Her Gün Bir Defa Yazan: William MacDonald Publisher of the English Original: everyday publications inc



Yüklə 14,07 Mb.
səhifə48/58
tarix07.01.2022
ölçüsü14,07 Mb.
#87000
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   58
Bir gün bizi teskin ederler, bir başka gün ise üzerler;

Ama bu Dost bizi asla aldatmayacaktır. Ah, O bizi ne kadar da çok sever!

İsa, kardeşten yakın olan Dost’tur. O, her zaman seven Dost’tur. (Süleyman’ın Özdeyişleri 17:17)

Rab İsa’nın bedence yanımızda bulunmadığı gerçeği, O’nun dostluğunun gerçekliğini sınırlamaz. Bize konuştuğu Söz aracılığı ile ve bizim O’na konuştuğumuz dualar ile Kendisini bize ihtiyacımız olan Dost olarak gerçek haline getirir. Duaları yanıtlama şekli bu biçimdedir.

Rab İsa, bana Kendini yaşayan, parlak bir gerçeklik halinde göster,



Herhangi bir yersel nesnenin görüldüğünden daha fazla şekilde iman görümü ile yanımda ol,

Yeryüzündeki en yakın bağdan daha yakın, daha sevgi dolu ol bana.

26 Ekim
“Sevgili kardeşler, size yalvarırım, cana karşı savaşan benliğin tutkularından kaçının, çünkü bu dünyada yabancı ve konuksunuz.” (1.Petrus 2:11)

Petrus, okuyucularına, bu dünyada yabancılar ve konuklar olduklarını hatırlatır; günümüzde en çok ihtiyaç duyulan hatırlatma budur. Konuklar, bir ülkeden diğerine yolculuk eden konuklardır. İçinden geçtikleri ülke kendi ülkeleri değildir; o ülkede yabancıdırlar. Gitmekte oldukları ülke kendi vatanlarıdır.

Bir yolcunun kalite işareti, bir çadırdır. Bu nedenle, İbrahim2in İshak ve Yakup ile birlikte çadırlarda kaldığını okuduğumuz zaman, onun Kenan ülkesini yabancı bir ülke olarak gördüğünü anlamamız gerekir (her ne kadar Kenan ülkesi ona vaat edilmiş olsa da). İbrahim geçici bir konutta yaşadı, çünkü “mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyordu” (İbraniler 11:10). Böylece bir yolcunun yerleşik biri olmadığını anlıyoruz. Yolcu, hareket halinde olan bir insandır.

Yolcu uzun bir yola çıktığı için yanında fazla eşya taşımaz. Kendisinin sahip olduğu maddesel pek çok şey ile yüklenmesine izin vermez. Gereksiz valizler taşıyarak ağırlık yüklenmeye katlanmayacaktır. Hareket özgürlüğüne engel olan her şeyi üzerinden atmalıdır.

Bir yolcunun bir diğer özelliği ise, evindeki çevresinde olan kişilerden farklı oluşudur. Onların yaşam tarzlarına, alışkanlıklarına ya da hatta tapınma şekillerine uyum göstermez. Hıristiyan yolcunun durumunda bunun anlamı, Petrus’un öğüdüne kulak vererek “canına karşı savaşan bedensel tutkulardan uzak durmasıdır.” Karakterinin çevresi tarafından eritilmesine izin vermez. O, bu dünyadadır, ama bu dünyadan değildir. Yabancı bir ülkeden o ülkenin alışkanlıklarını ve değer yargılarını kendisine uyarlamadan geçmektedir.

Eğer yolcu düşman bir bölgeden geçiyor ise, düşman ile anlaşma yapmama konusunda özenli davranmalıdır. Aksi takdirde, Önderine sadakatsizlik göstermiş olur. O’nun davasına ihanet etmiş sayılır.

Hıristiyan yolcu düşman bir bölgeden geçmektedir. Bu dünya, Önderimize bir çarmıh ve bir mezardan başka bir şey vermemiştir. Böyle bir dünya ile dostluk kurmak Rab İsa’ya ihanet etmektir. Mesih’in çarmıhı, dünyanın bizi tutsak ettiği her bağı kırmıştır. Dünyanın övgüsüne imrenmeyiz ya da onun suçlamasından korkmayız.

Yolcu, yolculuğundaki her günkü yürüyüşünün onu evine daha çok yaklaştırdığını bilerek destek bulur. Bir kez hedefine ulaştığı zaman, yolda karşılaştığı tüm sıkıntıları ve tehlikeleri çabucak unutacağını bilir.

27 Ekim
“Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz.” (Galatyalılar 3:28)

Böyle bir ayet okurken bu ayetin ne anlama geldiğini ya da ne anlama gelmediğini bilmek son derece büyük önem taşır. Aksi takdirde kendimizi, Kutsal Yazıların bölümlerine ve yaşamın gerçeklerine aykırı konumlarda bulabiliriz.

Bu ayetin anlamının anahtarı “Mesih İsa” sözcüklerinde bulunur. Bu sözcükler bizim konumumuzu belirlerler, yani, Tanrının gözünde kim olduğumuz açıklarlar. Bizim her günkü uygulamamıza işaret etmezler, yani, kendi başımıza ne olduğumuzu ya da yaşadığımız toplumda kim olduğumuzu ifade etmezler.

Bu durumda ayetin söylediği şey, Tanrının önündeki konumları açısından Yahudinin de Grek’in de aynı olduklarıdır. Hem iman eden Yahudi hem de iman eden diğer uluslardan olan kişi Tanrının huzurunda aynı iyiliğe sahip konumda olan kişiler olarak yer alırlar. Birinin diğeri üzerinde üstünlüğü yoktur. Bu durum, fiziksel farklılıkların ya da huylar ile ilgili ayrılıkların kayboldukları anlamına gelmez.

Mesih İsa’da ne köle ne de özgür ayrımı vardır. Köle, Mesih’in Kişiliği ve işi aracılığı ile özgür insan ile aynı kabulü görür. Ama yine de buna rağmen, günlük yaşamda sosyal ayrılıklar devam eder.

Mesih İsa’da ne erkek ne de dişi ayrımı vardır. İman eden bir kadın Mesih’te bütündür, Sevgili’de kabul edilmiştir, karşılıksız aklanmıştır – aynı iman eden bir erkek gibi. Bir erkek gibi kadının da aynı şekilde Tanrının huzuruna çıkmak için özgür girişi vardır.

Ancak bu ayet, her günkü yaşama işaret etmek için kullanılmamalıdır. Erkeklik ve dişilik gibi cinsel farklılıklar kalır. Anne ve baba olarak üstlenilen roller kendilerine özgüdürler. Yetki ve bu yetkiye bağlı olma gibi Tanrı tarafından atanan konumlar kalıcıdırlar. Erkeğe baş olma konumu ve kadına ise erkeğin bu yetkisine bağımlı olma konumu verilmiştir. Hatta Yeni Antlaşma kadının ve erkeğin kilisedeki görevleri ile ilgili farklılıklardan da söz etmektedir (1.Timoteos 2:8; 2:12; 1.Korintliler 14:34,35). Kadının ve erkeğin kilisedeki görevlerinde farklılık olmadığını ileri süren kişiler Kutsal Yazıları çarpıtmış olurlar ve elçi Pavlus’un sözlerinin değersiz olduğunu ileri sürmüş olurlar ya da hatta onun bu bölümlerdeki bu sözlerinin esin olup olmadığını dahi tartışmış olurlar.

Onların anlamaları gereken şey, bu ayette kast edilenin yani ırksal, sosyal ve cinsel farklılıkların Tanrının önünde bir ayırıma sahip olmadıkları hakkındadır; günlük yaşamda bu ayrılıklar ortadan kaybolmazlar. Aynı kişilerin farkına varması gereken bir başka konu ise, bu farklılıkların herhangi bir aşağılık duygusu ile uzaktan yakından ilişkileri olmadıklarıdır. Diğer uluslardan olan yani Yahudi olmayan, köle ve kadın Yahudiden, özgür insandan ya da erkekten daha aşağı bir konumda değildirler. Pek çok açıdan onlardan üstün olabilirler. Tanrının yaratılışında ve ilahi takdirinde mevcut olan düzeni yeniden yazmak yerine bu düzeni kabul etmeleri ve bu düzen içinde sevinç ile yaşamaları gerekir.

28 Ekim
“Eli açık olan daha çok kazanır, hak yiyenin sonu ise yoksulluktur.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 11:24)

Kutsal Ruh burada, çok zevk veren bir sırrı öğrenmemize izin verir. Bu sözler beklentimizin tamamen aksidirler, ama değişmez bir şekilde gerçektirler. Sırrın açıklaması şudur: ne kadar çok verir isen, o kadar daha çoğuna sahip olursun. Ne kadar çok şey biriktirir isen, sahip olduğun şeyler o kadar azalır. Cömertlik kendi kendini çoğaltır. Cimrilik ise yoksulluk üretir. “Verdiğim şey, sahip olduğum şeydir. Harcadığıma sahibimdir, elimde tuttuğumu ise kaybetmişimdir.

Bu sözler, ektiğiniz madeni paranın aynı miktarını biçeceğiniz, sadık ve güvenilir kahyanın sonunda maddi açıdan çok zengin olacağı anlamına gelmez. Güvenilir kahya milyonla ekebilir ve canlar biçebilir. İyilik ekebilir ve dostlar kazanır. Sevgi ekebilir ve sevgi biçebilir.

Bu ifadenin anlamı şudur: cömert bir kişi diğer kişilerin bilemeyecekleri ödüller biçebilir. Gelen mektubunu açar ve göndermiş olduğu para armağanının doğru zamanda ve tam doğru miktarda çok önemli bir ihtiyacı karşıladığını öğrenir. Genç bir imanlı için satın aldığı bir kitap aracılığı ile Tanrı’nın o kişinin yaşamının tüm yönünü değiştirdiğini haber alır. Rab İsa’nın ad9ında göstermiş olduğu bir iyiliğin o kişinin kurtuluş zincirinde bir halka olduğunu işitir ve çılgınlar gibi sevinir. Sevinci sınır tanımaz. Kendisinden daha fazlasına sahipmiş gibi görünen kişiler ile yerini asla değiştirmez.

Gerçeğin diğer yüzünde biriktirmenin yoksulluğa neden olduğu hakikati yer alır. Bankadaki hesapta yatan para bize gerçekten zevk sağlamaz. Bu para bizi bir tür sahte güvenlik duygusu ile tatmin edebilir, ama gerçek ve kalıcı bir zevk sağlayamaz. Bankadaki paranın getireceği herhangi bir ufak faiz miktarı Mesih’in yüceliği ve diğer kişilerin bereketi ile kıyas kabul etmez. İhtiyacından fazlasını elinde tutan kişi hatırı sayılır bir banka hesabına sahip olabilir, ama bu yaşamdaki sevinç hesabı küçüktür ve cennet bankasındaki hesabı da aynı şekilde küçüktür.

Bu günkü ayet, yalnızca tanrısal bir ilkeden söz etmek ile kalmaz, ama aynı zamanda tanrısal bir meydan okumayı da içerir. Rab bize şöyle der: “Bu gerçeği kendinize kanıtlayın. Ekmeklerinizi ve balıklarınızı Benim elime verin. Onları kendi yiyeceğiniz olarak elinizde tutma niyetiniz olduğunu biliyorum. Ama yine de onları Benim elime verir iseniz, kendiniz ve diğer binlerce kişi için yeterinden fazla yiyeceğe sahip olacaksınız. Etrafınızdaki kişiler sisi, oturmuş yemek yerken izledikleri zaman, kendinizi garip hissedeceksiniz. Ama Benim sizin yiyeceğinizi binlerce kişi için kullandığımı bildiğiniz zaman duyacağınız tatmin hissinin ne kadar büyük olacağını bir düşünün.


Yüklə 14,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   58




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin