Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə43/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   147

Bibi. A. R. Sağman, Meşhur Hafız Sami Merhum, İst., 1947; M. Cemil, Tanburi Cemil'in Hayatı, Ankara, 1947; N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, II, Ankara, 1986; Öztuna, BTMA, II. FiKRET BERTUĞ

OSMAN HAMDİ BEY

(30 Aralık 1842, İstanbul - 24 Şubat 1910, İstanbul) Ressam, arkeolog, müzeci, yazar.

Elçilik, nazırlık ve sadrazamlık yapan İbrahim Edhem Paşa'mn (1818-1893) oğludur. Yağlıkçılar Kâhyası Hacı Mustafa Ağa'nm kızı Fatma Hanımla evlenen İbrahim Edhem'in Osman Hamdi, İsmail Ga-lib, Mustafa ve Halil Edhem Eldem(-») olmak üzere 4 oğlu oldu. En büyüğü olan



OSMAN HAMDİ BEY

162

163 OSMAN KEŞFÎ EFENDİ TEKKESİ

Osman Hamdi, Beşiktaş'ta ilkokula başladı. 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'ye devam etti. Resme olan ilgisi o zamanlarda belirdi. Bu dönemde yaptığı karakalem resimleri Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu'nda bulunmaktadır. Çok küçük yaşlarda Batı kültürü ile tanışan İbrahim Edhem, kendisi gibi oğlu Osman Hamdi'yi de ortaöğrenimim tamamladıktan sonra 1857'de hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Osman Hamdi burada bir yandan hukuk derslerine devam ederken, bir yandan da Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda resim derslerine katıldı, özel atölyelere devam etti. Jean-Leon Gerome ve Gustave Boulan-ger'den resim dersleri aldı, ayrıca arkeoloji ile de ilgilendi, bu alandaki dersleri izledi. 1858'de Sırbistan ve Viyana'da sergiler ve müzeler üzerine incelemelerde bulundu. Aynı yıllarda Paris'e eğitim için gönderilen Süleyman Seyyid ve Şeker Ahmed Paşa'yla birlikte 18ö7'de açılan Uluslararası 2. Paris Dünya Sergisi'ne katıldı. Abdü-laziz'in Paris'i ziyareti sırasında diğer arkadaşlarıyla birlikte sergide görev aldı ve bir madalya kazandı. Paris'te öğrenciliği sırasında Marie adlı ilk eşiyle evlendi. 10 yıl evli kaldığı bu ilk-eşinden 2 kızı dünyaya geldi. 1869'da istanbul'a dönerek çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu. Önce Midhat Paşa'nın Bağdat'a giderken kendisine önerdiği "vilayet umur-ı ecnebiye müdürlüğü" görevini kabul ederek Bağdat'a gitti. Oradaki görevi sırasında resim çalışmalarını da sürdürdü. Doğulu tipleri notladı. 1871'de İstanbul'a döndü ve "teş-rifat-ı hariciye müdür muavini" oldu. "Ben" takma adıyla 1871-1872 yıllarında biri Türkçe İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz, ikincisi Fransızca Cerf Volant (Uçurtma) adlı iki tiyatro oyunu yazdı. Oyunları Osmanlı Tiyatrosu ve Fransız Tiyatrosu'nda sahnelendi. Resimlerdeki dekor etkisi ile tiyatronun görselliği arasında bir ilinti kurdu. 1873'te, Viyana Dünya Sergisi'ne gönderilecek yapıtların seçimi, sergi mekânının yaptırılması işleriyle görevlendirildi ve komiser olarak Viyana'ya gitti. Burada adını sonradan Naile olarak değiştirdiği yine Marie adlı bir başka Fransız kızı ile tanıştı ve birinci eşinden ayrılarak onunla evlendi. 1875'te Hariciye Nezareti Umur-u Ecnebiye kâtipliğine atandı; 1876'da Abdüla-ziz'in tahttan indirilmesiyle bu görevden alındı ve matbuat-ı ecnebiye müdürlüğüne, 1877'de de Altıncı Daire-i Belediye(->) müdürlüğüne getirildi. Aynı yıl Maarif Ne-zareti'ne bağlı olarak kurulan müze komisyonunun 8 üyesinden biri oldu. Kuruluş halindeki Müze-i Hümayun'un (Arkeoloji Müzesi) müdürü olan P. Anton Dethi-er'in(->) ölümü üzerine 4 Eylül 1881'de bu kurumun müdürlüğüne getirildi.

Osman Hamdi Bey'in bu tarihten sonra kültür ve sanat alanındaki çalışmaları yoğunlaştı. Görevi sırasında Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan taşınabilir nitelikteki bütün sanat yapıtlarını toplamayı, korumayı, sergilemeyi ve müzecilik anlayışı içinde bir araya getirmeyi amaçladı. O sıralarda Çinili Köşk'te(->) bulunan bu müzeyi yeniden düzenleyip geliştirdi, daha

önceki onarımlarda üstleri sıva ile örtülmüş çinileri açığa çıkardı. 1882'de bir yandan da müze için yeni bir bina yaptırma çabası içine girdi. Çinili Köşk'te korunan koleksiyon için mimar Alexander Valla-ury'ye Arkeoloji Müzeleri binası tasarlattı. Bugünkü Arkeoloji Müzesi 1891'de onun zamanında tamamlanarak açıldı. Müzenin yapımının bitirilerek tümüyle hizmete girmesi 1891-1907 arasında üç aşamada gerçekleşti. Usul-i Mimari-i Osmanindh bir kitap yayımladı.



Osman Hamdi Bey

Sebah-Joaili&r

Cengiz Kahraman arşivi

1884'te yeni bir Âsâr-ı Atika Nizamnamesi çıkarılmasına önayak oldu. 1874 tarihli Âsâr-ı Âtika Nizamnamesi'nin eksikleri göz önüne alınarak "eski eserlerin devlet malı olması ve yurtdışına çıkarılmaması" özüne dayalı yeni bir tüzük hazırlandı. Osman Hamdi ilk Türk arkeologu olarak da adım duyurdu. Müze müdürlüğü sırasında Nemrut Dağı, Sayda, Lagina, Tral-les (Aydın), Alabanda, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan, Langaza, Sakçagö-zü, Sidamara, Bozüyük, Rodos, Taşoz (Bozcaada), Yortan, Notion, Kadeş, Gorikos, Tedmür, Mahmudiye (Spara) kazıları başlatıldı. Aynı yıllarda kendisi de H. Schli-emann'ın Truva'da (Çanakkale) yaptığı kazıya katıldı. 1887'de "İskender" ile "Ağlayan Kızlar" lahitlerinin çıkarıldığı Sayda kazısını müzede görevli arkadaşlarından Demosten Baltacı Beyle birlikte başlattı. Nemrut Dağı'nda ve C. Humann'ın Bergama kazılarında araştırmalar yaptı. Milas yakınlarındaki Lagina kazılarını yönetti. 1883'te Le Tumulus de Nemroud-Dagh (Yervant Oskan ile), 1889'da Leş Ruines d'Arslan-Tasch ve 1892'de Üne Necropo-leRoyaleA Sidon (Theodore Reinach ile) adlı kitapları hazırladı.

Öte yandan bu görevine ek olarak, 1882'de Sanayi-i Nefise Mektebi(-0 müdürlüğü de kendisine verildi. Mektep için bir bina yaptırma onayı aldı. 2 Mart 1883'te eğitimi başlattı. Daha önce bir geleneği ve örneği olmayan güzel sanatlar eğitimi konusunda çağdaş bir yapılanmaya önem verdi. Güzel sanatlar alanında öğretim yapacak ve mimarlık, resim, heykel ve hâk-kaklık bölümlerim kapsayacak bir sivil eğitim kurumunun oluşmasında etkin rol al-

dı. Belirgin yeğlemelerde bulundu. Osman Hamdi Bey okulun öğretim kadrosuna yurtdışında eğitim görmüş yabancı asıllı öğretmenleri almış, asker ressamlara görev vermemişti. Böylelikle figür geleneğini bilen yabancı eğitmenlerin asker ressamlara yeğlenmesiyle figür, bilinçli olarak resme ve heykele sokulmuş oldu. Öte yandan "oymacılık" bölümü adı ile açılan heykel bölümü ile de heykel sanatının eğitimini başlatıyordu.

Arkeoloji ve resim çalışmalarını bir arada sürdüren Osman Hamdi Bey, figürlü kompozisyon, portre, ölüdoğa, manzara ve karakalem desen çalışmaları yaptı. Yapıtlarının çoğunluğunu portre ve figürlü resimler oluşturdu. Portre çalışmalarında çoğunlukla aile çevresinden kişileri resmetti. Öte yandan az da olsa çamaşırcı kadın, balıkçı gibi sıradan kişileri de konu edindi. Dönemin sanatçıları manzara ve ölüdoğa geleneğini sürdürürken o, akademik doğrultuda büyük boy figür ve figürlü kompozisyonlara yöneldi. Figürlü kompozisyonlarında mimari ve mimari bezeme önemli yer tuttu. Osman Hamdi Türk resmine Batılı anlamda figür resmini getiren ilk ressamlardan biri olarak tanındı. Özellikle insan figürünün Türk resmine girmesinde katkısı büyük oldu. Figürlü kompozisyonlarında hocası Jean-Leon Ge-rome'un etkisinde kaldı ve o dönemde Fransa'da önemli bir yer tutan oryantalizm anlayışında resimler yaptı. "Türbedeki Kadınlar" adlı yapıtı Fransız hükümeti tarafından satın alınarak Sömürgeler Bakanlığı' na asıldı.

Osman Hamdi Bey yaşantısında Batılı değerleri benimsemiş, Batı müziğini sevmiş, ev içinde Fransızca konuşmuş, yaşantısında geleneksel değerleri yadsır bir yaklaşım içinde olmuştur. Irk ve din konusunda önyargısız olmayı yeğleyen Osman Hamdi'nin, bununla birlikte resmettiği dünya, kendi içinden çıktığı toprağın mekânları, nesneleri, figürleri oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarındaki sanatsal etkinlikler üzerine yazılar yazan Adolp-he Thalasso'ya göre Osman Hamdi, oryantalist bir sanatçı değildi, yapıtlarında Müslüman değil, Türk kimliğini öne çıkarmayı istemekteydi ve o Türk resminde röne-sansa neden olmuştu. Osman Hamdi kompozisyonlarında açık ve anlaşılır bir çevre düzeni, yaygın ve saydam bir ışık kullanımı, optik yanılsamaya olanak tanımayan bir netlik, titiz ve yüzeye bağlı bir boya kullanımını yeğledi. Gerçekçi akademik bir resim anlayışını benimsedi, nesnenin kendi rengine bağlı kaldı.

Onun oryantalist yaklaşımında bilgisine sahip olduğu kültürel ortamın gerçekleri yansıdı. Bu bakımdan konularında gelenekçi bir tutum izledi. Doğu insanını ve mimarisini, mimari bezemeyi, Doğu'ya özgü eşyaları büyük bir duyarlılıkla tuvaline aktardı. Türbe ve cami kapıları, bunların üzerlerindeki yazıtlar, duvarlardaki çini süslemeler, hatlar, sedef kakmalı, fildişi mobilyalar, şamdan, buhurdanlık, gülabdan, yağdanlık, ağaç ve taş işlemeler, parlak kumaşlar, peşkirler, yağlıklar, ipekli, iş-

lemeli kadın ve erkek giysileri, çeşitli işli silahlar ve çoğaltılabilecek türlü nesneler büyük bir gözlemin sonucudur. Osman Hamdi'nin resimlerinde birbiriyle doğrudan ilişkisi olmayan öğeler, bir düzenleme içinde bir arada ele alınmıştır. Tablolarında daha çok fotoğraftan yararlanmasına karşın ayrıntılarda titiz işçiliğe önem verdi. Erkek figürlerindeki çeşitli pozlarda, değişik giysiler giyerek model olarak kendi fotoğraflarını da kullandı. Bu figürlerin res-medilişinde çoğu kez Arap giysilerini kullandı. Değişik giysileri resmedişinde 1873 Viyana Sergisi'ne gönderilen "Elbise-i Osmaniye "nin büyük etkisi oldu. Metnini Marie de Launay ile birlikte hazırladığı Leş costumes populaires de Turquie en 1873/Bin iki Yüz Doksan Senesinde Elbise-i Osmaniye adlı kitabın hazırlanışında-ki çalışmaları sırasında daha yakından tanıma olanağı bulduğu değişik giysileri Do-ğu'nun gizemli havasını vermede kullandı.

Türk resim sanatında figür sorununa en dizgeli yaklaşan ve figürü bir sorunsal olarak resme sokan Osman Hamdi, "kadın"a yaklaşımında da farklı bir tavır içinde oldu. Türk resminde "kadın" izleğini de önemseyen bir sanatçı olarak tanındı. Yapıtlarında, o dönem Türk edebiyatında yenilenerek gündeme gelen "ebedi kadın"ı göstermeye çalıştı. Kadını yalnızca portre olarak değil aynı zamanda günlük yaşamı içinde ve erkeğe eşit bir konumda betimledi. Kentsoylu, saray kadını ya da saraya yakın kadına ilişkin bilgiler edindiğimiz resimlerinde kadını, çoğu kez edilgen değil etken göstermeyi istedi. Osman Hamdi'nin kadınları, oryantalistlerin ele aldığı egzotik Doğu'nun odalık kadınlarından farklıdırlar. Kapalı ya da açık uzamlarda çoğunlukla bir iş yaparken gösterilmişlerdir. Bizimle göz göze gelmezler; ilişki kurmazlar, bize ve karşı cinse sunulmazlar. Pişiren, kotaran, analık edenin de ötesinde, okuyan, bilgilenen bir kadın tipi çizmiştir Osman Hamdi. Hattâ kadın ve erkeği aynı düzlemde ele almıştır. Erkek gibi, kadın da dış dünyaya, yeniliklere, bilimsel olana ilgi duymakta, izlemektedir. Bu görüntü, resim yapmak için verdirilmiş pozun ötesine geçer. Kitap, pozun bir ayrıntısı değildir. Okunmuş, yıpranmış, yine dönüp bakılmak için sahile aralarına imler konulmuştur. Kısaca, Tanzimat adamı Osman Hamdi'nin resimlerinde bilim yüceltilirken kadına da bu yeni oluşumun içinde yer verilmiş, kadının evdeki ve sokaktaki yaşamı dışa açılmıştır. Resimlerinde kadın şıktır, onurludur ve yüceltilmiştir. Osman Hamdi, kadını, toplumsal anlamda ülküselleştirme-yi yeğlemiştir.

Osman Hamdi, sanatsal etkinlikleri de yakından izledi. 1867 ve 1889'da Paris'te üç sergiye yapıtları kabul edildi, 1880 ve 1881'de Tepebaşı'nda açılan sergilere yapıt verdi, 1901,1902 ve 1903'te İstanbul'da düzenlenen 1., 2. ve 3. İstanbul resim salonlarına da katıldı. Öte yandan Avrupa'da çeşitli sergi ve etkinliklerde madalyalar aldı.

Bir kültür ve sanat adamı olarak tanımlanabilecek Osman Hamdi ressam ve arkeolog kimliklerinin ötesinde bürokrasideki

îü

ÜS



Osman Hamdi Bey'in "Rüstem Paşa Camii Önünde" adlı tablosu, yağlıboya, 210x120 cm. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu

başarısı, yöneticiliği, bilim adamlığı, yazarlığı, diplomatlığı ile de ilginç ve çok yönlü bir kişilik olmayı başardı.

Yurtiçinde ve yurtdışındaki müzelerle çeşitli özel koleksiyonlarda yapıtları bulunan Osman Hamdi, vasiyetine uygun olarak Gebze-Eskihisar'da sahile yakın bir tepede zeytin ağaçlarının altında toprağa verildi.

Bibi. Anonim, Osman Hamdi Bey-Fotoğraflar-la Resim Sergisi, İst., 1993; M. And, "Osman Hamdi Bey'in Tiyatroya Katkısı ve Çağının Tiyatro Yaşamı", /. Osman Hamdi Bey Kongresi-Bildiriler, ist., 1992; M. Cezar, Sanatta Batı'ya Açılış ve Osman Hamdi, İst., 1971; M. Cezar-F. Edgü, Osman Hamdi Bilinmeyen Resimleri, ist., 1986; M. Cezar, Müzeci ve Ressam Osman Hamdi Bey, İst., 1987; A. Çöker, Mekteb-i Sanayi-i Nefise-iŞahane, ist., 1983; I. A. Duben, "Osman Hamdi'nin Resminde Epistemolojik Çelişkiler", /. Osman Hamdi Bey Kongresi-Bildiriler, ist., 1992; S. Germaner-Z. tnankur, Orientalism and Turkey, ist., 1989; S. Germaner, "19. Yüzyılın ikinci Yarısında Osmanlı-Fransız Kültür ilişkileri ve Osman Hamdi Bey", /. Osman Hamdi Bey Kongresi-Bildiriler, ist., 1992; Z. Rona (yay. haz.), /. Osman Hamdi Bey Kongresi-Bildiriler, 2-5 Ekim 1990, İst., 1992; Z. Rona (yay. haz.), Osman Hamdi Bey ve Dönemi, îst., 1993; A. Thalasso, Lespremiers salons depeinture de Constantinople, Paris, 1906; ay, L'Art Ottoman lespeintres de Turquie, Paris, 1910.

ZEYNEP YASA YAMAN



OSMAN KEŞFÎ EFENDİ TEKKESİ

Eminönü İlçesi'nde Vezneciler semtinde, Kalenderhane Mahallesi, Hallacı Mansur Sokağı'nda 102 pafta, 664 ada, 24 sayılı parseldedir.

Tekke Osman Keşfî Efendi'nin 15 Sefer 1093/23 Şubat 1682 tarihinde düzenleyip 1101/1689 tarihinde tescil edilerek yürürlüğe giren vakfiyesi ile kurulmuştur. Vakfiyede "yedi bab hücürat ve cami" ile bir su kuyusunu ihtiva eden ağaçlı bahçeden söz edilmektedir. Ancak Osman Keşfî Efendi'nin günümüzdeki tekkesinde vakfiye kayıtlarını teyit edici herhangi bir kitabe mevcut değildir. Niksar'da yaptırdığı camisinin kitabesine göre Osman Keşfî Efendi Aziz Mahmud Hüdaî Efendi'nin bendesi ve Celvetî tarikatındandır. Erzurumlu olup vefatında (1127/1715) Niksar'daki caminin avlusuna defnedilmiştir. Tekkenin postnişinleri şunlardır: l- Şeyh Osman Keşfî Efendi, 2- Şeyh Uzun Hafız E-fendi (ö. 1845), 3- Mahdumu Şeyh Mehmed Efendi, 4- Şeyh Ali Harputî, 5- Seyid Mehmed Raif Efendi, 6- Kâmil Efendi, 7-Ker-küklü Mehmed Müştak Efendi el-Kadirî.

Tekkenin ilk banisi, vâkıfı ve şeyhi Osman Keşfî Efendi'nin yaptırdığı bina 1781 Cibali yangınında yanmış ve tekrar yapılmıştır. Daha sonra tekrar yanan tekkeyi son şeyh Mehmed Müştak Efendi 13207 1902'de yeniden yaptırmıştır.

Günümüzdeki bina Şeyh Mehmed Müştak Efendi'nin yaptırmış olduğu binadır. Ahşap karkas ve iki katlı olarak inşa edilmiştir. İçte bağdadi sıva, dışta ise ahşap kaplamalı olup, çatı örtüsü alaturka kiremittir. Tekkeye Hallacı Mansur Soka-ğı'ndan üzerinde yıldız motifleri bulunan çift kanatlı bir kapıdan girilir. Zemin kat girişten 120 cm yükseltilerek altta depo işlevi görebilecek bir bodrum kat elde edilmiştir. Bu katta bir merdiven sofası ile iki oda ve sonradan eklenen bir mutfak ile tuvalet bulunur. Üst kata 18 basamaklı ahşap merdiven ile çıkılır. Bu katta içinde zikir yapılan tevhidhane bulunur. Tevhidhane kareye yakın planda ve 4 m yüksekliğinde bir hacimdir. Burada kapının sağ tarafına gelen kısımda ahşap dikmeler üzerinde kafesli kadınlar mahfili bulunur. Mahfilin altı ise ahşap korkuluk ile ana mekândan ayrılarak maksure haline getirilmiştir. Ancak son yıllarda binanın kullanıcıları tarafından bu mahfil ve maksure

Osman Keşfî Efendi Tekkesi'nin rölövesi. Vakıflar Dergisi, S. 21 (1990)



OSMAN REİS CAMÜ

164

165

OSMANLI BANKASI

kaldırılarak mimari özelliği tahrip edilmiştir. Tevhidhanenin mihrabı dışa yarım daire şeklinde çıkıntı yapacak şekilde düzenlenmiş ve dışta üzeri düşey yönde ahşap ile kaplanmıştır. Bu katta ayrıca tev-hidhaneye bitişik küçük bir oda da vardır. Süsleme açısından önemli bir elemanı yoktur. Tavanlar basit pasalı olarak yapılmış, sadece tevhidhane tavanının ortasına Kadirî tarikatı sembolü ahşaptan beş köşeli yıldız motifi konulmuştur. Pencereler giyotin pencere tarzında yapılmış, alt kattakilerin önünde döneminin demir parmaklıkları bulunmaktadır. Dış görünüm olarak ahşap bir istanbul evinden farksız bir mimariye sahip olması ve mimari olarak öne çıkmamış olmasına rağmen, küçük bir bina üzerinde tekke mimarisine gerekli hacim ve özellikleri taşımasıyla önem kazanmaktadır.



Bibi. Ahmed Muhiddin Efendi, Tomar-t Kebir Sufiye Silsilenamesi, (yazma); Hüseyin Vas-saf, Müştakname, (yazma); E. Demirel, "Vakıflar İdaresi'nin Günümüze Ulaştırdığı Bir Ahşap Yapı: Keşfî Osman Efendi Tekkesi", VD, XXI (1990), s. 115-128.

ESİN DEMİREL ÎŞLİ



OSMAN REİS CAMÜ

Istinye'de, İstinye İskelesi'nin yakınında, Sarıyer istikametine giderken cadde üzerinde sağ tarafta, yalıların önünde yer almaktadır.

Yapının ilk olarak 1045/l635-36'da Osman Reis (ö. 1645) isimli bir zat tarafından yaptırıldığı ve pek çok onarımdan sonra 1321/1903-04'te Ahmed Afif Paşa tarafından bugünkü görünümüyle tekrar inşa edildiği bilinmektedir. 1321 tarihi, harim kısmına geçişi sağlayan ahşap kanadı kapının üstündeki lacivert zemin üzerine altın yaldızla yazılmış olan ayet kitabesinin altında görülmektedir.

Kapısı doğrudan caddeye açılan, kare planlı, kagir, ahşap örtülü, küçük ölçülü bir camidir. Kapının sol tarafındaki boşluk madeni parmaklıklarla çevrelenmiş ve bu* radan seviye farkından dolayı merdivenlerle inilen arka bahçeye geçiş sağlanmıştır. Yine seviye farkı nedeniyle ön cepheden tek katlı görünen cami mihrap cephesinden bakıldığında bodrum katı ile iki katlı görünmektedir. Kapının sağ tarafındaki boşluk ise kapı çıkıntısına uygun olarak "L" şeklinde düzenlenmiş 5 musluklu abdest alma yeri halinde değerlendirilmiştir.

Günümüzde onarımda olan bu küçük caminin I. Ulusal Mimarlık Dönemi'nin karakteristik özelliklerini bünyesinde toplamış başarılı bir örnek olduğu söylenebilir. Yapının dış yüzünde sarı rengin hâkim olduğu, köşelerin ve yapıya hareket kazandıran silmelerin beyaza boyandığı, üzerinin kiremitli kırma bir çatıyla örtüldü-ğü görülmektedir. Köşeleri yuvarlatılmış geniş kenarlı ahşap bir saçak altına alınmış olan yapıda üst hizada sivri kemerli ufak nişler çepeçevre dolanarak hareketlilik sağlamışlardır. Bu nişlerin altında kesintisiz olarak devam eden birkaç sıra düz silmeler görülmektedir. Cami, mihrap, giriş ve batı cephelerinde 2'şer, doğu cep-

hesinde ise 3 olmak üzere toplam 9 adet sivri kemerli pencere ile aydınlatılmıştır.

Klasik dönem minarelerini anımsatan minaresi kuzeybatı köşesinde, yapıya bitişik, ahşap saçağın içinden yükselmektedir. Köşeleri pahlanmış bir pabuç üzerinden yükselen silindir gövdeli basit bir minaredir. Şerefe üç sıralı mukarnas dizisine oturtulmuş, korkuluklarında ajurlu geometrik geçmeli şebekeler kullanılmıştır. Şerefe kapısı üzerindeki ince, bitkisel kıvrımlı bordur zarif görünümüyle dikkat çekmektedir.

Mihrap cephesi diğer cephelere göre daha sade bir görünüme sahiptir. İki pencere arasında yer alan mihrap dışa hiç aksettirilmemiş ve bu bölümdeki üst hizada dolanan sivri kemerli yüzeysel nişler de kesintiye uğramıştır. Buna karşın giriş cephesi ise, üzerindeki kıvrımlı saçağı ile caminin kare planının dışına taşmış küçük dikdörtgen hazırlık bölümüyle çok hareketli bir görünüme sahiptir. Saçak oyuntusuna kadar yükseltilmiş sivri kemerli, ahşap şeritlerle kafeslere bölünmüş, renkli ve beyaz camlarla kaplanmış kapıdan, mermer bir seki ile yükseltilmiş hazırlık bölümüne girilir. Bu ufak birim iki yana açılan yine aynı karakterdeki pencerelerle çok aydınlık bir görünüm kazanmıştır. Buradan basık kemerli, özenli bir işçilik gösteren ahşap kanatlı kapı ile doğrudan harime geçilmektedir.

Caminin içine girildiğinde bütün duvarların çini görünümlü kalem işleriyle kaplı olduğu görülür. Çini görünümü, kalem işi bezemenin üzerine ince çizgilerle yapılmış 29,5x29,5 cm'lik karelerle sağlanmıştır. Bu kareleme yöntemiyle uzaktan bakıldığında çini karolarla duvar kaplanmış gibi gözükmektedir. Bütün duvarlar mihrap da dahil olmak üzere açık sarı renkli zemin üzerine lacivert, yeşil, kırmızı ve sarının çeşitli tonlarıyla yapılmış bitkisel bezemeli, ince dallar, hançer yapraklarla birbirlerine bağlanan şakayık, hatayi motifleriyle oluşturulmuş sonsuzluk prensibine uygun kompozisyonlarla kaplanmıştır. Mihrap haricindeki duvarları kaplayan kompozisyon hep aynıdır. Mihrap nişi içinde ise biraz daha farklı bir kompozisyon kullanılmıştır. Kavsarasının içi de yine kalem işi

Osman Reis Camii

Hakan Arlı, 1991

dolgulu olup burada sözü geçen renklere bir de altın yaldızın eklendiği görülür. Sivri kemerli mihrap duvar yüzeyinden hafif bir çıkma yapmakta ve en dıştaki mukarnas, ortadaki geometrik ve en içteki de bitkisel olmak üzere üç sıralı bir bordur dizisiyle çevrelenmektedir. Duvarlardaki bitkisel bezemeli kalem işlerinin koyu zeminli bitkisel motifli bordürlerle çevrelendiği ve bu bordürün pencerelerin kenarlarında da kullanıldığı göze çarpmaktadır. Bitkisel bezemeli kalem işleri pencerelerin alt hizasından başlamakta, bu kısmın altında yine boya ile yapılmış, mermer taklidi, panolar şeklinde düzenlenmiş kaplamalar görülmektedir.

Çapraz tonoz örtülü tavana geçiş kademeli silmelerle sağlanmıştır. Örtü sistemi, âdeta gökyüzü şeklinde, mavi zemin üzerine altın yaldızla yapılmış yıldızlarla kaplanmıştır. "Yıldız Sarayı" kompleksinde yaygın olarak görülen bu yıldız bezemeli örtü sistemi bu camide ortada koyu renk zemin üzerine altın yaldızla yazılmış yuvarlak bir ayet kuşağı ile kesilmektedir.

Harim kapısından içeri girildiğinde sağ tarafta bir eksen etrafında kıvrılarak dönen ahşap merdivenle balkon şeklinde düzenlenmiş, duvarında, yeşil zemin üzerine altın yaldızla yazılmış ve bitkisel bordürlerle çerçevelenmiş "Ya Hazret-i Bilal-i Habeşî" levhası bulunan müezzin mahfiline çıkılmaktadır. Burası tamamen ahşap olup dördü serbest, dördü de giriş duvarına dayalı ahşap ayaklar üzerine oturtulmuştur. Önünde ajurlu ahşaptan şebekeler mevcut olup, aynı şebeke, altındaki özel bölümlerde de kullanılmıştır. Mahfile çıkışı sağlayan merdivenin altında minareye geçiş veren ahşap kanatlı kapı bulunmaktadır. Minare merdiveni madeni olup basamakları boşluğa aydınlık girebilmesi amacıyla ajurlu yapılmıştır.

Caminin içinde ortak motiflerin kullanıldığı, beyaz boyalı, altın yaldızlı bezemeli, ahşaptan, kabartma, oyma ve ajurlu süs-lemeleriyle dikkat çeken minber ve vaaz kürsüsü bulunmaktadır. Ayrıca yağlıboya ile yapılmış, üzerinde tarih ve imza bulunmayan, "Mekke" ve "Medine" tasvirli iki tablo ile yine döneminden birkaç tane levha görülmektedir.

Yalıların arasında küçük cep şeklinde bir arsa üzerine inşa edilen caminin doğu cephesindeki arka bahçeye geçit veren aralığa, sonradan ufak bir meşruta eklenmiştir. Günümüzde cami görevlilerinden biri bu bölümde, diğeri ise caminin altındaki bodrum katında oturmaktadır. Alt bahçede ise 17. yy'a kadar inen mezar taşlarının olduğu küçük bir hazire mevcuttur. Hadîka'dz, caminin yanında yer aldığı belirtilen mektep günümüze ulaşmamıştır.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 139; Öz, İstanbul Camileri, II, 52.

BELGİN DEMİRSAR



OSMANBEY

Halaskârgazi Caddesi(->) ile Vali Konağı Caddesi'nin kesiştiği noktadan kuzeye doğru, Halaskârgazi Caddesi'nin iki yanında, Site Sineması'nın da üzerinde bulunduğu yerleşim adasına kadar uzanan bölgede yer alan semt. İdari açıdan, Şişli İlçe-si'ne bağlı Ergenekon ve Halaskârgazi mahallelerinin bir bölümü üzerine yayılmıştır. Sınırları, güneyde Harbiye(->), doğuda Ni-şantaşı(-0, kuzeyde Şişli(-»), batıda Kur-tuluş(-0 semtleriyle iç içe geçer.

Osmanbey semti, Taksim'in kuzeydoğu ve kuzeyindeki diğer semtler gibi oldukça yeni bir yerleşmedir. 1860'lara kadar Har-biye'den Şişli'ye kadar uzanan bölge kırlık ve boş bir araziyken, bu tarihlerden sonra buralarda tek tuk konakların yapılmaya başlandığı görülür. Semte adını veren Osman Bey'in konağı da bunlardan biridir.

II. Abdülhamid'in (hd 1876-1909) mabeyincilerinden olan Osman Bey, Çember-litaş'taki Matbaa-i Osmaniye'nin kurucusudur. Dönemin en yeni ve modern teknolojisine sahip olan bu matbaada basılan çeşitli eserler ve yayınlar arasında, özellikle Hafız Osman yazısı Kuran büyük ilgi görmüş, bütün İslam dünyasının talebiyle karşılaşmış, Osman Bey'in matbaası ünlenirken kendisi de önemli bir servet edinmiştir. Osman Bey 1870lerde bugün kendi adını taşıyan semtin bulunduğu bölgede geniş arazi alarak buraya bir konak yaptırmış; onu kısa sürede başka evler, konaklar izlemiştir. Müşir Gazi Ethem Paşa, Şair Nigâr Hanım(->) semtin ilk dönemlerinin konak sahiplerindendir.

20. yy'ın ilk çeyreğine gelene kadar, özellikle Halaskârgazi Caddesi'nin doğusunda kalan bölge, köşk ve konaklar arasında bahçe gazinolarının da bulunduğu, oldukça yeşil, hoş manzaralı bir yerdi. Burada, Halaskârgazi Caddesi'nin Rumeli Caddesi ile kesiştiği köşede, kapalı ve bahçeli bölümleri olan sazlı-sözlü bir gazino da vardı.

Cumhuriyet'ten 1950'lere kadar Osmanbey semti, İstanbul'un seçkin yerleşimlerinden biri olmayı sürdürdü, 1940'larda başlayıp 1960'lardan sonra hızlanarak, konakların, bahçeli evlerin yerini, dönemine göre lüks sayılan apartmanlar almaya başladı. Önce Halaskârgazi Caddesi'nin iki yanında yükselen apartmanlar, iç ve ara sokaklara da yayıldı. 1950-1960'larda cadde boyundaki apartmanların bir bölümü-

Osmanbey'de, Halaskârgazi Caddesi'nin

görünümü.



Ertan Uca, 1994/TETTV Arşivi

nün alt katları şık dükkânlar haline getirilmişti. Giderek dükkânlar genişledi, bazı eski apartmanlar bütünüyle yıkılarak yerlerine, içlerinde mağazalar, eğlence yerleri, barlar, sinema salonları bulunan pasajlar kuruldu. Mütevazı dükkânlar, lüks büyük mağaza veya butiklere, çoğu da banka şubelerine dönüştü. Halen, Osman-bey'in Halaskârgazi Caddesi boyunca, güneyden kuzeye doğru uzanan kesiminde Garanti Bankası, Pamukbank, İş Bankası, Akbank, Osmanlı Bankası, Yapı Kredi Bankası, Etibank vb sıralanmaktadır. Çevrede konutlar azalırken işyerleri artmıştır. Tarihi Pangaltı Hamamı Osmanbey'de, Halaskârgazi Caddesi'nin Kurtuluş yönünden gelen Derebaşı Sokağı ile kesiştiği yerdedir.

İSTANBUL


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin