Bibi. Ebüzziya Tevfik, "Kahvehaneler", Mecmua-i Ebüzziya, S. 129-131 (21 Muharrem 1330-5 Şafer 1330); ay, Yeni Osmanlılar Tarihi, II, ist., 1973; H. Z. Uşaklıgil, Kırk Yıl, İst., 1969; S. Birsel, Kahveler Kitabı, ist., 1975, s. 243-254; A. S. Ünver, "Yayın Hayatımızda Önemli Yeri Olan Sarafim Kıraathanesi", Belleten, S. 170 (Nisan 1979), s. 481-489; Ahmed Rasim, Matbuat Hatıralarından Muharrir, Şair, Edib, (haz. K. Yetiş), İst., 1980, s. 43, 48-49, 81, 163, 169-170.
M. SABRİ KOZ
SARAY SİNEMASI
1930'da, Beyoğlu İstiklal Caddesi no. 112' de Luxembourg Apartmanı'nda Gîorya adıyla açılan, 1933'te Saray adını alan sinema salonu.
Tarihi, Beyoğlu'nun ilk sinema salonlarından biri olan 1913'te açılmış Gaumont ve 19l4'te Gaumont'un devamı olarak görünen Luxembourg sinema salonlarına dayanır. Bina 1875'te mimar Giovanni Bat-tista Barborini(->) tarafından inşa edilmiştir. Binanın 1913'ten itibaren sinema olarak kullanılan bölümü 19. yy'm sonlarında Ca-fe Luxembourg'du. Osmanlı Bankası müdürlerinden Deuaux'nun sahip olduğu bina, ölümünden sonra kızı Saint-Seine markizine geçmiştir.
Gaumont salonunun işletmecisi aynı adlı Fransız film yapım-dağıtım şirketiydi. Bir yıl sonra Luxembourg Sineması adını alan salonun yeni işletmecisi The Franco Eastern Cinemas Lt. oldu, daha sonra da Niko Çangopoulos ve vârisleri tarafından işletildi. 1930'da aynı yerdeki sinema salo-
SARAY TİYATROLARI
460
461
SARAYBURNU VAPURU
nünün adının Glorya Sineması olduğu biliniyor. 1933'te ise daha sonra da bilindiği adıyla Saray Sineması oluyor.
Saray Sineması'mn işletmesini Fea Film (Fernando Franco, Emin Enis Aytan) üstlenmiştir. Dönem dönem kapanıp açılan, girişi pasaja dönüştürülen sinema 1980' lerde Saray Film (irfan Ünal) tarafından işletilmeye başlanmıştır. Pasajın, Saray Mu-hallebicisi'nin ve sinemanın da bulunduğu bina Erdoğan Demirören tarafından satın alındıktan sonra 1986'da sinema da kapanmıştır.
Glorya ve devamı olan Saray Sineması ağırlıklı olarak Avrupa (Fransız, ingiliz, İtalyan) yapımı filmler gösterirdi. Ayrıca konser ve tiyatro salonu olarak da Beyoğ-lu'nun sanatsal etkinlikler tarihinde önemli bir yere sahipti. David Oistrach'ın, Sam-son François'nın da aralarında olduğu ünlü yorumcular; Jean Marchat, Yorgo Papas vb tiyatro toplulukları, önemli bale toplulukları; Louis Armstrong'un da aralarında bulunduğu caz sanatçıları ve orkestraları; Münir Nurettin Selçuk'tan Safiye Ayla'ya kadar birçok Türk ve Maurice Cheva-lier, Josephine Baker, Charles Trenet, Tino Rossi, Jean Kiepura, Zarah Leander vb en ünlü yabancı ses sanatçıları burada konserler vermişlerdi.
Bibi. A. Dorsay, Benim Beyoğlum, İst., 1991; M. Gökmen, Eski İstanbul Sinemaları, ist., 1991; G. Scognamillo, Cadde-i Kebir 'de Sinema, İst., 1991.
GİOVANNİ SCOGNAMÎLLO
SARAY TİYATROLARI
Saray genelde tüm sanatlara, özelde sahne sanatlarına önemli destek vermiştir. Geleneksel tiyatronun Batı tiyatrosundaki binalara gereksinimi olmamıştır. Batı kültürünün Türkiye'ye girmesiyle tiyatro binaları yapılmaya başlanmış, bu arada sarayda da tiyatrolar kurulmuştur. Saray dışında yapılan tiyatrolara da, saray her yönden destek olmuş, ayrıca kullanımına da geniş ölçüde katılmıştır, iki saray tiyatrosu ayrı bir tiyatro olarak inşa edilmiştir.
İlk saray tiyatrosu olan Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu'ndan günümüze hiçbir iz kalmamıştır. Yıldız Sarayı Tiyatrosu ise
Saray
Sineması'mn 1930'lu yıllardaki görünümü. Ç. Gülersoy, Beyoğlu 'ndd Gezerken, ist., 1990
onarılarak bugün de hizmet vermektedir. Bunlar dışındaki saray tiyatroları üzerine bilgimiz yoktur. Ancak verilen tiyatro ve opera gösterimleri üzerine bilgimiz olduğuna göre büyük olasılıkla geçici de olsa diğer saraylarda da tiyatrolar yaptırılmış olmalıdır. Bunlardan bazı örnekler verelim: Birinci örnek kanıtlanmamış bir bilgiye dayanmaktadır. Buna göre III. Selim döneminde (1789-1807) Torrini adında bir göz-bağcı İstanbul'a gelmiş, gösterimleri için bir tiyatro kurmuş, bunu duyan padişah Torrini'ye işçiler vermiş, sarayda bir tiyatro ile harem kadınlarının seyretmesi için sahne karşısına altın kafesli bir yer yapılmasını istemiş, tiyatronun yapımı iki günde bitmiştir. Bir başka kaynağa göre ise III. Selim döneminde pek çok yabancı sanatçı sarayda gösterimler veriyordu. 1843' te valide sultanın sarayında Donizetti'nin "Belissario" operası için bir tiyatro yapılmış, harem kadınları operayı ellerindeki taşbakısı librettolarıyla izlemişlerdir. Çıra-ğan Sarayı'nda ve Dolmabahçe Sarayı'nda tiyatrolar yapılmadan önce buralarda da geçici tiyatrolar kurulmuştur. Örneğin 1856' da Danterny ve Felicien yönetimindeki Fransız tiyatro topluluğunun oyunlarını Fransa Elçiliği çevirmeni Battus, sultan için Türkçeye çeviriyordu. 1850'de Daiglemont
Yıldız Sarayı Tiyatrosu'nun onarım sonrasında içinden bir görünüm. Metin And fotoğraf arşivi
yönetimindeki Fransız topluluğunun Çı-rağan Sarayı'nda verdiği gösterimleri Ab-dülmecid ve şehzadeleri seyretmiştir. Saray mabeyincisi Saffet Bey Moliere'in birçok oyununu Türkçeye çevirmiş, bunlar 1847' de Muzıka-i Hümayun'un(->) genç sanatçı-larınca Çırağan Sarayı'nda oynanmıştır.
Bibi. And, Tanzimat; M. And, daraya Bağlı Tiyatrolar ve II. Abdülhamit'in Yıldız Sarayı Tiyatrosu, İst., 1987; ay, "Saray Tiyatrosu", Devlet Tiyatrosu (Ekim 1962); ay, Türkiye'de italyan Sahnesi-İtalyan Sahnesi'nde Türkiye, İst., 1980; Sevengil, Saray.
METİN AND
SARAYBURNU
Topkapı Sarayı'mn sahil bölümünde, Haliç ile Marmara Denizi arasında kalan burun üzerindeki tarihi bölge.
Sarayburnu'nun günümüzdeki sınırlarını batıda Sirkeci Garı, doğuda Marmara sahilinde Ahırkapı Feneri, güneyde Topkapı Sarayı bahçesi olarak çizmek mümkündür. Kennedy Caddesi (Sirkeci-Florya sahil yolu), burnu, batı-doğu yönünde keserek Marmara sahili boyunca devam eder.
Bizans Dönemi
Sarayburnu, tarihöncesi devirlerden itibaren iskân edilmiş bir bölgedir. Burada yapılan kazılarda MÖ 13-18. yy'lara ait Frig seramiklerine rastlanmıştır. Bu bulgulardan Sarayburnu'nun MÖ 2. binlerde iskân edildiği anlaşılmaktadır. MÖ 658'de Bi-zas(->) kumandasında Sarayburnu ve çevresine yerleşen Megaralılar yörenin ilk yerleşik halkıdır. Topkapı Sarayı'mn bulunduğu yerde, yani Saray Burnu'nun üzerinde kurulan Akropolis(->) ve çevresinde oluşan Bizantion(->) kenti bugünkü Sirkeci, Alemdar Yokuşu'nun üst başı ile Ahırkapı çizgisinin doğusunu kapsıyordu. Bu sırada Sarayburnu'nun adının Bosporios Akra olduğu ve burada Hıristiyanlık öncesinin, Atena Ekbasia, Afrodit, Poseidon ve Zeus mabetlerinin bulunduğu sanılmaktadır. Zeus Mabedi, Hıristiyanlık döneminde Ayios Menas Kilisesfne dönüştürülmüştür. Bizantion'un Roma İmparatoru Septimius Severus'un (hd 193-211) yönetimi altına girmesinden sonra, günümüzdeki Gülhane Parkı'nın Sarayburnu kısmında Afrodit Mabedi'nin yakınında bir tiyatro kurulmuş, semtteki mabetler de yenilenmiştir.
Constantinus döneminde (324-337) Hıristiyanlığın kabul edilmiş olmasına rağmen pagan dönemin inançları da sürdürülmüş ve imparator bu çevrede Güneş, Arte-mis ve Afrodit mabetlerini inşa ettirmiştir.
Sarayburnu'ndaki pagan mabetlerinin yıkılması ya da bunların başka işlevlerde kullanılması I. Theodosius döneminde (379-395) gerçekleşmiştir. Bu dönemde Sarayburnu'nda alt kademe asiller için evler yaptırılmıştır. Dönemin patriği Euge-nius da Sarayburnu'nda bir sur kalesi yaptırmıştır. Arkadios döneminde (395-408) Sarayburnu bölgesinde, Marmara sahil surları ile Osmanlı döneminde inşa edilen Sur-ı Sultani'nin kesiştiği yöreye Topoi adı verilmiş ve burada Hodegetria Kilise-
si ile bazı hamamlar inşa edilmişti. Aynı dönemde Ayios Menas Kilisesi de tamir ettirilmiş ve imparatorun kızı Marina burada kendine bir ev yaptırmıştı. I. İustinianus döneminde (527-565) Ayasofya'dan To-poi'ye inen sütunlu ve heykellerle süslü bir yol yaptırılmıştır. Bu yol Konstantinopolis halkının gezinti yeri olmuştur. I. Basileios döneminde de (807-886) Sarayburnu bölgesinde Mangana Sarayı(-0 ile Mesokepi-on adıyla anılan bir park yaptırılmıştır. VI-II. Mihael Paleologos döneminde (1261-1282) inşa edilen Ayios Demetrios Kilisesi nedeniyle Saray Burnu'na Ayios Demetrios Burnu denilmeye başlanmıştır.
Bizans döneminde Sarayburnu'nun batı sınırı sayılabilecek olan, deniz surlarının Eugenios Kapısı'nın burcu ünlü ve önemliydi. Janin'e göre adını I. Theodosius döneminin ileri gelenlerinden Patri-ce'lerinden birinden alan Eugeniu semtinde bulunan bu kapı, daha sonra Yalı Köş-kü'nün yapıldığı yerde yer alıyor ve muhtemelen buradaki Prosforion Limam'yla bir bütün meydana getiriyordu. Halic'in ağzına gerilmiş olan kalın zincirin bir ucu Eugenios Kapısı'nın hemen batısındaki, bu amaçla yapılmış muhteşem bir kule olan Kentenarios'a bağlıydı. Deniz surları buradan burnu dolaşarak güneydoğuya, Marmara sahilinde Altın Kapı'ya(->) kadar uzanıyordu.
Osmanlı Dönemi
Tarihçi Tursun Bey'in yazdığına göre Sarayburnu fetih sırasında zeytinlikti. II. Mehmed önce Eski Saray'ı yaptırdı; daha sonra Sarayburnu'nda Akropol'ün bulunduğu yerde Saray-ı Cedid'i (Yeni Saray, Topkapı Sarayı) inşa ettirdi. Sarayı şehirden ayıran Sur-ı Sultani bu sırada inşa edildi. Marmara sahil surları da onarılarak zamanla üstlerine, önlerine ve gerilerine yazlık harem denilen köşkler yaptırıldı.
Sarayburnu ve çevresi 16. yy'dan itibaren Osmanlı sarayına ait yapılarla dolmaya başladı. 1584'te inşa edilen Sinan Paşa Köşkü(->) bu yapıların en önemlilerinden biriydi. İncili Köşk'ün 50 m kadar batısında bulunan eski bir Bizans ayazması Osmanlı döneminde de Hıristiyanların ziyaret ettiği bir yerdi. Kıyının Sirkeci sahilinde Yalı Köşkü(->) ve Sepetçiler Kasrı(->) ile başlayan bu yapılar Sarayburnu'na kadar kayıkhane, odun, kömür, erzak depolan ile devam ediyordu.
Burundaki en erken tarihli yapı Mermer Köşk'tür. 19. yy'a kadar ayakta kalmış ve burada daha sonra denizin kıyısında inşa edilen Topkapı Sahilsarayı bünyesine katılmıştır. Sarayburnu'nun hemen arkasında, III. Selim döneminde önem kazanan ve Hasbahçe olarak bilinen geniş bir alan bulunuyordu. Sarayburnu'ndan Marmara Denizi'ne doğru yine saraya ait köşk ve diğer yapılar sıralanmaktaydı.
Bugün de kullanılmakta olan Sarayburnu Rıhtımı'nın inşaatına 1884'te başlanmış; surları yararak Sarayburnu'ndan geçen ve böylece Sarayburnu'nun doğal ve mimari dokusunu büyük ölçüde ortadan kaldıran Sirkeci-Halkalı banliyö tren hattı ise
Sarayburnu'nun havadan görünümü.
Gürol Kara/ TETTVArşivi
1888'de açılmıştır. Bu hat Sarayburnu'nda bir tren köprüsünün altından geçirilmiş ve burnun deniz bağlantısı böyle sağlanmaya çalışılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında Şehremini Cemil Paşa (Topuzlu) döneminde (1912-1914, 1919-1920), Topkapı Sarayı'mn dış bahçesi halka açık bir parka dönüştürülerek günümüzdeki Gülhane Parkı(->) meydana getirilmiştir. Böylece yöre, Bizans dönemindeki gezinti yeri ve halka açık bahçe işlevini bir kez daha yüklenmiştir. Park içinde Bizans döneminden kalma bir sarnıç ve hemen parkın sahil sınırına yakın bir yerde Romalılardan kalma Gotlar Sütunu(->) bulunmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi
Sarayburnu bölgesi açısından Cumhuriyet döneminin ilk önemli olayı, Atatürk'ün Samsun'a gitmek üzere Sarayburnu Rıhtı-mı'ndan hareket etmiş olmasının anısına, 1926'da Sarayburnu Parkı'nda bir Atatürk heykelinin yapılmasıdır. Türkiye'deki bu ilk Atatürk heykeli(-») bugün de aynı yerde bulunmaktadır.
Menderes dönemi imar hareketleri Sa-rayburnu'nu da etkilemiş ve kıyı şeridini doldurarak kazanılan alanda açılan sahil yolu Sarayburnu'nü ve burada bulunan parkı ortadan bölmüştür. Bu yol 1960'lı yıllarda Kennedy Caddesi adım almıştır. Bugün Sarayburnu kıyısında yer alan çayev-leri, Sarayburnu Rıhtımı'ndan hareket eden gemilerin yolcu ve uğurlayıcılarına, sahil yolundan otomobille gelenlere ve Gülhane Parkı yönünden tren yolu köprüsünü geçerek buraya ulaşan yayalara hizmet vermektedir. Sahil parkı da deniz havası almak ve güneşlenmek isteyenler için aranılan bir yer hüviyetindedir.
İstanbul'da denizin en çalkantılı ve akıntılı olduğu noktalardan birinin Sarayburnu olması yüzünden İstanbul'da uzun zaman "kendini Sarayburnu'nda denize atmak" deyimi intihar olaylarını anlatmak için kullanılmış ve gerçekten de buradan denize atlayarak intihar edenler olmuştur.
İSTANBUL
SARAYBURNU VAPURU
Şehir Hatları İşletmesi vapuru. Şirket-i Hayriye'nin^) 65 baca numaralı yolcu vapuruydu.
1910'da, eşi Boğaziçi Vapuru(-*) ile birlikte İskoçya, Glasgow'da Fairfield Shipbu-ilding Cop. firmasının tezgâhlarında buharlı yolcu gemisi olarak inşa edildi. 434 grostonluktu. Uzunluğu 46 m, genişliği 7,9 m, sukesimi 2,4 m idi. 2 adet, Fairfield yapımı toplam 450 beygirgücünde tripil buhar makinesi vardı. Çift uskurluydu, saatte 12,5 mil hız yapıyordu. Şirketin en dengeli, en güzel, en zarif vapurlarındandı. Yazları 975, kışları da 793 yolcu alabiliyordu. Süvariliğini uzun süre Aziz Kaptan, başmakinistliğini de Albert Usta yaptı.
9 Ağustos 1910'da hizmete giren, 1945'te Şirket-i Hayriye'nin Münakalat Vekâleti tarafından satın alınması üzerine Devlet Denizyolları İşletmesi Umum Mü-dürlüğü'ne geçen Sarayburnu, aralıksız 74 yıl Boğaziçi'nde yolcu taşıdı. 29 Mart 1984'te hizmet dışı bırakıldı. İki yıl sonra da satışa çıkartılınca, gazeteci ve işadamı Haldun Simavi tarafından satın alındı. 1990'da Pendik Tersanesi'nde iki bacalı, lüks bir gezinti teknesi haline getirildi. Çıkarılan kazan ve buhar makinelerinin yerine dizel motor yerleştirildi. 1993 kışında, İstanbul'da bağlı durduğu Kuruçeşme'de bir sabotaj sonucu parçalanarak yandı, enkaz haline geldi.
Günümüzde Şehir Hatları'nda çalışmakta olan bir Sarayburnu vapuru daha
SARAYLAR___462___463__SARAYLAR'>Sarayburnu Vapuru
Eser Tutel arşivi
SARAYLAR
462
463
SARAYLAR
vardır. 1985'te Haliç Tersanesi'nde motorlu yolcu vapuru olarak inşa edildi. 456 gros, 208 net tonluktur. Uzunluğu 58,2 m, genişliği 10,6 m, sukesimi 2,4 m'dir. Pen-dik-Sulzer yapımı, her biri 750 beygirlik 2 adet dizel motoru vardır, çift uskurludur. Saatte 14 mil hız yapmaktadır. "Şehit" tipi vapurlardandır. 1.500 yolcu almaktadır.
ESER TUTEL
SARAYLAR
Bizans Dönemi
İstanbul'da Bizans dönemi sarayları içinde varlığını yapı olarak bildiğimiz tek örnek Tekfur Sarayı'dır(->). Arkeolojik bulgularla tanıdığımız saraylar ise Büyük Sa-ray(->) kompleksi, Atmeydanı'nda Lausos Sarayı(-»), Blahernai Sarayı (-») ve bazı temel kalıntılarıyla yeri saptanmış Bostan-cı'daki Brias Sarayı'dır(-0. Bu fiziksel veriler dışında Bizans saraylarının bulundukları bölgeleri, yaptıranlarını ve buralarda geçen tarihi olayları yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.
Bizans'ta saray sözcüğü Roma imparatorlarının Roma'daki saraylarının bulunduğu Palatino Tepesi'ne atfen üretilmiş Latince "palation" ve bazen imparator ailesine mensup olanların büyük konakları için de kullanılan "domus" sözcükleriyle karşılanmıştır, imparatorluk merkezinin Bizanti-on'a gelmesinden sonra kentte I. Constantinus tarafından inşaatına başlanan ve 12. yy'a kadar önemim koruyan en önemli saray yapısı Marmara kıyısından Hippod-rom'a(->) kadar uzanan Büyük Saray'dır. Uzun yüzyıllar imparatorlar tarafından yapılan bağımsız saray üniteleri ve pavyonlarla büyüyen bu saray, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı'naC-0 benzer bir süreç içinde büyümüş ve benzer bir ödev görmüştür. Roma imparatorluk saraylarının en görkemlilerinden olan Büyük Saray'ın fiziksel yapısını, arkeolojik verilerin yetersizliği nedeniyle, sadece yazılı belgelere dayanan kuramsal rökonstrüksiyonlarla canlandırmaya çalışıyoruz. Prokopios(->), I. İustinianos'un Büyük Saray'ı âdeta yeniden yaptığını anlatır. I. Tiberios'un kendinden önceki yapıları, avluları, bahçeleri yok ederek yaptığı sarayı ya da Teofilos'un eklediği bir sıra kasrı, I. Basileios'un yaptığı Kainurgion gibi yapıları anımsayınca Bizans sarayına ilişkin genel bir değerlendirmenin olanaksız olduğu anlaşılmaktadır. Saray mimarisinin özelliklerini o tarihlerde yapılan dini yapılara bakarak bir ölçüde anlayabiliriz. Örneğin C. Mango, Büyük Saray'daki Hrisotriklinos'un (Altın Salon) Ravenna'daki St. Vitale Kilisesi'ne benzediğim anımsatır. Teofilos döneminde islam tasarım ve motiflerinin Konstantino-polis'e ithal edildiği bilinmektedir. Aynı şekilde Türklerle sürekli bir mücadele içinde yaşamış I. Manuel Komnenos döneminde (1143-1180) Büyük Saray'da Selçuklu üslubunda bir pavyon yaptırıldığını da öğreniyoruz. Bin yıl boyunca sürüp giden bütün bu değişmelerin, bugünkü kent altında kalmış arkeolojik verilerine ulaşmadan Büyük Saray üzerinde kesin bir yargıya varmak olanaksızdır.
Yazılı kaynaklara göre başkent olduktan sonra olağanüstü bir yapı etkinliğine sahne olan kentte, 4. ve 5. yy'da sarayların özellikle iki bölgede yoğunlaştıklarını görüyoruz. Birinci bölge Ayasofya, Hip-podrom, Büyük Saray çevresinde, Marmara'ya bakan yamaçlarda, ikinci bölge Tauri Forumu ile Constantinus Martirionu arasında Halic'e bakan ve Marmara'yı da gören plato düzlüğündedir. Janin, belgelerde adı geçen 19 kent içi, 22 kent dışı saraydan söz eder. Fakat saray sayısı bunun kat kat üstündedir. Büyük Saray yapısı dışında ilk büyük sarayları I. Theodosius gerçekleştirmişti. Bunların içinde I. bölgede Domus Augustae Placidiae, Constantinus'un mezarı çevresinde Domus Augustae Flaccilla, Arkadios'un kızı Pulheria'mn iki sarayı en tanınmışlarıydı. Konstantinopolis'in saraylarının büyük bir çoğunluğu 5. ve 6. yy'lar-da yapılmıştır. Marmara kıyısında bugünkü Kadırga Limanı çevresinde, Galla Placi-dia'nın büyük konağı (Domus Placidiae Augustae) , II. lustinos'un sarayı, yine aynı bölgede 6. yy'da I. Tiberios'un yaptırdığı Sofianae Sarayı, Büyük Saray kompleksi içinde bağımsız saraylar olan Buko-leon(-») ve Hormisdas sarayları, saray içinde bir saray olan ve yabancıların misafir edildiği Magnaura Sarayı, I. Basileios'un 9. yy'da yaptırdığı, daha sonra IX. Konstan-tinos Monomahos'un tamir ettirdiği ve An-na Komnena'ya göre beş katlı ve çok güzel bir yapı olan ve 12. yy'da Komnenosla-rın, belki de II. Isaakios Angelos'un yıktırdığı Mangana Sarayı(->) sonradan Tekfur Sarayı'nda gördüğümüz çok katlı saray yapısı, pavyon türünde kasırların yanısıra, Roma geleneği içinde, Konstantinopolis'te de yinelenmiştir. Marmara'ya bakan sırtlardaki Büyük Saray ve asillerin sarayları, kıyıdaki limanlarıyla, kuşkusuz Konstantinopolis'in en görkemli peyzajlarından birini oluşturuyordu.
Kentin merkezinde Mese(->) üzerinde 5. yy'in başında yapılmış ve antik heykel koleksiyonlarıyla ünlü Lausos Sarayı, Tauri Forumu civarında Kırk Şehitler Kilise-si'nden adını alan bir başka saray, Leon'un bugünkü istanbul Üniversitesi alanında olduğu düşünülen sarayı, Imparatoriçe Ei-rene'nin Mese'nin Aksaray'a yaklaşan bölgesinde yaptırdığı saray (ki bu sarayın ka^ lıntılarının Aksaray'a ad verdiği söylenir), Mese'nin Edirnekapı'ya giden kolu üzerinde büyük kilisesi ile birlikte Anikia İuli-ana'nm sarayı), 4. ve 5. yy'larda burada olduğu bildirilen saraylar, Mese'nin başlangıcı ile Tauri'den sonra Aksaray ve Saraçha-nebaşı arasında bir aristokratik "prome-nade" aksı oluşturuyordu. Bu aristokratik yapı yoğunlaşmalarının dışında Osmanlıların Yayla dediği Cerrahpaşa-Kocamusta-fapaşa arasında, Marmara'yı seyreden platoda 4. ya da 5. yy'm başında yapılmış olan Helenianai Sarayı'nı(->) da anımsamak gerekir.
İkonoklazma döneminden önce, geç Romalı diyebileceğimiz bir üslupla yapılan büyük saraylar ve konaklardan sonra, İkonoklazma döneminin son imparatoru Te-ofilos(-0 (hd 829-842) İstanbul saray mi-
marisine büyük katkıda bulunmuştur. Konstantinopolis'in mimarlık tarihinde bu imparator hemen sadece saray inşaatı ile uğraşmış ve Abbasi saraylarının mimarisini ithal etmiş bir yapıcı olarak anımsanır. Bostancı'da sadece temelleri bulunmuş olan Brias Sarayı bir Arap modeline göre inşa edilmişti. Teofilos Büyük Saray'da da birçok kasır inşa ettirmiş, fakat bunlardan en büyüğünü, yine erken Roma modellerine göre yaptırmıştı. De Ceremoniis'te(->') bu yapıları betimleyen torunu VII. Kons-tantinos Porfirogennetos, bunların özellikle bezemelerindeki zenginliğini anlatmakla bitiremez. Bu bezemenin, Brias Sarayı'ndaki gibi, İslam etkileri taşıdığı kabul edilebilir.
Bugün kötü yerleşmiş bir sanayi bölgesi, çirkin görünüşlü bir yerleşme olan Haliç çevresi, 18. yy'ın sonlarına gelene kadar bütün dönemlerde İstanbul'un en güzel peyzajına sahip bölgesiydi. Buradaki sur bölgesinde önce bağımsız bir mahalle olarak mevcut olan, sonradan su-riçine katılmış bulunan Blahernai (Ayvan-saray) bölgesinde ilk kuruluşu 5. yy'a kadar uzanan, fakat asıl gelişmesini Kom-nenoslar zamanında yapan Blahernai Sarayı kompleksi, özellikle Komnenoslar döneminde ve Latin istilasından sonra imparatorların yeğledikleri kent içi sarayı olmuştur. Tarihçi Zonaras, I. Aleksios Kom-nenos'un yakınlarının, imparatorun kendilerine sağladığı paralarla, kent gibi büyük, imparator sarayı gibi zengin konutlar yaptırdığını yazar. Bizans dönemi saray mimarisinin tek örneği olarak bugüne gelen Tekfur Sarayı denen yapı, Blahernai Sarayı kompleksinin geç 13- yy'da yapılan bölümlerinden biri olmalıdır. Komnenos-lann imparatorluk konutunu Büyük Saray'dan buraya taşımalarından önce, Haliç sırtlarındaki saraylar arasında Teofilos'un yaptırdığı Karianae ve bugün yeri kesinlikle saptanamayan Bonos Sarnıcı ci-varında(-»), I. Romanos Lekapenos'un Yeni Saray denen sarayları vardı. Constantinus Suru dışında varlığı bilinen saraylardan biri, yeri kesin olarak bilinmeyen, Edirnekapı'ya doğru, yine Halic'i seyreden bir yükseklikte yapılmış olması düşünülebilecek Paleologoslar döneminin Deuteron Sarayı idi.
Kent dışındaki en önemli saray Heb-domon'da(->) (Bakırköy) önceleri I. Constantinus'un bir yazlık yaptırdığı yerde büyüyen saray kompleksidir. 4. yy'da Va-lens'in geliştirdiği bu saray özellikle I. İustinianos döneminde İustinianae adıyla önemli bir imparator konutu olmuştu. Yeni imparatorların ilanı Hebdomon Sarayı'nda yapılırdı. Ordu Balkanlar'a buradan uğurlanırdı (Osmanlı döneminde Bakırköy'ün yerini Davutpaşa almıştır). Prokopios büyük bir liman ve böyle bir mahalle için gerekli bütün diğer yapılarla birlikte I. İustinianos tarafından inşa edilen bu sarayın, boyutları ve bezemesi ile kentteki saraydan aşağı kalmadığını yazar. Saray 813'te Bulgarlar tarafından yakılmış, sonra tekrar yapılmıştır. Sur dışında, büyük bir olasılıkla Blahernai Sa-
rayı karşısındaki tepelerde olan ve yabancı konukların misafir edildiği Filopa-tion Sarayı(->) (ki bu sarayın Topkapı surları dışında olduğunu düşünenler de vardır), bugünkü Balıklı'da (Pege) şifalı su kaynağı yanında, II. Murad'ın İstanbul kuşatması sırasında çadırını kurduğu söylenen yerde Piyi (Pege) Sarayı bulunuyordu. Bizans imparatorlarının bir bölümünün adı bilinen ve daha çok Boğaz'ın Avrupa yakasında sarayları, belki de saray denen büyük konutları vardı. 5. yy'dan başlayarak genellikle Beşiktaş'ta olduğu kabul edilen Mamas Sarayı, çevresindeki yapılarla birlikte bunların en önemlisiydi (bak. Mamas [Ayios] Sarayı ve Hipodromu). Boğaz'ın Anadolu yakasında Çengelköy'de, 6. yy'da Sofianae Sarayı, 7. yy'da Üsküdar Sarayı, 12. yy'da Salacak'ta ya da Osmanlıların Kavak Sarayı'nın yerinde Damalis Sarayı, adlarından başka bir şey bilmediğimiz büyük konutlardır. Kadıköy'de Fenerbahçe'deki Hieria Sarayı(-0, Caddebostan'da 5. yy'da yapılmış, herhalde, büyük bir çiftlik konutu olan Rufinianai Sarayı(->), 6-14. yy'lar arasında var olmuş Şamandıra (Kayışda-ğı) bölgesinde Damatris saraylarını da yazılı belgelerden öğreniyoruz. Teofilos'un ünlü Brias Sarayı, anlaşıldığı kadarıyla, bir Arap sarayını model olarak almış, sadece şapeller Bizans üslubunda yapılmıştı. Konstantinopolis'in ilk yüzyıllarında avlular, bahçeler, havuzlar, revaklar, büyük merdivenler ve Roma mimarisinde erken örneklerini görebileceğimiz nişli salonlar, merkezi planlı şapeller ve bağımsız dairelerden oluşan sarayların, hayal edilmesi zor bir zenginlikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu yapılar bugün Büyük Saray'a ait bir örneğini Sultanahmet Mozaik Müze-si'nde gördüğümüz gibi, mozaik bezemenin döşemelerden, giderek örtüye kadar uzandığı, altın ve gümüşün bol bol kullanıldığı, çok değerli taşlarla döşemelerin ve kaplamaların yapıldığı ve Ayasofya'da gördüğümüz nitelikte bir mermer işçiliğini içeren çok etkili yapı teknikleriyle inşa edilmişlerdi. Olağanüstü zenginlikte heykel koleksiyonlarıyla ve duvar ve tavan re-simleriyle süslenmişlerdi. O dönem yazarlarının betimlemelerinde zengin malzemeye verilen önem, yapının bir mücevher gibi düşünüldüğünü ve o eğilime uygun tekniklerle yapıldığını göstermektedir. Özellikle 6. yy'a kadar, kesinlikle Roma imparatorluk mimarisinin bir uzantısı olan bu mimarinin görkemini, malzeme ve işçilik açısından Ayasofya, Küçük Ayasofya gibi kiliselerde ve genel mimari tasarımlarının donuk bir imgesini de Marmara kıyısında Bukoleon Sarayı'na ait yapı cephesinde görebiliyoruz. Bu zenginlik ve boyut, giderek anıtsallığını yitirmiş, 13. yy'a gelindiğinde Tekfur Sarayı türünde bir ortaçağ mimarisine dönüşmüştür. Yine de Bizans saray mimarisi, başkenti ziyaret edenler için, kendi ülkelerinde görmedikleri bir zenginliğe sahipti. Bu mimarinin ünü ve efsaneleri, insanları ve kültürleri uzun bir süre etkilemiştir. Robert de Cla-ri(->), Konstantinopolis'in Zaptı adlı eserinde sarayın 200-300 odası, 22 şapeli bu-
lunduğunu, hepsinin altın mozaiklerle süslü olduğunu, bunun asaletini ve zenginliğini anlatmaya dilin yetmeyeceğini ve bu sarayda büyük hazineler bulduğunu söyler.
Dostları ilə paylaş: |