Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə47/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   147

Bibi. Anonim, Güzel Sanatlar Birliği Resim Şubesi 20'inci Ankara Resim Sergisi, Ankara, 1943; N. Berk-A. Turani, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, II, İst., 1981; N. Berk-K. Özsezgin, Cumhuriyet Dönemi TürkResmi, Ankara, 1983; Boyar, Türk Ressamları-, S. Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, İst., 1991.

ZEYNEP YASA YAMAN



OSMANII-RUS SAVAŞINDA İSTANBUL

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı tarihindeki en bunalımlı ve karmaşık dönemlerden birisine denk düşer. Bu savaşın öncesindeki günlerde Balkan Slavları Rusya'nın desteği ile ayaklanmış, Abdülaziz tahttan indirilmiş, V. Murad'ın akli dengesinin yerinde olmadığı görülerek II. Abdülhamid tahta geçirilmiş ve Meşrutiyet ilan edilmişti. Bütün bu olaylar ülkede ve özellikle de başkent İstanbul'da gerilimi artırmış, olağanüstü olaylar dizisi birbirini kovalamaya başlamıştı.

Savaşa giden yolda ilk adım Hersek ayaklanması olmuştu. Ayaklanma 1875'te tüm Balkan Slavları arasında yayılmıştı. Bu arada Avrupa devletleri işe karışmış ve Osmanlı Devleti'nden Balkanlar'daki Hıristiyanların lehine reform yapmasını istemişti. Rusya ise giderek ağırlığını koyuyor, durumdan yararlanarak yeni taleplerle Osmanlı Devleti'ni sıkıştırıyordu. Dönem Panslavist Danilevski'nin büyük Balkan Slav birliği fikrinin dorukta olduğu yıllardı. Ancak 1850'lerden beri Osmanlı Devle-ti'nde de Batı'nın müdahalelerine karşı tepki büyümekte ve yeni arayışlar sürmekteydi, (bak. Islahat Fermanı; Kuleli Olayı). İstanbul'da devletin bağımsızlığı ile uyuşmayan söz konusu taleplerin kabulünü imkânsız kılacak bir sosyal ortam oluşmuştu. Öte yandan isyanlar karşısında Osmanlı orduları Karadağ ve Sırbistan'a karşı yapılan harekâtta başarı kazandılar ama Mayıs 1876'da Filibe'de de isyan başladı. Aynı tarihte, bir yıl önce sadrazamlığa getirilen ve Rus yanlısı olarak bilinen Mahmud Nedim Paşa'ya karşı İstanbul'da Fatih, Süleymaniye ve Bayezid medreselerinin öğrencileri yürüyüş yaptılar. (Kimile-

Balkanlar'dan

kaçan Türk

göçmenleri

kayıklarla

Üsküdar'a

geçiriliyor

(üstte),


Rus

generallerinin

Yeşilköy'de

zaferlerim

dini ayinle

kutlamaları.



TETTV'Arşivi

ri bu gösterileri Midhat Paşa'nm planladığını ileri sürmüşlerse de bunun kendiliğinden bir olay olduğu kanısı da yaygındır.) Birkaç gün sonra Mahmud Nedim Paşa ve şeyhülislam görevlerinden azledildiler. Yine aynı günlerde Abdülaziz tahttan indirilip yerine V. Murad geçti. Arada Çerkeş Hasan Olayı(->) yaşandı. V. Murad ise akli dengesinin bozuk olduğunun anlaşılması üzerine tahttan indirildi. II. Abdülhamid padişah oldu. Bu olaylar büyük bir mali bunalım ile birleşince İstanbul'da ciddi bir politik kargaşa havası oluştu. Bir kısım bürokratlar ve okumuş çevre mensupları meşruti monarşiye geçilmesi halinde Avrupa'nın baskısının hafifleyeceği kanısını taşıyorlardı. Abdümamid'in ilk günlerde özgürlük yanlısı görünmesi de bu tür bir havayı destekler mahiyetteydi. Nitekim 23 Aralık 1876 günü Kanun-ı Esasi ilan edildi (bak. Kanun-ı Esasi'nin ilanı). Bu tam da Avrupalı diplomatların Osmanlı reformu için bir araya geldikleri ve Tersane Konferansı olarak adlandırılan toplantının ilk gününe rast geldi. Batılı devletlerin temsilcilerine artık anayasa olduğuna göre Hıristiyanların da mecliste söz sahibi olacakları ve artık reforma falan gerek kalmadı-

ğı söylenerek gitmeleri istendi. Onlar da bu durumu bir oldubitti olarak nitelediler ve hoşnutsuz bir biçimde çekip gittiler. Ne var ki Rusya bu durumdan sonuna kadar yararlanmaya kararlıydı ve kendisini engelleyebilecek Avusturya ile 15 Ocak 1877 günü Peşte Anlaşması'nı imzaladı. Buna göre Avusturya Bosna-Hersek'i alacak, Rusya ise tek ve büyük bir Slav devleti kurmamak şartıyla Balkanlar'da istediği gibi hareket edebilecekti. Artık Rusya'nın savaş açmasının önünde hiçbir engel kalmamıştı.

19 Mart 1877'de ilk Meclis-i Mebusan törenle açıldı. Bu meclis ilk olarak 28 Haziran 1877'ye kadar, ikinci olarak da 31 Aralık 1877-13 Şubat 1878 arasında olmak üzere iki dönem toplandı. Meclisin kompozisyonu sınıfsal esasa değil, daha çok etnik esasa göre belirlenmişti ve 50'ye yakın Hıristiyan milletvekili vardı. Meclis demokratik bir temsil yapısına sahip olmamakla birlikte seviyeli bir ortam içerisinde özgürce tartışmış ve görev yapmaya çalışmıştır. Diğer yandan, meclis açıldıktan 5 hafta sonra Rusya ordularım Baserabya'ya sokarak savaş açmış ve dünyanın o en genç meclisi bu derece olağanüstü bir durumla



OSMANLI TİYATROSU

178

179

OTELLER

karşı karşıya kalmıştır. Buna rağmen meclis çalışmalarım vakarla ve telaşsız bir şekilde sürdürmüş ve burasını milliyetlerin çatışma alanı haline getirmemiştir.

Rusların ilerlemesi üzerine savaş Balkanlar ve Kafkasya olmak üzere iki cephede birden sürmeye başladı, istanbul bu savaşı topyekûn bir direniş havası içerisinde soğukkanlılıkla karşıladı. Ayrıca gönüllü taburları oluşturularak cepheye gönderildi. Bunlar içerisinde bulunan ve Altuniza-de ismail Zühdi Paşa(-0 tarafından donatılan taburun sancağı halen Altunizade Ca-mii'nin minberinde asılı bulunmaktadır.

Osmanlı ordusu Abdülaziz'in sağladığı imkânlar sayesinde oldukça iyi donatılmıştı, fakat subayları ve her zumun olduğu gibi lojistik sistemi çok zayıftı. Ayrıca II. Ab-dülhamid'in istanbul'da Meclis-i Askeri diye bir kurul oluşturup uzaktan cephe işlerine karışması işleri daha da zorlaştırmaktaydı. Plevne'de büyük bir direniş gösterilerek Rus orduları bir süre durdurulabil-di fakat 11 ay süren savaş boyunca hiçbir yerden destek almayan Osmanlı orduları Rusların yanısıra Bulgar, Sırp, Romen ve Karadağlıların ortak baskısına dayanamayarak yenildi. Ruslar önce Edirne'ye geldiler, sonra da karargâhlarını o zaman Ayastefanos adıyla anılan Yeşilköy'e taşıdılar, ingiltere o günlerde Kıbrıs'ın peşindeydi ve Osmanlı Devleti'ne Rusya karşısında geleneksel desteği vermeyen liberaller güçleniyordu. Buna rağmen İngilizler Rus ilerlemesinden dolayı telaşa kapıldılar ve istanbul'a bir donanma yolladılar. Bunlar Yeşilköy'deki Rus ordusunun biraz uzağında, Adalar civarına demir atarak Rusya'nın daha ileri gitmesine karşı olduklarını ifade ettiler. 3 Mart 1878 günü Osmanlı Devleti için çok ağır koşullar içeren Ayastefanos Antlaşması(->) imzalandı, ingiltere de ayrı bir antlaşma ile Kıbrıs'ı aldı. Fakat Avrupa devletleri Rusya'nın bu denli güçlenmesinden rahatsız oldular. Ayrıca Avusturyalılar Bosna-Hersek'in Sırpların eline geçmesi halinde imparatorluklarının çok kötü durumda kalacağını düşünerek Almanya ile birlikte yeni bir antlaşma yapılmasını desteklediler. 13 Ha-ziran-13 Temmuz arasında yapılan Berlin Kongresi'nin sonucunda varılan anlaşmaya göre Makedonya ve Batı Trakya Osmanlı Devleti'ne bırakıldı, Osmanlı denetiminde Hıristiyan bir valinin yöneteceği Doğu Rumeli Vilayeti kuruldu.

Bu olaylar olurken 20 Mayıs 1878 günü Ali Suavi yanına birkaç yüz kişilik Balkan göçmenini alarak Çırağan Sarayı'nı bastı (bak. Çırağan Olayı). Temmuz 1878' de Kleanti Skalyeri, Aziz Bey ve Ali Şefkati tarafından hazırlanan başka bir darbe ve suikast girişimi ortaya çıkarıldı. Her iki teşebbüste de girişimcilerin mason olması ve V. Murad'ın da bu cemiyete üye olması dikkat çekmiştir,

Osmanlı-Rus Savaşı'nın İstanbul'un toplumsal hayatım etkileyen yönü ise göç olayıdır. Rus ordularının ilerleyişi karşısında Bulgaristan'dan, Batı ve Doğu Trakya'dan binlerce Türk İstanbul'a doğru panik içinde yola çıkmış, kentin yaşam düzeni 1877-

1885 arasında bu yüzden büyük sarsıntı geçirmiştir, ilk göçmen kafilesi Temmuz 1877'de istanbul'a varmış, küçük çaptaki bu göç Ocak 1878'den başlayarak günde 10.000 kişiye varan boyutlara ulaşmıştır. Göçmenlerin barındırılması, doyurulması, pek çoğu hasta olduğundan tedavi edilmesi ve kentte baş göstermesi muhtemel salgınların önlenmesi büyük sorun olmuştur. Bu işler için "Dersaadet Muhacirin İdaresi Talimatı"m uygulayacak "Idare-i Umu-miye-i Muhacirin Komisyonu" kurulmuştur. Göçmenler bu komisyonun denetiminde geçici olarak cami, medrese, tekke, okul, han hattâ saray gibi yapılara, bunlar yetmeyince uygun konaklara, yalılara ve evlere yerleştirilmiş, daha sonra gelenler ise kentin çevresindeki hazineye ve vakıflara ait çiftlik ve arazilerde kurulan çadır ve barakalarda iskân edilmiştir. Göçmenlere yapılan yiyecek, giyecek ve para yardımları için hazine ve şehremaneti kaynakları yanında, halktan bağış toplanmış, bazı uluslararası kurumlar da buna katkıda bulunmuştur. Temmuz 1877-Eylül 1879 arasında İstanbul'a gelen göçmen sayısı 387.804 olarak saptanmıştır. Göçmenler ancak bu tarihten sonra düzenli olarak Anadolu'da tespit edilen yerlere iskân edilmişler, istanbul çevresinde de Rami(->), Hamidiye Köyü adıyla örnek göçmen köyü olarak kurulmuştur.

Bibi. S. Aksin, "Siyasi Tarih", Türkiye Tarihi, III, ist., 1986; S. Deringil, "II. Abdülhamid'in Dış Politikası", TCTA, l, 304-307; B. Tanör, "Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış", TCTA, l, 10-26; F. Armaoğlu, Siyasi Tarih, Ankara, 1964; İ. Ortaylı, imparatorluğun En Uzun Yüzyılı, ist., 1987; N. ipek, Rumeli'den Anadolu'ya Türk Göçleri, Ankara, 1994.

M. TANJU AKAD



OSMANLI TİYATROSU

Güllü Agop'un(~>) kurduğu tiyatro topluluğu.

Batı etkisindeki Türk tiyatrosunun 150 yıllık serüveni içinde denebilir ki en ö-nemli tiyatro topluluğudur. Bu önem öncelikle tiyatro seyircisinin, oyuncuların, yönetmen ve sahne adamlarının olmadığı bir dönemde bütün bunları yaratmış olmasından gelir. Ayrıca Namık Kemal(->), Direktör Ali Bey(-»), Ahmed Midhat Efen-di(->), Ebüzziya Tevfik(-») gibi yerli oyun yazarlarının da yetişmesini sağlamıştır. İlk Türkçe oyunla bir Türk yazarının elinden çıkmış ilk oyun da burada sahnelenmiştir. Bu Mustafa Efendi'nin Leyla ve Mecnun adlı manzum oyunudur. Ayrıca Batı tiyatrosunu tanımayan Türk seyircisine, onların bildiği hikâyelerden, örneğin Tayyar-zade yahut Binbirdirek, Tabir ile Zühre gibi oyunlar hazırlanıp sahnelenmiştir. Bunun yanısıra Moliere, Senliler, Victor Hu-go, baba-oğul Alexandre Dumas, Shakes-peare gibi Batı'mn kalburüstü yazarlarının oyunları da Türk seyircisine tanıtılmıştır, ilk devlet tiyatrosu düşüncesi de Osmanlı Tiyatrosu ile gerçekleşmiştir. Bir bakıma günümüzdeki Devlet Tiyatrosu'ndan uygulama bakımından daha çağcıl uygulamaları da olmuştur. Örneğin Devlet Ti-yatrosu'nda yazarla tiyatrocular arasında

kopukluk varken, Osmanlı Tiyatrosu'nda yazarlar, tiyatronun içindeydiler. Oyuncuların telaffuzlarım düzeltiyorlar, repertuva-rı düzenliyorlardı.

Osmanlı Tiyatrosu Güllü Agop'un da içinde bulunduğu Şark Tiyatrosu ve Vas-puragan topluluklarının deneyimleri sonucu ortaya çıkmıştır. Osmanlı Tiyatosu'nun kuruluş yıllarında Güllü Agop'un Asya Kumpanyası ile paralel temsiller veriyorlardı. Gedikpaşa'da 1859'da da Osmanlı Tiyatrosu adıyla bir tiyatro vardı (bak. Gedik-paşa Tiyatrosu). Ancak daha çok sirk gösterileri verilen bu tiyatro kalıcı bir topluluk olmaktan çok tiyatro binasının adıydı, devletten de 15 yıllık bir imtiyaz almıştı. 1867' de Osmanlı Tiyatrosu hem Gedikpaşa Tiyatrosu'nda hem de Üsküdar'da Aziziye Tiyatrosu'nda gösterimler veriyordu. Sahnelenen ilk Türkçe oyun Fransızcadan çevrilmiş olan Cesar Borgia, ilk bir Türk yazarının oyunu ise Leyla veMecnun'duT. Osmanlı Tiyatrosu topluluğunun en önemli yılı 1870'tir. Sadrazam Âli Paşa 1870'te Beyoğlu'ndaki birçok tiyatronun yok olmasına neden olan yangından sonra ulusal bir tiyatro kurmak istiyordu. Önce bir girişimde bulundu, Tiyatro-yi Sultani adıyla Türkçe, Ermenice, Rumca ve Bulgarca gösterimler vermek için ilgili kişilerle bir tiyatro kurmak istedi, bu gerçekleşmeyince aynı yıl Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosu'na 10 yıllık bir imtiyaz verdi.

Osmanlı Tiyatrosu'nun 1882'de Bağlarbaşı'nda sahnelediği Çezar Borciya (Cesar Borgia) oyununa ait el ilam.



TETTV Arşivi

Bu imtiyaz bir tekel getiriyordu. Buna göre Türkçe dram, tragedya, komedya ve vodvil oynatmak Osmanlı Tiyatrosu'nun tekelinde olacaktı. Buna karşın Osmanlı Tiyatrosu'ndan devletin beklentileri vardı, bunları yerine getirmezse tekel kaldırılacaktı. Bu yükümlülükler arasında belli sürelerde İstanbul yakasında, Üsküdar'da, Galata'da, Tophane'de ve Beyoğlu'nda birer tiyatro açacak, bu tiyatrolarda tabanı gösterilen sayıda gösterimler verilecekti. Osmanlı Tiyatrosu tekelin bitim tarihi olan 1880'e dek çok parlak mevsimler geçirdi. Türkçe oyunlar bakımından rakipsiz bu tekele karşın 1874'te iki önemli rakip çıktı. Operet, opera gibi müzikli oyunların bu tekelin kapsamı dışında kalması sonucu Dik-ran Çuhacıyan'm(->) kurduğu Opera Tiyatrosu topluluğu birinci, ortaoyuncuları da sahneye çıkıp tuluat tiyatrosu kurarak ikinci rakip oldular. Onların gerekçesi ise ikiydi: Birincisi Güllü Agop imtiyaz sözleşmesine uymamış, sadece Gedikpaşa Tiyatrosu'yla Üsküdar'daki Aziziye Tiyatrosu'nu işletmişti. İkincisi ise tuluat tiyatrosu suflör-süz, bir başka deyişle metinsiz oynuyordu, bu bakımdan Batı anlayışındaki tiyatroyla bir benzerlikleri yoktu.

Bu 10 yıl içinde topluluktan bazı kopmalar da oldu. Örneğin 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ve ondan sonra kimi oyuncular Edirne'ye; 1879'da da Ahmed Vefik Paşa'nın vali olduğu Bursa'ya gittiler. 1880'de Osmanlı Tiyatrosu'nun Gedikpaşa Tiyatrosu ile kira sözleşmesi sona erince topluluk gösterimlerini Şehzade-başı'nda sürdürdü. 1882'de Güllü Agop saraya alındı, bu bir bakıma Osmanlı Tiyatrosu'nun sonu demekti. Çünkü yerini alan Mardiros Mınakyan'm(->) eser seçimi ve kadrosu farklıydı. Bu da bir bakıma yeni ve uzun ömürlü yeni bir topluluğun başlangıcı idi (bak. Osmanlı Dram Kumpanyası).

Osmanlı Tiyatrosu 1884'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda Tomas Fasulyeciyan(->) yönetiminde başka topluluklarla birlikte gösterimler veriyordu. Böylece Osmanlı Tiyatrosu adını iki topluluk paylaşıyordu. Ancak aynı yıl Gedikpaşa Tiyatrosu'nun yıktırılması ya da kapatılması sonucu yalnız Mmakyan yönetimindeki Osmanlı Tiyatrosu kaldı. 1884'ten başlayarak sansürün sıkılığı yüzünden tiyatro yaşamı sönükleşti, özellikle yerli oyunlar hiç oynanmaz oldu. Bu arada Osmanlı Tiyatrosu Türkçe'nin yanısıra Ermenice ve Bulgarca gösterimler de vermiştir. Öyle ki Bulgar tiyatrosunun önemli oyunları ilk kez Osmanlı Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir.



Bibi. And, Osmanlı; And, Tanzimat; Sevengil, Tanzimat.

METİN AND



OTELLER

Günümüzdeki anlamıyla otellerle, İstanbul oldukça geç, 19. yy'in yarısına doğru tanıştı. Daha önce, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, kente gelip bir süre kalacak olan yabancılar ya özel evlerde, elçiliklerin, kilise ve manastırların misafirhanelerinde,

kervansaraylarda, külliyeler çevresindeki misafirhanelerde, imarethanelerde vb; ya da ücret ödeyerek hanlarda, bekâr odalarında vb kalırlardı (bak. konaklama). "Ho-tel garnis" denen mobilyalı, pansiyon türünden odalar ise, daha çok yabancılar içindi ve 19. yy'da yaygınlaşmıştı.

İstanbul'da, geleneksel konaklama tesislerinden ve alışkanlıklarından farklı, bugünün otellerinin başlangıcı sayılabilecek ilk otel Beyoğlu'nda o zaman "Grand Rue de Pera" denen İstiklal Caddesi'nde, 463 no'da şimdiki Kumbaracı Yokuşu başında 1841'de açılmış olan Hotel d'Angleter-re'dir. 1870'lerin gazete ilanlarından kuruluş yılı ve adresi tespit edilebilen otelin kurucusu I. Missirie idi. Zamanına göre çok konforlu ve Batılı olan Hötel d'Ang-leterre'in restoranı da ünlüydü.

Yine Beyoğlu'nda, belki Hötel d'Angle-terre ile eşzamanlı, belki de ondan biraz önce (1840) Galata Kulesi civarında Hötel deş Quatre Nations bulunmaktaydı. Hakkında fazla bilgi bulunmayan bu konaklama tesisinin büyücek bir pansiyon olduğu da düşünülebilir. 1849'da, yine Grand Rue de Pera üzerinde Grand Hötel d'Orient açılmış, aynı yıl Tepebaşı tarafına doğru Hötel de Bysance, Rus Sefare-ti'nin karşısında ise Hötel de Pera kurulmuştur. 1850'lerden sonra Beyoğlu'nda Grand Rue de Pera üzerinde ve Tepebâ-şı'nda, Petits Champs deş Morts adı verilen mezarlık tarafında yeni oteller birbirini izler. 1851'de Hötel de France, 1860'ta As-malımescit civarında köşede Hötel Resta-urant deş Colonies, bugünkü Avrupa Pasa-jı'nın bulunduğu yerde Hötel Restaurant du Palais deş Fleurs, şimdiki Kallavi So-kağı'nda Hötel de Grece, Tepebaşı'nda Londra Oteli, Hötel d'Europe, 1862'de Hötel de Paris, 1864'te şimdiki Orhan Apaydın Sokağı'nda (Piremeci Sokak) Hötel de Vienne, 1870'lere doğru Hötel Saint-Peters-bourg, Hötel de Grand Bretagne, 1875'te Hötel de Constantinople ve Grand Hotel National, Hötel Restaurant Anatolie vb açıldı. 1876'da, daha 1860'larda Büyükada'da

Swissotel ve

Conrad

Oteli'nin bir



görünümü.

Gürol Kara/

TETTV Arşivi

Hötel Giacamo'yu açmış ve işletmekte olan, Tepebaşı'ndaki Hötel d'Orient'ın, Hotel de Constantinople'un da sahibi olan otelci aile Logotheti'lerden François Logot-heti Tepebaşı'nda Hotel Royal'i açtı. Bir süre sonra adı Hötel Royal d'Angleterre olan bu otel ingiltere Elçiliği'nin bulunduğu yerdeki İbrahim Paşa Konağı binasındaydı (daha sonra Royal Otel ve Alp Oteli adlarını almıştır).

Aynı zamanda ünlü restoranlara, kafe-lere sahip olan, çoğu müzikli eğlence yerleri niteliğinde bulunan, maskeli baloların tertip edildiği, haftanın belli gecelerinde çeşitli özel eğlencelerin de yapıldığı bu oteller, Beyoğlu'nda (Pera) Batılı yaşam biçiminin simgeleriydiler. 19. yy'ın ikinci yarısının bu otelleri, otelci Levantenler arasında sık sık el değiştiriyor, çoğunlukla yeni adlarla yeniden açılıyor, bina değiştirdikleri de oluyordu.

1891'de Beyoğlu'nda Grand Hötel de Londre yeni yerinde en son konfor ve lüksle, iddialı biçimde açıldı (bak. Londra Oteli). Bütün odalarında sıcak su, elektrik, iç hat telefon vardı. 1890'lar Beyoğlu'nda kendileri veya ünleri günümüze kadar gelen büyük otellerin kuruluş dönemi oldu. 1892'de Şark Ekspresi (Orient-Express) yolcuları için özel olarak inşa edilen Pera Palas(-0, 1896'da Hötel Bristol, 1898'de bütünüyle yeniden yapılan ve dekore edilen Hötel Saint-Petersbourg, 1897'de ünlü Tokatlıyan Oteli(->) açıldı. 20. yy'a girerken Beyoğlu'nda bunlar dışında da pek çok otel ve bir o kadar da pansiyon vardı.

istanbul'da 19. yy'ın sonu, 20. yy'ın başında büyük ve önemli otellerin daha çok Beyoğlu'nda toplanmasına karşılık, Sirkeci tarafında da, ayrıca Kadıköy yakasında, Bakırköy civarında ve Boğaziçi'nde de daha küçük çapta ve özelikle Boğaziçi'nde pansiyona daha yakın oteller kurulmuştu.

Cumhuriyet sonrasında İstanbul'da oteller gerek sahipleri gerekse yerleri açısından önemli değişiklikler geçirmiş görünüyorlar. 1934 tarihli İstanbul Şehir Rehbe-n'he göre, o dönemde İstanbul'da 67'si Is-



OTOBÜS

180

181

OTOGARLAR

pe'de Dedeman, Elmadağ'da Divan, Tarabya'da Büyük Tarabya, Ataköy'de Holiday Inn Crown Plaza, Yeşilköy'deki Polat Re-naissance, Taksim Elmadağ'da Hyatt Re-gency, Harbiye'de Hilton, Maslak'ta Mö-venpick, Silivri'de Klassis, Suadiye'de Prin-cess, Laleli'de Merit (Eski Ramada), Taksim'de Sheraton, The Marmara otelleriyle Maçka'daki Swissotel the Bosphorus'tur. Ayrıca çoğu eski eserlerin restorasyonuyla kazanılmış olan Sultanahmet'teki Yeşil Ev'in, Ayasofya pansiyonlarının, Çubuk-lu'daki Hıdiv Kasn'nın da aralarında olduğu turistik amaçlı 28 özel belgeli konaklama tesisi bulunmaktadır. Aralarında Carl-ton, Dilson, Interconti, Holiday Inn (Ataköy Marina), Kalyon Oteli, Maçka Oteli, Pera Palas, Richmond Hotel'in de olduğu 42 dört yıldızlı, 90 üç yıldızlı, 87 iki yıldızlı otel ile çok sayıda tek yıldızlı otel vardır.

İSTANBUL

OTOBÜS

İstanbul'un kent içi toplu ulaşımında halen birinci sırayı koruyan otobüsün İstanbul'a ilk gelişi, İETT'nin(-0 kuruluşundan 13 yıl önce olmuş ve 1926'da 4 adet otobüs sa-

tanbul, 57'si Beyoğlu, 7'si Üsküdar-Kadı-köy, 6'sı Boğaziçi, 15'i Adalar tarafında olmak üzere 152 kayıtlı otel vardı, istanbul yakasındaki oteller, Sirkeci Garı yakınında, Muradiye, Hüdavendigâr, Ebussuut Caddesi çevresinde kümelenmişti. Beyoğlu'nun Cumhuriyet öncesinin de ünlü otellerinden Avrupa, Benzur, Berlin, Bristol, Büyük Em-peryal, Büyük Londra, Kantinantal, Novot-ni, Pera Palas, Tokatlıyan gibi otelleri varlıklarım sürdürürlerken, Park Otel(->), Lozan Palas gibi oteller de açılmıştı. Boğaziçi'nde Tarabya'daki Tokatlıyan, Büyük-dere'deki Paris en önemlilerindendi.

1950'de şehrin en iyi sayılan oteli Park Otel'dir. Lüks kategorisinde olan 6 otel, Park Otel, Konak Oteli, Tarabya Konak Oteli, Pera Palas, Yeşilköy'deki Deniz Park Palas, Büyükada'daki Splandit Palas'tı. Birinci sınıf sayılan oteller Beyoğlu'nda Kantinantal Oteli, Bristol Oteli, Londra Oteli, Sirkeci'de Öz ipek Palas, Yeşilköy'de Çınar Oteli, Büyükada'da Akasya Oteli'ydi. Şehrin çeşitli yerlerindeki diğer oteller ise ikinci sınıf veya daha aşağıydı.

İstanbul'da "yeni kuşak oteller" denebilecek büyük, konforlu, lüks (beş yıldız) otellerin ilki ise 1955'te açılan Hilton Ote-li(-0 oldu. Divan Oteli(-») 1958'de onu izledi. Aynı tarihlerde Tarabya'da Tokatlıyan Oteli'nin yerine Büyük Tarabya Oteli yapıldı. Taksim'de Intercontinental ve She-raton 1970'lerde bunları izledi.

1980-1990'larda Türkiye ve İstanbul'un geçirdiği sosyoekonomik değişme sürecinde İstanbul'da çoğu uluslararası otel zincirlerine bağlı beş yıldızlı, dört yıldızlı büyük oteller çoğalırken, bir başka gelişme de, özellikle Beyazıt-Laleli-Aksaray-Fındık-zade hattında Arap ülkelerinden ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelenlerin barındığı mütevazı otellerin artması oldu. Ayrıca Sultanahmet çevresinde de orta ve orta-alt sosyoekonomik katmanlardan turistlere hitap eden yeni oteller açıldı.

1994 itibariyle İstanbul'da 19 beş yıldızlı otel bulunmaktadır. Bunlar Aksaray'da Akgün, Gayrettepe'de Büyük Sürmeli, Beşiktaş'ta Conrad, Yeşilköy'de Çınar, Beşik-taş-Çırağan'da Çırağan-Kempinski, Esente-

tın alınmıştı. O güne kadar kent içi toplu ulaşımın tramvay aracılığıyla sağlandığı İstanbul'da, bu otobüsler gereği gibi verimli işletilememiş; bir süre sonra da hurdaya ayrılmıştı.

The Marmara (solda) ve Sheraton Oteli.

Ertan Uca,

1994/TETTV

Ai'şivi

İETT filosuna, istanbul'un ve istanbullunun yaşamına gerçek anlamda katılan ilk otobüsler, 1942'de ABD'den alınan White marka 9 adet otobüstür. Daha sonra 1943' te İsveç'ten 15 adet Scania Vabis marka otobüs alınmış, bu yıldan itibaren otobüs alımı hızlandırılarak 1994'te 2.400 otobüs-lük filoya ulaşılmıştır. 19ö3'te İtalya'dan 100 adet troleybüs satın alınarak hizmete verilmişse de, 1984'te dönemin belediye başkanı tarafından, trafiğe engel oldukları gerekçesiyle seferden kaldırılmıştır.

İstanbul'un bir ucundan diğerine, kent içi toplutaşıma hizmetinin yüzde 40'ını sağlayan iETT, bugün, 1.200 km'lik yol ağında çalışmakta, toplam hat uzunluğu ise 5.230 km'yi bulmaktadır.

5 yıl önce 1.300 otobüslük filosunun 1.000'i ile her gün sefere çıkan lETT'nin filosundaki otobüs sayısı bugün, 2.400'e ulaşmıştır. Bu 2.400 otobüsten 2.000'i her gün sefere çıkmakta, toplam yaklaşık 400.000 km yol kat etmekte ve günde ortalama 1.500.000 yolcu taşımaktadır.

istanbul'un kent içi ulaşımına, son yıllarda, solo ve körüklü tiplerin dışında, yeni tip otobüsler de katılmıştır. Çift katlı otobüslerle doğal gazla çalışan yeşil otobüsler bunlar arasında sayılabilir.

1993'e kadar normal ve körüklü otobüslerle hizmet veren iETT, 1993 içerisinde filosunu çeşitlendirmiş ve ilk etapta 26 adet çift katlı otobüsün alımını gerçekleştirmiştir. İngiliz-Hollanda ortak yapımı olan Daf-Optare marka otobüsler uzun hatlarda ve özellikle turizm amacıyla çalıştırılmaktadır. Yolcuların istanbul'un panoramasını farklı bir gözle görmesini sağlayan çift katlı otobüslerde, özürlü vatandaşların otobüse kolay binmesini sağlamak için kapı platformları hidrolik sistemle yer düzeyine kadar indirilebilmektedir.

iETT, deneme amacıyla 100 adet do-

İstanbul'da şehir içi toplu ulaşımında kullanılan ilk yolcu otobüsleri, 1928. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu

ğal gazla çalışan otübüsü de filosuna katmıştır. İlk etapta 1994 başında 10 tanesi doğal gaza çevrilen bu otobüslerden, her ay 10 tanesi daha doğal gazlıya dönüştürülmektedir. Doğal gazla çalışan otobüslerde yüzde 30 mazot, yüzde 70 doğal gaz kullanılmaktadır. Motora ilk hareket mazot tarafından verilmekte, motor belli bir devre ulaştıktan sonra, doğal gaz sistemi devreye girmektedir. Doğal gazlı otobüsün gerek İstanbul'un hava kirliliğini önlemedeki katkısı, gerekse rantabl bulunması halinde, filodaki diğer otobüsler de zaman içerisinde doğal gazlıya dönüştürülebilecektir. Özel Halk Otobüsleri: Günden güne büyüyen ve hemen her yıl yeni yeni semtlerin oluştuğu İstanbul'da, anakent belediyesinin yan kuruluşlarından birisi olan İETT, zaman içerisinde kent içi ulaşımda yetersiz kalmış ve o güne kadar bağımsız bir biçimde çalışan özel halk otobüslerinin yönetim, yürütüm ve denetimleri bu kuruluşa devredilmiştir. Bugün 800 civarında olan özel halk otobüslerinin ortalama 500'ü her gün sefere çıkmaktadır.

BÜNYAMİN ÇELEBİ



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin