü ve baskı düzenine, bunu olanaklı kılan bugünün sınıf egemenliği ilişkilerine karşı olduklarını açıklıyorlar. Daha da ötesi, toplumun bir devrime ve ancak bu sayede olanaklı olabilecek sosyalist bir yeniden kuruluşa ihtiyacı olduğunu söylüyorlar vb.

Elbette onlar tüm bu devrimci ilke, hedef ve özlemlerin içini boşaltıyorlar, egemen burjuvazi için zararsız söylem, anlamsız gevezelik derekesine indiriyorlar. Devrim söylemi onlar için gündelik faaliyetlerine ve mücadelelerine yön veren değil, daha çok genel, soyut, duygusal sınırlar içinde kalan bir anlam taşıyor. On(220)ların reformizmi, savunuyor göründükleri tüm bu istem ve özlemler için devrimci bir yolu değil, düzenin icazetine teslim olarak evrimci-barışçı bir yolu seçmelerinde ifadesini buluyor. Onların reformizmi, devrim ve sosyalizme ilişkin herşeyi içi boşaltılmış, gerçek siyasal anlamını yitirmiş söz kalıpları haline getirmelerinde anlamını buluyor. Onların reformizmi devrimci söylemler ile reformist pratik arasındaki derin uçurumda kendini gösteriyor.


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin