Bir Kral’ın huzuruna geliyorsunuz,
O’ndan büyük ricalarda bulunun.
Çünkü O’nun lütfu ve gücü büyüktür,
Hiç kimse hiç bir zaman yeterince fazla isteyemez.
Büyük ricalarda bulunduğumuz zaman Tanrı’yı yalnız onurlandırmak ile kalmayız; ruhsal olarak kendimizi de zenginleştirmiş oluruz. Tanrı bizim için göğün hazinelerini açmayı sever, ama bu günkü ayet Tanrının bize göğün hazinelerini yalnızca dualarımıza yanıt olarak açtığını ifade etmektedir. Bana öyle geliyor ki, bu ayet çok sık işittiğimiz bir soruyu yanıtlamaktadır. Bu soru şudur: dua gerçekten ancak edildiği zaman mı Tanrı’yı harekete geçirir ya da dua bizi yalnızca Tanrının nasıl olsa yapacağı bir şey ile uyum haline mi getirir? Burada verilecek yanıt net gibidir: Tanrı dua ile istenmediği takdirde yerine getirilmeyecek olan dilekleri duaya yanıt olarak yerine getirir. Bu konu üzerinde düşündüğümüz zaman, zihnimizde canlanan şeyler iki yönde ilerleyebilirler. Öncelikle, duanın doğrudan bir sonucu olarak gelmiş olan muazzam başarılar üzerinde düşünebiliriz. İbraniler 11:33,34 ayetlerini ödünç alarak, iman ile “krallıkları ellerine geçirenleri, adaleti sağlayanları, vaat edilenlere kavuşanları, aslanların ağızlarını kapatanları, kızgın ateşi söndürenleri, kılıcın ağzından kaçıp kurtulanları, güçsüzlükte kuvvet bulanları, savaşta güçlenenleri ve yabancı orduları bozguna uğratanları” hatırlayalım.
Ama aynı zamanda eğer yalnızca dilemiş olsa idik, bizim kendimizin Mesih için neler başarabileceğimizi de düşünebiliriz. Tanrı’nın Sözünde yerine gelmeyen aşırı büyük ve değerli pek çok vaadi düşünebiliriz. Güçlü olabileceğimiz zaman, güçlü olduk. Binlerce ya da hatta milyonlarca yaşama dokunabilecek iken, bir kaç yaşama dokunduk. Kıtaları dileyebileceğimiz yerde tarlalar diledik. Servetinden dolayı aşırı nüfuzlu kişiler olabilecek iken, ruhsal fakirler olduk
14 Kasım
“Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen ötekilerin hizmetkarı olsun.” (Matta 20:26.27)
Yeni Antlaşma’da iki tür büyük yücelik vardır ve onların birbirlerinden ayırt edilmeleri yararlı olur. Bir tür büyüklük kişinin konumu ile bağlantılıdır ve diğer tür büyüklük ise, bireyin kişisel karakteri ile ilgilidir.
İsa, Vaftizci Yahya’dan söz eder iken, ondan daha büyük bir peygamber olmadığını söyledi (Luka 7:28). Kurtarıcı burada Vaftizci Yahya’nın konumunun büyüklüğü hakkında konuştu. Ondan başka hiçbir peygamber Mesih’in yolunu hazırlama gibi bir ayrıcalığa sahip değil idi. Bu sözler, Yahya’nın diğer Eski Antlaşma peygamberlerinin herhangi birinden daha iyi bir karaktere sahip olduğu anlamına gelmez. Ama o dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu’nu takdim etme gibi eşsiz bir göreve sahipti.
Yuhanna 14:28 ayetinde İsa, öğrencilerine şöyle dedi: “Babam Benden daha büyüktür.” Babasının kişisel olarak daha büyük olduğunu mu kast etti? Hayır, çünkü Tanrılığın tüm üyeleri eşittirler. İsa’nın burada kast ettiği şu idi: Kendisi yeryüzündeki insanlar tarafından küçümsenerek reddedilir iken, Babası, göksel yücelikte taht üzerinde idi. Öğrencilerin, İsa’nın, Babasına geri döneceğini bildikleri için sevinmeleri gerekiyordu. Çünkü o zaman İsa, aynı Babası gibi görkemli konuma sahip olacak idi. Tüm imanlılar, İsa Mesih ile özdeşleşmeleri sonucu, yüce bir konuma sahip olmaktan dolayı sevinirler. İmanlılar, Tanrının çocukları, Tanrının mirasçılarıdırlar ve İsa Mesih ile birlikte ortak mirasçılardır.
Ama Yeni antlaşma daha sonra aynı zamanda kişisel büyüklükten de söz eder. Örneğin, Matta 20:26,27 ayetlerinde İsa şöyle der: “Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen ötekilerin hizmetkarı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen, ötekilerin kulu olsun.” Burada sözü edilen büyüklük kişisel karaktere dair sözü edilen büyüklüktür; bu büyüklük diğer kişilere verilen hizmet aracılığı ile sergilenir.
Dünyada yaşayan pek çok kişi yalnızca konumları ile ilgili olan büyüklükleri ile ilgilenirler. Rab İsa, şu sözleri ile bu kişilere hitap eder: “Ulusların kralları kendi uluslarına egemen kesilirler. İleri gelenleri de kendilerine iyilik sever ünvanını yakıştırırlar” (Luka 22:25). Ama konu kişisel karakterleri ile ilgili olunca büyüklükten tamamen uzak olabilirler. Zina eden kişiler, zimmetlerine para geçiren insanlar ve alkolik kişiler olabilirler.
Hıristiyan karakter büyüklüğü olmaksızın bu konum ile ilgili büyüklüğün değersiz olduğunun farkına varmıştır. Önemli olan, insanın iç varlığında ne olduğudur. Ruh’un meyvesi, bir şirketin merdivenindeki yüksek bir yerden daha önemlidir. Yıldızların listesinde yer almaktan ise, kutsalların arasında yer almak daha iyidir.
15 Kasım
“…Ancak şunu yapıyorum..Geride kalan her şeyi unutup ilerde olanlara uzanıyorum..” (Filipeliler 3:13b)
Normal olarak bu sözcükleri okuduğumuz zaman, Pavlus’un geçmişteki günahları ile ilgili konuştuğunu düşünmeye eğilim gösteririz. Pavlus, bu günahların bağışlandığını, Tanrının onları arkasına attığını ve onları bir daha asla hatırlamayacağını biliyordu. Bu nedenle, Pavlus da geçmişteki günahlarını unutma ve “geride kalan her şeyi unutup ilerde olanlara uzanarak Tanrının Mesih İsa aracılığı ile yaptığı göksel çağrıda öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşma “ konularında kararlı idi.
Ben bunun bu ayet için hala geçerli bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Ama Pavlus bu bölümde günahları hakkında düşünmüyor. Aksine, geldiği soy, daha önceki inancı, gayreti ve kişisel yasal doğruluğu gibi övünebileceği şeyler hakkında düşünüyor ve bu şeylerin artık kendisi için hiç bir şey ifade etmediğini belirtiyor. Onları unutma konusundaki kararlılığını ifade ediyor.
Bu konu bana, eğitim için Amerika’ya gelmiş olan adanmış Çinli müjdeci John Sung’ı hatırlatıyor. John Sung Çin’e gitmek üzere geri döner iken, Leslie Lyall şunları yazar: “bir gün, gemi yolculuğu sona ermek üzere iken, John Sung aşağı inerek kabinine girdi ve çantasından diplomalarını, madalyalarını ve kendisine verilmiş olan kardeşlik cemiyeti anahtarlarını aldı ve hepsini güverteden denize attı; atmadığı tek şey doktora diploması idi, çünkü onu babasının tatmin olması için babasına götürecekti. Bu diploma daha sonra çerçevelenerek onun eski evinin duvarına asıldı. Vaiz W.B.Cole yaklaşık 1938 yılında bu diplomayı orada gördü. Dr.Sung bir gün vaiz Bay Cole’ün bu diplomaya baktığını gördü ve şöyle dedi: “Bunun gibi şeyler boş. Benim için hiç bir anlamları yok.”
“Eğer büyük Hıristiyan kariyerleri olacaksa, o zaman büyük fedakarlıkların da olması gerekir!”Dr. Denney’in bu sözcükleri kendisi John Sung’ı düşünür iken yazılmış olabilirler. John Sung’ın kariyerindeki en büyük sır belki de budur: bu dünyanın çok değer verdiği şeylerden bu şekilde vazgeçebilmesi.
Dostları ilə paylaş: |