Hadis terimleri SÖZLÜĞÜ MÜcteba uğur a



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə31/51
tarix16.05.2018
ölçüsü2,09 Mb.
#50631
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   51

Müfredat:

Ferd, yalnız, tek manasına mufredin çoğuludur. Hadis usulünde müfredat, rical ilmiyle ilgili olarak tek isim, tek künye veya tek lakabla bilinen başta sahabe ve tabiîler olmak üzere hadis ravileri ve hadis ilminin çeşitli dallarıyla meşgul olmuş alimlere denir.


Hadis ilminin en faydalı bölümlerinden biri olan Tarîhu'r-Ruvât veya Rical ilmi, kısaca, hangi mertebede olursa olsun, hadis ravilerini konu olarak alır ve onların rivayetlerine güvenilir kimseler olup olmadıklarını açığa çıkarır. Hadis ricalinden bahseden kaynak eserlerden umûmiyetle önce ismi müşterek denilen ve Ahmed, Muhammed, Abdullah gibi çok kullanılan isimlerden biri olan raviler zikredilir. Bundan sonra müfredat denilen ayrı bir bölümde isim, künye ve lakabı tek veya ender rastlanan bir kelime olan raviler sıralanır.
Müfredat, verilen bilgiden de anlaşılacağı gibi, isimlerde, künyelerde ve lakablarda olur.
1. İsimlerde müfredata şu misaller verilmiştir:
a) Sahabeden: Ecmed b. Ucyân: Babasının ismi Uceyyân olarak da zikredilmiştir.
Cubeyb İbnu'l-Hâris: Bazıları noktalı ha ile Hubeyb, bazıları da Cubeyr olarak zikretmişlerdir.
Şekel b. Humeyd: Abslıdir. Benû Huzeyfe heyetiyle Hz. Peygamber (s.a.s)'in huzuruna gelmiştir. Kufe'de yerleşmiştir. Sünen sahipleri hadisini rivayet etmişlerdir.
Sudeyyu'bnu Aclân, Ebu Umâme el-Bahilî; Sender; Sunâbih İbnu'l-A'ser; Kelede b. Hanbel; Vâbisatu'bnu Ma'bed; Nubeyşetu'1-Hayr; Ebu Reyhâne Şemğun; Hubeyb b. Muğfil, Lubey b. Lebâ.
b) Sahabeden başka kimselerden: Evsât b. Amr (tabiî); Tedûm (veya Yedüm); Cilan b. Ferve; Ebu'l-Celed; Duceyn; Zirr b. Hubeys; Su'ayr İbnu'1-Hıms, Vurdân; Mustemir b. er-Reyyân; Azvân b. Yezid er-Razî; Nevf el-Bikâlî, Durayb b. Nukayr b. Sumeyr.
2. Künyelerde müfredata da usul kaynaklarında şu isimlerin verildiği görülür.
Ebu'l-Ubeydeyn. İsmi Muaviye b. Sebre’dir.
Ebu'l-Mudille. İsmi belli değildir. Sadece Ebu Nuaym, isminin Ubeydullah b. Abdillah olduğunu söylemiştir.
Ebu Murâye: İsmi Abdullah b. Amrdir. Ebu Mu'ayd: İsmi Hafs b. Gaylandır.
3. Lakablarda müfredata ise şu lakablar örnek gösterilmiştir:
Sefine: Hz. Peygamber (s.a.s)'in azadlı kölesidir. İsminin Mihrân olduğu söylenmişse de başka isimler ileri sürenler olmuştur. Bu lakabla anılmasına gazalardan arkadaşları için fazlaca eşya taşıdığından Hz. Peygamberin “Sen bir sefine (gemi) sin” demesi sebep olmuştur. Allah Resulünün bu iltifatı üzerine lakabı meşhur olmuş, adı unutulmuştur.
Mindel: (Mendel) olarak da kaydedilmiştir. İsmi Amr'dır.
Suhnûn (veya Sahnûn): İsmi Abdus-selâm b. Saiddir.
Mutayyen: Ebu Ca'feri'l-Hadramî'nin meşhur lakabıdır.
Muşkdane: Bu da Abdullah b. Amr b. Ebân'ın lakabıdır. 801İbnu's-Salah’ın kaydettiğine göre Ebu Ca'fer'e Mutayyen (çamura bulanmış); Abdullah'a muşkdane (misk damlası veya misk kabı) lakablannı veren Buhârî şeyhi Ebu Nu'aym el-Fadl b. Dukeyn dir. 802es-Suyütî de telkib sebeplerini şöyle nakleder: Ebu Cafer çocukken arkadaşlarıyla çamurlar içinde oynar üstü başı çamur içinde kalırmış. Hatta arkadaşları yüzüne gözüne çamur sürerlermiş. Bir gün Ebu Nu'aym onu çamurlara bölenmiş durumda görünce “Ya Mutayyen demiş; hadis meclisine niçin gelmiyorsun (da böyle çamur içinde oynuyorsun)?”
Abdullah b. Amr ise hadis meclisine gelirken giyinir kuşanır ağır kokular sürünürmüş. 803Anlaşılan Ebu Nu'aym onu parfüm kabına benzeterek iltifatta bulunmuş olmalıdır.
es-Suyûtî bu üç müfredata bir de tek nisbetle (veya nesebinden bir kişi) bilinenlerin eklenmesi gerektiğini söylerse de misal vermez. 804
Tek isim, tek künye veya lakabla bilinen raviler konusunda Ahmed b. Hârûn el-Berdicî'nin el-Esmâ'ul-Mufrede isimli önemli bir eseri vardır. Ancak el-Berdicî'nin bu eserine bir çok alim i'tirazlarda bulunmuş, ilaveler yapmıştır. Bu itirazlardan biri, onun müfredattan saydığı pek çok isim, künye veya lakapla iki hatta üç kişinin hatta daha fazla şahsın bilindiği noktasındandır. İsimde müfred olarak zikrettiklerinin bir kısmının lakaba müfred olduğu da aynı şekilde el-Berdîcî'ye yapılan itirazlardandır. Söz gelişi onun verdiği müfredattan el-Eclanu'1-Kindî isimde müfred değil, lakabda müfreddir. İsmi Yahya'dır. Yahya isimli ravi ise pek çoktur. Suğdi b. Sinan da Berdîcî'nin eserinde isim müfredatı arasında zikredilmiştir. Oysa suğdi lakabdır. İsmi Ömer'dir.805

Muhaddis:

Tahdis den ismi fail olan muhaddis genel olarak hadis rivayet eden kimse manasına gelir. Bu manada ravinin müteradifi olarak kullanılır.


Muhaddisin tarifinde İslâm alimleri değişik ölçüler gozönüne almışlardır. Kimine göre muhaddis yukarıda anıldığı gibi ravi ile eş anlamlıdır. Buna göre her hadis rivayet eden ravi muhaddis sayılır. Ne var ki bu tarif eksiktir. Aslında ravi ile muhaddis arasında umum husus münasebeti vardır. Her muhaddis ravidir, ancak her ravi muhaddis değildir. Ravi, hadisleri isnadıyla rivayet eden kimse olduğu halde muhaddis onları rivayet etmekle kalmayıp garib lafızlarını, değişik vecihlerini, ravilerini ve diğer hususları iyi bilen kimsedir. Bu itibarla muhaddisin raviden üstün olduğunda şüphe yoktur.
Diğer taraftan hadis alimlerine göre muhaddis, senedleri ezberlemekle birlikte, isnadlan teşkil eden ravilerin ne dereceye kadar adaletli veya mecruh olduklarını bilen kimsedir. Fakihlere göre ise muhaddis sadece hadis işitmekle kalmayıp senetleri ezberleyen, ravilerin adalet veya cerh drumlanm bilen alime denir. İbn Adî, hadis ezberlemeyeni muhaddis saymaz. 806
Bazı alimler hadis alimlerini ezberledikleri hadis sayısına göre dercelendirerek yirmibin hadisi metinleriyle ve senetleriyle ezberlermiş, senetleri oluşturan ravilerin tercümelerini, cerh ve ta'dil noktasından hallerini bellemiş kimseye muhaddis denileceğini söylemişlerdir. Kabul etmek gerekir ki, bir kimsenin ne kadar hadis bildiğini kestirmek çok güçtür. Bu bakımdan bu tarif muhaddis sayılan bir hadiscinin aşağı yukarı ne kadar hadis bildiğine dair bir fikir verirse de tarif için kesin bir ölçü niteliğinde değildir.
es-Suyûtî'ye göre gerçek manada muhaddis, hadislerin isnadlarını, illetlerini, âlî ve nazil olanlarını, senedleri teşkil eden ravilerin isimlerini bilmekle beraber el-Kutubu's-Sitteyi, Ahmed b. Hanbel'in müsnedini, Beyhaki'nin sünenini, et-Taberani'nin mu'cemlerini öğrenmiş, bilgisine bin kadar cüz eklemiş kimsedir. Muhaddisin asgari ölçüsü budur. 807
Şu hale göre alimlerin muhaddis tarifleri az da olsa birbirinden farklıdır. Ne var ki bu tariflerin özünü, bir kimseye muhaddis denilebilmesi için, en azından onun hadis kaynaklarını bilmesi, hadislerin senedlerini teşkil eden ravileri tanıması, herbirinin adalet veya cerh durumları hakkında malumat sahibi olması gerektiği oluşturmaktadır. Buna bir de hadislerin sahihlerini, sahih olmayanlarından ayıracak yeteneğe sahip olmayı eklersek muhaddis denen alimlerin niteliği özlü hiçimde ortaya çıkmış olur. Muhaddisin vazifesi rivayet ettiği haberleri kendisinden sonrakilere değiştirmeden nakletmektir. Bunun için birtakım yeteneklere sahip olması gerekir.

Muhadram:

“Hadrame” dört harfli basit fiilinden ismi mef’ul olan muhadram sözlükte sünnet olmamış adam, acı mı tatlı mı olduğu bilinmeyen su, babası beyaz olduğu halde kendisi siyah çocuk, nesebi karışık insan, erkek davar eti mi yoksa dişi davar eti mi olduğu bilinmeyen et ve tadsız yemek manalarına gelir. 808Bu manaların hepsinde durumu belli olmamak ve karışıklık kavramları söz konusudur.


Hadis ilminde muhadram bu manayla ilgili olarak hem cahiliye devrinde hem de Hz. Peygamber zamanında yaşadıkları halde onu göremeyenlere denir. Bu tarife göre muhadram, şahabı mi yoksa tabiî mi olduğu belli olmayan kimse demektir; zira böyle birinin Hz. Peygamber zamanına yetiştiği için sahâbî sayılması akla yakın görünür. Ancak onu göremediği için sahabi değildir. Sahabî ile görüşmekle tabiî sayılması da mümkündür. Fakat Hz. Peygamber devrini idrak ettiğinden onun ebedî aleme göç etmesinden sonra dünyaya gelen öteki tabiîlerden farklı tarafı vardır ve bu fark yüzünden tabiîn sınıfına da girmez. İşte bu yüzden hem cahiliye denilen İslâm öncesi devrede, hem de Hz. Peygamber (s.a.s) zamanında yaşayan ve fakat onu göremeyen şahsa hadisciler özel tabiri ile muhadram demişlerdir.
İbnu's-Salah muhadramı Tâbi'înden ayrı bir grup olarak cahiliye devrini ve Hz. Peygamber zamanını idrak ettikleri ve müslüman oldukları halde Hz. Peygamberle sohbeti olmayanlar olarak tanıtır.809
Bununla birlikte muhadram tabirinin başka tarifleri de yapılmıştır. Söz gelişi lügat alimlerine göre muhadram, ömrünün yansını cahiliyede, yarısını da sahabeyi ister idrak etmiş olsun ister olmasın, İslâm devrinde geçirmiş olan kimsedir. Bazı muhaddislere göre ise muhadram Mekke fethinden önce kendi kavmini ya da başkalarını küfür üzere idrak eden kimsedir: zira Araplar Mekke fethinden sonra tamamen müslüman olmuşlardır. Artık cahiliye diye bir şey kalmamıştır. Nitekim Müslim'in muhadramlar arasında zikrettiği Buseyr b. Amr hicretten sonra dünyaya geldiği için bu tarife göre muhadram sayılmıştır. 810
Müslim yirmi muhadram ismi zikretmiştir. 811es-Suyûtî, İbn Hacer'in el-İsâbede zikrettiği muhadramlarla bu sayıyı artırmıştır. Burada bir kaç muhadram ismi saymak yerinde olacaktır.
Ebu Amr (S'ad b. İyas) eş-Şeybânî, Suveyd b. Gafeletil-Kindi, Amr b. Meymûn el-Ûdi, Abdu Hayr b. Yezid el-Hayvânî, Ebu Osmani'n-Nehdî, Abdurrahman b. Mull, Ebu'l-Halâli'l-Atekî (Rebi'atubnu Zûrâre), Ebu Recâ'i'l-Utâridî, Uveys el-Karânî. 812

Muhalefet:

Türkçedeki manasiyle muhalefet ve aykırılık manasına gelen muhalefet Hadis Usulünde ravinin, zayıf ise sika ravilere, sika ise kendisinden daha sika olana aykırı rivayette bulunmasına denir.


Muhalefet cerh sebeplerindedir. Ravinin ta'n edilmesine sebep teşkil eden on ta'n noktasından (meta'in-i aşere) zabtla ilgili olanlardan biridir. Bu manada muhalefetu's-sikât terimi ile de bilinir.
Bir ravinin ister zayıf, isterse sika olsun kendisinden daha güvenilir ravilere muhalefeti çeşitli şekillerde olur. Söz gelişi ravi bazen, isnadın siyakını değiştirerek başka ravilere muhalefet eder. Bu takdirde muhalif olarak rivayet ettiği hadis mudrecu'l-isnâd adını alır. Bazen metnine hadisten olmayan sözler ilavesiyle muhalefet eder ki bu takdirde ise başka ravilere muhalif olarak rivayet ettiği hadise mudrecu'1-metn denir.
Muhalefet bazen ravinin isnaddaki isimleri veya metindeki ibarelerin yerini değiştirmesiyle meydana gelir. Bu takdirde de hadisine maklûb adı verilir.
Muhalefet bazen de ravinin muttasıl olan bir isnadın ortasına ravi ismi eklemesiyle meydana gelir. İdracdan farklı bu eklemeyi ihtiva eden isnadla rivayet edilen hadise el-Mezîd fi muttasili'l-esânîd denir.
Muhalefet şekillerinden biri de metin içinde geçen bir kelimenin yazılışındaki muhalefettir. Bu muhalefet harfin noktası sebebiyle meydana gelebileceği gibi harflerin yer değiştirmesi veya yerlerine başka harflerle yazılması şeklinde meydana gelebilir. Bu takdirde muhalif hadislere musahhaf ve muharref isimleri verilir.
Hadislerin gerek isnadlannda gerekse metinlerinde değişiklik yapılarak meydana gelen muhalefet ravinin vehminden veya hata etmesinden doğar. Fazlalaşması halinde zabtına dokunur. Haliyle ravinin rivayetlerinde ister kendisi gibi zayıf, ister sika olsun, isterse kendisinden daha güvenilir biri olsun başka raviye muhalefeti daima hadislerine şüpleri gözle bakmayı gerektirir. Hüküm bakımından ise muhalefet yüzünden ta'n edilmemiş ravinin hadisi tercih edilir.

Muhâlefetu's-Sikât:

Bk. Muhalefet.



Muharref:

Sözlükte değiştirmek bir şeyin yerine başkasını getirmek, bir nesnenin yerine diğerim koymak, bir nesneyi bir tarafa eğmek manalarını veren 813 “tahrif, babından ism-i mef’uldür. Kelime olarak verdiği tahrif edilmiş manası ile ilgili olarak hadis ilminde umumiyetle ibareleri değiştirilerek rivayet edilmiş hadislere denir.


Burada işaret etmek yerinde olur ki, hadislerde yapılan ibare değişikliği ya bir kelimeyi meydana getiren harflerdeki nokta değişikliği ya da kelimelerinde harf ve yazı değişikliği olmak üzere iki kısımda mütalaa edilebilir. İlkine yani harflerde nokta değişmesine tashîf, kelimelerinde harf, yazı ve şekil değişikliğine ise tahrif adı verilir.
İbn Haceri'l-Askalani'ye gelinceye kadar hadis alimleri umumiyetle tashif ile tahrifi ayırmamışlar gerek kelimelerini teşkil eden harflerinde nokta değişikliği, gerekse şekil değişikliği ile meydana gelen hadisleri tashif adıyla anmışlardır. Nitekim İbnu's-Salâh, kitabının 35. bölümünü musahhafa ayırmıştır. Burada verdiği bilgi ve misaller musahhafla olduğu kadar muharrefle de ilgilidir. en-Nevevi de bu konuda ona uymuştur. el-Irâki'nin başlığı da musahhaf ismini taşımaktadır. Verdiği izahlarla misaller ise her ikisini de kapsayacak şekildedir. İbn Haceri'l-Askalânî musahhafı ikiye ayırarak tashifle rivayet edilme sonucu meydana gelen hadise musahhaf; tahrif taşıyana ise muharref adını vermiştir. Onun bu ayırımına göre muharref, asıl metnine göre bir kelimesi şekil değiştirerek rivayet edilmiş olan hadise denir. 814
Tahrif hadisin isnadında olabileceği gibi metninde de olabilir. İsnadda hata daha çok tashif şeklinde olur. Bunlara musahhaf maddesinde misal verilmiştir. Ravinin rivayet hatası yüzünden kelime şeklinin bozulması sonucu muharref sayılan hadislere gelince şu misaller verilebilir.
“Zeyd b. Sabitten rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) mescid içinde kamış ya da sazdan namaz kılacağı bir oda çevirdi. “
Buhâri ve Müslim'de bulunan bu hadisi815 İbn Lehi'a isimli bir ravi Musa b. Ukbe'nin Kitabu'l-Meğâzî isimli eserinden rivayet etmiş; ancak ilk kelimesi “ihtecera” yi tahrif yaparak “ihteceme” şeklinde nakletmiştir. Bu durumda haliyle hadisin manası değişmiş, “..kan aldırdı” şekline girmiştir.816
“Kim ramazan orucunu tutar sonra da ramazan orucunun ardından Şevval ayında altı günü oruçlu geçirirse bütün yıl (boyunca) oruç tutmuş gibi olur”
Müslim, Tirmizî, Ebû Davud ve İbn Mâce tarafından rivayet edilmiş bulunan bu hadis, Ebubekir es-Sûli adındaki ravi tarafından “sitten” kelimesi “şey'en” şeklinde getirilerek rivayet edilmiştir. 817Hadis, metnindeki bu kelime değişikliği yüzünden muharref haline gelmiştir.
“Cabir'den rivayet edildiğine göre Hendek savaşı günü Ubey b. Ka'b kol damarlarından yaralandı. Hz. Peygamber (s.a.) yarasını dağlattı.”
Müslim ve İbn Mâce'nin rivayet ettikleri bu hadisdeki “Ubey” kelimesini Gunder adındaki bir ravi “Ebî” şekline getirmiştir. 818
Hadis metinlerinde yapılan tahrif, yukarıda verilen misallerden de anlaşılacağı üzere, manasının geniş ölçüde değişmesine yol açmaktadır. Hadisin isnadındaki bir ismi yanlış okumak alimlerin zamanla doğrusunu gösterdikleri göz önüne alınırsa pek önemli değildir. Fakat metindeki kelimelerin yanlış okunup rivayet edilmesi mananın değişmesine, bazende tersine dönmesine yol açacağı cihetle son derece önemlidir. Son olarak vereceğimiz şu misallerden bunu anlamak bizim için zor olmayacaktır.
Bütün hadis kaynaklarının rivayet ettikleri sütre hadisi denilen bir hadis vardır. Bu hadisin metninde esas itibariyle Hz. Peygamber (s.a.) in önüne sütre olarak bir baston dikildiğinden, onun da bu bastona karşı durarak namaz kıldığından söz edilir. Böyle iken Benû Anze Kabilesinden Muhammed İbnu'l-Anezî, metni yanlış anlamış ve “biz şan şeref sahibi bir kabileyiz. Biz Anezedeniz. Hz. Peygamber bize dua etti” demiştir. Onun bu sözleri hadisteki “sallâ ile'Aneze” lafızlarını” Aneze kabilesine selam verdi” şeklinde anladığını göstermektedir. Bu ise tashifden başka bir şey değildir.
Meşhur müfessir Yahya b. Sellâm, Sa'id b. Ebi Arûbe tarîkıyla “size fasıkların yurdunu göstereceğim” manasına gelen ayeti açıklarken Katade'nin “Mısır'ı göreceksiniz” tefsirini rivayet eder. Ne var ki bu tefsir Ebu Zur'a'nın hoşuna gitmez. Sa'id'in Katâde'den naklettiği tefsirin gerçekte “mısr” olan kelimesi yerine “masirahum” kelimesini getirerek öylece rivayet eder. 819
Kısacası muharref hadisler hata sonucu yanlış okunarak kelime şeklinin değişmesiyle aslından farklı bir şekilde rivayet edilen hadislerdir. Ravilerinin sû'u'l-hıfzı (kötü ezberlemesi) ve dikkatsizlikleri sonucu karşımıza çıkmaktadır. Dikkatsiz, kötü ezberleyen, fazla hata yapan ravilerin hadislerde meydana getirdikleri yanlışlıklar yerine göre çok basittir. Ancak bu hatalar meşhur Türk şairi Fuzuli'nin deyişiyle söyleyelim, bazen “bir harf düşerek” nadiri “nar” kılacak, bazen de “bir nokta düşmesiyle “göz” ü “kör” edecek kadar mühimdir.

Muharric:

Bk. Tahrîc.



Muhbir:

Haber vermek manasına ihbar dan ism-i fail olan muhbir, hadis ilminde bir haberi, söyleyene isnad ederek haber verene denilmiştir. Hadisler umumi manada haber demek olduğundan onları nakleden raviler de bir anlamda muhbir olmaktadır.



Muhkem:

Sözlükte sağlam, muhkem manasına gelen bir ismi mef’uldür. Hadis ilminde Kur'anı Kerim'in muhkem ayetleri gibi kendisine zahiri de olsa aykırı manada herhangi bir rivayet bulunmayan, öyle olduğu için de hiç bir şüphe ve tereddüde yer vermeksizin alınıp, gereğince emel edilen sahih ve makbul hadisleri ifade etmekte kullanılan bir tabirdir.


Muhtelefu'l-hadîs başlığı altında geniş bir şekilde izah etmeye çalıştığımız gibi sayılan az bile olsa bazı hadisler birbirlerine mana yönünden zıt görünürler. Eğer hakkında sahih veya hasen hükümlerinden biri verilecek makbul hadisler arasında yer alan bir hadise zahiren de olsa mana yönünden zıt herhangi bir makbul rivayet yoksa bu hadis muhkemdir. Mana yönünden kendisine zıt bir başka makbul rivayet bulunmayan ve muhkem addedilen hadisin hükmü, alınarak icabiyla amel etmektir. Söz gelişi
“Allah sizden birinize hades vaki olduğu vakit abdest almadıkça namazını kabul etmez” hadisi 820manaca kendisine zıt herhangi bir makbul rivayet olmadığından muhkemdir.
Kendisine hadis vaki olan Mü’minin bunu gidermek için gusletmedikçe veya abdest almadıkça namaz kılamayacağını hükme bağlayan bu hadisle bütün fukaha uzun boylu izaha, tevile ve yoruma girmeksizin amel etmişler ve cenaze yahut bayram namazı bile olsa namaz şümulüne giren ibadetlerin abdestsiz veya cünupken yapılamayacağına hükmetmişlerdir.

Muhmel:

Sözlükte ihmal edilmiş, terkedilmiş manasına ismi mef’uldür. Şöyle tarif edilebilir. Bir ravi isim yahut bu isimle beraber baba, dede isimleri yahutta nisbetleri aynı olan iki şeyhten rivayette bulunur. Ancak bu ravilerin bilinen ve kendilerine mahsus bir sıfatla kim olduklarını belirtmez. İşte böyle isimleri birbirine benzeyen iki şeyhten rivayette bulunduğu halde isnadında kim olduklarını bilertleyecek açıklama yapmaksızın bırakılan ravilere mühmel denilmiştir.


İbn Hacer mühmele misal olarak Buhâri'nin Ahmed ve Muhammed isimli ravilerden rivayetini verir. Gerçekten Buhâri Ahmed ve Muhammed isimli ikişer şeyhden rivayette bulunmuştur. İsnadında baba veya dede ismine nisbet etmeksizin sadece Ahmed veya Muhammed dediği takdirde bunları mühmel bırakmıştır.
İbn Hacer'e göre mühmel şeyhlerin ikisi de sika ise onların isnadda kim olduklarını belirleyici bir vasıfla anılmamalarının zaran yoktur.
Mühmel bırakılan şeyhin kim olduğu ravinin o iki şeyhten birine yakınlığından anlaşılır. Söz gelişi Buhâri'nin Ahmed diye mühmel bıraktığı şeyhi İbn Vehb'den rivayetinde Ahmed b. Salih’tir; Muhammed adiyle zikrettiği şeyhi, rivayeti Ebu Muaviye, Mervânu'l-Fezâri gibi Iraklılardan olduğu takdirde Muhammed b. Selâm el-Bîkendî'dir. 821Yahya dediği şeyhi Yahya b. Musâ'l-Belkî'dir.822

Muhtalak:

Bk. Mevzu.



Muhtelefu'l-Hadîs:

Muhtelef, aykırı olmak manasına gelen “halefe” kök fiilinden ifti'âl babında ve İsmi meful ölçüsünde bir kelimedir. Muhtelefu'l-hadis terkibi ise dış görünüşü itibariyle birbirlerine aykırı manalar taşıyan iki hadis ile bunların arasını birleştirmek ve birleşmesi mümkün olmayanlardan birini tercih etmeye denir. Hadis ilim dallarından biridir. Bazı alimlere göre muhtelifu'l-hadîs bazılarına göre telfiku'l-hadîs de denir. Aynı manada muşkilu'l-hadîs, ihtilâfu'I-hadîs tabirlerini kullanan alimler de vardır.


İhtilâfu'l-hadîs maddesinde görüldüğü gibi Hz. Peygamber (s.a.s)'den sahih olarak rivayet edilen hadisler arasında birbirlerine zıt manada varid olanları vardır. Nesh söz konusu olmadan böyle birbirine zıt manada rivayet edilen hadislere muhtelefu'l-hadîs adı verilmiştir.
Muhtelefu'l-hadîs, hadis ilminin en çetin konularından biridir. en-Nevevî bu konuda Şunları söylemiştir: “Muhtelefu'l-hadîs hadîs ilimlerinin en önemlisidir. Her âlim bu ilmi bilmek mecburiyetindedir. Bu ilim de zahiren birbirine zıt görünen iki hadisin varid olmasıdır. Bu durum da araları bulunur; bulunamazsa biri diğerine tercih edilir. Konuyu en mükemmel hale getirenler Hadis ile Fıkhı birleştiren imamlarla nasların manalarına hakkiyle vakıf olan usul alimleridir.” 823
Görünüşe göre birbirlerine zıt manada varid olup da aralarında zıtlık varmış hissini veren hadisler iki kısımda mütalaa edilirler:
Birinci kısma dahil hadislerin arasını bulmak mümkündür. İkinci kısım hadislerin telifi mümkün değildir. Böyle durumlarda alimler aralan bulunamayan hadislerden birini herhangi bir sebeple tercih ederler. Bu sebeplere tercih sebepleri denir. (Bk. Tercih). Aralarını birleştirmek mümkün olan hadislere misal olmak üzere şu iki hadisi ele alabiliriz: Hz. Peygamber bir hadisinde:
“Hastalığın (kendiliğinden) bulaşması yoktur. Eşyada ve kuşların ötmesinde uğursuzluk olmaz. Safer ayında da uğursuzluk yoktur” buyurmuştur. 824Halbuki buna aykın görünen bir diğer hadisinde ise şunları söylemiştir:
“Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç.” 825Bu iki hadisden ilkinin “hastalığın kendiliğinden bulaşması yoktur” fıkrası ile ikinci hadis birbirlerine görünüşe göre zıttırlar; Zira Hz. Peygamber birincide hastalığın kendiliğinden hastadan sağlam insana geçmesi diye bir şey olmadığını söylemiş, ikincide ise cüzzamdan aslandan kaçar gibi kaçmayı emretmiştir. Hastalık kendiliğinden bulaşmazsa hastadan niçin kaçılsın?
Birbirine zıt görünen bu iki hadis şöyle yorum1anmıştır: Ebubekri'l-Bakillâni'ye göre birinci hadiste “bütün hastalıkların bulaşması diye bir şey yoktur” gibi umumi bir nefy vardır. İkinci hadiste ise cüzzam bundan istisna edilmiştir. Buna göre iki hadisin manaları birlikte mütalaa edilirse “Cüzzam ve benzeri bulaşıcı hastalıklar hariç diğerlerinde hastalığın hastadan sağlam insana geçmesi diye bir şey söz konusu değildir” demektir. 826
İbnu's-Salah'a göre iki hadis birlikte şöyle mütalaa edilebilir: Hastalıklar kendiliğinden geçmezler. Yüce Allah, hastanın sağlam biriyle temasını hastalığın geçmesi için sebep kılmıştır. Bu itibarla Hz. Peygamber (s.a.s) ilk sözüyle hastalıkların kendiliğinden sirayet edeceğine dair ötedenberi var olan cahi-liye inancını yıkmıştır. İkinci sözüyle de sebebin olduğu yerde hastadan sağlam insana hastalık geçme tehlikesinin olduğunu belirtmiştir.” 827
Birbirine zıt görünen iki hadis bazen bir dinî hüküm de taşıyabilir. Şu hadisler de buna misaldir:
“Su iki külle ölçüsüne ulaşınca pislik taşımaz.”
“Allah suyu temiz yaratmıştır. Onu ancak tadını, rengini, yahutta kokusunu değiştiren bir şey kirletir.” 828
Bu iki hadisin birincisinde suyun iki külle ölçüsünde olması halinde tadı, rengi ve kokusu değişsin-değişmesin temiz olduğu bildirilmiştir. İkincisinde ise ister iki külle miktarı, isterse daha az olsun rengi, tadı veya kokusu değişmediği sürece aslındaki temizlik vasfı üzere kaldığı söylenmiştir. Bu durumda birinci hadisdeki umumî hüküm ikincide tahsis edilmiş demektir.
Muhtelefu'l-hadîs konusunda ilk defa İmam Şafiî bir kitap telif etmiştir. Bu eserinde daha çok birbirlerine zıt manada rivayet edilen hadislerin birleştirilme metodlarına dair bilgi vermiştir, es-Sehâvi'nin kaydettiğine göre İhtilâfu'l-Hadîs adiyle bilinen bu kitabı meşhur eseri el-Um arasındadır. İmam Şafiî'den sonra muhtelefu'l-hadîs konusunda eser verenler arasında Te'vilu' Muhtelîfi'l-Hadisi ile Abdullah b. Müslim b. Kuteybe; İhtilâfu'l-Âsar'ı ile Ahmed b. Muhammed b. Selâme et-Tahâvi anmaya değer olanlardır. 829

Muhtelefun Fîhi:

Sahih olduğu hususunda ihtilaf edilen hadis manasına İbnu's-Salâh'a göre sahihin kısımlarında ikincisidir. İlki Muttefekun aleyhdir ve sahih olduğu konusunda hadis alimler

arasında görüş birliği bulunan sahih hadistir.830


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin