SENDİKALAR
524
525
SENDİKALAR
grev hakkından yoksun, erken gelmiş haklardı. Bu nedenle işçilerin ve işçi derneklerinin çoğu bu hakların farkında bile olmadı. 1926'dan, iş Yasası'nın yürürlüğe girdiği 1937'ye kadar, çalışma ilişkilerinde genel olarak Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu hükümleri uygulandı.
1929 bunalımı, ekonomi politikası olarak daha yoğun bir devletçiliği gündeme getirdi. 1934'ün başlarında uygulanmaya başlanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı döneminde çok sayıda devlet işletmesi açıldı. Devletçiliğin yoğunlaşması ile birlikte, işçi-işveren ilişkilerinde devlet, artık hakemliğinin yanısıra önemli bir işveren durumuna geldi.
Devletin gittikçe genişleyen biçimde işveren olması Cumhuriyet'in kuruluşundan beri çıkarılacağı söylenen İş Yasası'na ilişkin gelişmeleri de etkiledi. Cumhuriyet sonrasında 1924-1936 arasında 5 ayrı iş yasası taslağı hazırlanmıştı. Sonunda 15 Haziran 1937'de yürürlüğe girmek üzere 3008 sayılı 8 Haziran 1936 tarihli iş Kanunu kabul edildi.
işçilere ilişkin bazı koruyucu düzenlemeler getiren yasa, var olan otoriter pa-ternalizme uygun olarak sermaye-emek uyuşmazlıklarını zorunlu uzlaştırma ve hakem sistemine bağlıyor, çalışma barışının grev ve lokavt gibi çatışmacı yollarla kurulmasını yasaklıyordu.
1936 İş Kanunu işçilerin sendika hakkını tanımadığı için "işçi temsilciliği" kurumunu getiriyor, Tatil-i Eşgal Kanunu'nu yürürlükten kaldırırken, 72. maddesi ile grevi kesinlikle yasaklıyordu. Zaten 1933' te, Türk Ceza Kanunu'nun 201. maddesinde işçileri çalışmamaya "zorlayanlara" karşı konan cezalar ağırlaştırılmıştı.
1936 iş Kanunu ile, işçiler lehine, yetersiz de olsa bazı koruyucu düzenlemeler getiren siyasi iktidar, bir süre sonra Cemiyetler Kanunu'nda değişiklik yaparak "aile, cemaat, ırk, cins ve sınıf esasına veya adına" dernek kurulmasını yasakladı. Medeni Kanun'daki derneklere ilişkin maddeleri de iyice darlaştıran bu değişiklik ile işçilerin mesleki örgüt kurması tam anlamıyla denetim altına alınmak isteniyordu. Güdümlü işçi demekleri kurdurma denemesi de başarılı olamayınca, 1938'de Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddelerinde değişiklik yapıldı.
II. Dünya Savaşı, faşizme karşı "demokrasi cephesi"nin zaferi ile bitti. Gündemde insan hakları, özgürlükler ve demokrasi sorunları vardı. Türkiye'nin de zorunlu olarak tek partili otoriter rejimi terk etmesi gerekiyordu. Tek partili otoriter rejime ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) muhalefet gittikçe yaygınlaşıyordu. İç ve dış koşullar Türkiye'de demokratikleşmeyi zorunlu duruma getirmişti, işte böyle bir ortamda, çok partili rejime geçildi, işçi oylarını dikkate alan siyasetçiler, işçilerden, işçi sorunlarından söz etmeye başladılar.
Nihayet 10 Haziran 1946'da Cemiyetler Kanunu'nun 9. maddesindeki "sınıf esasına veya adına dayanan" dernek kurma yasağı kaldırıldı. "Sınıf esasına dayalı" dernek kurma yasağının kaldırılması, işçi sen-
dikaları kurma hakkının tanınması olarak anlaşıldığından, kısa zamanda çok sayıda işçi sendikası ve işçiyi temsil ettiğini belirten siyasi partiler kuruldu. Yılların bastırılmış birikimi hızla örgütlenince, bu gelişimin getirdiği endişe ile yeni örgütler 6 ay sonra kapatıldı. 1946 değişikliğinden 1947 tarihli Sendikalar Kanunu'nun çıkarıldığı tarihe kadar geçen dönemde 100'e yakın sendika kurulmuştu (bak. işçi örgütlenmesi).
Dostları ilə paylaş: |