Türkçe Transcript (*)
|
Velekad ‘alimtumu-lleżîna’tedev minkum fî-ssebti fekulnâ lehum kûnû kiradeten ḣâsi-în(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: 'Aşağılık maymunlar olun' dedik.
|
Edip Yüksel Meali
|
Sizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. Onlara "Aşağılık maymunlar olun," dedik.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.
|
Süleyman Ateş Meali
|
İçinizden, Cumartesi günü (avlanma yasağı)nı çiğneyenleri elbette bilmişsinizdir; işte onlara: "Aşağılık maymunlar olun!" dedik. *
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Yemin olsun, içinizden Cumartesi gününde azgınlık yapanları siz bilirsiniz. Onlara şöyle dedik: "Aşağılık maymunlar oluverin."
|
Yusuf Ali (English)
|
And well ye knew those amongst you who transgressed in the matter of the Sabbath: We said to them: "Be ye apes, despised and rejected(79)." *
|
M. Pickthall (English)
|
And ye know of those of you who broke the Sabbath, bow We said unto them: Be ye apes, despised and hated!
|
|
|
Hz.Mûsâ’nın dinine göre, cumartesi günü çalışmayıp ibadetle meşgul olmak bir esastı. İsrailoğullarının bu esası çiğnemeleri ile ilgili olarak ayrıca bakınız: Nisâ sûresi, âyet, 47-54; A’râf sûresi, âyet, 163; Nahl sûresi, âyet, 124.
Bazı tefsir bilginleri, âyette sözü edilen maymunlaştırma olayının temsîlî, bazıları da gerçek olduğunu söylemişlerdir.
Bakara Suresi
66
فَجَعَلْنَاهَا
ve bunu yaptık
|
نَكَالًا
ibretlik bir ceza
|
لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا
önündekilere
|
وَمَا خَلْفَهَا
ve ardından geleceklere
|
وَمَوْعِظَةً
ve bir öğüt
|
لِلْمُتَّقِينَ
müttakiler için
|
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Fece’alnâhâ nekâlen limâ beyne yedeyhâ vemâ ḣalfehâ vemev’izaten lilmuttekîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık.
|
Edip Yüksel Meali
|
Bu cezayı çağdaşlarına ve sonraki kuşaklara bir ibret ve erdemli insanlar için de bir öğüt yaptık.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Ve bunu, önündekilere ve ardından geleceklere ibret bir ceza, (Allah'ın azabından) korunanlara da bir öğüt yaptık.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Bu durumu, o zamankilere ve onların ardından geleceklere ibret dolu bir ceza, takva sahiplerine de bir öğüt yaptık.
|
Yusuf Ali (English)
|
So We made it an example to their own time and to their posterity, and a lesson to those who fear Allah.
|
M. Pickthall (English)
|
And We made it an example to their own and to succeeding generations, and an admonition to the God fearing.
|
En’âm Suresi
165
وَهُوَ
O'dur
|
الَّذِي جَعَلَكُمْ
sizi yapan
|
خَلَائِفَ
halifeleri
|
الْأَرْضِ
yeryüzünün
|
وَرَفَعَ
üstün kılan
|
بَعْضَكُمْ
kiminizi
|
فَوْقَ
üzerine
|
بَعْضٍ
kiminiz
|
دَرَجَاتٍ
derecelerle
|
لِيَبْلُوَكُمْ
sizidenemek için
|
فِي مَا
şeylerde
|
آتَاكُمْۗ
size verdiği
|
إِنَّ
doğrusu
|
رَبَّكَ
Rabbin
|
سَرِيعُ
çabuk olandır
|
الْعِقَابِ
cezası
|
وَإِنَّهُ
ve O
|
لَغَفُورٌ
bağışlayandır
|
رَحِيمٌ
esirgeyendir
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Vehuve-lleżîce’alekumḣalâ-ife-l-ardiverafe’aba’dakum fevka ba’dinderacâtinliyebluvekum fî mââtâkum(k)innerabbekeserî’u-l’ikâbi ve-innehuleġafûrun rahîm(un)
|
Ali Bulaç Meali
|
O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir.
|
Edip Yüksel Meali
|
O ki sizi yeryüzünün mirasçıları kıldı, ve size verdikleriyle sizi sınamak için kiminizi kiminize derecelerle üstün kıldı. Rabbin çabuk sonuçlandırandır. Bağışlayandır, Rahimdir.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Doğrusu Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayandır, esirgeyendir.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sizi yeryüzünde öncekilere halefler yapan O'dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gerçekten çok affedici, çok merhametlidir.
|
Yusuf Ali (English)
|
It is He Whohathmadeyou (His) agents, inheritors(988) of theearth: He hathraisedyou in ranks, someaboveothers: that He maytryyou in thegifts He hathgivenyou: forthyLord is quick in punishment: yet He is indeedOft-forgiving, MostMerciful. *
|
M. Pickthall (English)
|
He it is whohathplacedyou as viceroys of theearthandhathexaltedsome of you in rankaboveothers, that He maytryyouby (the test of) thatwhich He hathgivenyou. Lo! ThyLord is swift in prosecution, andlo! He is Forgiving, Merciful.
|
Bakara Suresi
255
اللَّهُ
Allah (ki)
|
لَا إِلَٰهَ
tanrı yoktur
|
إِلَّا
başka
|
هُوَ
O'ndan
|
الْحَيُّ
daima diridir
|
الْقَيُّومُۚ
koruyup yöneticidir
|
لَا تَأْخُذُهُ
O'nu tutmaz
|
سِنَةٌ
ne bir uyuklama
|
وَلَا نَوْمٌۚ
ve ne de uyku
|
لَهُ
O'nundur
|
مَا
ne varsa
|
فِي السَّمَاوَاتِ
göklerde
|
وَمَا
ve ne varsa
|
فِي الْأَرْضِۗ
yerde
|
مَنْ
kim
|
ذَا الَّذِي يَشْفَعُ
şefaat edebilir
|
عِنْدَهُ
kendisinin katında
|
إِلَّا
dışında
|
بِإِذْنِهِۚ
O'nun izni
|
يَعْلَمُ
bilir
|
مَا
olanı
|
بَيْنَ أَيْدِيهِمْ
onların önünde
|
وَمَا
ve olanı
|
خَلْفَهُمْۖ
arkalarında
|
وَلَا يُحِيطُونَ
kavrayamazlar
|
بِشَيْءٍ
hiçbir şey
|
مِنْ عِلْمِهِ
O'nun ilminden
|
إِلَّا
dışında
|
بِمَا شَاءَۚ
kendisinin dilediğinin
|
وَسِعَ
kaplamıştır
|
كُرْسِيُّهُ
O'nun Kürsüsü
|
السَّمَاوَاتِ
gökleri
|
وَالْأَرْضَۖ
ve yeri
|
وَلَا يَئُودُهُ
O'na ağır gelmez
|
حِفْظُهُمَاۚ
onları koru(yup gözet)mek
|
وَهُوَ
O
|
الْعَلِيُّ
yücedir
|
الْعَظِيمُ
büyüktür
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
(A)llâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûm(u)(c) lâ te/ḣużuhu sinetun velâ nevm(un)(c) lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ard(i)(k) men że-lleżî yeşfe’u ‘indehu illâ bi-iżnih(i)(c) ya’lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehum(s) velâ yuhîtûne bişey-in min ‘ilmihi illâ bimâ şâ(e)(c) vesi’a kursiyyuhu-ssemâvâti vel-ard(a)(s) velâ yeûduhu hifzuhumâ vehuve-l’aliyyu-l’azîm(u)
|
Ali Bulaç Meali
|
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.
|
Edip Yüksel Meali
|
ALLAH: O'ndan başka tanrı yoktur, Yaşayandır, Sonsuzdur. Kendisini ne dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni olmadan kim O'nun katında aracılık edebilir? Onların geçmişini ve geleceğini bilir. Dilediği miktar dışında O'nun bilgisinden hiç bir şeyi kavrayamazlar. Egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları düzen içinde korumak onu yormaz. O Yücedir, Büyüktür.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Allah, ki O'ndan başka tanrı yoktur, daima diri ve yaratıklarını koruyup yöneticidir. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden, ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır (O yüce padişah, göklere, yere, bütün kainata hükmetmektedir). Onları koru(yup gözet)mek, kendisine ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Allah'tan başka ilah yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nundur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliyy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azim'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
|
Yusuf Ali (English)
|
Allah. There is no god but He,-the Living, the Selfsubsisting, Eternal(296). No slumber can seize Him nor sleep. His are all things in the heavens and on earth. Who is there can intercede in His presence except as He permitteth? He knoweth what (appeareth to His creatures as) before or after or behind them(297). Nor shall they compass aught of His knowledge except as He willeth. His Throne doth extend(298) over the heavens and the earth, and He feeleth no fatigue in guarding and preserving them(299) for He is the Most High, the Supreme (in glory). *
|
M. Pickthall (English)
|
Allah! There is no God save Him, the Alive, the Eternal. Neither slumber nor sleep overtaketh Him. Unto Him belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth. Who is he that intercedeth with Him save by His leave? He knoweth that which is in front of them and that which is behind them, while they encompass nothing of His knowledge save what He will. His throne includeth the heavens and the earth, and He is never weary of preserving them. He is the Sublime, the Tremendous.
|
70. Kayyûm, “varlığı kendinden, kendi kendine yeterli, yarattıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten” demektir.
72. Bu âyet, Âyetü’l-Kürsî (kürsü âyeti) diye adlandırılır. “Kürsü”, Allah’ın kudret ve azameti, O’nun her şeyi kapsayan ilmi demektir. Âyette, Allah Teâlâ kendi zatının çok veciz bir tanımını yapmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’te yanlış ve tahrif edilmiş bir biçimde anlatılan Allah, burada nasıl ise öyle tarif edilmektedir. O, yerde, gökte ve ikisi arasında olan her şeyin sahibi ve mâlikidir. Hiç kimse hâkimiyetinde, otoritesinde, mülkünde ve yönetiminde O’na ortak değildir. Hiçbir şey O’na rakip ve eş olamaz. O, mutlak ilim ve irade sahibidir. O’na hiçbir varlık güç yetiremez. O, bütün evrenin sahibi, yöneticisi ve hâkimidir.
Enfâl Suresi
57
فَإِمَّا
bundan dolayı
|
تَثْقَفَنَّهُمْ
onları yakalarsan
|
فِي الْحَرْبِ
savaşta
|
فَشَرِّدْ
dağıt
|
بِهِمْ
onları
|
مَنْ
kimseleri de
|
خَلْفَهُمْ
arkalarında ki
|
لَعَلَّهُمْ
böylece
|
يَذَّكَّرُونَ
ibret alsınlar
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Fe-immâ teśkafennehum fî-lharbi feşerrid bihim men ḣalfehum le’allehum yeżżekkerûn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Bundan dolayı, savaşta onları yakalarsan, öyle darmadağın et ki, onlarla arkalarından gelecek olanlar(ı caydır). Umulur ki ibret alırlar.
|
Edip Yüksel Meali
|
Savaşta onları yakalarsan, onları arkalarındakilere ibret olacak şekilde darmadağın et. Belki ders alırlar.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Bundan dolayı onları harpte yakalarsan, kendilerinden sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Savaşta onları yakalarsan, onlar(a vereceğin ceza) ile arkalarında bulunan kimseleri de dağıt ki ibret alsınlar.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Eğer onları harpte ele geçirirsen, onlarla birlikte arkalarındakileri de ürkütüp dağıt ki, ders alabilsinler.
|
Yusuf Ali (English)
|
If ye gain the mastery over them in war, disperse, with them, those who follow them, that they may remember.(1224-A) *
|
M. Pickthall (English)
|
If thou comest on them in the war, deal with them so as to strike fear in those who are behind them, that haply they may remember.
|
Fâtır Suresi
39
هُوَ
O\dur
|
الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ
sizi yapan
|
خَلَٓائِفَ
halifeler (yöneticiler)
|
فِي الْاَرْضِۜ
yeryüzünde
|
فَمَنْ
artık kim
|
كَفَرَ
nankörlük ederse
|
فَعَلَيْهِ
kendi zararınadır
|
كُفْرُهُۜ
nankörlüğü
|
وَلَا يَز۪يدُ
artırmaz
|
الْكَافِر۪ينَ
kafirlerin
|
كُفْرُهُمْ
küfrü
|
عِنْدَ
yanında
|
رَبِّهِمْ
Rableri
|
اِلَّا
başka bir şey
|
مَقْتاًۚ
gazabdan
|
وَلَا يَز۪يدُ
ve artırmaz
|
الْكَافِر۪ينَ
kafirlerin
|
كُفْرُهُمْ
küfrü
|
اِلَّا
başka bir şey
|
خَسَاراً
ziyandan
|
|
|
|
|
Dostları ilə paylaş: |