HADİSLERE GÖRE ŞEYTAN VE ŞEYTAN İLE İLGİLİ TASVİRLER
Nurettin ŞENTÜRK
Özet
Konusu vahyî olan ve tespitine deneylerin kâfi gelmediği ve aynı zamanda duyular dünyasına yabancı olan melek, cin, şeytan gibi varlıklar değerlendirilirken Kur’an ve sünnetin belirlediği ölçütlerle değerlendirilmelidir. Çünkü pozitif ilimlerin sahası ve konusu dışında kalan, ancak Kur’ân ve hadislerin haber verdiği birçok hakîkatları pozitif ilmin metotlarıyla anlamak ve yorumlamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu çalışmada şeytanın, insana has özelliklerle tasvîr edildiği hadisler Kur’an ve sünnet bütünlüğü içerisinde ele alınacak ve sözkonusu tasvirler, Kur’an’da anlatılan şeytan tasvirleri ile karşılaştırılacaktır. Böylece aralarında görülen farklılıklara dikkat çekilecektir. İlgili hadisler Kütüb-ü Tis’a eserlerinde okuyucularına değişik bab ve konu başlıkları altında sunulmaktadır. Bu çalışmada ise gerekmediği müddetçe sened ve metin kritiğine girmeden kompleks bir şekilde derlenip sade bir dille izah edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Sünnet, Hadis, Şeytan, İblîs.
SATAN ACCORDİNG TO THE HADİTHS AND DESCRIPTION WITH THE DEVIL
Abstract
Subject to the revelation that not enough of experiments with and determined and also heard stranger to the world of angels, demons, evil must be judged by the extent that such assets when assessing the Qur'an and Sunnah set. Because outside the court and the subject of a positive trend, however, to understand many truths of the positive scientific methods gave us the Qur'an and hadith, and it is impossible to interpret. So the devil in this study, the hadith, as is liquidated people unique feature will be discussed in the Qur'an and Sunnah integrity and said descriptions will be compared with the devil portrayed as described in the Qur'an. Thus, it will draw attention to the differences observed between them. Hadiths about the reader-Kutub TIS works are presented under different father and topics. Invoices in this study unless the need and text compiled in a complex way to entering the critical will be explained in plain language.
Keywords: Quran, Sunnah, Hadith, devil, demon.
Giriş
Şeytan, hakkında son söz söylenemeyen ve rasyonel düzeyde halledilmesi mümkün olmayan gizemli bir varlıktır. Bununla beraber özellikle konuyu bilimsel düşünce bağlamında ele almaya çalışan toplumlarda farklı şeytan algılarına rastlanılmaktadır. Nitekim semâvî dinlerden Hıristiyanlık, tarihî süreç içerisinde diğer din ve kültürlerden -mesela Batı kültürünün putperest kökenlerinden, Zerdüştî düalizmden- etkilenmesi sebebiyle Ahd-i Atîk'ten Ahd-i Cedîde doğru şeytan konusunda bir algı değişikliğine gitmiştir. Ahdi-i Atîk'te şeytan bir kul mesabesinde iken, Ahdi-i Cedîd'e gelindiğinde şeytan Tanrı'nın karşısında özerk ve bağımsız bir alana sahip, iyiliğin karşısında kötülüğün temsîl edildiği düalist bir varlık haline dönüşmüştür.1
Dolayısıyla Hıristiyan Dünyası, pozitivist ve rasyonalist akımlardan etkilenerek dinin esasları alanında ele alması gereken gaybî bir meseleyi akıl ve mantık kriterleriyle ele alma hatası içine düşmüştür. Zira bu kriterlerle algılarında şeytana yer bulamayan Hıristiyan dünyası, çareyi Zerdüştîliğin düalist yaklaşımında bulur.2 İşte bu durum, dinin alanına giren veya kaynağı din olan bir meselenin, o dinin alanından veya aslî kaynaklarından soyutlandıkça nasıl daha karmaşık hatta çelişkili bir hal alabileceğini gösteriyor.
Rasûlullâh’ın (s.a) nübüvveti ve Kur’an-ı Kerim’in nüzûlu ile İslamiyet, çok farklı mahiyet ve değişik güçteki şeytan anlayışlarını reddederek, onun gerçek varlığını, mahiyetini, güç ve kuvvetinin sınırlarını belirlemiştir. Nitekim Şeytan, Kur’an’da anlatılırken, Onun Rabb’inin emrine uymayan cinlerden biri olduğu3, Cinlerin ise ateşten yaratıldığı4, görülemeyen latîf varlıklar olduğu5, Yine Şeytan’ın insanoğlu üzerinde hiçbir gücünün olmadığı6 sadece vesvese veren bir varlık7, insanın ahlâki ve ruhî tekâmülünün önünde bir engel, doğru yolun üstünde bir pusu olduğu anlatılmakta ve yaratılış itibarîyle nev-i şahsına has özelliklerinden bahsedilmektedir. Hadislerde ise şeytan mücerred veya müşahhas bir olay üzerinden tanıtılır ve o olayın veya eylemin şeytanîliğinden bahsedilir.8 Yani Kur’an şeytanı tümdengelim yöntemiyle tanıtırken, hadisler dolayısıyla Rasûlullâh (s.a) tümevarım yöntemiyle tanıtır.
Ancak şeytan hadisler müvâcehesinde değerlendirildiğinde farklı bir şeytan figürüyle karşılaşılmaktadır. Nitekim Kur’an’da, mahiyeti ile ilgili bilgiler verilirken veya temsîli olarak kendisinden bahsedilirken özellikle insana has yemek-içmek, tuvalet ihtiyacını gidermek gibi özellikler üzerinden temsîl getirilen bir şeytan figürüyle karşılaşılmamaktadır. Hadislerde ise bu özellikler üzerinden şeytan için temsîller getirildiği bir vâkıadır.9
Kur’an’ı açıklama görevi tevdî edilen Rasûlullâh’ın (s.a) bu şekilde meseleleri muhataplara açıklarken Kur’anî üslubun yanında farklı bir üslub kullanması muhatapta daha etkili olma hikmetine mebni olabilir. Dolayısıyla Rasûlullâh (s.a) içinde bulunduğu toplumun şeytan veya şeytanî varlıklarla olan algı ve inançlarını göz önünde bulundurarak temsiller getirmiştir. Bu temsillerle şeytanın insan üzerindeki hile ve desîselerini pratikte nasıl somut hale getirdiğini muhataplarına açıklamak istemiştir.
1. ŞEYTAN KELİMESİNİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ
Kur’ân’da yedi yerde geçen yaratılış ve cennetten çıkış kıssasında Şeytan’dan şahsî hüviyete sahip bir varlık olarak bahsedilir. Bu kıssalarda hem şeytan hem de İblis ifadeleri geçmektedir. Âdem’in yaratılışı ve ona secde emrinde sadece İblîs ifadesi geçerken Âdem ve eşi Havva’nın kandırılması ve cennetten çıkarılması olayında şeytan ifadesine yer verilmiştir.10
Kur’an ve Hadislerde bu iki ifadenin dışında şeytana ait daha birçok isim ve sıfat zikredilir. Bunların en meşhurları Tâğût,11 Cibt,12 Merîd,13 Sağîr,14 Mez’ûm,15 Medhûr,16 Mel’ûn,17 Adüvv,18 Kefûr,19 Hazûl,20 Garûr,21 Mârid,22 Mekzûf,23 Mudill24 Racîm,25 Vesvâs,26 Hannâs,27 Hâris 28 ve Azâzil29dir.30
1.1. Etimolojik Olarak Şeytan
a) Şeytan
Şeytan ifadesinin tarihî süreç bakımından “habîs” manasıyla Yahudi menşe’li, insanüstü varlık manasıyla İslâm öncesi Arap menşe’li olduğu ve bu iki mananın karşılıklı olarak birbirlerine tesir ettikleri ileri sürülmektedir.31
Arap dilbilimcilerin çoğu Şeytan kelimesinin türemiş bir isim olduğunu kabul etmekle beraber hangi kökten türediği hususunda iki ihtimal ileri sürmektedirler. Birincisi, “uzaklaşmak, hayırdan, iyilikten uzak olmak” anlamına gelen şe-ta-ne “ﺵ ﻄ ﻦ” fiilinden türediği ihtimali ki bu görüşü savunan dilbilimcilerden İbn Manzûr (v. 630/1233), arapların kullandığı şe-ta-ne “ﺵ ﻄ ﻦ” nin çoğulu olan Şeyatîn “شياطين” sîgasındaki “ﻦ” un varlığını buna delil gösterir.32 Yine bu görüşü savunan dilciler, Kur’an’da geçen “الشياطين” şeklindeki çoğulun33 bu görüş için kâfi bir delil olduğunu savunurlar.34 İkinci ihtimal ise, Şeytan “شيطان” kelimesinin helak olmak manasında “ﻄ ي ﺵ” şe-ya-ta kelimesinden türemiş olduğu ihtimâlidir. Bu anlayışa göre kelimenin elif ve nun harfleri zâiddir. 35
Aynı zamanda şeytan kelimesinin Arapça kökenli olup teolojik anlamlarını Yahudi-hıristiyan geleneğinden aldığını iddia edenler olduğu gibi, İbrânice’den Arapça’ya geçen,Yahudi geleneğinde “cin”, İslam öncesi Araplar’ında “insanüstü varlık” manâsına gelen, dolayısıyla İslam’da bu iki anlamın birleştirildiği bir kelime olduğunu iddia edenler de olmuştur.36
b) İblîs
İslam kaynaklarında genel olarak Âdem’e secde konusunda isyan etmeden önceki adı İblîs şeklinde geçmektedir.37 Bu kelime konusunda da İslam âlimleri iki farklı görüş serdeder. Bir grup, “İblîs” kelimesinin “Belese” kökünden türeyen acem (arapça kökenli olmayan) bir isim olduğunu ileri sürerken diğer bir grup, iblis ile iblâs arasında bir benzerlik ilişkisi kurarak kelimenin “kesilme, ümitsizlenme” anlamında eblese kökünden iştikak eden Arapça bir isim olduğunu ileri sürmektedir.38
Nitekim birinci görüşü tercih edenlerden Ebû İshak (v. 235/850) görüşünü temellendirirken bunun sadece benzerlikten ibaret olduğunu gerçekte ise Farsça’dan Arapça’ya geçmiş acem bir kelime olduğunu ifade eder.39
İkinci görüşü kabül edenlerden Cevherî (v. 400/1009) de iblîs “إبليس” ile iblâs “إبلاس” kelimelerinin birbirine yakınlığından bahseder. Ve İblîs’in iblâs “إبلاس” kökünden türemiş Arapça bir isim olduğunu bu yakınlık sebebine bağlar.40
1.2. Terim Olarak Şeytan
Terim olarak şeytan, kötülüğün temsilcisinin, delâletin önderinin, Allâh’ı seven ve Ona kullukta bulunan herkesin büyük düşmanının muşahhaslaştırılmış şekli olup kötülüğün sembolü haline gelmiş bir varlıktır.41 Kur’an-ı Kerim bu manada şeytan kelimesini çoğunlukla İblis ve askerleri için kullanır.42
Keşşâfu istılâhâti’l-fünûn adlı eserinde Tehânevî (v.1745) şeytan kavramını tanımlarken şöyle demektedir: “Ruhânî varlıkların sadece hayır işleyenlerine melek, sadece şer işleyenlerine şeytan, bazen hayır, bazen şer işleyenlerine de cin denir. Bu sebeple şeytan, bazen cinler, bazen de melekler zümresinden sayılmıştır.”43
Ferid Vecdî (v. 1954) “Dâiratü’l-Meârif” isimli eserinde, “İblîs şeytanların aslı (babası) için kullanılan bir âlemdir. Allah (c.c.), Şeytanları ateşten yaratmış ve onları cisimden tecrîd etmiştir. Değişik şekillere girebilme yeteneği vermiştir. Şeytan ve zürriyeti, vesvese ve iğvâ tabiatına bağlı olarak, tefrika ve insanları Allah’ın emirlerinden uzaklaştırma gayreti içindedirler. Meleklerin, insanları Allah’ın emirlerine imtisala çağırdıkları gibi." demektedir44
2. DİNLERDE ŞEYTAN İNANCI
Tarih sahnesinde ortaya çıkmış dinlerin genelinde farklılıklarına rağmen bir şekilde şeytanın varlığına dair inançlarla karşılaşılmaktadır. Nitekim bugün şerir ve habis varlıklar anlamında batı dillerinde Devil, Demon, Genius kelimeleri, doğu dillerinde ise Peri, Şeytan, İblis kelimelerinin kullanılması, yeryüzündeki toplumların genelinin şeytanın varlığına inandıklarını göstermektedir.45
İlkeller, doğa ile doğaüstü arasında bir sınır çizememiş, simgeler yoluyla fayda ve zararı somutlaştırmıştır. Mesela tanrı fikrine duygusal büyü ile ulaşabileceğini düşünmüş,46 doğa olayları ile tarım kültürünü, bereket ve afetler, tanrılar ve kötü güçlerle ilişkilendirerek bir kozmik din algısı geliştirmiştir.47 Binaenaleyh ilkel insanların dinsel inanış ve düşüncesinde ve bunun yansıması olan sosyal yaşamlarında kötülüklerin sebebi olarak gördükleri kötü bir ruh veya gücün varlığına inandıkları ve ondan korunmak için eylemler yaptığı şeklindeki bilgiler, bu kötü ruh veya kuvvetin şeytan olabileceği fikrini akla getirmektedir.
İlkellikten gelişmişliğe geçişin sembolü olarak gösterilen Mısır, Hint, Çin vb. toplumlarda ortaya çıkan yerel ve bölgesel dinlerde de şeytan inancıyla karşılaşılmaktadır. Nitekim Eski Mısır’daki şeytan telakkisini insanlara ve çevreye zarar veren cinler karşılamaktaydı. 48 Bâbilliler, bütün felâketleri yeryüzünü dolduran cinlerin insanlara musallat kıldıklarına inanırlardı.49
Hinduizm geçirdiği uzun tarihî süreçte dönem dönem çok tanrıcı (politeist), tekçi (monist) veya tek tanrıcı (monoteist) anlayışlardan birine, ikisine veya tamamına sahne olmuştu. Şeytan ve benzeri güçlerin varlığına ilişkin anlayışların da tanrı anlayışına paralel olarak şekillendiği görülür. Nitekim Hinduizm’in dinî metinlerinden biri olan Upanişadlar’da insanı felakete sürükleyen ve ismi Maya olan bir şeytandan bahsedilir.50
Taoizmden kaynaklı olarak Çin inançlarında da cin ve diğer ruhanî varlıklar mevcuttu. Din adamları insanları kötülüklerden korumak için, tılsımlar ve okumalar gerçekleştirirdi. Bedenî ve ruhî hastalıkların sebebi ruhanî varlıklar görülürdü.51
Orta ve Batı Avrupa’da yaşadıkları tahmin edilen ve en önemli topluluklar arasında sayılan Keltler, Romalılarla aynı dönemde yaşamış bir milletti. Savaşlarda ele geçirdikleri insanları beş yılda bir yaptıkları dinî törenlerinde diri diri yakar, savaştıkları zaman çırılçıplak soyunur ve insanları öldürmekten haz alırlardı.52 Bu manada Keltlerde günah ve şeytan mefhumunu aramak zor olsa gerek. Keltler, şeytanın istediği gibi bir hayat tarzına sahip olan; ama şeytan kavramına sahip olmayan bir millet idi.53
Türkler İslam’dan önce ruh, melek, şeytan gibi varlıklara inanırlardı. Denizler, göller, dağlar, her biri canlı nesne olarak kabul edilir ve Dünyanın her tarafına yayılan bu nesneleri iyi ve kötü ruhlar olarak katagorize ederlerdi. İyi ruhlar tanrı Ülgen’in emrinde, kötü ruhlar ise tanrı Erlik’in emrinde, insanları etkilemek için hep birbirleriyle mücadele halindedirler. Kötü ruhlar insanlara ve hayvanlara hastalık ve zarar vermek için uğraşırken, bu kötülüğün sebebi olan ruhlar şaman tarafından insan bedeninden uzaklaştırılır.54 Eski Türklerde melek yerine “Frişti (Ferişteh)”55, Şeytan yerine de “Yek” kelimeleri kullanılırdı.56
Yunan, Roma, Maniheizm, Altay ve hatta Akad inançlarında da şeytana inanılmaktaydı. Nitekim bu medeniyetlerin cin türü varlıklara inandıkları ve bu varlıklara Yunan geleneğinde “Daimon”, Romalılarda “Genuis”, Maniheizm’de “Aşkalun”, Altay inançlarında “Çor”, Akadlar’da ise “Lamassu” adlarını verdikleri bilinmektedir. Bu varlıklar iyi ve kötü varlık olarak katagorize edilerek birbiriyle sürekli mücadele eden iki düşman gibi kabül edilirdi.57
Şeytan, İslam öncesi Arap toplumunda da mevcud bir kavramdı. Fakat Cahiliye Arapları her ne kadar Batı Hıristiyanlığı ile Doğu Mecusîliği arasında siyasî bağımsızlıklarını küçük kabilelerle koruyabilmişlerse de, çevrelerindeki dinlerin etkisinde kalmalarından anlaşıldığına göre aynı bağımsızlıklarını dinî ve kültürel açıdan koruyamamışlardır. Nitekim bölgelerinde o gün varolan dinlerin, özellikle yıldızlara tapan Sabiî’lerin belirgin bir şekilde etkileri görülmektedir.58 Bu durum onların şeytan ve cin türü varlıklar konusunda da inançlarını etkilediği izlenimini vermektedir. Çünkü onlar görülmeyen tüm varlıklara Sabiî’ler gibi cin demekte idiler.
Ehl-i Kitap olarak bilinen dinlerden Yahudilikte şeytan, sürgün öncesi ve sürgün sonrası şeklinde iki başlıkta ele alınır. Şu an Yahudiliğin kabul ettiği şeytan figürü sürgün sonrasına ait bir figürdür.59
M.S. II. yy.’da Yavne’de (Jamnia) toplanan meclis tarafından son şeklini alan ve aslı İbranîce ve Aramice olan Eski Ahit, zamana dayalı bir sistematiğe göre dizilmiş konu ve ayetlerden oluşur.60
Eski Ahit’te şeytanla ilgili birbirleriyle çelişen ifadelerle karşılaşılmaktadır. Mesela iki farklı pasajda, birinde İsraillilere karşı çıkıp Davut’u İsrâil’de seçim yapması için kışkırtanın şeytan olduğu belirtilirken,61 diğerinde Davut’u İsrâil’e karşı kışkırtanın Rab olduğu belirtilmektedir62. Yine Hıristiyan ve İslam kaynaklarında Hz.Adem ve Havvâ’yı kandırıp Cennet’ten kovulmalarına yol açan ve kendisi de kovulanın İblis olduğu bildirilirken, Tevrat’ın Tekvin bölümünde bu işi yapanın yılan olduğundan bahsedilmektedir63. Bu birbiriyle çelişen ifadeler incelendiğinde şeytan ile ilgili iki farklı sonuç karşımıza çıkmaktadır. Birincisi şeytan Eski Ahid’e göre Rab’ın öfkelenmiş halidir. İkincisi ise şeytan’ın yapmış olduğu bir fiili şeytan kendine ait bir güçle değil de Rab’ten aldığı bir güçle, sanki bir ayette kendisi, diğerinde ise Rab tarafından yaptırılmış gibi anlaşılmaktadır.64
Şeytan kelimesinin Ahd-i Atik’in erken dönemlerine ait bölümleri ile sonraki dönemlerine ait bölümlerinde tedricî bir şekilde değişikliğe uğradığı söylenebilir. Nitekim erken dönem metinlerinde şeytan muhalefet eden, zorluk çıkaran kişiler manasında bir cins isim olan “Satan” iken, son dönem metinlerinde İsrail’e karşı duran, Tanrıyı kışkırtan “Ha-satan” manasında özel isim şeklinde geçer.65
İlk dönem Hıristiyanları Yahudiler gibi şeytanı yılan şeklinde tasavvur ederlerdi.66 Daha sonra Ahd-i Cedîd’e gelindiğinde bir dönüşüm geçiren şeytan tasavvuru, insanlığın ayartıcısı, İsa’nın baş düşmanı, iyi kötü savaşındaki kozmik düşman şeklinde Hıristiyan dünyasında hâkim olan anlayış bügün Avrupa literatüründe kendine yer bulmuştur.67
İslam inancında şeytan, görünmeyen ruhlar ve kötü kuvvetlere isim olmuştur ki, yaratılışta her cins bir tek fert ile işe başlamış olduğundan, şeytan denilince bu cinsin babası olan o ilk fert yani İblis akla gelir. Dolayısıyla İblis şeytanın özel ismi olur.68
Tarih boyunca İslam âlimleri şeytanın varlığını kabul etmekle beraber bir bedene sahip bulunup bulunmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mesela Mu’tezilîlerin teşkil ettiği bir grup kelâm âlimi bedensiz hayatın mümkün olamayacağını dolayısıyla da şeytanın bir bedene sahip olması gerektiğini savunmaktadırlar. İçinde İbn Sina gibi âlimlerin bulunduğu bir grup ise şeytanın cisim ve cisme hulûl etmiş bir varlık olmayıp mücerret bir nefisten (ruhanî cevher) ibaret olduğunu serdetmektedir. Hasan-ı Basrî gibi bir kısım âlimler de şeytanla cinler arasında asıl-fer ilişkisi kurarlar.69
Ehlisünnet kelâmcıları Şeytan’ın çeşitli şekillere bürünüp insanlara görünebilmesinin önünde her hangi bir engelin bulunmadığını kabul ederler. Nitekim Gazzâli şeytanın hem gerçek hem de temessülî bir varlık olduğunu, temessülî yönüne her insanın muttali olabileceğini öne sürerken gerçek yönüne ise ancak nübüvvet nuruyla muttali olunabileceğini savunmaktadır. Mutezile ise bu görüşe karşı çıkarak şeytanın asla görünemeyeceğini iddia eder.70
3. KUR’AN VE HADİSLERDE ŞEYTAN’IN DİĞER VARLIKLARLA İLİŞKİSİ
Şeytan, Yaratan’ın kendisine vermiş olduğu misyonu yerine getirmede daima aktif bir varlıktır. Bunun da muhatap olduğu varlıklarla yakından alâkası vardır. Zira Şeytan, tabiatı ve varlık sebebi aynı olan cinlerin yanında, tamamen zıt olan meleklerle de belirli düzlemlerde ilişki içerisindedir. Şeytan, insanoğlunu saptırmaya çalışırken yaratanına karşı mücadele vermek suretiyle yine yaratanı ile bir ilişki içinde olduğu söylenebilir. Dolayısıyla daha geniş bakış açısı sağlaması hasebiyle konu şeytanın diğer varlıklarla olan ilişkisi ana başlığı altında ele alınacaktır.
Kur’ân’da Allah (c.c) ile İblîs diyaloglarına bakıldığında üst makamdan alt makama gelen ve secde emrine muhalefet eden bir şeytanın ortaya çıktığı görülür. Şeytanın Allah’a karşı tavrı, isyan ve nimete nankörlük olarak belirir.71 Dikkat edilirse bu nankörlük yaratıcının zatına değil adalet sıfatına yöneliktir. Kur’an, şeytana Allah’ı kabul ve onun yüceliğini itiraf ettirerek şeytanın ikinci bir ilah gibi algılanmasına engel olur.72 Kur’an-ı Kerim’de farklı yerlerde anlatılsa da mantık silsilesi içerisinde anlatılan İblîs kıssası,73 şeytanın neticede bir kul olduğuna vurgu yapar. Yani Allâh ile şeytan arasında geçen diyaloglar hep yaratan-yaratılan ilişkisi şeklindedir.
Rasûlullâh’ın (s.a) bu bağlamda Allah ve şeytan arasında yaratan-yaratılan şeklinde geçen diyaloglara dikkat çeken Kur’anî bilgi paralelinde bir kısım hadisler îrad etmiştir. Nitekim bir hadiste şöyle geçmektedir: “İblis, Rabbine şöyle dedi: ‘Senin izzetine ve celâline yemin ederim ki, Âdem’in çocuklarını, içlerinde ruhları olduğu müddetçe saptırmaya devam edeceğim.’ Bunun üzerine Rabbi (c.c) buyurdu ki: ‘İzzet ve celâlime andolsun ki, Ben’den af diledikleri müddetçe, Onları bağışlamaya devam edeceğim.”74 Başka bir rivâyette Rasûlullâh (s.a), şeytanın Allâh’ı (c.c) değil de bilakis âdemoğlunu kendisine muâdil gördüğü ve kul makamında olduğunu ifade etmektedir.75
Kur’an-ı Kerim’de genel olarak anlatıldığı vasıflarına göre melekler, nurdan yaratılmış,76 yeme-içme,77 erkeklik-dişilik,78 yorgunluk,79 gibi niteliklerden uzak, sadece Allah’ın emirlerini yerine getiren ve asla isyan etmeyen80 varlıklardır. Son derece güçlü ve kuvvetli,81 olup Allah’ın izni ve müsadesine dayanarak çeşitli şekillere girebilir82 ve çok süratli hareket edip83 olağan dışı işler başarabilirler. Hadislerde ise, meleklerin iyiliği temsîl eden, hak ve hayra çağıran, kötülüklerden uzaklaştıran varlıklar olduğu bildirilmektedir.84
Melek-Şeytan münasebetleri ile ilgili Kur’an âyetleri ve hadisler değerlendirildiğinde meleklerin ve şeytanların Allâh’ın (cc) kulları mesabesinde iyiliği ve kötülüğü temsil eden varlıklar olduğu anlaşılmaktadır. Bununla Hıristiyanlık ve benzeri dinlerde dualiteye kaçan şeytan algısının yanlışlığına da dikkat çekilmektedir.
İnsanlar tarih boyunca tanrı dışında görülmeyen cin türü varlıklara inanmışlar ve çeşitli dönemler ve coğrafi bölgelerde bu varlıkların iyilerine ve kötülerine değişik isimler vermişlerdir. Bunlar bazen tanrılaştırılmış veya ikinci dereceden tanrısal varlıklar olarak görülmüş, bazen da insanî özellik ve nitelikler içinde düşünülmüş ancak birbirine karıştırılmıştır. Hatta bu durum Yahûdilik ve Hıristiyanlık için de geçerlidir. İslam dininde melek, şeytan ve cinlerin nitelikleri ve fonksiyonları tam olarak belirlenmiş, bir karışıklığa meydan verilmemiştir.85 Zîra Kur’an-ı Kerîm’de verilen bilgilere göre cinler ateşten yaratılmış,86 yeme-içme,87 erkeklik-dişilik88 gibi insanlara benzer durumları olan, insanlardan farklı meleklere benzer olarak hızlı hareket edebilen ve insana göre olağanüstü işler yapabilen89 varlıklardır. İnsanlara benzer diğer tarafları ise iman bakımından farklı grupları vardır90 ve ibadet etmekle mesuldürler.91
Rasûlullâh (s.a) , her insanın yanında bir cin bulunduğu92, cinlerin müminlere vesvese vermeye çalıştıkları ancak Kur’an okunan yerde etkilerini kaybettiklerinden bahsederken bizzat “cin” ifadesini kullanmıştır. Dolayısıyla Rasûlullâh’ın (s.a) bu manada îrad ettiği hadisleri Kur’an-ı Kerim’de geçen “cin şeytanları”93 ifadelerinin tefsiri mahiyetinde olabilir. Kulak hırsızlığı yapmak suretiyle gökten haber alan ve doğru yanlış öğrendiklerini arkadaşları vasıtasıyla sihirbaz veya kâhinlerin kalplerine ulaştıran cinler94 de aynı grupta mütalaa edilebilir. Rasûlullâh (s.a) cinlerle konuşmuş, hatta namazını bozmaya çalışan bir cini yakalamış ve onu ashaba göstermek için bir yere bağlamak istemişse de daha sonra bundan vazgeçip serbest bırakmıştır.95 Diğer bir rivâyette Rasûlullâh (s.a) geceleyin bir grup cinle bir arada bulunmuş, onlara Kur’an okumuş, sabah olunca da durumu ashabına anlatıp yaktıkları ateşin kalıntılarını kendilerine göstermiştir.96
Şeytanın âyetlerde geçen, insanlarla ilgili faaliyetleri değerlendirildiğinde onun insanları dürten,97 kötülüğü, hayâsızlığı ve bilmeyeceği şeyleri emreden,98 fakir düşürmekle korkutan,99 saçıp savurarak isrâfı seven,100 insanın Allah’ı hatırlamasına, namaz kılmasına mani olmak isteyen,101 vb. bir varlık olduğu anlatılmaktadır. Yani Kur’an, şeytanın varlığından ve özellikle üstlendiği misyon gereği insanın dünyasında yerine getirdiği faaliyetlerden bahsetmektedir.
Hadislerde Rasûlullâh (s.a) insan-şeytan münasebetlerini daha çok temsilî olarak ele almaktadır. Mesela muhataptan sadır olan şeytana ait bir hali veya o halin sahibini bizzat şeytan ile tasvîr etmiştir.102 Zira Rasûlullâh’ın (s.a) yaşadığı toplumda insan mizacına ters düşen, boş ve faydasız, insanları tiksindirip nefret ettiren davranışlarla, inatçı, ele avuca sığmaz kurnaz kişiler şeytan ile tasvîr ediliyordu.103 Buradan da Rasûlullâh’ın (s.a) topluma hitab ederken o toplumun var olan üslubunu konuşmalarına yansıttığı anlaşılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |