ERDEBİLÎ TEKKESİ
Eminönü İlçesi'nde, Sultanahmet'te, Cankurtaran Mahallesi-'nde, Caferiye Sokağı, Soğuk Çeşme Sokağı ve Soğuk Kuyu Çık-mazı'nın kuşattığı arsa üzerinde, Ayasof-
ya'nın karşısında (batısında) yer almaktadır.
İstanbul'da Halvetîliğin(->) en eski faaliyet merkezlerinden olan bu tekke söz konusu tarikatın Sünbülî koluna mensup Hızır oğlu Şeyh Yusuf Sinan Erdebilî (ö. 1544) tarafından 934/1527-28'de yaptırılmış, vakfiyesi baninin adına 940/1534'te tescil edilmiştir. Bazı kaynaklarda tekkenin kuruluşuna ilişkin farklı tarihler görülmekte ise de yapının mihrap duvarında bulunan, ilk inşa dönemine ait Arapça manzum kitabenin son mısraı ebcedle 934/1527-28 yılını vermekte, ayrıca bu husus Ayvansa-rayî tarafından gerek Hadîkatü'l-Cevâ-mi'de, gerekse de Mecmua-i Tevârib'te doğrulanmaktadır. Günümüze intikal etmemiş olan ilk yapının mimari programı ve tasarım özellikleri bilinmemektedir. Ancak istanbul Vakıftan Tahrir Defteri 'nde "vakf-ı Şeyh Sinanü'ş-şehîr be Erdebil Sinan" başlığı altında yer alan vakfiye özetinden söz konusu tesisin, 23 oda barındıran, geniş kapsamlı bir tekke olduğu ve zengin vakıflarla donatıldığı anlaşılmaktadır.
Kuruluşunu izleyen yüzyıllar zarfında Sinan Erdebilî Tekkesi'nin onarım, tadilat ya da yeniden yapım gibi çeşitli aşamalardan geçtiği tahmin edilebilir. I. Ulusal Mimarlık Üslubu'nu yansıtan bugünkü yapı ise 19. yy'ın sonlarına ya da 20. yy'ın ilk çeyreğine ait olmalıdır. Büyük bir ihtimalle yapının tasarımı mimar Kemaleddin Bey'e (ö. 1927) veya onun ekolüne bağlı bir mimara aittir. Cumhuriyet döneminde tevhidhane bölümü kendi haline terk edilmiş, meşrutada son şeyhin ailesi bir müddet ikamet etmiştir. 1970'lerde Akıncılar Derneği'nin İstanbul il merkezi olarak kullanılan tekke, bu derneğin kapatıldığı 1980' den sonra Vakıflar İdaresi tarafından mesken olarak kiraya verilmiştir.
Erdebil civarında Rumiye Köyü'nde doğan tekkenin banisi ve döneminin ileri gelen sufîlerinden olan Şeyh Sinan ErdĞbilî, Halvetîliği İstanbul'da ilk olarak temsil eden ve bu tarikatın Cemalî kolunu kuran, "Çelebi Halife" lakaplı Şeyh Cemaleddin Halvetî'ye(->) (ö. 1494) intisap etmiş, daha sonra onun halifesi, "Sünbül Efendi" olarak tanınan Şeyh Yusuf Sinan Efendi' den(->) (ö. 1529) hilafet almış ve kendi tekkesini kurmuştur. Sinan Erdebilî'nin Tebriz'de Dede Ömer Ruşenî ile görüştüğü ve onu Cemaleddin Halvetî'ye gönderdiği bilinmektedir. Mecmua-i Tevârib'le kendisi için "... cuma geceleri subh u me-sâ ezkâr u evrâd-ı bî-hemtâ ile meşgul idi. Hattâ vakt-i gurûbda cami-i mezbûrun (Ayasofya Camii) kürsî pîşgâhmda ezân-ı şerife dek kelime-i tevhîd eylemek anların asârındandır ki hâlâ carîdir" denilmekte, böylece bu eserin kaleme alındığı 18. yy'm ikinci yarısına kadar bu geleneğin Sinan Erdebilî Tekkesi mensuplarınca ya-şatıldığı anlaşılmaktadır. Şeyh Sinan Erdebilî vefat ettiğinde Topkapı dışında İlyas-zade (İlyas Efendi/Sakine Hatun) Mescidi yakınına defnedilmiş, söz konusu mescit Demokrat Parti döneminde, yol genişletme çalışmaları sırasında yıktırılmıştır.
Sinan Erdebilî Tekkesi'nin, istanbul'da "evladiye" usulünün uygulandığı en eski tarikat tesislerinden olduğu, meşihat görevinin en azından 19. yy'm ortalarına kadar baninin neslinden gelenlerce ifa edildiği gözlenmektedir. İkinci postnişin Sinan Erdebilî'nin oğlu ve "Merkez Efendi" lakaplı Şeyh Musa Musliheddin Efendi'nin (ö. 1552) halifesi olan Şeyh Ahmed Efen-di'dir (ö. 1566). Daha sonra posta Ahmed Efendi'nin torunu Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1647), Mehmed Efendi'nin oğlu Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1669), Ahmed Efendi'nin oğlu Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1688 civarı), Mehmed Efendi'nin yeğeni Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1759), diğer yeğeni Şeyh Mah-mud Efendi (ö. 1769), Mahmud Efendi'nin damadı olan ve annesi tarafından Erdebilî sülalesine mensup bulunan kendi oğluna vekâlet ettiği anlaşılan Şeyh Abdül-latif Efendi (ö. 1792), Abdüllatif Efendi'nin oğlu Şeyh Abdülganî Efendi (ö. 1840) geçmiştir. Zâkir Şükrî Efendi'nin verdiği listede açık bir şekilde belirtilmişse de, Abdülganî Efendi'nin halefi olan ve Şeyh Mehmed Nureddin Efendi adında bir şahsın oğlu olduğu kaydedilen Şeyh Abdüllatif Efendi'nin de (ö. 1848) aynı ailenin bir başka koluna bağlı olması muhtemel görünmektedir. Kendisinden soma oğlu Şeyh Mehmed Nuri Efendi (ö. 1879), M. Nuri Efendi'nin amcazadesi ve Mehmed Şakir Efendi'nin oğlu Şeyh Mustafa Safvet Efendi (ö. 1906) ve H. Vassaf'ın Sefîne'sinde adı geçen son şeyh Sırrı Efendi postnişin olmuşlardır. Kaynaklarda "Erdebil" ve "Erdebilî" adlarıyla da zikredilen tekkenin ayin günü cumadır. Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde burada 3 erkek ile 2 kadının ikamet ettiği, Maliye Nezareti'nin R. 1325/1910 tarihli Taamiye ve Tahsisat Defteri'nde Kurban Bayramlarında 5 adet koyun istihkakı olduğu belirtilmiştir.
Tekkenin bütün birimlerini bünyesinde toplayan ve dikdörtgen bir alana (22x7 m) yayılan yapının duvarları tuğla ile örülmüş, üstü bir kırma çatı ile kaplanmıştır. Caferiye Sokağı üzerindeki cephenin ekseninde yer alan, enine dikdörtgen bir aydınlık penceresi ile sivri kemerli ikiz pencerelerin taçlandırdığı cümle kapısının gerisinde, yapıyı kıble doğrultusunda kat ederek iki kanada ayıran giriş taşlığı uzanmaktadır. Taşlığın batısındaki (solundaki) kanadı tevhidhane, doğusundaki (sağındaki) iki katlı kanadı ise zemin katta selamlık birimleri ile mutfak, üst katta harem birimleri işgal eder. Dikdörtgen planlı (7,50x6 m) tevhidhanenin taşlığa açılan kapısı doğu duvarındadır. Güney duvarının ortasındaki mihrabın çokgen planlı nişi ahşaptan oyma mukarnaslarla dol-gulanmış, ahşap çıtaların çerçevelediği dikdörtgen mihrap kitlesi yine ahşaptan bir lotüs-palmet dizisi ile taçlandırılmış-tır. Mihrabın arkasına isabet eden yerde, Caferiye Sokağı üzerindeki cephede, ufak boyutlu bir mermer levha üzerinde Arapça manzum inşa kitabesi bulunmaktadır. Mecmua-i Tevârib'te tekkenin "takı bâlâsında" yer aldığı belirtilen bu kitabe bugünkü yapı inşa edilirken halen bulunduğu yere taşınmış olmalıdır. Mihrabın yanlarında, altta dikdörtgen açıklıklı ve demir parmaklıklı birer pencere, bunların üzerinde de sivri kemerli ve alçı revzenli tepe pencereleri yer almaktadır. Kuzey duvarında aynı türde üç pencere grubu, batı duvarında ise bir adet tepe penceresi bulunur.
Tevhidhanenin kuzeydoğu köşesine minyatür boyutlu (1,50x1,50) ve ahşap korkuluklu bir maksure, kuzeybatı köşesine, bunun simetriği olan ve fevkani kadınlar mahfiline çıkan merdiven yerleştirilmiştir. Kuzey duvarı boyunca devam eden l m derinliğindeki kadınlar mahfili iki adet ahşap dikme ile taşınmaktadır. Selamlık ve harem mekânlarını barındıran doğu kanadı, cephede sıralanan basık kemerli pencereleri ile alelade bir görünüm sergilemekte, buna karşılık tevhidhane ile cümle kapısı Birinci Ulusal Mimarlık Üslubu'na bağlanan ayrıntıları ile dikkati çekmektedir.
Bibi. Tahrîr Defteri, 2-3, no. 12; Evliya, 5e-yahatname, ty, I, 221; Ayvansarayî, Hadîka, I, 8; Ayvansarayî, Mecmua-i Tevârih, 362; Kut, Dergehname, 231, no, 24; Çetin, Tekkeler, 584; Aynur, Saliha Sultan, 35, no. 62; Âsitâne, 3; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 52-53, no. 52; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 3; IhsaiyatII, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 58; Vassaf, Sefine, V, 273; Öz, istanbul Camileri, I, 52; H. Göktürk, "Erdebil Tekkesi", ISTA, IX, 5142; Eminönü Camileri, 65-66; Cemaleddin Hul-vî, Lemezât, ist., 1993, s. 439-441. M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, s. 88.
M. BAHA TANMAN
Dostları ilə paylaş: |