Ismail Saib Sencer
TETTVArşivi
man sayıları 100'ü aşan kedileriyle münzevi bir yaşam sürmüştü.
Bibi. İ. H. Uzunçarşılı, "Üstad ismail Saib Sencer", Belleten, S. 13 (1940), s. 145-148; A. S. Ünver, "ismail Saib Efendi Hoca ve Tıp Tarihimiz", Türk Tıp Tarihi Arşivi, S. 16 (1940), s. 145-151; A. Gölpınarlı, "Kaybettiğimiz Büyük Âlim ismail Saib", Vakit, 9 Nisan 1940; E. Mardin, Huzur Dersleri, II-III, İst., 1966, s. 987-1047; H. İ. Göktürk, "Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürleri", Beyazıt Devlet Kütüphanesi 100 Yaşında, ist., 1984, s. 49-51.
İSTANBUL
SENDİKALAR
istanbul, Osmanlı imparatorluğu döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet sonrasında da Türkiye'de sendikacılık hareketini belirleyen ana merkez oldu.
Osmanlı Imparatorluğu'nda ilk işçi hareketlerinin 19. yy'ın ortalarında başlamasına, yoğun 1908 grevlerine, ilk işçi örgütlenmelerine rağmen, Tatil-i Eşgal ve Tak-rir-i Sükûn yasaları, 1936 tarihli iş Kanunu ve 1946 soruşturmaları dikkate alınırsa, Türkiye'de sendikacılığın, merkezi İstanbul olmak üzere esas olarak 1947'de başladığı, gerçek anlamda da 19ö3'ten sonra geliştiği söylenebilir (bak. işçi hareketleri; işçi örgütlenmesi).
Kapitalistleşme sürecine geç giren Türkiye'nin sosyoekonomik evrimi Batı Avrupa'nın klasik temel sürecini izlemedi. Sanayileşme ve demokratikleşme süreçlerinin doğal ürünü olan sendikacılık hareketi de bu nedenle zayıf kaldı. 1876 ve 1908'de varlık gösteremeyen işçi sınıfı, 1923, 1946 ve 1960 olaylarında da ağırlığını koyamadı. Bu nedenle de sendikacılık, 1963'e kadar, işçi sınıfının muhalefetine rağmen, ağırlıklı olarak egemen sınıf ve tabakaların belirleyiciliğinde gelişti.
I. Meşrutiyet (1876) ve 1876 Anayasası bazı klasik hak ve özgürlüklere yer veriyordu. Ancak toplanma, dernek kurma haklarından söz etmiyordu.
1908'de, II. Meşrutiyetin ilanından sonra "hürriyet, müsavat, adalet ve uhuvvet" sloganları ile kutlanan görece özgürlük or-
tamında işçi sorunları da hızla gündeme geldi. 1908 Ağustos ve Eylül aylarında Osmanlı İmparatorluğu'nun belli merkezlerinde ve en fazla da istanbul'da çok sayıda grev yapıldı. "Abdülhamid istibdatı"na karşı iktidara geldiğini belirten hükümet bu grevleri bastırmakta gecikmedi.
Meşrutiyetin ilanından 2,5 ay sonra hükümet alelacele çıkardığı bir kanun-u muvakkat ile çoğu yabancı şirketlerin elinde bulunan kamu hizmetlerinde sendikalaşmayı yasakladı; grev yapmayı iyice kısıtladı.
27 Temmuz 1325/1909'da Tatil-i Eşgal Kanunu çıkarıldı. 11 maddelik kanun o dönemde işçilerin en yoğun olarak çalıştığı kamu hizmetlerinde her türlü sendikalaşmayı yasaklıyor, daha önce kurulmuş olan sendikaları kapatıyor, kamu hizmetlerinde grev yapmayı büyük ölçüde sınırlıyordu. Tatil-i Eşgal Kanunu 1937'ye kadar 28 yıl fiilen yürürlükte kaldı.
Tatil-i Eşgal Kanunu ile kamu hizmetlerinde sendika hakkı yasaklanırken, öte yandan 8 Ağustos 1325/1909'da yapılan değişiklikle anayasaya eklenen 120. maddede, sendikalar dahil, dernek kurma hakkı tanınıyordu. Zaten 3 Ağustos 1325/1909 tarihli Cemiyetler Kanunu ile önceden izin almaksızın dernek kurma hakkı yasalaştı-rılmış, hangi derneklerin yasaklandığı belirtilerek, dolaylı olarak hangi derneklere izin verildiği açıklanmıştı. Ancak getirilen hak oldukça sınırlı idi ve dernekler kolluk kuvvetlerinin denetimine bırakılmıştı.
Bu yasal çerçeve sendikal mücadeleyi derneklere kaydırdı ve Türkiye'de sendikal hakların derneklerle savunulması uzun yıllar sürecek sendika-dernek (cemiyet) benzeşmesini getirdi. Ayrı bir örgüt olarak sendikaları tanımlayan bir yasanın var olmaması nedeniyle, işçilerin ekonomik hakları, derneklerle savunulmaya çalışıldı (bak. işçi örgütlenmesi).
Cumhuriyet'in ilanından sonra kabul edilen 1924 Anayasası'nda klasik hak ve özgürlüklere daha geniş biçimde yer verildi. Anayasanın 70. maddesinde toplanma ve dernek kurma hakkı da tanınıyordu.
Aralık 1923'te Türkiye Umum Amele Birliği kuruldu. 1924'te bu kuruluştan ayrılanlar Amele Teali Cemiyeti'ni(->) kurdular. Bu kuruluşun etkin yöneticileri arasında sonradan Devrimci İşçi Sendikaları Kon-federasyonu'na (DiSK) uzanan bir sendikal çizgiyi savunan Üzeyir Kuran, Yusuf Sıdal gibi sendikacılar vardı. Ancak Amele Teali Cemiyeti 1928'de kapatıldı. Şeyh Sait Ayaklanması üzerine 1925'te çıkarılan Tak-rir-i Sükûn Kanunu, hükümete, muhalif siyasi kuruluşları, bu arada da işçi derneklerini, sendikaları kapatma yetkisi verdi. Bu kanuna dayanılarak çok sayıda meslek kuruluşu kapatıldı.
1926'da çıkarılan Medeni Kanun 53-72. maddelerinde yurttaşların dernek kurma özgürlüğünü esaslara bağlıyordu.
Çeşitli yabancı yasaların doğrudan çevirilerine dayanan bu yasalarla getirilen söz konusu hakların gerçekten kullanılmasını sağlayacak, işlerlik kazandıracak yasal çerçeve ise ortada yoktu. Bu haklar kendilerini yaşama geçirecek sendikalardan ve
Dostları ilə paylaş: |