Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə631/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   627   628   629   630   631   632   633   634   ...   980
Yunan Devletinin Kuruluşu

1829'da Yunan devletinin kurulması Rumların yaşamında önemli bir aşamadır. O güne dek Osmanlı yönetimince bir cemaat olarak algılanan Rumlar, birden yabancı bir devletin, Yunan devletinin uzantısı, hattâ beşinci kolu diye algılanmaya başlandı. "Devlet" bu cemaate karşı kuşku ve

güvensizlik duydu; Rum cemaati de devlete karşı yabancılaşmaya başladı. Fenerlilerin ve genel olarak Rumların devlet görevleri üstlenmeleri kısıtlandı. Rumlar kendilerini yeni Yunan devletine yakın hissetmeye başladılar.

Ancak istanbul'daki tutucu Rum kesimle yeni kurulan ulusçu Yunan devleti arasında sürtüşme uzun süre gündemde kaldı. Yunan devletinin ilk eylemlerinden biri İstanbul Patriklıanesi'nden bağımsız kendi özerk kilisesini kurmak oldu. iki kilise arasındaki ilişkiler ancak 1850'de normale döndü.

istanbul Patrikhanesi çevresi, Yunanistan'da gelişen ulusçu gelişmelere herhalde hiçbir zaman tam olarak katılmadı. 1840' larda ortaya çıkan "Megali İdea" yani tüm Yunanlıları ve yaşadıkları yöreleri yeni kurulan devlete katma düşüncesi, Patrikhane tarafından benimsenmedi. Patrikhane, kimi İstanbullu soylular, zenginler ve aydınlar, Osmanlı çatısı altında ama Ortodoks ve Rum olarak yaşamayı yeğlediler. Bu hareket kimi zaman "Helen Osmanlılığı" olarak da dile getirildi. Bu görüşün taraftarları Osmanlı Devleti'nin güvenini yeniden kazanarak 19. yy'rn ortalarından başlayarak devlet yönetiminde önemli mevkiler kazandılar. Ortak bir Türk-Yunan devletinin kurulması için 1908-1912 arasında İon Dragoumes (1878-1920) ve Atanasios Suliotes-Nikolaides (1878-1945) istanbul'da politik bir eyleme girişen illegal istanbul Örgütü'nü kurdular.

Rumlar'ın Siyasal, Hukuksal Konumlan: Rumlar, Osmanlı Devleti'nin "millet sistemi" içinde özel bir statüde yaşadılar.

19. yy'a kadar Rumların ayrı ve "aşağı" konumda olduğunu gösteren uygulamalar, genel hukuk, yönetime katılma, din ve evlilikler alanındaydı. Mahkemede gayrimüslimlerin şahitliği ikincildi. Gayrimüslimler özel vergiler öderlerdi; ticaret hakkı ve izni almak için Hıristiyanlar Müslümanlara kıyasla, az da olsa daha fazla vergi ve daha yüksek gümrük vergisi öderlerdi. Asker, subay ve devlet memuru olamazlardı. Hıristiyan kimliklerini koruyarak üstlenebilecekleri devlet görevleri, yabancı dil gerektiren kimi danışmanlık görevleriyle, genellikle 18. yy'dan sonra, voyvodalık ve tercümanlıkla sınırlanmıştı. Yeni kilise kurmak yasaktı; onarımlar izne bağlıydı. Hıristiyan erkeğin Müslüman bir kadınla evlenmesi yasaktı; Müslüman erkek gayrimüslim bir kadınla evlenebilirdi. Yasaya uymayanlar idam ya da linç edilirdi. Karma evliliklerde çocuklar Müslüman olurlardı. Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçme serbest olmakla birlikte, ters yönde bir din değiştirme ölümle cezalandırılırdı.

Rum milletinin "aşağı" olduğunu anımsatmayı amaçlayan simgesel denebilecek uygulamalar pek çoktu. Rumlar sakal bırakamazdı, belli renkte giysiler giymeleri gerekirdi, kaldırımda yürüyemez, ata binemezlerdi. Evleri taştan ya da çok katlı olamazdı. Kürk giymeleri izne bağlıydı, Hıristiyan efendisi olan köle Müslümanlığı seçtiğini dile getirdiğinde salıverilmesi gerekirdi.

16. yy'da

İstanbul'daki

Rum Ortodoks

din adamları.

M. And, 16.



Yüzyılda istanbul,

ist., 1993

Zenginleşen ve belli bir toplumsal güç kazanan ama devlet sınırları içinde eşit siyasal haklardan yoksun olan Rum burjuvaların konumu bu açıdan Batı Avrupa burjuvazisine benzetilebilir. Rumlar bu konudaki hoşnutsuzluklarını çeşitli biçimlerde dile getirdiler. Siyasal haklarının sınırını genişletmek için kimi zaman Osmanlı yöneticilere ricalarda bulundular, kimi zaman yöneticileri zorladılar, kimi zaman da Osmanlı topraklan dışında ittifaklar aradılar. Sık sık yabancı devletler bu durumu kaçırılmaması gereken bir fırsat bilip Hıristi-yanları koruma bahanesiyle Rumlardan (ve genel olarak gayrimüslimlerden) yana girişimlerde bulunup Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karıştılar; kimi zaman Batı'nın halkları ve kamuoyu, daha içten nedenlerle, insancıl ve demokratik dürtülerle Hıristiyan halka destek çıktı. Temelde bir Müslüman-Hıristiyan mücadelesine dönüşen ve dış güçlerin istismar ettiği bu siyasal mücadele, Rumlarla Osmanlı Devleti arasında kuşkuyu, güvensizliği artırdı ve toplumsal huzuru bozdu.

Osmanlı yöneticileri genellikle Batı'ya hoş görünmek ve baskılardan kurtulmak amacıyla, ama köklü bir siyasal değişikliğin yararına pek inanmadan, özellikle 19. yy'da bir dizi reformlara giriştiler. Gönülsüz yapılan reformlara Müslüman halk destek olmadı; hattâ yer yer karışıklıklar çıktı, protestolar görüldü. 1839'da Tanzimat Fermanı ile "can, ırz, mal güvenliği" sağlanacağı, vergiler ve askerlik konularında Müslümanlarla "sair milletler" arasında eşitlik tesis edileceği ilan edildi. Gerçekten de 1840'ta Ceza Kanunnamesi'nin yürürlüğe girmesi ve İdare Meclisleri'nin kurulması ile Rumlar yerel yönetimlere kısmen katılmaya başladılar. 1850'de Ticaret Kanunnamesi Osmanlı milletleri arasında, pratikte olmasa da hukuk alanında, eşitliği sağladı. Islahat Fermanı (1856) bu eşitliği yeniden onayladı, askerlik konularında eşitlik yönünde adımlar atıldı. 1856'da Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye'ye ve 1868'de Şû-ra-yı Devlet'e Rum delegeler tayin edildi. 1876'da Kanun-ı Esasi'yi hazırlayan komisyonda da 2 Rum delege yer aldı. 1864'te

yeni ve ileri bir eyalet ve vilayet yönetimi. 1876'da da meşruti yönetim denendi ve aynı "eşitlik" vaatleri tekrarlandı. II. Meşrutiyet de bu"eşitlik" sloganlarım yineledi.

Ancak çağdaş anlamda siyasal eşitlik çokuluslu Osmanlı Devleti içinde gerçekleşmedi. 70 yıl içinde eşitliği sağladığını ilan eden reformların dört kez yürürlüğe konması, bu reformların eşitliği bir türlü sağlamadığını gösterir. Eşit yurttaş kavramı toplumun Müslüman kesimi tarafından benimsenmedi ve pratiği uygulamaya konamadı. Girişimler her seferinde bir süre sonra tavsadı ve eski uygulamalara dönüldü. Ancak İstanbul Rumları bu gelişmelerden, gene de büyük yarar gördüler.



Rumların "Altın Devri": Yunan ihtilalinin yankıları dindikten ve Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı gibi reformlardan sonra, özellikle 19. yy'ın ortalarından başlayarak 1908'e kadar olan özellikle Yunan devletinin genişleme eğilimleri sergilemediği yıllarda, Rum cemaati en parlak dönemini yaşadı, devletin güvenini yeniden kazandı ve özellikle Batılı devletlerin ticaret işlerinde aracı konuma girerek zenginleşti.

Osmanlı toplumunun Batı'nın pazar ekonomisi yörüngesine girdiği 19. yy'da özellikle 1838'de ingilizlerle imzalanan antlaşmadan ve Batı sermayesinin girmesinden sonra (1855, 1858, 1860 yıllarındaki devlet kredilerinden sonra), Rumların bir kesimi tüccar, ingiliz ve Fransız tüccarların komisyoncuları, aracıları ve banker (sarraf) olarak önem kazandılar. II. Ab--dülhamid döneminde (1876-1909) Leoni-das Zarifis, Hristakis Zoğrafos gibi bankerler devlete kredi verir konumdaydılar. Diğer ünlü bankerler arasında Evgenidis, Ste-fanovik Skilitsis, Mavrokordatos, İlyaskos vardı. İşadamları olarak da Simeon Sini-osoğlu, Yorgos Hrisovergis, loannis Hari-tonidis, losifakis Eksercis gibi kimseler ün yapmıştı. Ayrıca kimi Rumlar hekimlik, mühendislik, avukatlık, öğretmenlik alanlarında da önemli mevkiler elde ettiler. Avrupa kökenli şirketlerde önemli idari görevler üstlendiler. Kalifiye işçi statüsünde olan işçiler de genellikle Rumlardı.

Rumlar bu dönemde çok geniş ve et-


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   627   628   629   630   631   632   633   634   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin