Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS)
Aralık 2018 December 2018
Yıl 11, Sayı XXXVII-2, ss. 1-37. Year 11, Issue XXXVII-2, pp. 1-37.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh1460
Geliş Tarihi: 04.11.2018 Kabul Tarihi: 27.12.2018
HABER ÇEVİRİLERİNDE YERLİLEŞTİRME STRATEJİLERİ OLARAK ETNOMERKEZCİ ERİTME VE SALDIRGAN SADAKAT1
Muhammed Zahid CAN2 Gökmen GEZER3
Öz
Çalışmada, haber çevirilerinde uygulanan “etno-merkezci eritme” ve “saldırgan sadakat” gibi iki stratejik yerlileştirme ilkesi ele alınmıştır. Bunlardan, etno-merkezci eritme stratejisinde, özgün metin, kaynak kültürün özelliklerinden ayrılarak, erek dil kültür değerlerine göre sadeleştirilmektedir. Diğer yandan, saldırgan sadakat, özgün metnin dilsel ve kültürel farkı korumasından ötürü, erek dil-kültürünün hegemonyasına boyun eğen geleneksel çeviri normlarına bir direnç niteliğindedir. Çağdaş çeviri anlayışı uyarınca, metinler erek okurun beklentilerine göre yerelleştirilmektedir. Çağdaş çeviri anlayışı uyarınca, metinler erek okurun beklentilerine göre yerelleştirilmektedir. Bu anlamda, habercilik hedefleri pahasına kaynak metnin ortadan kaldıran haber-çeviri süreci geleneksel kaynak metne bağlılık çeviri paradigmasıyla bağdaşmasa bile çevirinin pragmatik doğasıyla uyumlu gözükmektedir. Bu itibarla, haber çeviri sürecini tanımlayan çevirmek-düzenlemek (trans-editing) söz yapımının, çevirinin salt bir aktarım olmadığına dair bir farkındalığı oluşturmak için, kullanılmakta olduğu açıktır. Bu söz yapımının paralelinde haber metinlerini çeviren, aktaran, yeniden düzenleyen ve baştan yazan hibrit bir çevirmen-gazeteci sureti ortaya çıkmıştır. Küreselleşmenin beraberinde getirdiği bir takım gelişmeyle çevirmen-gazetecinin işi kolaylaşırken aynı zamanda anlık iletişim ihtiyacına süratle karşılık vermek açısından zamansal kısıtlamalara sebep olduğu da görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: etno-merkezci eritme, saldırgan sadakat, yerlileştirme, haber çevirisi, hibrit çevirmen gazeteci, küreselleşme.
Ethnocentric Reduction and Abusive Fidelity as Domesticating Strategies in News Translation
Abstract
This paper deals with such domesticating strategies as ethnocentric reduction and abusive fidelity applied in journalistic translation as an act or process of reproducing news stories. Of these, the former reduces the foreign text to target-language cultural values, detaching all the features of the source culture. The latter, on the other hand, comes across as a principle regarded as a sign of resistance to widely accepted translation norms that conform to the hegemony of the target language and culture in that the linguistic and cultural difference of the foreign text remains intact. In accordance with the contemporary concept of translation, texts are domesticated and tailored in such a way to easily suit the target audience expectation. Hence, the process in news translation in which the original text will be obliterated at the expense of journalistic purposes may not fully comply with the traditional source text-oriented paradigm of translation although it seems to be congruent with its pragmatic nature. As such, it becomes clear that “trans-editing”, a term coined to refer to news translation, came into use to raise awareness of translation not being a mere linguistic transfer. Parallel to this coinage comes along a hybrid figure of a “translator-editor” who translates, transfers, reformulates and recreates informative journalistic texts. It is also seen that the interrelatedness between translation and globalization facilitates the daily work of the translator-editor while concurrently bringing about time constraints in a sense to rapidly meet the need for instant communication.
Key Words: ethnocentric reduction, abusive fidelity, domestication, news translation, hybrid translator-editor, globalization.
1. Giriş
Doğa bilimleri için tasarlanan bilim üretme modellerinin XIX. yüzyıla kadar sosyal bilimlere dayatılmasıyla ortaya çıkan bilimin ideolojik yüzü Michel Foucalt’nun bilgi-iktidar söylemi diyalektiğinde gerekçelendirilmektedir: “bilginin iktidara, iktidarın bilgiye eklemlendiği bu ilişkide, sürekli üretilen bilgi iktidar etkilerine yol açmaktadır” (1994a:35). Nesnel bilginin iktidar-güç ilişkileri üzerinden sosyal hayatı şekillendirebildiğini ileri süren Foucault, bunu yapmanın en iyi yolunun “iletişimi” denetlemekten geçtiğine inanmaktadır (1994b: 50). İletişimin denetlenebildiği ve/veya müdahale edilebildiği alanlardan biri olan medya iletişim araçlarının tümü için kullanılan bir terim ve aynı zamanda kitle iletişiminin gerçekleştiği mecranın bizzat kendisidir4. Televizyon, gazete ve internet gibi kitle iletişim araçlarının yanında, özellikle genel kullanıma açık olan internet, bilgi-iktidar çekişmesinin yoğun bir şekilde yaşandığı ve politik söylemlerin geliştirildiği bir saha görünümündedir. Süregelen bu durum, kaçınılmaz olarak, düşüncelerin kültürel ve dilsel sınırlarını aşıp kitlelere ulaşmasını sağlayan çeviri işini ve dolayısıyla haber çevirilerini önemli ölçüde etkilemektedir. Çevirinin bilinçli bir eylem olduğunu savunan ve kültürün şekillenmesinde çevirmenlerin katkısına dikkat çeken Maria Tymockzko ve Edwin Gentzler’in editörlüğünü yaptıkları Translation and Power adlı kitabın giriş bölümünde çeviriyi (translation proper5) bilinçli bir seçim, kurgu ve üretim gibi belli bir örüntüyü takip eden bir eylem olarak sunmaktadır (2002: xxi). Esperança Bielsa ve Susan Bassnett’e ait, Çeviri ve Küreselleşme (Translation and Global News) isimli eserde yer alan Güç, Dil ve Çeviri (Power, Language and Translation) başlıklı çalışmada, benzer örüntünün haber çevirme süreci içinde de geçerli olduğunu ve bu benzerliğe rağmen, haber çeviri sürecinin ortaya konan ürün nedeniyle, çeviriden ziyade erek okur için yeni bir metin üreten bir yapılandırma görüntüsünde olduğunu dile getirilmektedir (2009: 12). Bielsa ve Bassnett’in, bu doğrultuda yaptıkları tespitlerine göre, haber çevirisi, kaynak metnin seçiminden okuyucunun tepkisinin dâhil olduğu uzun süreç içinde sürekli bir denetime tabi tutulmaktadır (a.y). Uğradığı çeşitli müdahaleler nedeniyle hedef dilden erek dile doğrudan aktarımın ikinci plana atıldığı bu süreç içinde, dilsel ve estetik kaygılar taşıyan ve bir o kadar da süratle yapılması gereken bir eylem olarak addedilen haber çevirisi ekseriya erek alıcının zorluk çekmeyeceği anlaşılabilirlik (intelligibility) seviyesine göre biçimlendirilmektedir (a.g.e: 30). Kısaca, haberin yeni bir bağlama oturtulduğu (re-contextualization) bu sürecin (a.g.e: 107-115), Teun A. van Dijk (1988: 96, Akt. Conway ve Bassnett, 2006: 109) tarafından, açımlama, çevirme, ekleme, çıkarma, yorumlama, metin içi lokal dönüştürme ve biçimsel ve retorik dil konfigürasyonu gibi işlem ve aşamalar sıralanarak detaylandırıldığı görülmektedir.
Bu çalışmanın araştırma konusu, çeviride yerlileştirme stratejilerinin haber çevirisiyle ilişkilendirilmesi arayışına dayandırılarak, özgün dildeki haber metnin yerlileştirme stratejileri yoluyla hedef kitlenin beklentilerine uygun hale getirilmesi olarak belirlenmiştir. Çalışma içerisinde, haber metinlerin çevirisinde ve düzenlenmesinde rol alan hibrit çevirmen olarak değerlendirilebilecek çevirmen-gazeteciler ya da gazeteci-çevirmenlerin çeviri eylemleri ışığında görevlerinin nasıl tanımlanabildiği, gazeteci-çevirmenlerinin, haber üretim sürecinde oynadığı role etki eden faktörlerin neler olduğu, hangi yerlileştirme stratejilerinin hangi amaçlara hizmet etmek için kullanıldığı ve günümüze kadar kuramsal anlamda haber çevirisi üzerine neler söylenmiş olduğu gibi, sürecin tamamına yönelik bir takım sorulara cevaplar aranacaktır.
Küresel medyanın talebi doğrultusunda, hadiselerin farklı yerel versiyonlarıyla yeniden üretebilmesi adına faydalanılan yerlileştirme (domestication) araştırmada göz önünde bulundurulan (çeviribilime ait) temel çeviri kavramıdır. Kavram, çok yönlülüğü ve kapsamlılığı nedeniyle, Lawrence Venuti’nin bakış açısını özetleyen önemli detaylarla çevrelenmiştir. Bir yerlileştirme ilkesi olan etno-merkezci (ethnocentric) çeviri anlayışı ila özgün metnin yeniden yazılma (rewriting) işleminin birbiriyle bağdaştırıldığı ifade edilmektedir (Venuti, 1995: 17-25) . Bu nedenle, André Lefevere’in Çeviri, Tarih ve Kültür (Translation, History, Culture, 1992) ve Çeviri, Yeniden Yazım ve Yazınsal Ünün Manipülasyonu (Translation, Rewriting and Manipulation, 2017) adlı iki eserinin önsözünde yer verdiği çeviri betimlemesi güç ilişkileri, ideoloji, patronaj (hamilik) ve manipülasyon gibi yeniden yazma sürecinin türevleri sayılabilecek yaklaşımlarla donatılmıştır:
“ çeviri bir yeniden yazma işidir…yeniden yazma bir ideoloji yansıtır…yeniden yazma kendi çıkarı için kullanmadır; güce hizmet eder….” (Lefevere, 1992: 2017).
Dolayısıyla çeviri tanımları bu trendleri çağrıştıracak şekilde derlenecek ve bu prensibe bağlı kalarak yazının genetiğine uygun görünmezlik (invisibility) temel kavramına yazı içinde yer verilecektir. Araştırmanın kuramsal çerçevesinde, Venuti’nin stratejik birer seçenek olarak addettiği, haber çevirisinin dokusuna özgü, etno-merkezci (ethnocentric) ve saldırgan sadakat6 (abusive fidelity) çeviri ilkeleri ele alınmıştır. Çeviri eylemi ve küreselleşme bağlantısına bilgi ağı toplumunun7 gerçekliğinde değinilmiş ve bu bağın çevirmen-gazeteci (translator-editor) üzerindeki kısıtlayıcı etkisine göz atılmıştır. Bu çalışmada yerlileştirme stratejisinin haber çeviri sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğu anlaşılmış ve çeviri eyleminin çeviri haber üretim merkezlerinde ve çeviribilim genelinde nasıl algılandığına dair teorik bilgilere ulaşılmıştır. Araştırmanın amacı haber çevirilerinde hibrit çevirmenin hem gazeteci hem çevirmen rolünü nasıl gerçekleştirdiğini ve yerlileştirme stratejisinin haber çeviri sürecinin neden vazgeçilmez bir enstrümanı olduğunu ortaya koymaktır.
-
Literatür Taraması
Bilinçli bir eylem olarak adlandırılan çeviri için öngörülen örüntü, haber metnin seçilmesi, üzerinde ekleme-çıkarma yapılması ve içeriğin erek kitleye göre uyarlanması gibi, bir haber metninin oluşturulmasında izlenecek aşamalarla örtüştüğü görülmektedir (Bielsa ve Bassnett, 2009). Çeviri eyleminin bu oluşum zincirinin en önemli halkası olduğu düşüncesiyle kısa bir artalan taraması yapılmıştır. Bu taramaya göre çeviribilim, geleneksel olarak ya sürece ya ürüne ya da çeviri felsefesine odakladığı merceklerini, çevirinin asıl aktörlerine ancak 1900’lü yılların sonlarından itibaren yöneltmiş olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Çevirmenlerin süreç içindeki rolüyle ilgili araştırma soru ve sorunlarına daha çok Mona Baker (1992) Anthony Pym (1998), Kaisa Koskinen (2007), Andrew Chesterman (2009) gibi akademisyenlerin yazdıkları araştırmalar içinde cevaplar aranmıştır. Post-yapısal ve işlevsel yaklaşımların etkisi altında çevirmenin öznelliğine doğrultulan dikkatlerle birlikte, çeviri, dilsel ve kültürel bariyerlerin kaldırıldığı, dolayısıyla iletişimin kolaylaştığı, bir mecra olarak algılanmaya başlanmıştır (Schäffner, 2010: 2-9; Bielsa ve Bassnett, 2009: 115). Venuti, çevirinin kaynak ve erek kültür üzerindeki şiddetli etkisine gönderme yaparken (1995: 19) çeviriyi, ulusal kimlik inşası sırasında muazzam güç uygulayabilen ve bu yüzden etnik ayrımcılık, sömürgecilik, [...] içinde vücut bulan bir eylem olarak görmektedir. Gentzler ve Tymoczko’nun, Venuti’ye ait bu çeviri yorumunu destekler nitelikteki tespitleri (a.g.e :xxi), yukarıdaki anlamda inşa edilen erek metinler üzerinden ideoloji transferinin olasılığına ve metnin manipülasyona açık olmasına vurgu yapmaktadır. Metnin içeriğine uygulanan manipülasyonun kendisini politik bir güç olarak açığa vurması alan içi dikkatleri ve eğilimi çevirinin ve çevirmenin, özellikle uluslararası haber çevirileri sürecinde oynadığı role yönlendirmiştir. İçinde bulunduğumuz milenyuma kadar yeterince hissedilmediği, ancak son zamanlarda giderek artmakta olduğu gözlenen bu ilgi ve yönelmenin gecikme nedenini Bielsa, “haber çevirileri çevirmenlerden ziyade daha çok gazetecilerin ellerinde”, şeklinde eleştirel bir tespitle açıklamaktadır (2007: 135, Akt. Brook, 2012: 4). Bu arada, Christina Schӓffner (2004: 120) kaynak metin ile hedef metin arasındaki ayrımı ortadan kaldırma potansiyeline sahip olması sebebiyle haber çeviri prosedürünün geleneksel çeviri tanımını zorlamakta ve de sorgulamakta olduğunu ve uluslararası haber çevirme sürecinde görev alan aktörlerin ortaya konan işi açıkça bir çeviri eylemi olarak tanımla(ya)madığını gündeme getirmektedir. Bu anlamda sunulan çeviri tanımlarının, haber çevirisi anlamında, uyumluluklarının sorgulanması ve çeviri tanımının daha kapsayıcı bir hale getirilmesi yönünde bir takım öneriler ileri sürülmektedir (Schäffner ve Bassnett, 2010: 9). Dil ve Kültürler Arası İletişim (Language and Intercultural Communication) Dergisi, 2005 yılında küresel haber çevirilerine yönelik makalelerden oluşan bir sayı yayımlamıştır8. Warwick Üniversitesi, Çeviri ve Küresel Haberler (Translation and Global News) adı altında yürüttüğü bir proje kapsamında, üniversite bünyesinde verilen konferansların toplantı tutaklarını Kyle Conway ve Susan Bassnett editörlüğünde 2006 yılında tek ciltlik bir kitap olarak sunmaktadır (Proceedings of the conference held at the University of Warwick 2006). Haber çevirilerinin karmaşık sürecini araştırmaya ayrılmış bu seminerlerin yanında, Norman Fairclough ve Teun A. van Dijk gibi akademisyenlerin, bu çok katmanlı süreci farklı yanlarıyla çalışmalarına konu ettikleri görülmektedir9. Kyle Conway’in haber çevirilerini ve politik anlam yüklü kelimelerin paradoksikal ilişkilerini ve çevirilerini konu aldığı A Cultural Studies Approach to Semantic Instability: in case of news translation çalışmasında 2008 yılında Linguistica Antverpiensia, New Series-Themes in Translation Studies10 dergisinde çevrim içi olarak yayınlanmıştır. Christina Schäffner ve Susan Bassnett editörlüğünde 2010 yılında basılan Political Discourse, Media and Translation adlı eser haber çevirilerinin yeni bir bağlama yerleştirilmesini (recontextualization) ele alan makalelerden oluşmaktadır. Kültürel-çalışmalardan dilbilime, çeviribilimden iletişim ve medya araştırmalarına uzanan geniş bir yelpaze içinde birçok kuramsal çerçeve ve metodu bir araya getiren 2014 basımlı Media and Translation: An Interdisciplinary Approach toplam 14 makalenin yer aldığı yedi bölümden oluşan bir kitaptır. Dror Abend-David’in editörlüğünü yaptığı bu eser disiplinler-arası çalışmaları övmekte ve media ve çeviri arasındaki ilişkiyi incelemenin önemini gündeme taşımaktadır11. Çevrim içi olarak 2015 yılında yayınlanmış From Adaptation to Appropriation: Framing the World Through News Translation12 isimli çalışmasında Roberto A. Valdeón, haberin çevrilme sürecinde kaynak metnin nasıl erek kültüre mal edildiğini incelemektedir. Roberto A. Valdeón’un Fifteen Years of Journalistic Translation Research and More adlı bir diğer çalışmasında yazınsal çeviriyle sınırlı kalmayıp çeviri eylemini konu eden her türlü çalışmasında yeren veren Perspectives: Studies in Translation Theory and Practice 13 dergisinde yayınlanmıştır. 2015 tarihli makale gazetecilik amaçlı çeviri üzerine yapılan araştırmanın doğuşunu ve gelişimini son on beş yılda yayınlanan eserleri dikkate alarak incelemektedir. Aynı dergide Kyle Conway’in, haber çevirisinin dilsel, politik ve sosyolojik yönlerini bir arada incelediği What is the Role of Culture in News Translation? A Materialist Approach (2015) isimli çalışması yer almaktadır.14
-
Haber Çevirisi ve Haber Çevirisinde Yerlileştirme Stratejileri
“Power resides where men believe it resides.”
/ Güç insanların olduğuna inandığı yerdedir.
Game of Thrones (sezon 2, bölüm 3)
Günümüzde haber çevirilerinin gazetecilik mesleğinin içerisinde bir mesleki eylem olarak görüldüğü söylenebilir. Çevirmenin, çeviri eyleminin habercilik içerisinde görece kaybolduğu bir süreçten bahsedilebilir. Bu kapsamda “haber çevirileri” tanımlamasının yeniden düşünülüp tanımlanması gerekmektedir. Bu ise çevirmenler lehine bir durum gibi gözükmemektedir. Aşağıda kuramsal tartışmalar ışığında haber çevirilerin günümüzde nasıl icra edildiğini ve gazetecilikle nasıl bir ilişki kurduğu açıklanmaya çalışılacaktır.
2.1. Haber Çevirileri Bağlamında Çevirinin Tanımlanması
Uzun bir tarihsel geçmişi içinde değerlendirildiğinde çeviri etkinliğine dönemsel olarak farklı işlevler yüklenmiş ve bu doğrultuda çeviri farklı algılanmış ve tanımlanmıştır. Her tanım dayanağını oluşturan kendi kuramsal söylemini yansıtmıştır. 1980’ler, çeviri kavramının, gösteren-gösterilen diyalektiği içinde soyutluk taşıyan ve kuralların yönettiği Dilsel paradigmadan (The Linguistic Turn) uzaklaşmaya başladığı yıllar olarak görülmektedir (Hornby, 2006: 47-49). Bunun devamında, post-yapısalcılığın da etkisiyle gelişen işlevsel çeviri kuramları çeviriye sosyal normlarla hareket serbestliği kazandırmış ve çevirinin kültürel, tarihsel, etik ve politik yüzünün belirginleştiği kuram ve yaklaşımların doğmasına neden olmuştur. Artalan taramasında tanımlandığı gibi, salt dilsel kodların aktarımı olarak kabul gören geleneksel çeviri kavramı, 1980’lerden itibaren, tarafların çıkar ve hedeflerine ulaşmak için kullandığı kültürel, ekonomik, ideolojik ve politik bir süreci çağrıştıran bir yaklaşıma dönüş(türül)müştür (Venuti, 1995: 17-19). Kültürel Dönemeç (The Cultural Turn) denilen bu yeni dönemde çevirinin ideolojik boyutu tartışılmaya başlanmış ve çevirmenin konumu farklı bir açıdan gündeme taşınmıştır. Yeni gündemde çevirmen, çevrilecek metnin seçmek ve çeviri stratejisini belirlemek görevleri arasında baskın kültüre hem direnç gösteren ve güç dengelerini belirleyen bir figürdür. Susan Bassnett, kültürel dönemeci analiz ettiği The Translation Turn in Cultural Studies (Kültürel Çalışmalardaki Çeviri Dönemeci) isimli makalesinde, çeviri eylemini, anlam empoze etme metodu olarak tanımlamakta ve çevirinin bunu anlamı inşa eden güç ilişkilerini gizleyerek gerçekleştirdiğini söylemektedir (1998: 136). Bassenet ve Lefevere’in tanımına göre ise, çeviri, içeriğinde taşıdığı ideolojiyle yazın sistemini ve güç ilişkilerini belli ölçülerde manipüle ederek özgün metnin yeniden yazılmasına yol açan bir eylemdir (1992: xi). Post-modern kuramlar çerçevesinde çeviri, kültürel ve ideolojik hegemonya bağlamında sosyal alanda kullanılmaya başlandıktan sonra (Baker, 2006) uygulanan çeviri metotları buna uygun olarak stratejik bir hale bürünmüştür. Christina Schäffner (2005:141-142), sosyal hayatın bir parçası olan çevirinin, üretiminde ve algılanmasında ideolojik etmenlerin hayati önem taşındığına değinmektedir. Çeviride ideoloji olgusu, Gideon Toury’in The Nature and Role of Norms in Translation (Çeviride Normların Doğası ve Rolü) adlı makalesinde “normlar” kavramı altında verilmektedir (1995: 62). Çevirinin sınırlarını genişleterek çeviriyi sosyo-kültürel öğelere bağlı bir aktivite ve kültürel kimliğin oluşmasına yardımcı bir öğe olarak işleyen Itamar Even Zohar’ın (1990) çoğul sistem teorisinde, ideolojinin yerinin önemli olduğu görülmektedir. Sömürge sonrası çeviribilime feminist yaklaşımlar kazandıran Gayatri Spivak, The Translation Studies Reader’da yer alan The Politics of Translation (Çeviri Politikaları) başlıklı makalesinde, retorik dil kullanımının anlamı tahrip etmesine ilişkin vurgu yapmakta ve farklı sosyal durumların çeviri politikasını değiştirebileceği şeklinde bir çeviri farkındalığı sunmaktadır (2000: 398-399). Bu tanımlara benzer bir vasıflandırma yapan Theo Hermans, her çeviri işinin belli bir oranda manipülatif bir amaç taşıdığını ve bu manipülasyonun sadece anlam farklılıklarında değil ideolojinin belirleyici rolünün hissedildiği kültürel yapılar içinde de var olduğunu dile getirmektedir (1985: 11). Bu farkındalık, çevirinin enerjisini çevirmenin öznelliği üzerinde yoğunlaştırmış ve hedeflenen etkinin kotarılması için, aktarılacak bilginin seçimi, sözcüksel ve dilsel yapılandırılması, bir bağlama oturtulması ve belli durumlarda değiştirilmesi ve/veya dönüştürülmesi veya çarptırılması gibi süreç ve eylemlerin merkezine çevirmeni baş aktör olarak getirmiştir. Cicero’dan bu yana sadık-serbest karşıtlığı ekseninde geliştirilmiş pek çok çeviri kuramı, söylem ve tanım tarihsel süreçte yerini almıştır. Nietszche’nin bu sürece, çeviriyi bir istila yöntemine benzeten tanımıyla katıldığı görülmektedir (Baker, 1998: 242). Rosemary Arrojo (1995: 26-27), çevirinin imkansızlığının (untranslatability 15) kabul edildiği her koşulda, “çeviri bir saldırı ve/veya bir sınır ihlali olarak tanınacaktır” diyerek bu metaforik görüşe destek çıkmaktadır. Mona Baker (2006: 2) çeviriyi, özünde tahrip yattığı iddiasıyla, bir başka mecazi çeviri tanımı içinde kullanmaktadır. Bu trende uygun bir başka sembolik açımlama şöyledir:
“Çeviri metin, yabancı söylemle açık bir yüzleşmedir ve bu kendine benzemeyen yabancı öğe erek kitleyi tanımlayan normlara bir tehdit oluşturmaktadır; bu sebeple, çeviri, böyle bir tehdide reaksiyon olarak, sömürgeci bir yaklaşım takınabilir” (Clem Robyns, 1994: 405- 408).
Tüm bunların ışığında, bugünkü çeviri eyleminin durumu hakkında bir tespit yapmak gerekirse, günümüz çeviri trendlerinden ideoloji, patronaj (hamilik), politik güç ve iktidar çağrışımları yanında kültürün şekillenmesinde oynadığı rol ile birlikte çevirinin, bu tür emperyalist metaforlarla oluşturulan algılara cevap verecek donanımda olduğu görülmektedir ve mevcut sosyo-kültürel şartlar itibariyle, erek metne gömülmüş bir çeviri anlayışının, ikili-zıtlık tartışmalarını geride bırakmış olduğu açıktır. Bu tespitin haber çevirisine bakan yüzü, çevirmen-gazetecinin çeviri sürecine ne derece etki edebildiği gerçeğiyle iniltili durmaktadır. Gazeteci-çevirmen, kaynak metnin erek okura sunulacak niteliğe getirilmeden önce bir takım işlemlerden geçirildiği denetleme aşamasında, haber metne dair, biçiminden okunabilirliğine kadar, üstelik zaman kısıtlamasının getirdiği baskı içinde, bazı kararlar almak zorundadır. Ancak alacağı her türlü kararın, öncelikle haber üretim merkezleri ve kurumları tarafından, dilsel, kültürel, yerel ve küresel dinamikler gözetilerek yönetileceği, yönlendirileceği ve kontrol edileceği dikkate alınacak olursa (Gambier, 2006: 9-16), yabancı metinlerin haber çevirisi olarak uluslararası ajanslar tarafından yerlileştirilmesi genel çeviri anlayışını aşarak, habere konu olacak bir hikayenin daha çok bir haber metne dönüştürülme işlemine yakın durmaktadır.
-
Haber Çevirisi
1990’ların başında çeviribilimde yaşanan paradigma değişimi kaynak metnin ele alış biçiminde kültürel farkındalık oluşturmuştur. Çeviriye kültürel açıdan yaklaşımın getirdiği bu farkındalık, erek yazın sistemini kısıtlayan patronaj ve güç ilişkileri gibi dış faktörlerin dikkatlice incelenmesini gerekli kılmaktadır (Snell-Hornby, Bassnett ve Lefevere, 1990). Bu minvalde, erek kitle etkisinin göz ardı edilemediği ve güç ilişkilerinin sorgulandığı çeviri kuramları ve yaklaşımları çevirinin sınırlarını genişletmiş (Even-Zohar, 1990) ve çeviriyi, çeviri işinin cereyan ettiği her mecra ve durumla ve daha önemlisi sosyal bilimlerin diğer disiplinleriyle bağlantılı hale getirmiştir. Bu disiplinlerden biri olan gazetecilik son yıllarda çeviribilimin inceleme sahalarından biri durumuna gelmiştir. Özellikle yakın zamanda uluslararası haber metinlerinde çevirinin rolünü konu eden, Amerika, Kuzey Avrupa, Çin, Hint, İran ve Güney Afrika menşeli, pek çok makale, yüksek lisans ve doktora çalışması yayınlanmaktadır16. Çeviribilimin için özellikle gazetecilik penceresinden bakıldığında haber çeviri mecrası bakir bir araştırma alanı gibi durmaktadır. Kaynak metnin dönüştürülmesini içeren aşamalarla dolu haber üretme mekanizmasını göz önüne sermek adına 1989 yılında Karen Stetting trans-editing söz yapımını türetmiştir. Stetting, bu ibareyi editörlük ile çevirmenlik arasında kalan kavram ve terim boşluğunu dolduracak yeterlikte görmektedir. (Akt. Bielsa ve Bassnett 2009: 63). Bu yazı içinde “transediting” çevirmek-düzenlenmek olarak çevrilmiş ancak çoğunlukla haber çeviri süreci terimine uygun bir karşılık olarak kullanılmıştır. Stetting’in görüşüne göre, haber çeviri süreci ifadenin etkinliğine, metnin işlevine ve kültürel uzlaşıma bağlı olarak değişik türde uyarlamalar içermektedir (1989: 377).
Gazetecilik amaçlı haber üretiminde kaynak metnin nasıl işlendiğini Van Diyk şöyle sıralamaktadır:
-
Kaynak metnin işlenme sürecini başlatan haberin seçimi (selection),
-
Haberin kısmi veya bütün olarak yeniden üretim aşaması (reproduction),
-
Haber içinde gerekli ve önemli detayların neler olduğuna karar verildiği haberin özetlenmesi safhası (summarization),
-
Ekleme, çıkarma ve önem sırasına göre düzenleme gibi bazı olasılık işlemlerinin uygulandığı metin içi lokal dönüştürme (local transformation),
-
Olayın hafifletildiği veya abartıldığı politik bir dilin kullanılarak biçimsel ve retorik formülasyona (stylistic and rhetorical re-formulation) gidilmesi Teun A. van Dijk (1988:114-118)
Haber çevirisi üretme sürecini belirtmek için çizilen karakteristik hatlara göre (Maria Jose Hernandez Guerrrero, Akt. Bielsa ve Bassnett, 2009:63) haber çevirisi, diğer gazetecilik faaliyetleri gibi, elde edilen bilginin açık bir dille haberleştirilip geniş kitlelere süratle yaymaya dayalı temel bir prensiple hareket etmektedir. Bu süreçte çevirmen, daha çok yazım hatalarını bulup düzelten ve zaten tercüme edilmiş metni bu sefer hedef dile çeviren bir aktör konumundadır. Bunlara ilave olarak, süreçte faydalanılacak uygun çeviri yaklaşımı dikkate alındığında, çeviri haber üretiminin mutlak yerlileştirme stratejisi gerektiren bir faaliyet ürünü olduğu görülmektir (Bani, 2006: 42-44).Yerlileştirme, Özlem Berk’in Çeviribilim Terimcesi adlı kaynakta, “yabancı metni erek okurun ihtiyaçlarına ve erek kültürün değerlerine uygun olarak çevirmek, aktarmak değiştirmek ve yenilemek” şeklinde açıklanmaktadır (2005:164). Ancak haber çeviri sürecinde uygulanan yerlileştirme söz konusu olduğunda, orijinal metnin uğradığı değişim, kaynak metnin varlığını sorgulatmayı unutturacak kadar ileri gidebilmektedir. Claire Tsai’nin (a.e: 60) işaret ettiği gibi, çeviri-haber üretiminde kaynak metne olan yaklaşımın geleneksel çeviri anlayışından farklı olduğu unutulmamalıdır. En yalın ifadeyle diller arası dilsel kodların dönüştürülmesi olarak anlamlandırılan geleneksel çeviri anlayışı, çeviri metnin düzeltilmesini ve düzenlenmesini gerektiren noktada, haber çevirisinin ele alınışından ayrı tutulmaktadır. Dilsel aktarım ve haber yazımı arasındaki etkileşimin, Uyarlamadan Sahiplenmeye: Dünyayı Haber Çevirileriyle Çevreleme (From Adaptation to Appropriation: Framing The World Through News Translation isimli araştırmada (Valdeón, 2014), kaynak metnin erek kültüre uyarlanmasıyla ola geldiğine değinilmektedir. Çevrilmiş haber metinlerin editörlerin nezaretinde çevirmenler tarafından düzeltilme işinin haber çeviri sürecinin karakteristiğini yansıttığını söyleyen Theo Van Leeuwen’e göre, sürece ilişkin üç tür karar mekanizması devreye girmektedir (2011:217, Akt. Kontos, ve Sidirpoulou, 2012: 1014):
-
Dilin kullanımını etkileyen çeviri kararları (the language use),
-
Gazetecilik faaliyet ve tarzını etkileyen çeviri /uyarlama kararları (the journalistic style),
-
Kaynak metinde yer alan kültürel ve ideolojik öğeleri etkileyen çeviri/uyarlama kararları (the cultural and ideological references).
Haber çevirisine malzeme olan kaynak metnin, son haline gelmeden önce uzun ve karmaşık bir süreçten geçtiğini bir kez daha hatırlatan Stetting, birçok noktada ve birden fazla denetçi17 (gatekeepers) tarafından maruz kaldığı müdahale sonucunda kaynak metnin köklü değişiklikler geçirdiğini belirtmektedir. Stetting’e göre, kaynak metnin uğradığı dönüşüm dilsel ve kültürel öğelerden ziyade durumsal (situational) değişkenlerden kaynaklanmaktadır (1989: 376-377). Öte yandan, kaynak metne uygulanan bu tür rehabilite çalışmaları çeviri haberin daha çok yeniden yazma işine benzetilmesini haklı çıkarmaktadır (Lefevere, 1992: 110). Haber çevirisini çeviri eyleminden ayıran net bir çizgi görememesine rağmen aynı şeyler olmadıklarında ısrar eden Stetting, kaynak metne değişiklik yapılmasını erek kitlenin beklentilerine ve metnin işlevine uygun olduğu sürece, meşru ve gerekli görmektedir. Böyle bir beyan, haber çeviri sürecine yönelik göndermelerin işlevsel kuramlardan Vermeer’in Skopos Kuramı ve Holz-Mänttäri’nin Çeviri Eylemi Kuramının (Vermeer, 1978, 1996; Holz-Mänttäri,1984)18 izdüşümünde yapılmakta olduğunu göstermektedir. Gideon Toury’in, Translation: A cultural-semiotic perspective adlı çalışmasında, “metinler çevrilirken çoğu zaman birden fazla göstergesel sınırı geçmek zorundadırlar” (1986:1113) diyerek Roman Jakobson’un (2008:62) çeviri sınıflandırmasında metinseliğin ön plana taşındığını ve dolayısıyla dilsel bir sınıflandırmanın söz konusu olduğunu söylemektedir. Buna rağmen, çeviri tanımının ve sınırlarının sorgulaması açısından önemli olan bu sınıflandırma gazetecilikle haber çevirmenliği arasındaki farkı ortaya koymak adına faydalı olabilir:
-
Dil-içi veya “yeniden sözcükleme” (intra-lingual translation or rewording): dilsel göstergelerin yine aynı dildeki başka dilsel göstergelerle yorumlanmasına işaret eden bu çeviri türü, gazetecilik hedeflerini yansıtan bir senaryoya uyarlandığında, erek kültürdeki metinlerin yine erek kültür kodları içinde biçimlendirerek yeniden yorumlanmasını ve erek alıcıya sunulmasını gerektirecektir. Buradaki önemli nokta, göstergenin muhtemel bütün anlamlarını içeren çeviri metinlerin üretilme olasılığıdır. Bu durumda bir kaynak metinden birden çok çeviri metin hazırlanacağı gibi, gazetecinin kendi erek kültüründe gördüğü resimleri ve şahit olduğu veya duyduğu olayları, okuduğu ve dinlediği metinleri daha önceki birkaç haber metinine dayandırarak tek bir haber metin meydana getirmesi de mümkün olacaktır (Van Doorslaer, 2012: 1047-1049). Ayrıca, aynı dil ve kültür içindeki görsel veya işitsel bir öykünün göstergesel bir dönüşüme (inter-semiotic translation or transmutation) tabi tutulmasını içeren bu süreç tipik gazetecilik faaliyetini resmediyor olacaktır.
-
Diller arası çeviri veya “asıl çeviri” (interlingual translation or translation proper): bir dildeki dilsel göstergelerin başka dildeki dilsel göstergeler yardımıyla yorumlanması ve/veya çevrilmesi olarak açıklanan Jakobson’un asıl çeviri olarak adlandırdığı bu çeviri sınıfı çevirmen-gazeteci için kaynak kültür göstergelerinin ve dilsel kodlarının erek kitleye belirli bir amaç doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesi ve/veya yazılması anlamını taşıyacaktır. Birincisinden farklı olarak dil-içi bir sürecin cereyan etmeyeceği ancak çevirmen-gazetecinin içinde yaşadığı kaynak kültürün bir parçası olduğu düşünüldüğünde, göstergeler arası çevirinin (inter-semiotic translation) imkân dâhilinde olduğu görülecektir. Asıl çeviri işinin yapıldığı bu süreçte, çevirmen-gazetecinin erek okura sunulacak çeviri metnine nelerin dâhil edileceğini belirleyecek karar verme mekanizmasına bir denetleme unsuru olarak katkı yapacağı unutulmamalıdır.
Haber çevirisi üretiminde geçerli normlara göre, haber metin, nesnellik, tarafsızlık ve haber niteliği taşıma kıstaslarına hâsıl olduğu düşünüldükten sonra yerel ve küresel bağlamlara oturtulmaktadır. Belli bir zaman dilimi içinde ve belli bir gösterge zinciri içinde birileri için bir anlam ifade edecek olan bu çeviri ürünü ya içinde bulunduğu kültüre göre asimile edilmiş olacak ya da kaynak kültüre ait öğeleri gösterecek şekilde tasarlanacaktır. Her iki durumda da erek kitle talepleri öncelikli olduğundan çeviri stratejisi de bu taleplere cevap verecek doğrultuda belirleneceği açıktır. Eğer, söz konusu bir haber merkezi, haber çevirisini, yer aldığı kültür içinde ve salt kendi okurunu hedefleyerek üretecekse, örnek olarak TRT, etno-merkezci bir çeviri stratejisinin benimsenebileceğinden söz edilebilir: bu durumda, dil-içi veya “yeniden sözcükleme çeviri sınıflandırması içinde “erek-çıkarına erek-odaklı” bir çeviri eylemi gerçekleştirmiş olacaktır. Yine aynı kültür içinde ilgili haber kurumu farklı hedef kitlelere çeviri sunabileceğini gündemine aldığında, söz gelimi TRT World, diller arası çeviriyi yani “asıl çeviri” işini yerine getiriyor olacaktır. “Kaynak-çıkarına erek-odaklı” diye tabir edilebilecek bu çeviri yaklaşımının daha çok saldırgan sadakat diye nitelenen çeviri stratejisinin benimsenmesiyle sürdürüleceği ön görülebilir.
Yves Gambier, Transformations in International News isimli makalesinde, çeviri haber üretiminin üç vazgeçilmez temel özellik üzerinde kurulu olduğundan bahsetmektedir (Gambier, 2006: 9-11):
-
Mübalağa etme (hyperbole)
-
Bir şeyi olduğundan önemsiz gösterme (understatement)
-
Çerçeveleme (framing)
Çevirmenlerin haber üretim sürecinde nasıl çalıştıklarının daha iyi anlaşılması için sunduğu bu özellikleri Gambier detaylandırmakta ve birinci ve ikinci özelliklerin okurun gerçeklik algısını etkilemek için kullanılan manipülatif amaçlı dil öğeleri olduğunu söylemektedir. Üçüncü özellik erek okur için tasarlanmış belli sosyal bir bağlamı içermektedir. Bu bağlam içinde, erek okurdan haberi bildik ve basmakalıp çerçeve kapsamında okuyup yorumlaması beklenmektedir; olayın bir yüzü açığa çıkartılırken diğer yüzünün saklanması amaçlanmaktadır. Haber metnin, erek kitlenin beklentilerine karşılık verecek şekilde değiştirilme safhası, okunabilirlik, doğallık, akıcılık ve şeffaflık ilkelerini yerine getiren ve aynı zamanda çevirinin görünürlüğünü engelleyen bir yerlileştirme stratejisiyle ancak mümkün gözükmektedir. Sara Bani (2006: 35-44) de, Stetting gibi, çevrilecek haber metnin yerlileştirilmesiyle ilgili haber üretim merkezlerinde uygulanan uygulamaları şöyle sıralamaktadır:
-
Kaynağın, konunun veya yazarın bilinirliğine bağlı olarak yapılan seçim (selection),
-
Erek okura rahat okuma ortamı sağlayacak ayarlama, özetleme, açıklama ve/veya değiştirme (adjustment, summary, explanation and/ or modification),
-
Çıkarma ve/veya genelleme (elimination and/or generalization) ve
-
Değiştirim (substitution).
Çevirmenlere daha çok dil, sözcük ve metin düzeyinde kalan tahsislerin bırakıldığı ve bunun yanında metnin düzenlenmesi ve basıma hazır hale getirilmesi gibi metin dışı faktörleri ve etkileri hesaba katacak zihinsel faaliyetlerin editörlerin sorumluluğunda olduğu görülmektedir. Bu panaroma, çeviri sürecinin bir bütün olarak ele alan ve çevirmeni her aşamada sürece dâhil eden modern çeviri anlayışıyla haber çevirisi üretme yaklaşımı arasında, bir anlamda, karşılaştırılma yapma fırsatı vermektedir.
-
Dostları ilə paylaş: |