Münir
Nurettin
Selçuk
Ara Güler
döneminde sınavla Darü'l-Elhân'a(->) girdi. Aynı dönemde yaşayan büyük musiki ustalarının hemen hepsinden yararlanarak bilgi ve görgü dağarcığını genişletti. Ali Rifat Çağatay'ın(-0 başkanı olduğu Şark Musiki Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı.
Selçuk, 1923'te mülazim rütbesiyle hanende olarak Muzıka-i Hümayun'a(-t) girdi. Cumhuriyet'in ilanıyla aynı rütbe ile, sonradan sivil hanende olarak Riyaseti-cumhur İncesaz Heyeti kadrosuna geçti. 1926'da bu görevinden ayrılarak istanbul'a döndü ve musiki hayatına serbest olarak devam etti. Sahibinin Sesi şirketiyle anlaşarak plak çalışmalarına başladı. 400 kadar plağa 800 civarında parça okudu. Bu şirket hesabına 1927'de Paris'e giderek bir yıl Paris Konservatuvarı'nın önde gelen hocalarından şan, solfej ve piyano dersleri aldı.
1926'da doldurduğu ilk plağında Sub-hi Ziya Özbekkan'ın(->) "Neden hiç durmadan sevmiş..." güfteli uşşak şarkısıyla, acemaşiran makamında bir gazel okudu. Plaklarında klasik Türk musikisinin en sanatlı eserlerinden türkülere kadar çok değişik beste şekillerinden eserleri seslendirdi. Birkaç plağında da Türk musikisi üzerine çoksesli denemelere yer verdi. Bu çalışmalarında Selçuk'a Mesud Cemil(->), Ruşen Ferit Kam, Fahire Fersan, Refik Fer-san(->), Artaki Candan, Nubar Tekyay ve Feyzi Aslangil gibi dönemin seçkin saz sanatçıları eşlik ettiler. 1942'de Belediye Kon-servatuvarı'na(->) girdikten sonra arşiv için doldurduğu 18 plakta ise Türk musikisinin en sanatlı eserlerini okudu. Bu plaklarda Nuri Duyguer, Reşat Erer, Dürrü Turan, Sedat Öztoprak, Neyzen Tevfik, Nuri Halil Poyraz ve Ahmet Irsoy gibi saz sanatçılarıyla birlikte çalıştı. Türk musikisinin ülke çapında yaygınlık kazanmasında Selçuk'un plaklarının etkisi büyük oldu.
Türk musikisi tarihinde bir ses sanatçısının tek başına, frak giymiş olarak, ayakta ve konser disiplini içerisinde musiki icra etmesi Selçuk'la başladı. 1930'da Fransız (Ses) Tiyatrosu'nda verdiği ilk solo konseri büyük yankılar uyandırdı; konserden istanbul basınında günlerce söz edildi.
Konser verdiği her mekânda sanatının ağırlığını etkili biçimde duyurmak ve büyük bir ciddiyet havası estirmekle de kendisinden önceki icracılardan ayrılıyordu. Koro eşliğinde solo icra da onun getirdiği yeniliklerdendir. Fransız Tiyatrosu, Melek (bugünkü Emek), Saray, Hale sinemaları gibi mekânları, verdiği konserlerle istanbul'un musiki merkezleri haline getirdi. Moda Deniz Kulübü, Kalamış Kulübü gibi açık mekânlar ise yaz konserlerini verdiği yerlerdi.
Selçuk'un bir ses sanatçısı olarak en büyük özelliği, Türk musikisinde eski okuyuş üslubuyla yeni bir anlayışı, olağanüstü hacimli sesinde birleştirerek soylu bir icra tekniği geliştirmiş olmasındadır. Üsküdarlı Ziya Bey'le Hafız Osman Efendi'nin(-») üsluplarından etkilenmiş olabileceğini belirten Selçuk, bu adların temsil ettiği geleneksel kaynaktan beslenerek fakat yeni bir üslubun kurucusu olarak Türk musikisi tarihindeki yerini aldı. Gazel tarzına yaklaşımı da alışılmıştan farklı bir özelliktedir. Icracılığının seyrek görülen bir yanı da ileri yaşlarına kadar sesinin güzelliğini kaybetmemiş olması dolayısıyla musiki uğraşım ömrü boyunca sürdürebilmesiydi.
Selçuk döneminin en ünlü ses sanatçılarından biri olmasına ve geçimini sadece sanatıyla sağlamasına rağmen, en çekici teklifleri bile reddederek gazino sahnelerine çıkmaya yanaşmadı. Allahın Cenneti, Kahveci Güzeli, Sadullah Ağa gibi bazı şarkılı filmlerde oynadı. Ayrıca birçok Mısır filmiyle yerli film için film musikisi parçaları hazırladı.
Selçuk, 1953'te Nevzad Atlığ'm istifasıyla boşalan Belediye Konservatuvarı icra heyeti şefliğine getirildi. Onun görev aldığı dönem topluluğun tarihinde en parlak yıllar olarak anıldı. Yönettiği İcra He-yeti'nin Şan Sineması'ndaki konserleri uzun yıllar büyük ilgi gördü; bu konserler istanbul Radyosu'ndan da canlı olarak yayımlandı. Aynı yıllarda konservatuvar-da üslup hocalığıyla, istanbul Radyosu'nda musiki müşavirliği görevlerini yürüttü. İcra heyeti şefi olarak yönettiği konserlerde kendisinin ve yeni bestekârların eserlerini programlara alması; koronun icrasını sürprizlerle kesip soloya başlaması bazı çevrelerce eleştirildi.
Selçuk, bestekârlığa 1920'de Tevfik Fikret'in "Bu bir teranedir" şiirini besteleyerek başlamıştı. Bir yıl sonra bir şarkı daha besteledikten sonra 20 yıl hiç eser vermedi. Bu konudaki asıl çalışmaları 1940'lardan sonra başladı. Tevşih, ilahi gibi dini formlardan ve kârçe, şarkı, marş, ninni, fantezi, tango, mehter marşı, yürük semai gibi dindışı formlardan 150'den fazla eser besteledi.
Eserlerinde Ahmed Paşa, Fuzulî, Nedim, Vâsıf, Mustafa Nafiz Irmak, Behçet Kemal Çağlar, Cahit Sıtkı Tarancı ve özellikle Yahya Kemal Beyatlı gibi Türk edebiyatının çizgiüstü şairlerinin şiirleri üzerinde çalıştı. Çağdaşı Yesari Asım Arsoy(->) gibi bütün eserleriyle İstanbul'a bağlı, tam bir İstanbul bestekârı olarak anıldı.
Rast makamından "Erdi bahar sardı yi-
ne neşe cihanı", "Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül", "Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış" ve "Sevda ile dillendi bu son şarkı sesinle"; nihavent "Ruh-sanna aybetme nigâh ettiğimi", "Yâr senden kalınca ayrı", "Yok başka yerin lütfü ne yazdan ne de kıştan" (Kalamış), "Hatırla mazi-i mesudu", "İstinye körfezinde bu akşam garipliği" ve "Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler"; mahur "Ne doğan güne hükmüm geçer ne halden anlayan bulunur", "Âşıka Bağdad sorulmaz", "Otomobil uçar gider" ve mehter marşı "Vur pence-i alideki şemşîr aşkına"; kürdilihi-cazkâr "Zil şal ve gül" (Endülüste Raks), "Rakkas" ve "Beni kör kuyularda merdi-vensiz bıraktın"; Sultaniyegâh "Sen şarkı söylediğin zaman" ve "Hayat gençlik boyunca"; hüzzam "Sahilden uzaklaştık şimdi elin elimde" ve "Sevdiğim dünyalar kadar"; hicaz "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul", "Gittin de bıraktın beni aylarca kederde" ve "Gümüş saçlarına eğip başımı" (Anneye Ninni); hüseyni "Dumanlı başları göklere ermiş"; muhayyer "Çep-çevre bahar içinde bir yer gördük" ve "Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâşâde" ile segah "Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç" gibi çok sayıda eseri, sesi ve tipik bir istanbul beyefendisi profili çizen yaşama biçimiyle istanbul'la özdeşleşmiş bir sanatçı kimliğindedir.
Selçuk yalnızca bir bestekâr veya bir ses sanatçısı değildi. Eski tarz meşkten Fransa'daki Batı musikisi eğitimine; Muzıka-i Hümayun'dan Riyaseticumhur Fasıl Heyeti'ne; Darü'l-Elhân'dan Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'na; Fransız Tiyat-rosu'ndakilerden Saray ve Şan sinemaların-daki konserlerine ve taş plaklarından TV ekranlarına kadar, Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemler arasında bir kültürel birikim köprüsüydü. Musiki hayatı boyunca, kendisinden sonraki kuşaklara her bakımdan örnek bir musiki adamı oldu. Bu özelliğiyle de Türk musikisinde apayrı bir yeri vardır.
Tanbur ve piyano da çalan Selçuk'un musikide son resmi görevi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı repertuvar öğretmenliğiydi. Yaşlılığa bağlı bir beyin rahatsızlığı geçirdikten bir yıl sonra öldü; Aşi-yan Mezarlığı'nda toprağa verildi. Ölümünün 10. yılında çeşitli etkinliklerle anıldı. Kadıköy Belediyesi tarafından Kalamış sahilinde bir caddeye ve parka adı verildi. Yakın arkadaşı Orhan Telmen'in çabalarıyla Yapı ve Kredi Bankası tarafından eski ses kayıtlarından kaset ve CD'ler hazırlanarak önemli bir yayın etkinliğine girişildi.
Bibi. İnal, Hoş Şada; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, İst., 1960; N. Nadi, Münir Nureddin 35. Yıl, İst., 1951; S. Harun, "Türk Müziğinin Ses Vadisinde En Büyük ve En Şahane Temsilcisi Münir Nurettin Selçuk", Yeni Sabah, (10 Ocak 1964); M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, II, Ankara, 1989; A. Giz, Bir Zamanlar Kadıköy, ist., 1990; Öztuna, BTMA, II; M. Gün-tekin, "Münir Nureddin Selçuk Eserleriyle Yaşıyor", Tercüman, (23 Nisan 1991); A. Anıl, Anılar ve Belgelerle Musikimiz Sözlüğü, İst., 1981.
MEHMET GÜNTEKİN
Dostları ilə paylaş: |