Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə975/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   972   973   974   975   976   977   978   979   980
U ;^2\ \ =

Nakkaş Osman'ın Tarih-i Sultan Süleyman 'ında yer alan bir minyatüründen ayrıntıda Mimar Sinan (solda). Cbester Beatty Libraıy, Dublin

rerek akrabalarının affedilmesini istediği mektup ve Akdağ kadısına gönderilen ve Ahmed Refik'e göre 7, Konyalı'ya göre 17 Ramazan 981/Aralık 1573 tarihli bir hükümdür. Bu hükümde başmimarın Ağır-naslı olduğu ve akrabalarının zimmi olduğu belirtilmiştir. Karaman beylerbeyi o sırada Karaman'a bağlı olan bu bölgenin zimmilerinin hangilerinin Kıbrıs'a sürülmeleri konusunda daha aydınlatıcı bilgi isteyen bir mektubu İstanbul'a göndermiş ve 20 Ramazan 981/Aralık 1573'te kendisine verilen yanıtta özellikle Sinan'ın köyün-dekilerin affedildikleri bildirilmiştir. Konyalı, Ağırnas'ın hiç Ermenisi olmayan bir Rum köyü olduğunu ve Rumların bu köyü bırakmadan önce Taşçıoğlu diye bir Rum ailesinin, Sinan'ın kendi ailelerinden geldiğini söylediklerini nakleder. Konyalı Sinan'ın köyüne ilişkin belgeler içinde 1584'te yapılan bir tahrirde köydeki 189 vergi mükellefinin sadece 5'inin Müslüman olduğunu, köyün üç mahallesinde yaşayan bu Hıristiyanların Türk ve Müslüman adı taşıdıklarını ve Sinan'ın mektubunda sözünü ettiği akrabalarından Düvenci adım taşıyan 9 Hıristiyanın bu tahrirde yazılı olduğunu saptamıştır. Bu belgede Hıristiyan yerine gebr (ateşe tapan, Zerdüşt, Mecusi) sıfatı kullanılmıştır. İlginç Selçuk adları taşıyan bu halkın Hıristiyan Türk mü, Mecusilikten Hıristiyan olan Türk mü ya da Türk etkisinde adını değiştiren Hıristiyan mı oldukları anlaşılamamaktadır. Fakat Sinan kardeşinin çocuğunu İstanbul'a getirerek Müslüman yaptığına ve köyde yaşayan diğer kişiler de Rum adları taşıdıklarına göre Sinan'ın da bir Rum devşirmesi olduğu açıktır. Sinan'ın bu bölge ile ilişkisi yaşamı boyunca sürmüş, köyünde bir çeş-

me yaptırmış, Gergeme Köyü'nde bir değirmen sahibi olmuş ve Ağırnas civarında bir çiftlik almaya da teşebbüs etmiştir.

Sinan'ın birinci vakfiyesinde "efendisi ve ve mutiki olan merhum İbrahim Pa-şa"dan söz edilmektedir. Sinan bu vakfiyesinde İbrahim Paşa vakfına mütevelli-i kebir olan kimsenin kendi vakfına da mütevelli olması koşulunu koymuştur. Bu İbrahim Paşa'nın Kanuni'nin ünlü veziri Damat Makbul/Maktul İbrahim Paşa olduğunu kanıtlayan Konyalı, Sinan'ın Ağırnas'a sonradan geldiğini, daha önce İbrahim Paşa tarafından satın alınmış ya da esir edilmiş, azat edildikten sonra Ağırnas'a yerleşmiş olabileceğini söyler. Bunu kanıtlamak olağanı yoktur. Fakat bütün bu serüvenlerin Sinan'ın çocukluğunda geçmiş olması gerekir. Bir Hıristiyan genci olarak Ağır-nas'tan devşirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. I. Selim döneminde (1512-1520) Kayseri bölgesi Hıristiyanlarından devşirilen Sinan Tuhfetü'l-Mimarin'âs (Topkapı Sarayı Kitaplığı no. 1461) "Abdullah oğlu olmakla sinin-i sabıkada kanun-i münif-i Osmaniye ve ayin-i latif-i tıakaniye üzre vi-layet-i Karaman ve bilad-ı Yunan'ın devşirme oğlanlarıyla der-i devlete gelip ve anda birkaç zaman taşrada bazı hidematta kullanılıp ta ki acemioğlanlığı payesini kat edip yeniçeri olmak rütbesine eriştim" der. Rodos (1522) ve Belgrad seferlerine atlı sekban olarak katıldığını, Mohaç seferinden sonra (1526) acemioğlan yayabaşısı (bölük komutanı) olduğunu söyler. Zamanla kapı yayabaşısı ve zemberekçibaşı, yani ağır bir ok türü olan zemberekle silahlanmış yeniçeri ortasının komutanı olmuştur. Sonra Bağdat seferine katılmıştır. Bağdat dönüşünde sultanın maiyetinde çalışan haseki sınıfına geçirilmiştir. Sinan'ın ordudaki yükselişinin istihkâmcılık ve yapıcılıkla gösterdiği beceri ile paralel olduğu açıktır. Van Gölü'nü geçmek üzere yaptığı teknelere ilişkin bilgiler marangozlukta usta olduğu gibi strüktürel tasarım konusunda da yaratıcı bir sanatçı olduğunu belgelemektedir.

Ordu'nun Korfu, Puglia (1537) ve Ka-rabuğdan (1538) seferlerine katılıp, Prut üzerinde, tarihimizde ünlü bir köprü kurduktan sonra, İstanbul'a dönüşte "reis-i dergâh-ı mimaran-ı âli", başka bir deyişle hassa mimarbaşı tayin edilmiştir. Doğum tarihini bilmemekle birlikte mimarbaşı olduğu zaman 40 yaşlarında olmalıdır. Sinan'ın 100 yaşına kadar yaşadığı rivayeti doğru olamaz. Çünkü bu doğru olsaydı devşirildiği zaman en az 25 yaşında olması gerekirdi. Bu yaş devşirmelik için çok geçtir. Fakat 15. yy'ın bitiminde doğmuş ve 15 yaşlarında devşirilmiş ve öldüğü zaman 90 yaşını doldurmuş olduğu söylenebilir. Cafer Çelebi'nin Risale-iMimariye'de 107 yaşında, Evliya Çelebi'nin ise Seyahatname'de 170 yaşında öldüğünü söylemeleri ise daha başından hakkında efsane türe-tildiğini kanıtlamaktadır. Kanuni'ye mimarbaşı olarak 28 yıl, II. Selim'e 8 yıl, III. Mu-rad'a 14 yıl hizmet etmiş olan Sinan'ın türbesinde Sai'nin yazdığı ölüm tarihi H. 996/1587-88'dir. Hazirenin mezar anıtının

başucundaki dua penceresi üzerinde hattat Karahisari tarafından yazılan kitabede tarih mısraı şudur: "Giçdi bu demde cihandan pir-i numaran Sinan (996)".

Kendisine yazılan en son hüküm 26 Sa-fer 996/28 Aralık 1587 olduğuna göre 1588 kış aylarında öldüğü söylenebilir. Sinan'ın kendisine yaptırdığı türbe ve hazire Süley-maniye Külliyesi'nin kuzeydoğusundadır. Cumhuriyet dönemi başında harap olmuş olan sebil ve hazire duvarları 1937-1938'de mimar Vasfı Egeli(->) tarafından restore edilmiştir. Mermer sebil, Sinan'ın türbe mimarisine uymayan kaba bir üslup ve ayrıntılarla yenilenmiş, nazirenin kapısının yeri değiştirilmiş ve hazire büyütülerek mermer şebekeli pencerelerin sayısı artırılmış, bu nedenle yapının özgün mimarisi oldukça değişikliğe uğramıştır. Fakat asıl türbe fazla bir müdahale görmemiştir. Sinan Türbesi adı altında genellikle bu sebilin ve yeni hazire duvarlarının resmi yayımlandığı için, Sinan Türbesi tümüyle yanlış bir imge ile tanıtılmaktadır. Oysa içinde büyük sandukası olan, türbesi dikdörtgen planlı, başucu küçük bir kubbe, kalan kısmı bir aynalı tonozla örtülü bir revak şeklindedir (bak. Mimar Sinan Türbe ve Sebili).

Sinan mimarbaşı olduktan sonra bir daha boş kalmamacasına sürekli bir inşaat etkinliği içinde ömrünün sonuna kadar 477 yapı ve onarımın tasarlayıcısı ya da sorumlusu olmuştur. Bunların 300 kadarı İstanbul'da ve çevresindedir. Bazı yapıları yıllarca sürmüş olsa bile yarım yüzyıllık mi-marbaşılığında, yıl başına 8 bina yapmıştır. Bunların ne kadarının doğrudan kendi elinden çıktığını söylemek zordur. Fakat bellibaşlı yapıların onun elinden çıktığı bilinmektedir. Sinan aynı zamanda sultan yapılarının eminidir. 971/1563 tarihli vakfiyede Sinan'dan "sultan yapılarının emini" olarak söz edilir. Divandan İstanbul kadısına ve mimarbaşına gönderilen hükümlerde Sinan'ın yapı alanındaki her olgudan, yeni ya da tamir edilecek her yapıdan sorumlu olduğu görülmektedir. Saraydaki ve İstanbul'daki inşaatlardan, imparatorluğun her yöresindeki inşaatlara, her işte çalışacak mimarların seçimiyle, örneğin saraya eklenecek bir odadan, Edirne'de Eski Cami'de bir pencere açılmasına, Mos-tar Köprüsü'ne mimar tayin etmekle, İstanbul'da yollar üzerine çıkan inşaatları engellemekle, su getirme ve dağıtma ve kanalizasyon yapımıyla, her tür yapılaşmanın, yapı alanında çalışanların bilgilerinin, kaçak inşaatın, malzeme fiyatlarının ve standartlarının kontrolüyle, kentte yapılacak yeni yapılarla ilgili olarak padişaha öneri getirmek ve yapı keşifleri hazırlamakla, hattâ bu alanda doğru davranmayanları cezalandırmakla da sorumlu tutulmaktadır. Bir yanda tasarımcı, bir yanda bayındırlık ve imar bakanı, öte yandan yapı polisi gibi ödevleri vardır.

Bu sorumluluklar yanında Sinan'ın mimarlık alanındaki büyük etkinliği Hassa Mimarları Ocağı'nı(->) geliştirmesi olmuştur. Üç padişah döneminde yaşayan Sinan'ın, emri altındaki ocağı etkili bir kurum haline getirdiği söylenebilir. Hassa mi-

Sinan'ın

önemli


eserlerinden

Şehzade


Külliyesi.

M. Sözen,



Sinan Architect of

Ages, ist., 1992

marbaşı yapılardan, su getirmeden, piyasadaki inşaat malzemesi fiyatına kadar her şeyden ve bütün imparatorluktaki inşaatlardan sorumlu idi. Sinan 1584'te hacca gitmiş, yerine vekil olarak Subaşı Mehmed Ağa'yı bırakmıştır. Yanında yetiştirdiklerine ustalık-çıraklık ilişkileri dışında ders de veriyor muydu? Cafer Çelebi, Sedefkâr Mehmed Ağa'nın(->) ondan Hasbahçe'de geometri bilimi ve mimarlık sanatı öğrendiğini yazarken böyle bir süreç anlatmak istemiş olabilir mi? Bunu kesinlikle söylemek zordur. Sinan'ın döneminde Hassa Mimarları Ocağı'nda çalışan mimarların bir bölümü kendisi gibi devşirme, bir bölümü Rum, ancak küçük bir bölümü Müslüman-dır. Hıristiyanların hemen hepsinin Rum olduğu anlaşılıyor. Bu Sinan'ın özel bir eğilimini yansıtabilir. Konyalı 1582 tarihli bir mühimme defterindeki kayıttan Ferhad Paşa ile Doğu seferine gönderilen 14 hassa mimarından 9'unun Rum olduğunu belirtmektedir. Sinan'ın 1503 tarihli vakfiyesin-deki 41 tanıktan 10'u mimardır. Bunların 7'si Sinan gibi devşirmedir. Geri kalan tanıklar içinde 14 tanesinin de devşirme ya da sonradan Müslüman olduğu anlaşılmaktadır. Süleymaniye inşaat defterlerinde de Müslüman ve Hıristiyan ustalar ve işçiler arasındaki oranın buna benzer olduğu görülmektedir. Bu imparatorlukta zanaat ve sanat alanlarının örgütlenmesinde, dinin büyük bir rol oynamadığını göster-

mektedir. Saraya hizmet verenlerin çoğu devşirme olduğu, sultanların anaları da büyük bir çoğunlukla Hıristiyan esiri olduğu için, çalışanın etnik ve dini kökeni Osmanlılar için bir sorun olmamıştır.


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   972   973   974   975   976   977   978   979   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin