Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 7,93 Mb.
səhifə144/148
tarix08.01.2019
ölçüsü7,93 Mb.
#92679
1   ...   140   141   142   143   144   145   146   147   148

SİLAHDAR YAHYA EFENDİ ÇEŞMESİ

Beyoğlu llçesi'nde, Kabataş'ta Meclisi Me-busan Caddesi üzerinde iskelenin sağ tarafındaki Dolmabahçe Camii(->) yanındaki parkın karşısındadır.

İSKİ tarafından Eylül 1993'te Kabataş set duvarına monte edilmiş yapı, çeşmenin yalnız üç yüzlü ön cephesinden oluşmaktadır. Önceleri set üzerinde bulunan çeşme yapısı 1957'de yol yapımı nedeniyle sökül-

Silahdar

Yahya Efendi

Çeşmesi,

Kabataş

Ertan Uca, 1994/ TETTV Arşivi

müştü. İ. H. Tanışık, K. Çeçen ve A. Egemen, kitaplarında yapının 1957'den önceki konumunu belgeleyen fotoğraflarını yayımlamışlardır. Kitabesinden anlaşıldığına göre I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) si-lahdarı Yahya Efendi tarafından 1203/1788' de inşa ettirilmiştir.

Üç yüzlü tasarlanmış bir yarım altıgenden oluşan çeşme yapısının ön cephesi beyaz mermerden yapılmıştır. Bu taşıntılı yüzey dikey eksende altı ayak üzerine oturtulmuş deste sütunçelerle yükselen ve konsollarla son bulan beş üniteye ayrılmıştır. Yarım altıgenin uzun kenarı üçlü bir ünite; simetrik olarak, diyagonal yerleştirilmiş kısa kenarları ise birer ünite olarak değerlendirilmiştir. Yatay eksende ise cephe iki dar ve ortada geniş bir kuşak biçiminde gelişme göstermektedir.

Haznesi ve örtü sistemi konusunda kesin bilgilere sahip olmadığımız yapının ön cephesinin ortasında sütunçelerle bezenmiş iki ayağı birbirine bağlayan iki ucu "S" kıvrımlarıyla son bulan yuvarlak bir kemer gözü içine aynataşı oturtulmuştur. Aynataşı musluk lülesinin çevresine oturtulmuş rokay bezemelerle oluşturulmuş alev dillerinden oluşan bir motifle taçlanmış bir çerçeve içine alınmıştır. İki yönde dikey dallarla yükselen bu çerçeve rokay süsleme-li alev dillerinden oluşan bir kabara ile son bulmaktadır. Kemerin yan üçgen boşlukları geometrik çizgilerle oluşturulmuş örgü motifleriyle süslüdür. Aynataşının önünde iki tarafında birer dinlenme taşı bulunan tekne vardır. Teknenin dış yüzü yatay oturtulmuş kasetlerle; dinlenme taşlarının altı dikey kasetlerle bezelidir. Aynı tür kasetler iki yanda bulunan nişlerin altını süslemektedir. İki ucu "C" kıvrımla son bulan yuvarlak kemerle taçlanmış bu nişlerin içi içbükey tasarlanmış ve aşağı doğru beş kolla açılan bir midye formuyla dekore edilmiştir. Hasköy'deki Yahya Efendi Çeş-mesi'ne paralellik gösteren süslemeler, ortadaki ünitenin aynı usta tarafından yapılmış olduğunu düşündürmektedir.

Ortadaki ünitede olduğu gibi bir kaide üzerine oturtulmuş iki ucu "C" kıvrımla son bulan yuvarlak kemer gözü içine içbükey aynataşları yerleştirilmiş yan üniteler, çevrelerini kuşatan enli bordürle farklılık arz etmektedir. Bunlardan sağ taraftaki

gövdeden başlayarak ağız kısmına doğru genişleyen, ince uzun kaideli bir vazodan çıkan, ters oturtulmuş, gramofonçiçekleri ve kengel yapraklarından meydana gelen sarmaşıkla bezenmiştir. Sol taraftaki ise birbirini izleyen "S" kıvrımla başlayıp biten, diyagonal eksende gelişme gösteren, içi değişik yönlere bakan gül, gonca, yıldız, krizantem vb çiçek dallarıyla bezenmiş kartuşlarla (pafta) programlanmıştır. Bu bordürle aynataşı bugün Yıldız'daki Belediye Müzesi'nin duvarına monte edilmiş, II. Abdülhamid'in (hd 1876-1909) tuğrasını taşıyan, 1320/1903-04 tarihli ve "Hami-diye Çeşmesi" yazılı çeşme aynasına benzeyen konu seçimi, üslup ve programlama özellikleriyle dikkati çekmektedir.

Orta ve yan ünitelerin üzerinde kitabenin yer aldığı yatay ve geniş bir kuşak bulunmaktadır. Ortada iki tarafı boş oval madalyonlarla bezenmiş kartuşlar içine yerleştirilmiş 16 mısralık kitabe vardır. Yan ünitelerde de benzer biçimde tasarlanmış kitabe panoları görülmektedir. Sağ taraftaki kitabede 1203/1788 tarihi okunmaktadır.

Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 142-143; Çeçen, Taksim-Hamidiye, 137; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 817-819.

H. ÖRCÜN BARIŞTA



SİLAHÎ MEHMED BEY MESCİDİ

Eyüp İlçesi'nde, Zal Paşa Caddesi'nde, Zal Mahmud Paşa Camii'nin karşısında yer almaktadır. Sürahi ya da Bey Mescidi de denilir.

Banisi Silahşor Mehmed Efendi'nin kabri mescidin yanındadır. Ne zaman inşa edildiği bilinmemekle birlikte yapı tekniği ve mimari özelliklerinden bir 16. yy eseri olduğu anlaşılır. Düzeninin değişikliği ve zarifliği nedeniyle Mimar Sinan'ın eseri olduğu ileri sürülmüşse de Sinan'ın eserlerinin listelerini veren tezkirelerde adına rastlanmaz. Zal Mahmud Paşa Camii'nin tam karşısında oluşu bu küçük mabedin ondan daha önce inşa edilmiş olabileceğini düşündürmektedir.

Mescit 1928'de çıkarılan bir yönetmelikle kadro dışı bırakılarak kapatılmış ve harap olmaya terk edilmiş ancak 1970'li yıllarda tamir edilerek ihya edilmiştir.

Kesme taş ve tuğla hatıllı olarak inşa edilen kare planlı mescide etrafı duvarla çevrili bir avludan geçilir. Bu avlu caddeye merdivenle çıkılan bir kapı ile bağlanır. Merdivenin bitişiğinde mescit duvarından ayrı olarak inşa edilmiş küçük bir minare yükselir. Mescidin yanında dikdörtgen planlı bir son cemaat yeri bulunur. Son cemaat yerinin karşısında ise kare planlı küçük bir türbe yer almaktadır. Esas mescit mekânının üstü daha önce ahşap bir çatı ve tavan ile örtülü olmalıdır. Silahî Mehmed Bey Mescidi, ibadet mekânı, son cemaat yeri ve türbe ile minarenin yerleştirilişi bakımından benzersiz bir eserdir. Geleneğe aykırı olarak kıble duvarı önüne yerleştirilmiş olan minaresi kesme taş ve tuğla ile sıralar halinde yapılmıştır ve zarif bir görünüşe sahiptir. Minare kürsüsü kare planlıdır. Üzerindeki pabuç kısmın-

Silahî Mehmed Bey Mescidi

yavuz Meyveci, 1994

dan gövdeye geçiş üçgenlerle sağlanmıştır. Bu üçgenlerden ucu yukarıda olanlar taştan, aşağıda olanlar tuğladandır. Minarenin kısa gövdesi çokgen biçimindedir. Şerefe dışarıya doğru taşkın değildir ve ince mermer çerçevelerle, aralarına yerleştirilmiş korkuluk levhalarından meydana gelmiştir. Korkuluk levhaları kabartma şebeke süslemeleri ile tezyin edilmiştir. Levhaların üstlerindeki ezan okuma gözleri, Türk ahşap içmimarisinde çok rastlanan ocak etrafındaki küçük nişlerin benzeri olarak taştan yontulmuştur. Bu kapalı şerefenin üstü ise yine poligon biçiminde kurşun kaplı bir külahla örtülmüştür. Mescidin yanında bir haziresi bulunmaktadır.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 180; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 2; Halil Ethem, Camilerimiz, 58; ay, Nos mosqees de Stamboul, ist., 1934, s. 80; S. Eyice, "İstanbul'da Bazı Cami ve Mescid Minareleri", TM, X (1953), s. 256; ay, "İstanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, I (1963), s. 60-61; R.

Silahtarağa'dan bir görünüm.



Yavuz Meyveci, 1994

Ekrem Koçu, "Bey Mescidi", İSTA, V, 2701-

2703; S. Eyice, "Bey Mescidi", DİA, VI, 19-20.

SEMAVİ EYİCE



SİLAHTARAĞA

Silahtarağa veya kısaca Silahtar semti, İstanbul'un Boğaz suyoluna göre Batı yakasında, Haliç suyolunun kuzeyinde, Ali-beyköy ve Kâğıthane derelerinin arasında, bu derelerin Halic'e döküldüğü düzlük ile gerilere doğru yükselen iki tepe ve bu tepelerin yamaçlarını kapsayan alanda yer almaktadır.

Semtin topografyası, Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinin vadilerinin bir kısmı ve bu derelerin Halic'e döküldükleri düzlük alan ile kuzeye, gerilere doğru arka arkaya yükselen, bugünkü Emniyettepe Mahalle-si'nin üzerinde yer aldığı tepe ve bunun gerisinde bugünkü Güzeltepe Mahalle-si'nin üzerinde yer aldığı tepelerden teşekkül eden hareketli bir arazi yapısı sergilemektedir. Yine bu bölge, kuzeyde Kâğıthane sırtlarına doğru yükselen bir üçüncü tepe olan Nur Tepe ile de komşu bulunmaktadır.

Semtin kent ve komşu semtler ile kurduğu en kuvvetli ulaşım bağlantılarından biri, suriçinden gelip Halic'in güneybatı kıyısı boyunca devam eden Haliç kıyı yoludur (Bahariye Caddesi-Silahtarağa Caddesi). Bu yol, bir müddet Alibeyköy Deresi boyunca gittikten sonra Kâzım Karabekir Caddesi (eski Silahtarağa Caddesi-Fil Köprüsü) adı ile Alibeyköy Deresi'nin diğer kıyısına geçen bir bağlantı yoluyla semtin eteklerinde dere boyunca uzanan Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi ile birleşmektedir. Bu ulaşım bağlantısı semti güneyde 3. Haliç Köprüsü kavşağı ve çevre yolu bağlantıları ile Boğaziçi Köprüsü'ne, kuzeyde ise Alibeyköy-Gaziosmanpaşa-Kü-çükköy bağlantı yolları ile Habibler-Beşyü-zevler kavşağında TEM çevre yoluna ve dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü' ne bağlayarak semtin kent bütünü ile kuvvetli bir ilişki kurmasını sağlamaktadır.

Ana bağlantılar dışında, semtin çevre ile olan ulaşım ilişkilerini kendi içindeki tali yollarına aktaran ve semti çevreleyen

555


SİLİVRİ

Roma İmparatorluğu döneminde bir köy konumuna düşmüştür. Selimbria'nm MS 1. yy'ın başlarında bir köy olduğu, burada 19. yy'ın sonlarında bulunan bir yazıt sayesinde bilinmektedir. Roma İmparatorluğu dönemi boyunca Selimbria'nm Bizantion'un mu yoksa Perinthos'un mu arazisinde kaldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çeşitli veriler göz önüne alındığında, Selimbıia'nın Roma İmparatorluğu dönemi boyunca Bizantion'un değil, Trakya eyaletinin başkenti olan ve Selimbria'nm yaklaşık 40 km kadar batısında bulunan Perinthos'un arazisinde olduğu varsayımı geçerlik kazanmaktadır.

Selimbria, ancak Bizantion'un Konstan-tinopolis adıyla başkent olmasından sonra yeniden önem kazanmaya başlamış ve İmparator Arkadios'un karısı Eudoksia'ya izafeten 4. yy'ın sonlarında Eudoksiupolis adını aldıktan sonra parlak bir devir yaşamış ve giderek büyüyen bir yerleşme konumuna gelmiştir. Ancak Eudoksia'nm ölümünden sonra bu ismin kullanılmasın-

554


SİLAHTARAĞA ELEKTRİK

Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi, Kâzım Ka-rabekir Caddesi, Barbaros Caddesi, Çamlık (Top Ağaçlar) Caddesi gibi toplayıcı yollar ile semtin kendi içinde bağlantılarını kuran tali nitelikte cadde ve sokaklar mevcuttur.

Eski haritalarda Alibeyköy Deresi'nin üzerinde derenin ağzında bağlantı kuran bir ikinci köprü Terkos Köprüsü olarak; bazı eski haritalarda ise Kâğıthane Deresi üzerindeki köprü Fil Köprüsü olarak gösterilmektedir. Bizans döneminde dereler üzerinden ahşap köprüler ile bağlantı kurulduğu bilinmektedir.

Semtin ticaret merkezi, güneyindeki Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinin Halic'e döküldüğü düzlük alanda Kâzım Karabe-kir Caddesi boyunca ve çevresinde gelişmiştir.

Semtin güneyinde Haliç suyolu, doğusunda Kâğıthane İlçesi, batısında Alibeyköy yerleşmesi, kuzeyinde ise TEK ve İSKi Kâğıthane tesisleri ile daha kuzeyde Has-dal askeri alanı ve Kâğıthane İlçesi'ne bağlı Arıcılar Mahallesi yer almaktadır. Has-dal'ın güneyinde Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün devamı olan çevre yolu (TEM) ve Hasdal'ın kuzeyinde Eyüp İlçesi'nin Kemerburgaz kırsal yerleşme bölgesi uzanmaktadır.

Silahtarağa semti Eyüp ilçe belediyesine bağlı bir yerleşme birimidir. İki derenin Halic'e döküldüğü düzlükten geriye doğru iki tepe üzerinde yer alan Emniyettepe ve Güzeltepe mahallelerine yayılmıştır. Ancak, Eyüp İlçesi'nin(-t) bugünkü idari sınırlan içinde, asıl Silahtarağa semti alanına girmemekle birlikte, Halic'in güneybatı kıyısında ve Alibeyköy Deresi'nin Halic'e döküldüğü ağza yakın bir miktar kıyısı olan, genelde gecekondu yerleşmelerinin yer aldığı Silahtarağa Mahallesi adlı bir mahalle daha bulunmaktadır.

İlkçağlarda Haliç(->), temiz denizi girintili çıkıntılı yamaçları, ormanları ve yeşilliklerle kaplı küçük koyları ile sakin bir kanal niteliğindeydi. Kıyılardaki koylar liman işlevi görüyordu. O dönemde verimli ve emniyetli bir iç deniz olan Halic'in yamaçlarının tepelerinde yer yer mabet ve sunakların mermer kitleleri yükselmiş olmalıdır.

Bizantionlu Dionisios'tan, ilkçağda iki kıyıda yer alan önemli yapıların adları, görünümleri, iki kıyının doğal özellikleri ile çeşitli yerlerin eski adlarını öğrenmek mümkün olmaktadır. Buna göre, Blaher-nai'nin ilerisinde korunaklı bir kıyı olan Kamara'dan itibaren "Sapra talassa" (sap-ros: kokmuş, pis, bozuk; thalassa: deniz) denilen bölge geliyordu. Burası bugünkü Alibeyköy Deresi olan Kidaros ile Kâğıthane Deresi olan Barbisos'un Halic'e döküldükleri ve çamurlarını getirdikleri bataklık bölgeydi. Burada zamanla, Yılan Adaları denilen (Bahariye Adaları) adalar türemiştir. Bu iki derenin Halic'e döküldükleri yerin gerisinde, bugün "Silivri Tepesi" denilen tepenin üstünde ise Semestra adına bir sunak bulunmaktaydı ve tepe, efsaneye göre, Keroessa'yı büyüten kaynak perisinin adı olan Semestra adıyla anılıyordu.

İlkçağ yazarlarından Miletoslu Hesikios da Alibeyköy ve Kâğıthane dereleri arasın-

da, bunların tam Halic'e döküldükleri yerde yükselen tepenin üstünde Bizantion'un kurucusu Bizas'ın annesi Keroessa'nın doğduğunu ileri sürmektedir.

Bugün efsanelere konu olmuş yerleşmelere ait belirli bir iz yoktur. Ancak 1949'da, Silahtarağa'da bulunan Roma dönemine ait bir yapının temelleri, bir nimfa-ion veya bir sunak ile mermer heykel kalıntıları, Alibeyköy'ün Soya Merası denilen yerde define arayıcıları tarafından bulunan bazı mahzenler, mezar odası, MÖ 2. yy'a ait mezar steli ile son yıllarda Kü-çükköy'ün Çiftlik mevkiinde bulunan MÖ 6. yy'a ait bir koku kabı, Halic'in yukarı ucundaki yerleşmenin izleri sayılabilir.

Bizans döneminde bir suriçi yerleşmesi olan İstanbul, Osmanlı döneminde fetih ile birlikte sur dışında da gelişmeye başlamış ve ilk Türk (Osmanlı)-İslam sur dışı yerleşmesi olan Eyüp(->), bu yıllarda kurulmuştur.

16. yy'da Haliç sahilleri ve Eyüp büyük bir gelişme göstermiştir. Özellikle I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) Eyüp'te sahiller Bahariye(->) kıyılarına kadar sultan sarayları, devlet ricaline ait yalılar ve köşklerle dolmuştur.

Ancak yerleşme bu kıyıda sahillerde ve geride daha ileri gitmemiştir. 1814-1815'te ve daha önce düzenlenen Bostancıbaşı Defterleri'nde de kıyıda tespit edilen binalar Bahariye Adaları karşısında Bahariye Kasn'nda(->), karşı sahilde ise hemen hemen aynı hizaya gelen Karaağaç Kasrı'nda bitmektedir (bak. Karaağaç Sahilsarayı ve Bahçesi).

II. Mahmud döneminde (1808-1839) başlatılan köklü Batılılaşma hareketleri ile birlikte, Haliç kıyılarındaki bazı miri sultan saraylarının padişah tarafından yıktırılarak yerine İplikhane'nin yaptırılması ile Haliç bir sanayi aksına dönüşmeye başlamıştır. 19. yy'da başlayan bu hareketlerle sahildeki saray, köşk ve yalılar yerlerini yavaş yavaş sanayi tesislerine bırakmıştır.

Bu arada 1913'te, Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinin Halic'e döküldüğü düzlükte, İstanbul ve Türkiye'nin ilk termik elektrik santralı olan Silahtarağa Elektrik Sant-ralı'mn(->) kurulması da Haliç kıyılarında sanayiyi teşvik eden bir unsur olmuştur.

H. Prost tarafından 1936-1937'de hazırlanan ve 1939'da uygulamaya konulan planla, Haliç kıyılarındaki sanayi oluşumu teşvik edilmiş, 1950'den sonra hızlanan sanayileşme ve kentleşme hareketleri; kıyıların sanayi, gerilerdeki boş alanların ise gecekondu yerleşmeleri ile dolmasına neden olmuştur.

1960'lı yıllarda Haliç kıyıları Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinin ağzına kadar ve dere kenarları boyunca da ilerleyen sanayi tesisleri ile dolmuştur. Gerilere ise Silahtarağa semtinin iki mahallesi dahil, gecekondu yerleşmeleri yayılmıştır.

1984'te başlayan, yerel yönetimlerin yeniden organize edildiği imar ve planlama yetkilerinin artırılarak dinamik bir yapı ka-zandırıldığı son dönemde Haliç kıyıları sanayiden arındırılarak kamulaştırılıp yeniden düzenlenmiştir.

Silahtarağa'da iki derenin ağzında yer alan Silahtarağa Elektrik Santralı'nın üretimi ise, tesislerin çok eskimiş ve soğutma suyunun temin edilemez olması nedeni ile 1983'ten itibaren zorunlu olarak durdurulmuştur. Daha sonra 1991'de getirilen bir tescil kararı ile burada bir "endüstri müzesi kurulması" fikri henüz uygulamaya geçirilememiştir. Santral halen boş ve müdahale edilmeden kendi haline bırakılmış durumdadır.

Silahtarağa semti, Ocak 1977'de 9591 sayılı kararla tescil edilen "Eyüp sit ala-m"nın ve 1988'de bu sınırı revize eden 813 sayılı karar ile tescil edilen yeni "Eyüp sit alanı"nın dışında tutulmuştur.

Semtin adının muhtelif kayıtlarda 18. yy İstanbul tekkelerine ait listelerde yer alan, 1200/1785-86'da Alibeyköy'de Silahdar Abdullah Ağa tarafından kurulan Şazeli Tek-kesi'nin banisinin adından gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Semtteki başlıca eski yapılar Silahtarağa Elektrik Santralı'na ait binalardır.

Silahtarağa bölgesi 1950'lerden itibaren hızlanan iç göç sürecinde önemli ölçüde göçmen nüfus çekmiş bir yerleşmedir. Semtin iki mahallesi de gecekondularla oluşmuştur.

Bu mahallelerde ve civarında Alibey-köy'e doğru Rize, Giresun, Trabzon doğumlular ve Güneydoğu'dan gelenler nüfusun çoğunluğunu meydana getirmektedirler.

Bibi. İ. Tekeli, "1839-1980 Arasında istanbul'un Planlama Deneyimleri", İstanbul, S. 4, s. 26-37; R. E. Koçu, "Bostancıbaşı Defterleri", ISTA, III, 2979-2995; E. Tümertekin-N. Öz-güç, "İstanbul'da Nüfusun Doğum Yerlerine Göre Dağılışı", Şehircilik Enstitüsü Dergisi, S. 8-9 (1974), s. 33-71; S. Eyice, "Tarihde Haliç", Haliç Sempozyumu 10-11 Aralık 1975, İst., 1975, S. 263-287.

H. FAHRÜNNİSA ENSARİ KARA



SİLAHTARAĞA ELEKTRİK SANTRALI

İstanbul'un elektrik ihtiyacını sağlamak amacıyla 1913'te Kâğıthane ve Alibeyköy dereleri ağzında, 118.000 m2'lik bir alanda kurulan, Türkiye'nin ve İstanbul'un ilk termik santralıdır.

1911'de arazisi satın alınarak inşaata başlanmış, 1913 sonlarında işletmeye açılmış, 1914 başlarında (Şubat) üretime geçerek, şehrin tramvaylarına, şebeke ve abonelerine enerji vermeye başlamıştır.

Macar Ganz firması tarafından inşa edilen



Silahtarağa Elektrik Santralı

TETTV Arşivi

ve kömürle çalışan santralın işletmesi, l yıl sonra, 19l4'te, Societe Finandere de Trans-ports et d'Entreprises Industrielles â Bru-xelles (Sofina) şirketine devredilmiştir. Bu şirket Societe Anonyme Turque d'Electrici-te (Osmanlı Türk Elektrik Anonim Şirketi) adı altında, şehrin gelişen ihtiyaçlarına paralel gerekli genişletmeler yaparak 1937' ye kadar faaliyetini devam ettirmiştir.

1937'de millileştirilen kurum önce Nafıa Vekâletfne l yıl sonra da İstanbul Bele-diyesi'ne devredilerek İETT(-0 işletmeleri Umum Müdürlüğü'ne bağlanmıştır.

1938'den 1952'ye kadar İstanbul şehrini tek başına besleyen santral, bu tarihten sonra, önce Çatalağzı Santralı, daha sonra Kuzeybatı Anadolu Santralı ile birlikte şehri beslemeye devam etmiştir.

1956'daki takviyelerle fiili gücü yükseltilen Silahtarağa Elektrik Santralı, 1970'te TEK'e devredilmiş, daha sonra çeşitli güçteki turbo-alternatörleri çalışamaz hale geldiği için durdurulmuş ve bu nedenle fiili gücü azalmış, ama 1982'ye kadar enerji üretimini devam ettirmiştir. Ancak tesislerin çok eskimiş olması ve soğutma suyunun temin edilemez hale gelmesi nedeni ile, 18 Mart 1983'te santralın üretimine zorunlu olarak son verilmiştir.

Tarihi santral yapıları, personel ikametgâhı olarak kullanılan lojman binaları, camii, devre dışı kalmış makine aksamı ile Türkiye'nin ilk termik santralı olma özelliğini taşıyan tesisin yakın zamana kadar tescili yapılamamıştı. I. Ulusal Mimari Dönemi (cami ve idare binası) ve daha sonraki dönemlere ait tarihi kültür mirası yapıları, özgün santral binası ve teknik aksamı ile bu yapılar kompleksi, Kültür Bakanlığı, İstanbul l Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nün 6 Mart 1991 gün ve 2532 sayılı karan ile tescil edilmiştir.

Böylece tarihi santralın yok edilmemesi ve uygun bir işleve kavuşması konusunda önemli bir aşama kaydedilmesine rağmen, santral halen boş ve müdahale edilmeden kendi haline bırakılmış durumdadır.

H. FAHRÜNNİSA ENSARİ KARA



SİLİVRİ

Silivri İlçesi'nin(->) merkezi olan eski köy, bugün turistik işlevin ağırlık kazandığı kentsel yerleşme.

Şehrin adı antik kaynaklar ve yazıtlarda bazen İyon lehçesiyle Selübria, Selümb-ria, Selübrie, bazen de Dor lehçesiyle Sa-humbria şeklinde yazılmaktadır. Bu ad, Strabon'un şehrin mitolojik kurucusunun adı olarak bildirdiği Selüs ismi ile Trak dilinde şehir anlamı taşıyan "bria" sözcüğünün bileşiminden ortaya çıkan "Selüs'ün şehri"nden gelmektedir. Marmara Deni-zi'nin kuzey kıyısındaki Selimbria'nm MÖ 7. yy'ın ilk yarısında Megara tarafından Bi-zantion'dan önce kurulan bir koloni olduğu bilinmektedir. Ancak Megaralılann gelişinden çok önce burada bir Trak yerleşmesi olduğu şehrin adında görülen Trak unsurlarından anlaşılmaktadır.

Selimbria, İyonya isyanından sonra MÖ

493'te Trakya kıyısındaki diğer şehirler gibi Persler tarafından işgal edildi. MÖ 409'da Alkibiades şehri işgal etti ve Selimbria Atina ile bir müttefiklik anlaşması yapmak zorunda kaldı. Atina da bu anlaşma karşılığında Selimbria'ya özerklik statüsü tanıdı.

Peloponnes Savaşı'mn bitiminden sonra MÖ 403'te, Selimbria doğu komşusu Bi-zantion'dan sürülen Klearkhos'un eline düştü. Kısa bir süre sonra Ksenophon'un komutasında Trakya'ya gelen Yunan paralı askerlerinin şehrin yakınlarında konaklaması üzerine kent zor günler yaşadı.

MÖ 377'de Selimbria ikinci Attika-Delos deniz birliğinin üyesi oldu ve 20 yıl sonra 357'de bu birlikten Bizantion ile birlikte ayrıldı ve bu iki şehir aralarında bir müttefiklik anlaşması yaptılar.

MÖ 2. yy'ın ortalarına kadar şehir devleti statüsünü koruduğu bilinen Selimbria daha sonra doğusundaki komşusu Bizantion ve batısındaki komşusu Perinthos'un güçlenmesiyle gitgide önemini yitirmiş ve

İ

R İ


İ

O

URDU

Eskiden birçok yörede olduğu gibi Silivri'de de yoğurt yapılır ve yerel olarak tüketilirdi. 1870'li yıllarda yoğurt yapmak için Silivri'de özel binalar yapılmış ve bunlara yoğurthane adı verilmişti. Burada üretilen yoğurtlar denizyoluyla taşındığı İstanbul'da satılmaya başladı. Sarsıntı yüzünden yolda yoğurtların kaymak tabakası bozuluyordu. Kaymak tabakasının bozulmasını önlemek için yapılan uzun araştırmalar sonucunda Silivri yoğurdu ortaya çıkmıştır. Bir yoğurda Silivri yoğurdu denebilmesi için, yapılış tekniğinin ve kullanılan sütün değişik özellikler taşıması gerekir.

Silivri yoğurdunun yapılış tekniği şöyle özetlenebilir: Yoğurthaneler, sütün pişirildiği kazan dairesi ve mayalanmanın yapıldığı karavana ocakları denilen iki ayrı mekândan oluşur. Yoğurthaneye gelen süt, önce uzun saplı bir tavaya alınıp sulu veya koyu olup olmadığı, kremasının alınıp alınmadığı kontrol edildikten sonra istenilen özellikteyse ince bir elekten süzülerek kazanlara boşaltılır. Süt bu kazanlarda 84 derece ile 90 derece arasında, pala denilen tahtadan yapılmış büyük bir kürekle devamlı karıştırılarak 150 dakika kadar pişirilir. Pişirme tamamlanınca sütü karavana ocakları kısmında bulunan karavanlara boşaltma işlemi başlar. Sayısı yoğurthanenin büyüklüğüne göre değişen karavana ocakları, birbirine paralel olarak zeminden 30-40 cm yüksekliktedir. Bu ocaklara karavanalar yan yana dizilir. Kazandan alınan sıcak süt bu karavanlara yüksekten dökülür. Bunun nedeni sütün köpük yapmasını sağlamaktadır. Böylece kaymak tabakası şekilli ve kabarık olur. Bu sırada kazan ocaklarının altından alınan kor, karavana ocaklarına yayılır. Daha sonra süte Silivri yoğurdu özelliğini veren ve "kaymak pişirme" denilen ikinci bir pişirme yapılır. Süt burada 70 derecede 30-60 dakikaya kadar pişirilir. Bu müddet içerisinde, yağ tabakası karavanının üstünde toplanır ve kalın bir kaymak tabakası oluşur. Bundan sonra karavanaların altındaki ateş alınıp süt kendi halinde soğumaya bırakılır. Sütün mayalanma sıcaklığı 42,5 derece ile 43 derece arasında değişir. Kışın biraz daha yüksek, yazın ise biraz daha düşük sıcaklıklarda mayalama, yapılır. Maya bir gün önce yapılan yoğurttan alınıp biraz sulandırılarak hazırlanır. Hazırlanan maya kaymak tabakasını bozmamak için bir enjektörle verilir. Yoğurt yapımında kaymak tabakasının bozulmamasına çok dikkat edilmelidir. Mayalama işi bittikten sonra karavanaların üzeri çuvallarla örtülür; kapılar ve pencereler de kapatılır. Süt 185 ile 240 dakika arasında mayalanmasını tamamlar ve yoğurt halini alır.

Normal yoğurdun yüzde 3,5-15'i yağ, yüzde 5,5-18'i protein, yüzde 1,2-7'si karbonhidrattır. Silivri yoğurdunun ise yüzde 28 kadarı yağ, yüzde 8,4-19,5'i protein, yüzde 4,7'si karbonhidrattan oluşur.

Plastik kaplarda yapılamayan, üretiminde metal kap kullanılan Silivri yoğurdu sütünde aranan özellikler de şunlardır: Kullanılacak sütler kıvırcık koyunlarından sağılmış olmalıdır. Yapay yemle beslenmeyen bu koyunlar Silivri'nin Tuzla Merası'nda otlatılmahdır. Silivri yoğurdu yapımında kullanılacak sütler krema makinesinden geçirilmemelidir.

CEMAL KOZANOĞLU

556

Camii'ne dönüştürülmüş olanının Aleksi-kos Apokaukos isimli şahıs tarafından vakfedilmiş olan İoannes Prodromos Kilisesi ile özdeş olduğuna dair bugün araştırmacılar arasında görüş birliği vardır. 14. yy'ın ilk yarısına tarihlenen bu kilisenin bugün sadece sarnıcı kalmıştır. Bugün hiçbir izi kalmamış olan Spiridon Kilisesi ise Silivri'nin en yüksek yerinde, Marmara Denizi kıyısındaki parkın olduğu bölgede lokali-ze edilmekte olup 12. yy'a tarihlenmektedir. Bibi. G. Scure, "Antiquit.es thraces de la Pro-pontide, Collection Stamoulis", BCH, 36 (1912), s. 534-641; E. Oberhummer, "Selymb-ria", RE, II A 2 (1923), 1324-1327; F. Dirimtekin, "La fortresse byzantine de Selymbria", X. Milletlerarası Bizans Tetkikleri Kongresi Tebliğleri, İstanbul, 1955, İst., 1957, s. 127-129; S. Eyice "Alexis Apocauque et l'eglise byzantine de Selymbria (Silivri)", Byzantion, XXXIV (1964), s. 78-104; F. Dirimtekin, "Selymbria (Silivri) Bizans Kalesi", AMY, 6 (1965), 19-34; O. Feld, "Nocheinmal Alexios Apokaukos und die byzantinische Kirche von Selymbria (Silivri)", Byzantion, 37 (1967), s. 57-65; S. Eyice, "Trakya'da Bizans Devrine Ait Eserler", Belleten, XXXIII (1969), s. 354-357; P. Magdali-no, "Byzantine Churches of Selymbria", Dum-barton Oaks Papers, XXXII (1978), s. 309-318; E. Schönert-Geiss, Die Münzprügung von Selymbria, Berlin, 1975, s. 37-38; H. Hallensle-ben, "Die ehemalige Spyridonkirche in Silivri (Selymria)-eine achtstützenkirche im Gebiet . Konstantinopels", Pestscbrift für F. Deich-mann, I. Bölüm, Bonn, 1986, s. 35-46.

MUSTAFA H. SAYAR

Silivri'nin ön planda Mimar Sinan Köprüsü'nün yer aldığı bir görünümü. Cemal Kozanoğlu, 1994



Yüklə 7,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   140   141   142   143   144   145   146   147   148




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin