MUZURUS PAŞA KÖŞKÜ
12
13
MÜHENDİSHANE-İ BAHRİ-İ
Muzıka-i Hümayun şeflerinden Zati Bey
(Arca).
P. Tuğlacı, Mehterhanemden Bando'ya, ist., 1986
ra, operet, tiyatro ile musiki ve sanatla ilgisi olmayan ortaoyunu, canbaz ve karagöz-hokkabaz-kukla idi. Bunların arasına bir ara mandolin takımı da katılmıştı.
1831'de Muzıka-i Hümayun adını alan bandoyu, Mehterhane ve Enderun'dan alınıp yetiştirilen icracılarla bir saray orkestrası olarak yeniden düzenleyen Donizet-ti, 1856'daki ölümüne değin sürdürdüğü görevinde boru takımlarının bando durumuna gelmesini sağladı, italya'dan yeni çalgılar ve bu çalgıları çalıp öğretecek öğretmenler getirtti. Bunun yamsıra bazı opera notaları sağlayarak, öğrencilerini bu alanda da eğitmeye çalıştı. Muzıka-i Hüma-yun'un gerçek kurucusu oldu. Öğrencileri ile saray çevresine Batı müziği sevgisi aşılamaya çalıştı. Türkiye'deki Batı müziği çalışmaları ilk kez onun programıyla yönlendi. Donizetti'den sonra bu göreve getirilen Callisto Guatelli, daha sonra ö-nemli müzikçiler olarak ortaya çıkacak olan öğrencilerim Türk musikisinin aralık ve özelliklerini göz önünde bulundurarak Batı tekniğiyle marşlar bestelemeye teşvik etti. Sarayda da dersler verdi; öğrencileri arasında V. Murad, II. Abdülhamid ve Fatma Sultan da vardı. Aralarında "Mecidiye Marşı"mn da bulunduğu birtakım marşlar besteleyen Guatelli, mirlivalığa (tuğgenerallik) yükseltildi. 1858'de yerine italyan Pizzani atandıysa da, 1863'te görevine iade edildi.
Abdülmecid döneminin (1839-1861) sonlarında Muzıka-i Hümayun'un başına Ahmed Necib Paşa getirildi. Polka, mazurka gibi zamanın salon modasına uygun Batı türü parçalarının yamsıra bazı Türk musikisi eserleri de besteleyen Ahmed Necib Paşa, bu iki musikiyi atbaşı götürmek isteyen bir "Tanzimat musikişinası" tipiydi. Ahmed Necib Paşa, Batı müzik terimlerine Türkçe karşılıklar bulmak ya da yazılımlarını saptamak için de çalışmıştır. Yaşlanmış olan Guatelli Paşa'nın yerine bandonun başına, armoni dersleri alan ve klarnetçi olarak yetiştirilen, "izmir Marşı" ile "Plevne Marşı"nın bestecisi Mehmed Ali Bey (1840-1895) getirildi; orkestrayı da
dArenda Paşa yönetiyordu. "Hamidiye Marşı"nın bestecisi olan Necib Paşa, Ali Rıza Bey'i görevlendirerek ayrıca haremde 80 kişilik bir "kız fanfarı" kurulmasını sağladı. 1861'de tahta çıkan Abdülaziz'in saraydaki orkestra-bandoların müziğini "kuru gürültü" olarak nitelendirdiği söylenir; onun döneminde sarayda Batı müziği gözden düşmüştü. Bu sırada Ahmed Necib Paşa görevinden alınarak rüsumat meclisi üyeliğine atandı. 1876'da II. Abdülhamid tahta çıkınca, bestelediği "Hamidiye Marşı" ile yeniden itibarını kazanarak eski rütbesiyle Muzıka-i Hümayun komutanlığına atandı. Ahmed Necib Paşa 1883'te ölünce yerine birlikte çalıştığı ve Paris Konser-vatuvarı'nda yetişmiş ciddi bir piyanist olan İspanyol dArenda Paşa getirildi. DArenda, Avrupa'dan yetkili kişilerce hazırlanan partisyonlar getirterek yeni baştan bir nota kitaplığı düzenlemeye koyuldu. Bandoya ilk kez saksofonlar getirtti, Safvet Bey (Atabinen), Zeki Bey ve arkadaşlarında Batı müziğine karşı ilgi uyandırarak, onlara oda müziğini tanıttı. Bandoyu Fransız düzenine göre yeniden örgütleyerek, italyan tarzı bando anlayışına son verdi. İtalyan ağırlıklı müziğe bağlı olan bando Fransız bestecilerinin yapıtlarını da çalmaya başladı; gençlere yeni müzik akımları tanıtıldı. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra yabancı uyruklu kişilerin görevlerine son verilince, d'Areııda da 1909'da ülkesine döndü.
DArenda Paşa'nın ülkesine dönmesiyle, yerine Safvet Bey (Atabinen) getirildi. Muzıka-i Hümayun'da yıllarca bandoyu yönettikten sonra, yaklaşık 1885'te sarayda özel bir orkestra toplayarak ilk olarak klasik yapıtları ve Beethoven'in senfonilerini çaldırmıştı. Muzıka-i Hümayun'un başına geçince bandoyu Batı'daki örneklerine göre yeniden düzenledi ve Fransızların Gar-de republicaine'ine benzeyen 70 kişilik bir topluluk haline getirdi. Safvet Bey yabancı keman öğretmenlerince yetiştirilen, aralarında Seyfi ve Sezai Asal kardeşlerin de bulunduğu yaylı çalgı ve bandonun üflemeli çalgı elemanlarını bir araya getirerek ilk senfoni orkestrasını kurdu ve klasik re-pertuvarım oluşturdu.
19l6'da Muzıka-i Hümayun'un başına Zati Bey (Arca) (1863-1951) getirildi. Dokuz yaşındayken Muzıka-i Hümayun'a gi-
Muzurus Paşa Köşkü rölevesi alt kat planı. Eldem, Köşkler ve Kasırlar
ren ve orada Pasqualli'den keman dersi alan M. Zati Bey, daha sonra Mehmed Ali Bey'in tavsiyesiyle klarnetçi olarak, bu çalgıda ustalaştı. Yüzbaşılığı sırasında sarayda altmış kişilik bir koro kurarak altı ay çalıştırdı bu koroyla çok beğenilen bir dinleti verdi. Bu başarısı üzerine Mehmed Ali Bey'den boşalan öğretmen yardımcılığına atandı. II. Abdülhamid'in tahta geçişinin 20. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen şenliklerde çalınıp söylenen bir marşının çok beğenilmesi üzerine umum muzıkalar müfettişliğine atandı. 1924'e kadar görevini sürdürdü.
3 Mart 1924'te halifeliğin kaldırılması üzerine cumhurbaşkanlığı makamına dev-rolunan Muzıka-i Hümayun 27 Nisan 1924'te Ankara'ya nakledilerek Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti adıyla etkinliklerim sürdürdü.
Bibi. Tayyarzade Ahmed Ata, Tarih-i Ata, III, ist., 1876; A. Bacolla, La musique en Turquie et quelques traits bioqraphiques sur Donizet-tiPacha, ist., 1911; M. R. Gazimihal, Türk Askeri Muzikalan Tarihi, İst., 1955; H. R. Arman, Tarihte Bahriye Mızıkaları, İst., 1958; H. Sanal, Mehter Musikisi, İst., 1964; G. Oransay, Batı Tekniğiyle Yazan 60 Türk Bağalar, Ankara, 1965; ay, Çağdaş Seslendiricilerimiz ve Küğ Yazarlarımız, Ankara, 1969; E. Üngör, Türk Marşları, Ankara, 1966; C. Arslanoğlu, "Mehter Musikisi", Türk Kültürü, S. 130-132, (1973); P. Tuğlacı, Mehterhane'den Bando'ya, İst., 1986; E. Yenal, "19. ve 20. Yüzyıllarda Türkiye'deki Çoksesli Müzik Etkinliklerine Ordu ve Sivil Toplum Kurumlarının Katkıları," (Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, yüksek lisans tezi, 1993).
M. HALİM SPATAR
Dostları ilə paylaş: |