Hz. Peygamber'in (s.a.a) Nezdinde Hatice'nin (r.a) Yeri
Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hatice'nin birlikteliği gerçekleşti. Ailenin temeli atıldı ve sevgi, mutluluk, acıma duygusu, aile sıcaklığı ve uyumu ile dopdolu ev vücuda getirildi. Hatice, kadınlar içinde Hz. Muhammed'in (s.a.a) davetine ilk inanan kimseydi. Onun kutsal hedefleri uğrunda sahip olduğu her şeyi feda etti. Bütün servetini Hz. Resulullah'ın (s.a.a) önüne koydu ve şöyle dedi: "Sahip olduğum her şey senin önünde ve senin emrindedir. Allah sözünün yücelmesi ve dininin yayılması uğruna bu malı dilediğin gibi kullan."
Hz. Peygamber'le birlikte Kureyş'in işkencelerine, boykotuna, kuşatmasına katlandı. Kuşkusuz Hatice'nin bu benzersiz ihlâsı, bu samimi imanı, bu içten sevgisi, Resulullah'tan (s.a.a) gerekli karşılığı alacaktı. Hak ettiği sevgiyle, ihlâsla ve saygıyla karşılık görecekti. Resulullah (s.a.a) onu öylesine derin bir sevgiyle seviyordu ki, ona o denli vefa duygusuyla bağlıydı ki, bu sevgi Hatice'nin ölümünden sonra da devam etti. Diğer eşlerinden hiç kimse Hatice'nin yerini tutamadı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin kadınlarının en hayırlısı, Hatice bint-i Huveylid'dir."[84]
Aişe'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yanında Hatice anıldığı zaman, onu övmekten ve onun için bağışlanma dilemekten üşenmezdi. Bir gün yine onu andı. Bu, kıskançlık duygularımın kabarmasına neden oldu. Dedim ki: 'Bir kocakarı değil miydi? Allah sana ondan daha iyisini vermedi mi?' Peygamber (s.a.a) bu sözümden dolayı o kadar öfkelendi ki, saçlarının ön tarafları titriyordu. Dedi ki: Allah'a yemin ederim ki, ondan daha iyisi bana verilmiş değildir. İnsanların inkâr ettikleri bir zamanda o bana inandı, insanların beni yalanladıkları bir sırada o beni doğruladı. İnsanların beni her şeyden yoksun bıraktıkları bir sırada o sahip olduğu her şeyi benim için harcadı. Diğer eşlerim beni evlâttan yoksun bırakırken, Allah ondan bana evlât bahşetti." Aişe diyor ki: "Bunun üzerine kendi kendime şöyle dedim: Allah'a yemin ederim ki, bir daha onun hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim."[85]
Bir rivayette Cebrail'in (a.s) Resulullah'a (s.a.a) inip şöyle dediği yer alır: "Yanına gelen Hatice'dir. Rabbinin selâmını ona söyle. Onu cennette gürültü olmayan ve bitkinliğin yaşanmayacağı kamıştan bir evle müjdele."[86]
Hz. Peygamber (s.a.a) ona derin bir saygı beslediği ve takdir ettiği için onun arkadaşlarına da saygı gösterir ve onlara ikramda bulunurdu. Nitekim Enes şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber'e (s.a.a) bir hediye verildiği zaman şöyle derdi: "Bu hediyeyi falan kadının evine götürün. O Hatice'nin arkadaşıydı. Hatice onu severdi."[87]
Rivayet edilir ki, Peygamber efendimiz (s.a.a) bir koyun kestiği zaman, "Bunu Hatice'nin arkadaşlarına gönderin." derdi. Aişe bunun sebebini sorduğunda ise, "Ben, onun sevdiklerini severim." derdi.
Rivayet edilir ki, bir gün, Hz. Peygamber (s.a.a) Aişe'nin evinde bulunurken bir kadın gelir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu kadını karşılar, onunla sıcak ve samimi bir şekilde ilgilenir. Bir an önce kadının ihtiyacını gidermeye çabalar. Aişe buna şaşırır. Resulullah (s.a.a) şöyle der: "Bu kadın Hatice yaşarken bize gelip giderdi."
Hatice, Allah katında yüce bir makama ve yüksek bir dereceye eriştikten sonra, Resulullah'ın (s.a.a) takdir ve saygısını hak etmişti. Allah ona cennette yüksek bir derece bahşetti. Resulullah (s.a.a) onun cennetteki yerini açıklarken şöyle derdi: "Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint-i Huveylid, Fatıma bint-i Muhammed, Meryem bint-i İmran ve Firavun'un karısı Asiye bint-i Mezahim'dir."[88]
İÇİNDEKİLER
Yüce Allah, Fatıma'nın (a.s) tertemiz ve dosdoğru kişiliğinin oluşmasına elverişli ortamı hazırlamıştı. Baba, Resul-i Ekrem (s.a.a), anne de Hatice'ydi.
Rivayetlerde, Zehra'nın yaratılması ve var edilmesi ile ilgili rabbanî irade hakkında geniş bilgiler yer alır. Resulullah (s.a.a) birçok kez bu meseleye işaret etmiştir.
Rivayet edilir ki, Resulullah (s.a.a) Ebtah denilen yerde oturuyorken, Cebrail gelir ve ona şöyle seslenir: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Kırk sabah boyunca Hatice'den ayrılmanı emreder." Hz. Peygamber (s.a.a) Ammar b. Yasir'i Hatice'ye göndererek ilâhî emri ona bildirdi. Hz. Resulullah (s.a.a) kırk gün boyunca ibadet etti. Gündüzlerini oruçla, gecelerini de namazla geçirdi. Kırk günün sonunda Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Selâmına ve armağanına hazır olmanı emreder." Peygamber (s.a.a) bu şekilde beklerken, Mikâil adlı melek indi. Elinde bir tabak vardı ve tabağın üzeri ince halis ipekten bir mendille örtülmüştü. Tabağı Hz. Peygamber'in (s.a.a) önüne koydu. Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Rabbin, bugünkü iftarını bu yemekle açmanı emrediyor." Peygamberimiz (s.a.a) bu yemeği doyasıya yedi ve kanıncaya kadar suyu içti. Sonra namaz kılmak için ayağa kalktı. Cebrail yanına geldi ve şöyle dedi: "Hatice'nin evine gidinceye kadar şu anda namaz kılman sana haramdır.[90] Çünkü yüce Allah, bu gece senin sulbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz vermiştir." Resulullah (s.a.a) derhal yerinden kalkarak Hatice'nin (radıyallahu anha) evine gitti.
Hatice (radıyallahu anha) anlatıyor: "Yalnızlığa alışmıştım. Gece karanlığı çökünce, başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler ve namazımı kılıp virdimi yerine getirdikten sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş yarı uyanık bir hâlde iken, birden Peygamber (s.a.a) geldi ve kapıyı çaldı. 'Muhammed'den (s.a.a) başka kimsenin çalmadığı halkadan kapıyı çalan kimdir?' diyr seslendim... Resulullah (s.a.a) tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: 'Kapıyı aç, ey Hatice! Ben Muhammed'im.' Kapıyı açtım ve Hz. Peygamber (s.a.a) eve girdi. Gökleri olduğu gibi tutan ve suyu yerden çıkaran Allah'a yemin ederim ki, daha Peygamber (s.a.a) benden uzaklaşmamıştı ki, Fatıma'nın ağırlığını karnımda hissettim."[91]
Dostları ilə paylaş: |