Hangi allah? UĞur karaca


-DEİZMİN GÜNCEL MANİFESTOSU



Yüklə 411,39 Kb.
səhifə2/6
tarix27.10.2017
ölçüsü411,39 Kb.
#16532
1   2   3   4   5   6

-DEİZMİN GÜNCEL MANİFESTOSU,

-BİR MÜÇTEHİDİN DİN FORMÜLASYONU,

-NİRVANAYA ULAŞMANIN 8 KURALI,

-AKILLA TESPİT EDİLEBİLEN 8 EMİR,


8 EMİR


1-YARATICI VARDIR.
Hiç yoktan var edemiyor, geçen zamanı ve yaklaşan ölümü engelleyemiyoruz. Hiç yoktan var edebilme ve ölümü engelleyebilme gücü, sadece Yaratıcı’ya ait bir güç.
İnsan, var olanları işleyerek yeni bir şeyler üretebilir. Bu yeni şeyler bir değiştirmedir, hiçbir zaman yoktan var etme değildir.

Teknolojik ürünler oluşturan insan, bu konumu ile kendisini yeryüzünün hakimi zannedip, Yaratıcı’yı unutmaya başladı. Hâlbuki hayatın tüm gerçeklikleri aynen devam ediyor, ölüme çare bulunamıyor.

Teknolojinin bunca gelişmesine rağmen, binlerce yıldır en güzel giysi deri, en güzel yiyecek et, en güzel binek de iyi cins bir at!
İnsan bir başka yere göç etse de, ırkına ait özellikleri değişmeden kalıyor. Siyah insan yine siyah, çekik gözlüler de yine çekik gözlü olarak neslini sürdürüyor. Var olan diller de sebepsiz yere yeni bir dile dönüşmüyor. Var olan dillerin unutulması ve yok olması mümkün iken (bazı canlıların yok olması gibi) hiç konuşulmayan yeni bir dilin türemesi mümkün değil. (Şifreli iletişimler hariç). ‘İnsanlar bir dili bilip konuşuyor iken, niye yeni bir dil oluşturma gereği duysun ki?’ uydurulacak bu yeni dilin kurallarını birlikte nasıl tespit edip öğrenip, uygulayacaklar?

“İnsan dil bilmez bir varlıktı ve zamanla diller oluştu.” iddiası insana hakarettir. Dili olmayan, konuşup anlaşamayan bir varlık insan değildir. Tüm bunlardan, değişik ırk ve dillere ayrılmış topluluklar olarak, bir anda yaratıldığımız sonucu ortaya çıkıyor.


Hava (1), toprak (2), su (3), bitki (4), hayvan (5) ve insanı (6), eşsiz güzellikte ve uyum içinde var eden Yaratıcı’dır. Varlıkları görüp inceleyen bir insan, bu varlıkların var oluş sebebini anlar. Kainatı gözlemleyen biri, “Bu varlıklar kendiliğinden oluşmuştur.” diyebilir mi? ‘Yaratıcı var mı?’ demek, yaratılmışları yok saymaktır. Yaratılmışlar orta yerde dururken, Yaratıcı için ayrıca delil aramaya ve tartışmaya gerek var mı?
Yaratılmışlar Yaratıcı’nın delilidir. Yaratıcı vardır.

2-YARATICI SONSUZ GÜÇ SAHİBİDİR

İnsanın, görmesi, duyması, hissetmesi, yemesi, bilmesi ve hayatı sınırlıdır. Havalanan uçak ve uçan kuşun inmesi-konması nasıl bir zorunluluk ise, insanın tüm işlerinin sonunun olması da bir zorunluluktur.


“Aklın %5’lik bir kısmı kullanılabiliyor.” iddiası hiç inandırıcı değil. Vücut ve kasların gücü gibi, aklın da bir gücü var. Bedenen çalışan insanın yorulup pes etmesi gibi, zihnen çalışan insan da yorulup pes eder. Bunca filozof, akıl işçisi ve peygamber, mümkün olsa idi %5 lik kısım ile yetinmez %100’lük bütünü kullanırdı. “İnsan beyninin çok az bir kısmını kullanabilmektedir.” diyenler, insanı sonsuz bir güç olarak görmek isteyenlerdir.
Sonlu bir varlık olarak, sonsuzluğu tam olarak idrak edemeyiz. Sonsuz öyle bir büyüklük ki, neyi eklersen ekle veya neyi çıkarırsan çıkar yine değişmiyor.
Gördüğümüz ve hissettiğimiz bu kâinatı yoktan var eden Yaratıcı gücün sonsuz bir güç olduğunu kabul etmek zorundayız. Sonsuz olma özelliği de sadece Yaratıcı gücün özelliği olmalı.

Sonsuzluk özelliği birden fazla varlıkta bulunamaz, zira iki sonsuzun birbirinden çıkarılmasında “sıfır” değeri oluşur ve sonsuz sonlanmış olur. Bu sebeple, sonsuzluğun ve bu güce sahip olanın tek olması gerekir.

Tüm insanlar sınırlı birer varlık ise, tüm öncekileri ve gittiği yere kadar sonrakileri toplasak, yine sonlu bir değer ortaya çıkar. Tüm insanlar bir araya gelse de sonlu-sınırlı olmayı aşıp sonsuz bir güç oluşturamaz.
Zenginlik, sonsuz güç sahibi Allah’a aittir. İnsan ise ne kadar yaşarsa yaşasın, ne kadar malı olursa olsun genel itibarı ile fakirdir.
Yaratıcı sonsuzdur. Yalnızca Yaratıcı sonsuzdu


3-HESAP GÜNÜ OLMALIDIR!
Cansız varlıklar, bitkiler ve hayvanlar bir başka tabirle insan harici tüm varlıkların irade sahibi olmadıkları açık. İrade sahibi olan ve irade sahibi olmayan ayrımını tüm yaratılmışlara uyguladığımız zaman, bir tarafta insan, diğer tarafta ise insan harici tüm yaratılmışlar kalır.

Melek veya şeytan olarak adlandırılan görünmez varlıklar da iradesi olmayan varlıklardandır. Şeytan’ı Allaha isyan ediyor gibi anlatan metinler bizi yanıltmasın, Şeytan, isyana sürükleyen bütün kötü duyguların genel ismidir. Şeytan irade sahibi değildir, zira “Ben değiştim artık kötülükleri tetiklemeyeceğim.” diyemez. Şeytanın iyi bir icraata aracı olması düşünülemez. Şeytan kötülüğü ve kötü duyguları, melek ise iyiliği ve iyi duyguları temsil eder.

İrade sahibi olmak ve bu irade ile kendine iyi veya kötü bir yol seçip o yolda dereceler elde edebilmek insana tanınmış bir ayrıcalıktır. İnsan bu fırsatı iyi veya kötü yönde kullanma konusunda tamamen serbest bırakılmıştır.

Seçme hakkı yoksa iradeden bahsetmek anlamsız olur. Seçme hakkımız olmasına rağmen bir baskının olması da zorbalık olur. İnsanın hem irade sahibi olarak yaratılması, hem de ona zorla dayatılması bir çelişki olurdu.

Yeryüzünü çelişkisiz kılan Allah, kendi açısından bir çelişki olmaması açısından irade sahibi olarak yarattığı insanı iyilik ve kötülüğü seçmede tamamen hür bırakmıştır.

Allah iyi ve kötü yolda olduğuna bakmaksızın hiçbir insan ve guruba bu güne kadar müdahale etmemiştir ve bundan sonra da etmeyecektir. Öldürülen iyi insanların hiçbirine engel olmayan Allah, büyük zulümlere de müdahale etmemiştir. Burada karıştırılan ve yanlış anlamaya yol açan bir husus var. İyi yönde icraatlar yapan insan veya insan toplulukları, kötü davranış sergileyenlere karşı psikolojik bir güce sahiptirler. İyi özellikli olmak, haklı ve çelişkisiz olmak karşı taraf üzerinde eşit şartlarda büyük bir avantaj sağlayabilir. Elleri ile tüm putları kıran İbrahim, “Putlarınızı şu kırılmamış olarak duran Put kırmıştır” deyince karşıdakilerin donup kalması buna bir örnektir.


Tüm canlıların değişik sürelerde ömrü var. İnsan için ortalama 70 yıllık bir ömür, bitki ve hayvanlar için de çeşitli ömürler tayin edilmiş. Bir günde solan çiçek olabildiği gibi, bin yıl yaşayan ağaçlar da olabilmekte, ama süre ne olursa olsun her canlı bir süre sonra ölüp yok olmaktadır.Ölümlü olmak, bir süre sonra ölmek insan için kaçınılmaz bir gerçek. ”Çok yaşayıp yüz yaşına kadar yaşasak da öleceğiz.

Hayata dair kuralların tamamı birbiri ile uyumlu ve çok güzel. İnsan sevimli ve aciz olarak doğuyor, yaklaşık 1 yaşında yürüyor, 2 yaşında çişini kontrol ediyor, 3 yaşında konuşuyor, 5-7 yaşında kişiliğini ortaya koyuyor ve tercihlerini yaparak genç ve olgun hale geliyor. Hayatın her evresi makul sürelerde ve gayet güzel… Hayatın her evresinin 10 kat arttığını düşünün. Ortala ömür 700 yıl olsa!, 10 yıl yürüyemeden duran bir bebek olsak!, 20 yıl altımıza çiş yapsak!, 30 yaşına kadar konuşamasak, 50 yıl ilkokulda okusak! vs… Hayatın uzaması hiç de anlamlı gözükmüyor.


İnsanları çeşitli avantaj ve dezavantajlarla yaratan Allah, ilk adaletini ölüm ile ortaya koyuyor. Doğarken ve yaşarken avantaj ve dezavantajı olan insanlar, ölürken eşitleniyor. Ölümlü olma, adalet için bir ön şart. Mal ve güç sahibi olup, bunları zulüm aracı olarak kullananların ölüme engel olamaması bir büyük adaletin ilk halkasıdır.

Ölüm ile birlikte insanların yok olup gitmesi hiçbir zaman kabul görmemiş. İlk insandan bu yana, ölenlere bakış tarzı bunu destekliyor. Ölenin mumyalanması veya ölenin yanına sevdiği eşyaların konması dahi bunun işaretidir.

İrade sahibi olarak yaratılan ve bu iradesi ile iyi ve kötü icraatlar yapan insanın, ölünce ayrıma tabi tutulmadan bir bitki gibi yok olup gitmesi hiçbir vicdana sığmaz. Uyumlu ve çelişkisiz düzenin sahibi olan Allah, bu konuda niye çelişkiye düşsün?, ve bir insanın kabul edemediği bir şeyi uygulasın! Bir insanın vicdanına sığmayan düşünceyi Allah uygulayabilir mi?

En adil sistemler dahi, karanlıkta kalmış birçok haksızlığa engel olamaz. İnsanı insan yapan yaşam tarzı, iyilikten ve adaletten yana bir yol üzerinde yaşamaktır. Kim ki adaletsizlik yapmayıp çevresindeki adaletsizliklere de var gücü ile engel olmaya çalışıyor ise o insan Allah ile arası iyi olan biridir. Allah ile arası iyi olana, Allah’ın bir ödülü olmalı.

Kim ki kötülük yolunda çevresine haksızlık yapıp, yüksek haz anlayışı ile yaşarsa, Allah’ın düzenine cephe almış olur. Allah’ın düzenini bozan, çevresine zarar veren bir insan Allah düşmanı olarak bir ceza ile karşılaşmalı değil mi?

Mezara iyi bir insanı defnettiğimizde, bu iyiliklerin ölenle birlikte mezara girmediğini, baki kalan bu kubbede bir hoş sedanın devam ettiğini hissetmiyor muyuz?

İyi bir hayat yaşayıp güzellikler üreterek ölenin iyi bir hayata devam etmesi, kötü bir hayat yaşayıp haksızlıklar üreterek ölenin de sıkıntılı bir hayata devam etmesi gerekmez mi?. Aksi halde Allah adaletsiz bir yaratıcı olur. Bu da sonsuz kudret sahibi Allah’a yakışmaz.
“Ey Allah’ım, beni yaratırken bana sormadın. Ben iyi-kötü ayrımlı bir dünyada yaşamak istemiyorum. Bir ot gibi fayda ve zararı olmadan yaşayacak veya intihar edip hayatıma son vereceğim.” diyen bir insanın sonu ne olacak? İyilik ve kötülük üretmeden bir ot misali yaşayan veya aklı erince bu hayatı istemeyip intihar eden insanın durumu? Yüce Allah eşsiz adalet anlayışı ile bu konuda en doğrusunu yapacaktır, bundan şüphemiz yok. Böylesi birinin, ot gibi yaşamaktan dolayı otla aynı sonucu istemesi, yani yok olup gitmeyi istemesi bir haksızlık olmasa gerek! (Zira yokluk da bir cezadır.) Ot gibi yaşayanlar, kötü davranışları benimseyenler ve iyi davranışları benimseyenler diye üç kısım insan ortaya çıkıyor. İnsanların birçoğu barınma-ekmek parası-çocuk derdi ile ot gibi yaşayıp yok olmaya doğru gidiyor. Az sayıda insan kötülük, yine az sayıda insan da iyilik peşindeler.

Ömrü boyunca başkalarına zarar verip kötülükten başka bir şey üretmeyenle, tüm güzellikleri ortaya koyup çevresindekilerle paylaşmış olan insan, aynı şekilde ölüp yok olabilir mi? Bu güzel evreni var eden güç bu çelişkiye kayıtsız kalabilir mi?


Allah’ın varlığı ne kadar kesin ise, ödül ve cezanın olacağı Ahiret de o kadar kesindir.

4- YARATICI SÜREKLİ HATIRLANMALI!
Tek ve sonsuz güç sahibi olan Yaratıcı, bizden önce de vardı ve bizden sonra da var olacak. Yaratıcı’nın her şeye gücü yeter, her şeyi kuşatmıştır, her yaptığımızı ve içimizden geçirdiğimizi bilir.

İnsan olarak bizler, kısa ömrü, sınırlı gücü olan varlıklarız. Bizi anlamlı kılan tek yanımız, tercihleri olan iradi bir varlık olarak iyi bir yol tutturabilmemizdir.

İyi bir yol tutturmanın ilk şartı, Allah’ın sınırsız, insanın ise sınırlı bir varlık olduğunu bilip, Allah ile uyumu gözetmektir. Bu kısa ömürde Allah’ın yüceliğini unutarak, duyarsız veya negatif duyguların esiri olarak yaşarsak çelişkiye düşeriz.

Allah’ın yüceliğini aklımızdan çıkarmayarak, koyduğu düzeni korur isek haddimizi bilmiş oluruz. Klasik anlamdaki namaz, haddimizi kendi kendimize hatırlatan şekli bir uygulamadır. Namazda Allah’ın yüceliği belirtilir, bu yüce güç karşısında aciz olduğumuz ortaya konur ve saygı gösterilir. Rükû ve secde Allah ile aramızdaki farkı ortaya çıkaran bir semboldür. Geçici bir varlık olan insanın yüce bir güç karşısında küçüklüğünü ortaya koyan bir eğilmeden ibarettir. İnsan rüku ve secde ile, küçük ve acizliğini hatırlar, kalıcı ve büyük olabilmek için Allah ile diyaloğunu kurar.

Namaz ile kendimizin farkına varırız. Allah bizim namazımıza ihtiyaç duymadığı gibi, ne yaparsak yapalım dünya hayatına müdahale etmez. Namaz yakarma ve dua değil, kendimizi uygun yere oturtmaktır. Haddimizi bilmemize yardımcı olan, Allah karşısında küçüklüğümüzü hatırlatan bir uygulamadır.

Allah bir kere söyleyince işitir, hatta içimizden geçeni de işitir. Allah işitsin diye bir sözü birçok kere tekrar etmek, Allah’ı insana benzeten kafanın ürünüdür. Bir insandan bir şeyi defalarca isteyerek, onu bezdirirsiniz ve işiniz gerçekleşir. Allah böyle değildir ve bir defa söylenmesi ile duyar. O yüzden bir sözü Allah’a karşı tekrarlayıp durmak Allah’a hakarettir.

Geleneksel namazın sürekli tekrarlanan sözleri, insanları namazla meşgul etmeyi ilke edinmiş iktidarların bir oyunudur.Zamanının çoğunu eğilip kalkmaya ve bazı sözleri anlamadan tekrarlamaya ayırıp, hayata dair gerçekleri göremeyenler, mevcut kötü iktidarları dolaylı yönden desteklemiş olurlar, Böylesi biri Allah ile iyi bir ilişki kurmuş olur mu?

Her sabah işe koyulmadan ve her akşam uyumadan önce acziyetimizi, huzurunda bulunduğumuz Yaratıcımızın yüceliğini, yaratılışın kurallarına uygun yaşayacağımızı belirterek rüku ve secde etmek, Yaratıcı ile kopmaz bir bağ kurmamıza yardımcı olur.

Sabah işe koyulmadan kılınacak namaz ile gün boyu iyi işler yapmamız gereğini hatırlar, yatarken kılacağımız namaz ile de gün boyu yaptıklarımızı değerlendiririz.

Yaratıcı’dan başka, uğrunda secde edilecek ve her zaman dost kalınabilecek bir başka güç var mı?


Yaratıcı’yı unutan; iyi işler peşinde koşamaz.

5- ALLAH’IN KOYDUĞU DÜZEN KORUNMALI!
İnsan, içerisinde bulunduğu eşsiz doğayı daha da güzel hale getirebileceği gibi, bozma yetisine de sahip. Kuru tepeleri ağaçlandırıp daha güzel bir ortam oluşturmak da, mevcut ormanlık alanları çölleştirmek de insanın yapabileceği şeyler.

İnsan öncelikle çevreyi daha kötü hale getiren davranışlardan kaçınmalı, yani bozmamalı. İkinci olarak da bozmaya yönelik eylemlere dur demelidir. Üçüncü adım ise, güzelleştirici eylemlerdir.

Temiz hava, temiz su kaynakları, güzelce yaşayan hayvanlar… Tüm güzellikleri korumak, geliştirmek ve sonraki nesile güzelce teslim etmek, Allah tarafından konulan düzeni korumuş olmaktır. Allah koyduğu düzeni koruyup güzelleştirenleri sever.

Peygamberler, insanların eziyet görüp ölebileceği ortamları terk etmek (hicret) sureti ile insan hayatının değerini ortaya koymuşlardır. “Kasıtla bir insanı öldüren ebedi cehennemliktir” ilkesi de bu sebeple ortaya konmuştur. Öldüreni öldürülerek kısas yapılması ve müebbet hapis cezaları da bu sebepledir. Kurumuş bir ağaç veya başı kopmuş bir hayvanı kim tekrar canlandırabilir? Can verme kudreti, sadece Yaratıcı’ya ait bir özelliktir ve “Ölümden başka her şeye çare bulunur.” sözü bunu anlatır.

İlk canı veren ve ölüyü canlandırabilen tek güç Yaratıcı olduğundan, can alma hakkı sadece Yaratıcı’ya aittir. Bir hayvanı Yaratıcı adını anarak kesmemizin sebebi, Yaratıcı’dan dolaylı bir izin istemedir. Bir kişiyi yüceltmek için veya Allah dışında bir güç uğruna kesilen bir kurbanı da bu yüzden mundar görüp ve yemeyiz.

Öldürülmeler uzaklarda ise buna çok yüzeysel bir tepki koymaktayız. Afrika’daki iki kabile çatışmasında ölen milyona yakın insana ne kadar üzülebildik? Bu üzüntüyü samimi olarak içinde duymayanlar, ölüm olaylarını kısa zaman sonra yakınlarında gördüler.

İnsan hayatına önem veren bir toplum, insan öldürmekte kullanılan silahlara izin verir mi? Trafik kazalarına bu kadar lakayt kalır mı?

İnsan, çevresi ile bütünleşerek mutlu olabilir. Çevredeki mallara, hayvanlara, bitkilere, doğal ve tarihi güzelliklere zarar verip etrafını bozan insan nihayetinde kendine zarar verir. İnsanın kendine yapılmasını istemediği şeyler olduğu gibi, hayvan, bitki ve eşyaların da kendisine yapılmasını istemediği şeyler vardır. Bu yapılması istenmeyenlere riayet eden insan, zararsız bir insan olur.

Bedenimiz ve ömrümüz en değerli varlığımızdır, korumalıyız. Uyuşturucu, sarhoş ediciler ve sağlığı bozan şeylerden uzak kalarak Yaratıcı tarafından insana armağan olan bedeni korumalıyız.

Kısacık ömrümüzde lüzumsuz işlerle uğraşıp mutsuzluğa davetiye çıkarmak da bir nevi kendimize zarar vermektir.


Mutlu olma için var olan güzellikleri bozmamalı, bir başka deyişle; kendimize, diğer insanlara, hayvana, bitkiye ve çevreye zarar vermemeli, zarar verenleri engellemeliyiz.

6- TEK EŞLİ YAŞANMALI!
Doğada yaşamayan hayvanlar, genellikle tek eşlidir.

İnsan topluluk halinde yaşasa da, karmaşık hayatı eşi ile paylaşmak ister. Yatağı ve boş zamanları birden fazla eş ile paylaşmak, insan doğasına aykırı. Kuma olmak hiçbir yerde, hiçbir özgür kadın tarafından hoş karşılanmamış. Ekonomik durumu iyi olan bir erkeğin, statüsü ve eğitimi düşük genç ve güzel bir kadını ikinci eş olarak yanına alması ile para karşılığı zinanın ne farkı var? Özgür, eğitimli ve ekonomisi iyi olan bir kadın ikinci eş olmayı kabul eder mi?

Huzurlu ve iyi nesillere sahip olmak için nikâhlı tek eş dışındaki cinsel ilişkilerden kaçınılmalı. Tek eşlilik Allah’ın bir kuralıdır ve bozulması insana mutsuz eder. Haz amaçlı ilkesiz cinsel ilişkiler, ilerleyen yaşlarda hastalıklar içinde ve kendine bakamayan insanlar ortaya çıkarır. Eş ve çocuk sahibi olmak, konforlu ve bakımlı bir yaşlılığı garanti eder.
Cinselliğin sınırı geniştir. Nikâhsız, eşcinsel, çocuklarla, aile içi ve hayvanlarla cinsel ilişki kuranlar olduğu gibi; kendisini ömür boyu cinsel oruca tabi tutup inziva hayatı yaşayanlar da olabiliyor. Cinsel hayatın sınırsızlığı da cinsellikten arınmış bir hayat da yetişkin insanlar için bir arızadır.

İnsan doğasına uygun olan; frekansları birbirine yakın iki karşı cinsin, hayatı birlikte devam ettirmek üzere nikâhlanıp cinsel ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Sadakat ve çocuk sahibi olma isteği nikâhın temelidir. Bu ortamda eşler cinsel ihtiyaçlarını sadece birbirleri ile giderir, sorunları paylaşır ve müşterek çocuklarını elbirliği ile yetiştirir.

İnsanın doğal bir ihtiyacı olan cinselliğin, nikâhlı eşler dışındakilerle tatminine zina denir. Zina konusunda esnek anlayışa sahip toplumlar, aile kurumunu ayakta tutamıyor. Bekâr erkeklere geneleve gitme hakkı tanıyan anlayış, bekâr bayanların cinsel arzularına nasıl çözüm getirecek? Evlilik dışı ilişkilerin önü nasıl alınacak? Evlilik öncesi günübirlik ilişkiler yaşamış olanlar, evlilik sonrasında bu ilişkileri aramayacak mı? Kendi çocukları ile cinsel ilişkiye girenler bu sınır tanımaz zihniyetin bir uzantısı değil mi?

Sınır tanımaz cinselliğin olumsuz sonuçları sadece bu ilişkiyi gerçekleştiren kişiler arasında kalmaz. Bu anlayışla fuhuş sektörü oluşur ve ardından uyuşturucu sektörü gelişir. Fuhuş sektörü toplumun genç kızlarına askıntı olur, bilahare bu kızlar da erkekleri yoldan çıkarır. Daha da önemlisi, bu tür ilişkilerden doğan çocuklar sahipsiz olarak ortada kalır ve suç makinesi olurlar.

Zina için “bu iş iki kişi arasında ve kimseye zararı yok” denebilir mi? Para karşılığı cinsel ilişkiye giren bir insanda onur ve ilke kalır mı? Bu işi meşru görmek, her türlü kötülüğe kapı açar.
Evlilik dışı ilişkilerin önüne geçilmesinde en büyük güç kadınlardadır. Temiz kalıp uygun eşler bularak huzurlu bir ailenin parçası olan kadınlar ne kadar çok olursa, evlilik dışı ilişkiler o kadar az olacaktır. Kadınların temiz kalıp temiz olmayan erkekleri dışlaması, erkeklerin de kendine gelmesi ve temiz kalmasına sebep olacaktır.
Toplumdaki düzgün aile oranı, toplumsal mutluluğun göstergesidir.

7-ÜRETMELİ!
Allah, hayatı sürdürmek için çaba harcanması gerektiğini, bir kural olarak koymuş. Oksijene sürekli olarak, suya ve yiyeceğe sıklıkla ihtiyaç duymamız, çalışıp üretmek için yeterli bir gerekçedir. İhtiyaçlar listesi arttıkça, daha fazla çalışmak ve daha fazla üretmek zorunluluğu da kendiliğinden ortaya çıkıveriyor. En basitinden bir süre önce olmayan cep telefonu artık her insan için zaruri bir ihtiyaç ve artan bu gider için bir miktar daha çalışmak gerekmekte.

Kendimiz ve bakmakla yükümlü olduklarımız için bir mesleği icra etmek, bir mal veya hizmeti üretmek zorundayız. Tazelik açısından da bu üretimi sürekli yapmak zorundayız. Bir fırıncı bir süre stok yapıp sonra da hazır ekmekleri satışa sunamıyor, sürekli taze ekmek üretmek durumunda. Tıraş olmak gibi birçok iş, her gün yapılmak zorundadır.

Üretim sürekli tekrarlanarak yapılması gereken bir iş konumunda ve bundan kaçmak mümkün değil. Kendimiz ve bakmakla yükümlü olduklarımız için üretmenin yanı sıra, kendine bakamayanlara (bağış) ve sosyal işleri gerçekleştirmesi için de devlete ürettiklerimizden pay (vergi) vermek durumundayız.

Kişi beceri ve istekli olduğu konularda, mal ve hizmet üretmekten çekinmemeli, bunu şevkle yapmalı. İyi mal ve hizmetler üretmek, bunları çokça üretmek, insanın yapabileceği en güzel icraattır. Bu üretim, bir yandan üreticinin tüm ihtiyaçlarını karşılarken, diğer yandan çevredekilere de katkı sağlar ve üretim yapanı moral olarak yüceltir. Üretmeyen insan ihtiyaçları için başkalarına muhtaç kalır, paylaşmanın hazzından da mahrum kalır.


Ana rahminde ve çocuk iken hazır bulduğumuz tüketim maddelerini, büyüdükçe hazır bulamıyor ve adına “üretim” denilen bir çaba ile temin etmek zorunda kalıyoruz. Tüketerek hayatta kalabilen bir yaratılışa sahibiz ve ihtiyacımız olan maddeleri bir şekilde üretmek zorundayız.

Ham vaziyetteki maddeleri işleyip mamul hale dönüştürmek, sürekli bir çaba gerektirir. İnsan bir süre üretip, sonra da bir kenarda rahatça yaşama hakkına sahip değildir; zira üretilenler tazeliğini yitirdiğinden, üretim sürekli olmak zorundadır. Tüketim maddelerinin bayatlaması, insanın acıkıp-susayıp kir tutması, hayatın devamı için sürekli bir mücadeleyi mecburi hale getirmiştir. Hayatın devamı için gereken mücadeleden kaçamayız.

İhtiyaç maddelerinin temini için, her bir insanın bir mal veya hizmeti üretip piyasaya sürmesi gerekmektedir. Böylelikle ürünümüzü diğer insanların ürettikleri ile takas edip, tüm ihtiyaçlarımızı karşılama imkânına sahip oluruz.

Üretim sürecinde; silah ve sarhoş edici maddelerin üretilip satılması, işçilerin köle gibi çalıştırılması ve tabiatın katledilmesi önlenmeli.

Üretilecek maddelerin gerçekten ihtiyaç olması ve üretim aşamasında insani duygularla hareket edilmesi de şart. Üretim yaratılışın bir gereğidir ve bu eylemi bilinçle yapanlar, çalma, dilenme ve haksız kazanç gibi yollardan kendini arındırmış olur.
Üretimimiz ne kadar çok ise, itibarımız da o kadar çok olur.


8-PAYLAŞMALI!
İhtiyaç fazlası mal ve ürünler stok olarak elimizde birikir. Bu stok bazen ürün, bazen de nakit para olarak elimizin altındadır. Stoktakileri bir güç, bir itibar vesilesi olarak tutmak insan için çok büyük bir çelişkidir. Zira bu stoku oluşturmak için verilen onca çabaya rağmen, insanın ömrü çok kısadır. Stokladığın maddi değer ne olursa olsun, sırf stok yapmak için üretim yapmak çelişkidir.

Bir ürün ancak bir insanın ihtiyacını giderirse anlamlıdır. Ürünün amacı ihtiyacı gidermektir. Üretip stok yapmayı amaç haline dönüştürürsen; insanlığına ihanet etmiş, kendi emeğinle mutsuzluğu satın almış olursun.

Üretmeyi bir araç olarak görmek ve fazla ürünleri paylaşmak, İlahi düzeninin bir parçasıdır. Çokça üretip fazla olanları çevresindekilerle paylaşmayan, Allah’ın içimize yerleştirdiği vicdani düzene aykırı davranmış olur.

Paylaşmanın güzelliğini tadar ve tüm servetini paylaşmaktan kaçınmayan güzel insanları yakından incelersek bu durumu daha iyi kavrarız.

Bolca üretip, ihtiyaçtan fazlasını diğer insanlarla paylaşmak kadar insanı mutlu eden bir başka şey yoktur.
Küçük, yaşlı, sakat ve sorunlu insanlar, tüketmelerine rağmen üretime katılamaz. Üretime katılamayanların ihtiyacını gidermek görevi, üretime katılanlar ve devlete düşer.
Kullanılabilir nitelikteki ürünleri elinde tutarak kendine statü sağlama zihniyeti, birçok yoksul insan oluşturur ve insanlık onuruna leke getirir. Paylaşmanın statüsü, biriktirmenin statüsünden her zaman üstün olmuştur.
Kendine acındırarak etrafından bir şeyler dilenen kişi, kendini aşağılarken insanlığı da aşağılamaktadır. Normal bir insan, kendi gibi bir insanın yalvararak ve acındırarak dilenmesinden rahatsız olur. Hangimiz etrafımızda mendil, kalem gibi şeyler satmaya çalışarak veya tartı aleti, müzik aleti gibi araçlarla duygu sömürüsü yapıp, para isteyen bir insanı görmekten haz duyarız? İhtiyaçlar giderilirken, ihtiyaç sahiplerinin ve insanlığın onuru zedelenmemeli. Devlet ihtiyaç sahiplerinin tüm ihtiyacını karşılayarak, dilenciliği ciddi bir suç ilan etmeli.
Yaratıcı’ya ve ölüm sonrasında yapılanların karşılığının olacağına inanmayan bir insanın, elindeki fazla ürünleri ihtiyaç sahipleri ile paylaşması zor ve mantıksızdır. Zira insan sebepsiz hareket etmez, sebepsiz yere elindekini başkasına vermez.
İhtiyaçların kurumlarca karşılanması hiçbir zaman tam anlamı ile gerçekleşmez. Bir yangının itfaiyeye, bir kazanın ambulansa bildirilmesi dahi bir insanın yardımı ile gerçekleşebilir.
Yoksulu düşkünler yurduna, parasızı faizle borç almaya iten anlayış, düşkünler yurdu ve faizci kurumların arttığı ruhsuz bir toplum oluşturur.
Paylaşmanın hazzını yaşayanlar, daha çok üretip daha çok paylaşmanın peşine düşer.


Yüklə 411,39 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin