Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi


RIFAttİK 330 331 RIGOTTI, ANMBALE



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə85/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   147

RIFAttİK

330


331

RIGOTTI, ANMBALE

yaygınlaşmış, Maarifi Tekkesi ile Çürüklük Tekkesi'ni 20. yy'ın başlarında Aynî Ali Baba Tekkesi'nin(->) kurulması izlemiştir. 1902'de Bağdatlı Mehmed Ensarî tarafından yeniden inşa edilmek suretiyle kurulan Aynî Ali Baba Tekkesi'nde Kadirî ve Rıfaî meşihatı ortaklaşa temsil edilmiştir.

Rıfaîliğin İstanbul'daki önemli tarikat merkezlerinden Eyüp'te yaygınlaşması şehrin diğer kesimlerine oranla daha yavaş olmuştur. Tarikatın bu bölgede doğrudan kurduğu tekkeler, Otakçılar'da Dürzî Şeyh Ali Efendi Tekkesi ile Burhan Dede Tekkesi ve Rami'de Abdullah Efendi Tekkesi'dir. Rıfaîliğin Eyüp'te kurduğu tekkelerin azlığına karşın, diğer tarikatlardan bazı önemli tekkeleri kendine bağladığı görülmektedir. Eyüp'ün tanınmış Halveti tekkelerinden Yahyazade Tekkesi, Şeyh Hasib Efendi (ö. 1834) aracılığıyla 18. yy'ın sonlarında Rıfaî denetimine geçmiş, bunu Sa'dî-likten devralınan Sultan Osman Tekkesi ile Kirpasî Tekkesi ve Kadirîliğe bağlı bulunan Selamî Tekkesi izlemiştir.

19. yy'da tarikatın bu örgütlenme alanları dışında Tophane'de Paşa Baba Tekkesi, Beykoz'da Beykoz Çayırı Tekkesi(-»), Kadıköy'de Kozyatağı Tekkesi ve Kartal'da Maarifi Tekkesi'nde faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Ayrıca II. Abdülhamid'in siyasi amaçla, istanbul'a getirttiği Halepli Şeyh Ahmed Safî Efendi'nin Beşiktaş'ta tarikatın Sayyâdî koluna bağlı olarak 19. yy'ın sonunda kurduğu Ebulhüda Tekkesi uzun ömürlü olmamış, II. Meşrutiyet'ten sonra gözden düşmüştür. Ahmed Safî Efendi' nin kardeşi Seyyid Mehmed Nureddin adına Şehremini'de Cafer Ağa Mescidi' ne(->) meşihat koydurtmak suretiyle faaliyete geçirdiği Hüdaiye Tekkesi de bir önceki gibi Rıfaî organizasyonu içinde gereken ilgiyi görmemiştir.

istanbul Rıfaîliğinin şehir hayatında kurduğu son merkez, Fatih'teki Ümmü Kenan Tekkesi'dir. Vakfiyesi 1908 tarihim taşıyan tekkenin ilk ve son postnişini, tarikatın Sayyâdi koluna bağlı bulunan Kenan Rıfaî'dır. Tekke, Cumhuriyet döneminde de faaliyetine devam etmiş, aydın zümrenin rağbet ettiği bir merkez olma özelliğini taşımıştır.

Bibi. BOA, Cevdet Evkaf, no. 3283 (3 Rebiyülâhır 1256); BOA, Cevdet Evkaf, no. 3291 (27 Safer 1261); BOA, İrade Medis-i Vâlâ, no. 16173 (19 Recep 1273); BOA, İrade Evkaf, no. 1304/4 (7 Cemaziyülâhır 1312); BOA, irade Evkaf, no. 1934/2 (7 Şaban 1316); BOA, irade Evkaf, no. 746/7 (22 Rebiyülevvel 1318); CSR, Dosya A/32, 64, 71, U2, 168; Menâkıb-ı Seyyid Ahmed er-Rıfaî, Süleymaniye Ktp, Hacı Mahmud, no. 4658; Izzeddin Ahmed es-Say-yâd, el-Ma'ârifü'l-Muhammediyye fi'l-ve-zâ'ifi'l-Ahmediyye, İst., 1305, s. 2-68; Ahmed el-Fârûsî, en-Nefhatü 'l-Miskiyye fi's-Sülâleti 'r-Rıfâ'iyyeti'z-Zekiyye, İst., 1301, s. 6-12; Hari-rizade, Tibyân, II, vr 52a-62a; Vassaf, Sefine, I, 190-232; Kenan Rıfai, Ahmed er-Rıfaî, İst., 1340; A. Gölpınarlı, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatler, İst., 1969, s. 194-196; N. Tarkan, Kartal'da Kurulmuş Bir Tarikat: Ma 'rifiye, İst., 1964; D. S. Margoliouth, "Ahmed Rifaî", lA, I, 203-204; M. Tahralı, "Ahmed er-Rifâî", DÎA, II, 127-130.

EKREM IŞIN



Rıfaîlikte Zikir Usulü ve Musiki

Rıfaîlik, Irak tasavvufundan kaynaklanan ve Kadirîlik, Bedevîlik, Sa'dîlik gibi Arap kökenli bir tarikattır. Bu tarikatların hepsi zikir ve ayin usulü olarak "kıyamı" (ayakta) zikir usulünü benimsemişlerdir. Tasavvuf çevrelerince dört büyük kutuptan (ak-tâb-ı erbaa) biri kabul edilen Seyyid Ahmed er-Rıfaî'nin (1118-1182) pir olduğu bu tarikatın ayini, her tarikat ayininde olduğu gibi, şeyh efendinin Fatiha'sı ile başlar. Dizüstü otururken oluşturulan hilal şeklindeki zikir halkasında yer alanlar Fa-tiha'dan sonra özel bestesi ile "evrâd-ı şe-rîf" okurlar. Kısa bir duadan sonra ayağa kalkarak karşılıklı saflar halinde dizilirler. Şeyh efendi zikredilecek esmayı (Allah'ın isimlerinden biri) belirtir ve zikrin idaresini reis denilen kişi yürütmeye başlar. Zâ-kirler, zikrin temposuna uygun ilahiler ve Arapça güfteli şuuller ile serbest kasîde-ler okurlar. Rıfaî kıyam zikri çok coşkun ve hareketlidir. Zikir hızlandığında, tarikatın kurucusunun peygamberin sandukasından uzanan elini öpmesi kerametinin bir yansıması olarak Rıfaîliğe mahsus olan "burhan" gösterme başlar. Burhan, şüpheyi kaldıran kesin ve özel delil demektir. Kılıç, şiş, topuz gibi aletleri, yanak, karın, gırtlak, göz gibi vücudun değişik yerlerine sokmak ve "gül" denilen akkor halindeki kızgın demiri yalamak ve çıplak bedene değdirmek gibi hareketlerle, bıçağın değil Allah'ın kestiğini, ateşin değil Allah'ın yaktığını ve fizik kanunlarının bazı özel hallerde yürürlükte olmadığını gösteren bu hal, Rıfaî zikrinin çok tanınmış ve dikkat çekmiş bir özelliğidir. Burhan gösterilirken, zikir bir yandan devam etmekte ve vurma sazlar kullanılmaktadır. Burhan her zaman değil, şeyh efendinin uygun gördüğü zamanlarda gösterilir.

Balkan Savaşı sırasında Edirne kurtarıldığında, İstanbul'dan çeşitli tarikat şeyhleri Edirne'ye gitmişler ve Selimiye Ca-mii'nde bir zikir ayini düzenlemişlerdi. Bu ayin sırasında Üsküdar Sandıkçı Edhem Efendi Tekkesi(->) şeyhi Haydar Efendi, Selimiye'nin kubbesine fırlattığı topuzlu şişin altında durmuş ve şişi vücuduna saplayarak burhan göstermiştir. Kasımpaşa'da-ki Aynî Ali Baba Tekkesi(->) şeyhi Mehmed Ensarî Efendi de, İstanbul'un işgal altında olduğu günlerde bir Rıfaî ayini seyreden ve gördüklerine inanmayıp bunda bir oyun ve göz boyama olduğunu ileri süren İngiliz subayının kılıcım alıp, o kılıcı vücuduna saplayıp çıkararak burhan göstermiş ve kılıcın özel bir zehirle kaplı olduğunu bildiren İngiliz subayı, burhanın bir göz boyama olmadığına inanmıştır.

Rıfaî ayininin musikisi, burhan gösterildiği günlerde de değişmez. Kıyam zikrine uygun musiki icra edilir. Kalbi ism-i Hay ve ism-i Celâl zikirlerinde ney de çalınır.

İstanbul'da Rıfaîler arasında birçok ünlü musikişinas yetişmiştir. Bunların en önemlilerinden biri Kozyatağı Tekkesi' nin(->) kurucusu ve şeyhi Süleyman Ab-dülhalim Efendi'dir (ö. 1896). 1824'te Beyazıt Soğanağa'da doğan Abdülhalim Efendi Üsküdar'da Kurban Nasuh Mescidi ve

Tekkesi(->) şeyhi Mehmed Nuri Efendi'ye (ö. 1856) derviş oldu. "Salât-ı Kemaliye sarihi" olarak da bilmen Şeyh M. Nuri Efendi'nin halifesi Odabaşı Tekkesi'nin kurucusu ve ilk şeyhi Ankaralı Hacı Şeyh Abdullah Vehbî Efendi'nin de (ö. 1871) hali-fesiydi. Kozyatağı'nda kendi yaptırdığı camide imam ve hatip, tekkede şeyh olarak ömrünü sürdürdü. Nafıa Nazın Zihnî Paşa, Maarif Nazırı Zühdî Paşa, Maliye Nazırı Re-şad Paşa, Vezir Kâzım Paşa gibi yüksek idare kademesindeki kimselerden dervişleri oldu. Yerine şeyh olan oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi (ö. 1930) babasından ney ve tanbur öğrenmişti. A. Rıza Efendi'nin oğlu Mustafa Nuri Efendi de (Yakıtal), musikişinastı ve tekke tarzı bendir çalan son sazendelerdendi (ö. 1976).

Şeyh Abdülhalim Efendi, musiki nazariyatını ve eski saz eserlerini çok iyi bilen, ney, sinekemanı ve tanbur çalan, çok değerli öğrenciler yetiştirmiş, çok yüksek bir musikişinastır. Ney hocası, Galata Mev-levîhanesi(-0 neyzenbaşısı ve Konya Çelebisi Said Hemdem Çelebi (ö. 1858) tarafından bütün mevlevîhanelerin neyzenbaşısı tayin edilen ünlü neyzen Deli İsmail Dede Efendi'dir (ö. 1861 ?). Önce Tan-buri Nikoli'den, sonra neyzen ve tanburi Samatyalı Ermeni kuyumcu Oskiyan Efendi'den (ö. 1870 ?) tanbur, sinekemani Agop'tan da sinekemanı çalmayı öğrendi. Tanbur hocası Oskiyan Efendi ünlü tanburi İzak'ın (1745-1814) öğrencisi olduğu için, Abdülhalim Efendi geleneksel tanbur üslubunun çok önemli bir temsilcisi durumundaydı. Geleneksel tanbur üslubunda ve ney üflemede büyük üstat derecesine çıktı. Hamparsum ve Batı notası bilirdi. Neyzen Şeyh Hüseyin Fahreddin De-de(->) ve Subhi Ezgi(->) değerli öğrencileri arasındadır. Subhi Ezği'yi nazariyat çalışmalarına da teşvik eden Şeyh Abdülhalim Efendi'nin, ısfahan makamında bir saz semaisi bilinmektedir.

Abdülhalim Efendi'nin şeyhi Abdullah Vehbî Efendi'nin oğlu Odabaşı Tekkesi şeyhi semazen Hafız Ahmed Muhtar Efendi'nin halifesi, Şeyh Hulusi Efendi (1848-1897), ünlü bir Rıfaî zâkirbaşısıdır. Babası zâkir Osman Efendi'den ilk musiki terbiyesini aldıktan sonra Zâkirbaşı Kan-bur Şevki Efendi (ö. 1874) ve erken ölümü üzerine onun da hocası bestekâr Şeyh Del-lalzade Osman Efendi'den birçok ilahi ve şuul ile "Miraciye"yi öğrendi. Çeşitli Rıfaî, Kadirî, Bedevî ve Sa'dî tekkelerinde zâ-kirbaşılık ve kıyam reisliği etti. Çok tiz sesi ve zikir idaresindeki ustalığı ile ünlüydü. İki ilahisi bilinmektedir.

Ahmed Muhtar Efendi'nin bir başka halifesi Eyüplü Bülbül Ahmed Efendi de (ö. 1912) değerli bir zâkirbaşı idi. Bedevî şeyhi İsmail Hakkı Efendi'nin oğlu olduğu için, Bedevî tekkelerinde de zâkir-başılık ederdi.

Yine Odabaşı Tekkesi mensuplarından Âsim Efendi (ö. 1902) devrinin tanınmış zâkirlerindendi. Birçok ilahi ve şuulden başka, ağabeyi Kasımpaşa Mevlevihane -si(->) kudümzenbaşısı Hakkak Nazif Efendi'den Mevlevî ayinlerini de öğrenmişti.

Zekâî Dede'nin öğrencilerinden Şeyh Rıza Efendi (ö. 1904), Kubbe Tekkesi zâ-kirbaşısı ve o tekkenin şeyhi Mehmed Molla Efendi'nin halifesidir. Tahtaminare Tekkesi şeyhi Saçlı Salih Efendi'nin oğlu olup, babasından sonra şeyh olmuştur. Reper-tuvarı çok geniş ve zikir idaresi çok başarılıydı.

Üsküdar'daki Ahmediye Külliyesi bun1 yesinde yer alan Ahmediye Tekkesi şeyhi Mehmed Şevkî Efendi (ö. 1917) Enderun' da musiki eğitimi görmüş bir Rıfaî musikişinasıdır.

Enderun'dayken devam etmeye başladığı Yahya Efendi Tekkesi'nde(->), bir vefa eseri olarak 30 yıl zâkirbaşılık etti. Ayrıca hem kıyâmî ve hem de devrânî (Halvet ve kolları) tekkelerde de bu görevi yürütürdü. Kayınpederi ve şeyhi Mehmed Efendi'nin ölümü ile Ahmediye Rıfaî Tek-kesi'ne şeyh, camiine de imam ve hatip olan, Kozyatağı Tekkesi'nde de zâkirbaşılık eden Şeyh Mehmed Şevkî Efendi'nin ısfahan makamında bir Mevlevî ayini de vardır.

İstanbul'un en ünlü mevlit okuyucularının başında gelen Şeyh Hafız Hasan Rıza Efendi, Rıfaî tarikatının Maarifi ko-lundandır (1804-1889). Manisa doğumludur. Babası Eğridirli Hoca Abdullah Efendi'den Kuran öğrendi, hafız oldu. Şeyh Ahmed Vehbî Efendi'den hilafet aldı. Bir yandan da musiki bilgileri öğrendi. Orta yaşlarına doğru geldiği İstanbul'da Mu-tafzade Ahmed Efendi'den dersler alarak geleneksel mevlit okuma tarzını öğrendi (bak. Sünbülîlik). Çok güzel, gür bir sesi ve çok özel tavırlı bir okuyuşu vardı. Devrinde, Kuran, mevlit, mersiye ve ilahi okumakta en önde gelen musikişinaslardandı. Ayrıca hattat ve şairdi. Damat Said Pa-şa'nın (ö. 1868) himayesinde ve onun özel imamı olduğu için "Said Paşa İmamı" diye tanınmıştır. Mehmet Akif Ersoy'un Safa-bat'mdaki şiire konu olan Said Paşa İmamı Şeyh Hasan Rıza Efendi'dir. Rıza Efendi' nin, tasavvufta "cezbesi galib" denen kendine özgü bir tavrı olduğundan canı istediği zaman okur, istemeyince okumaz, her yerde elinde bir örgü bulunur, ço-

Mut

rap, takke gibi şeyler örerek etrafı ile çok ilgilenmez, misafir gittiği tekkelerde şeyhin yanında değil bir kenarda otururdu. Abdülaziz zamanında, hünkâr imamlığına tayin edilmiş ise de, saray protokolünden sıkıldığından ve padişahın görevine müdahale etmesini kabul edemediğinden saraydan ayrılmıştır.



Üsküdar'daki Kurban Nasuh (Çarşamba) Tekkesi şeyhi Tevfik Efendi de (ö. 1899), Mutafzade Ahmed Efendi'nin öğ-rencilerindendir. Ayrıca Selamî Şeyhi Muhtar Efendi (ö. 1888) ve Hüdayî Asitanesi şeyhi Ruşen Efendi'den de musiki öğrendi (bak. Celvetîlik). Bazı ilahiler de besteleyen Şeyh Nuri Efendizade Tevfik Efendi' nin yerine oğlu Şeyh Hayrullah Taceddin Efendi (1883-1954) şeyh oldu. Üsküdar'da doğan Taceddin Efendi, Üsküdar Lisesi'ni bitirdi. Önce babasından, sonra zâkirbaşı Malak Hafız Hüseyin Efendi'den (ö. 1904) musiki öğrendi. Besteli mevlidin bazı yerlerini Bedevî şeyhi ünlü mevlitçi Ali Ba-ba'dan öğrenmişti. Şeyh Taceddin Efendi, tekkelerin kapatılmasından sonra tapu dairesinde çalıştı ve Yalım soyadını aldı. İki şiir kitabı ile bazı dini-tasavvufi eserleri basılıdır ve güftesi kendine ait iki ilahisi vardır.

Eyüp-Otakçılar'da Rıfaîliğe bağlı Sultan Osman Tekkesi(->) şeyhi Talat Efendi (ö. 1920) devrinin kıymetli zâkirbaşıların-dandı. Kasımpaşalı Cemal Efendi'nin öğ-rencilerindendir (bak. Uşşakîlik).

Son devrin önemli musikişinaslarından Ali Rıza Şengel de, Rıfaî tarikatındandır. Nureddin Cerrahî Tekkesi(->) zâkirbaşısı Eyyûbî Mehmed Efendi'nin oğlu olan Ey-yûbî Ali Rıza Bey, 1880'de Eyüp'te doğdu. İlk musiki derslerini babasından ve dayısı Şeyh Mesud Efendi ve Şeyh Râşid Efendi'den alıp genç yaşta tekkelerde zâ-kirliğe başladı (bak. Nakşibendîlik; Kadirilik). Muallim İsmail Hakkı Bey'in de öğrencisi oldu. Ud, kanun çalar, yeni makam tertip edecek kadar da iyi nazariyat bilirdi. İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti şefliğinde bulundu. Özel derslerde birçok öğrenci yetiştirdi. Şengel iyi nota bildiği için gençliğinden itibaren tekkelerde

Rıfaîliği

simgeleyen

çeşitli burhan

aletleri

(topuzlar,

tığlar, güller)

ve bakır bir

keşkül.

M. Baha Tanınan

koleksiyonu/

Yavuz Çelenk

Burhan aleüerinden kızdırılıp yalanan

"güller".

M. Baha Tanman koleksiyonu/Yavuz Çelenk

okunan ilahileri notayla tespit etmiş, bunları iki büyük defterde toplamıştır. Bunlardan elde olan bir tanesi Kubbealtı Cemi-yeti'nce yayımlanmıştır. Şengel'in bu çok önemli hizmetinden başka, saz eseri, şarkı ve ilahi olarak 150'yi aşkın eseri vardır. 28 Eylül 1953'te öldü. Mezarı Merkezefen-di'dedir.

İstanbul'un tasavvuf hayatında son devrin çok önemli ve çok tanınmış şahsiyetlerinin başında Kenan Rıfaî (1868-1950) gelir. Fatih'te Hırka-i Şerif Camii'nin yakınlarında "Altay Tekkesi" veya "Ümmü Kenan Tekkesi"(->) diye bilinen Rıfaî tekkesinin kurucusu, ilk ve son şeyhidir. Selanik'te doğdu; ailesiyle birlikte geldiği İstanbul'da öğrenim gördü. İstanbul'un aydın çevrelerinin çok rağbet ettiği Ümmü Kenan Tekkesi'nde cuma namazından sonra zikir ayini düzenlenirdi. Kenan Rıfaî, ayinden önce mesnevi dersi verir, bazen de ney üflerdi. Çok güzel ilahiler bestelemiş, bunlar llahîyat-ı Ken'ân adlı kitapta basılmıştır. Kenan Rıfaî'nin oğlu, Kâzım Büyükaksoy (ö. 1994) geleneksel İstanbul üslubunda mevlit okuyan mevlithanların sonuncusuydu.

ÖMER TUĞRUL İNANÇER



RIGOTTI, ANNIBALE

(18 70, Torino -1968, Torino) İtalyan mimar.

Mimarlık eğitimini 1891'de Torino Güzel Sanatlar Akademisi'nde tamamladı ve Raimondo d'Aronco(->) ile çalışmaya başladı. Kasım 1893'te, Osmanlı Tarım ve Sanayi Ürünleri Ulusal Sergisi'nin projelerini hazırlamak üzere İstanbul'da bulunan d'Aronco'nun çağrısı ile İstanbul'a geldi. 1896 sonuna kadar burada kaldı. İstan-bul'dakiler dahil birçok projede d'Aronco' nün en yakın yardımcısı oldu. Torino'da,



RIHTIMLAR

332

333

RIZA BEY YALISI

sının açılmasına neden oldu. Kaldı ki, devletin elinde bu iş için yeterli para da yoktu. Sonunda hükümet bu girişimden vazgeçmek zorunda kaldı.

1907'de Misel Paşa'nm ortadan kaybolması, Osmanlı Bankası'nın devreye girmesine yol açtı. Banka, Londra'dan ünlü işadamı Rothschild'in de desteğiyle, Rıhtımlar Şirketi'nin yönetimini üstlendi. Yeni bir statüye göre çalışmalarım sürdürmeye başlayan şirket, Galata ve Sirkeci rıhtımlarından başka, 1910'da, Eminönü ve Karaköy'de toplam yüzölçümü 44.000 m2 olan iki antrepo ile 1928'de Kuruçeşme ve Ca-mialtı'nda üç antrepo daha inşa ettirdi.

Rıhtımlar grubunun üçüncü kısmını oluşturan ve anlaşma gereğince, bugünkü Karaköy ve Atatürk köprülerinin arasında kalan karşılıklı iki kıyıda da rıhtım inşa edilmesi gerekiyorsa da, bundan vazgeçildi. 1912-1914 arasında Karaköy'de, rıhtım üzerinde büyük bir bina ile (bugünkü Türkiye Denizcilik işletmeleri Genel Müdürlük binası) bugün Liman Başkanlığı olarak kullanılan mavi cepheli bina inşa ettirildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul' da bulunduğu sırada büyük binanın üçün-



Rıza Bey Yalısı

Gürol Kara/ TETIVArşivi

1903'ten başlayarak d'Aronco'nun evinin projelendirilmesi ve inşaatını yürüttü. Bu yapıda ünlü mimarın istanbul'dan gönderdiği mektuplardaki eskizlerden yararlandı. Birlikte çalışmaları ve dostlukları 1932'de d'Aronco'nun ölümüne kadar sürdü.

Rigotti istanbul'da, Tarım ve Sanayi Ser-gisi'nin projeleri ile ahşap ve alçı malzemeden büyük ölçülerde bir de maketini hazırladı. Ancak 10 Temmuz 1894'te meydana gelen deprem sonucu sergiden vazgeçildi ve hasar gören önemli yapıların restorasyonuna başlandı. Rigotti, Yıldız Sa-rayı'nda bazı yapıların restorasyonunu yaptı ve d'Aronco tasarımlarının çizimlerini hazırladı. Bunlar arasında Metal Kolonlu Ev, Şeyhülislam Evi ve Muhafızlar Binası gibi projeler vardır.

Rigotti, birlikte çalışmalarına rağmen, tarihsel üslupları cesaretle kullanan ve sürekli yeni arayışlar içinde olan d'Aron-co'dan çok farklı bir mimariden yanaydı. Mimaride, strüktürel ve işlevsel niteliklerin yansımasıyla sınırlanmış bir ifadeyi tercih etmiştir. Yüzeylerin ve hacimlerin sade armonisini, doluluk-boşluk oranlarının dengesini aramıştır.

Tamamen farklı anlayıştaki bu iki mimarın İstanbul çalışmalarında da anlaşmazlıkları, sert tartışmaları ve dargınlıkları olmuştur. Rigotti, boyun eğen bir yaradılışta değildi, ustası d'Aronco ise oldukça sert ve sinirli bir kişiydi. Osmanlı Tarım ve Sanayi Ürünleri Ulusal Sergi-si'nin projelerini hazırlarken dargın oldukları dönemlerde, tasarımla ilgili ilişkilerini masalarının üzerine notlar bırakarak kurmuşlardır.

Rigotti, mimari anlayışını d'Aronco ile kıyaslayarak "d'Aronco benim büyüğüm ve arkadaşım, ancak hocam olamaz, çünkü birbirimizden çok uzağız, ona göre kendi mimarisi zengin, benimki ise fakirdir, ama benimki bugünün simgesidir, yani geleceğe yönelmiştir" şeklinde ifade etmiştir. Gerçekten de Rigotti'nin İstanbul' daki son yılında yerel mimariden esinlenerek tasarladığı "Boğaziçi'nde Villa" projesi döneminin üslup endişelerinden arınmış modern bir kimlik sergiler.



Bibi. G. Rigotti, "Raimondo d'Aronco e Anni-bale Rigotti", Atti Del Congresso Intemaziona-

Annibale Rigotti'nin "Boğaziçi'nde Villa" projesi çizimi, 1896. Cengiz Can fotoğraf arşivi



le di Studi su Raimondo d'Aronco e il suo Tempo, Udine, 1982, s. 70-92; ay, "Una Parte del-la Corrispondenza di Raimondo d'Aronco con Annibale Rigotti", Raimondo d'Aronco, Lette-re di un Architetto, Gemona del Friuli, 1982, s. 227-232; C. Can, "istanbul'da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları", (Yıldız Teknik Üniversitesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1993, s. 86, 87.

CENGiZ CAN



RIHTIMLAR

İstanbul Limam'nın rıhtımları ancak 19. yy'm sonlarında inşa edilmiştir. Daha önceleri limanda, her acentenin, kendi gemisini bağlamak için bir şamandırası, bir de kayıkçı takımı bulunmaktaydı. Gemideki yolcular bu kayıklarla karaya çıkartılır, gemiye girmek isteyenler yine bu kayıkla gemiye götürülürlerdi. Ticaret eşyası da hep bu kayıklarla taşınmaya çalışılırdı.

Ekim 1853'te Kırım Savaşı başladığı zaman, ingiltere ile Fransa asker ve savaş malzemesini gemilerle İstanbul'a getirmişler, ancak, kıyıda rıhtım olmadığı için bu malzemeyi karaya çıkarmakta büyük zorluklarla karşılaşmışlardı. Savaşın sonunda, 1856'da toplanan Paris Kongresi'nde

Yüzyıl başında Galata Rıhtımı. Eser Tutel koleksiyonu

Osmanlı Devleti'nin liman hizmetlerinin yetersizliği de söz konusu edilmişti.

İstanbul Limanı'na rıhtım inşa etmek fikri ancak 1879'da ciddi bir şekilde ele alınabildi. Limanda rıhtım inşa etmek ve bunu 75 yıl boyunca işletmek hakkı, Fenerler İdaresi Umum Müdürü Fransız Ma-rius Michel'e verildi. Bizde Misel Paşa olarak tanınan bu kişi, anlaşma gereğince limanın gerekli yerlerine rıhtım inşa edecek, bunun karşılığında da limana giren gemilere yüklenen ticaret eşyasından belirli bir ücret alacaktı. Ayrıca, imtiyaz süresi boyunca da Haliç'teki köprüler Misel Paşa'ya kiraya verilecekti.

Rıhtım inşasına önce Haliç kıyılarından başlanmak istendi. Ama Halic'in dibinin çamur olması, ayrıca az da olsa kıyı akıntıları bulunması inşaatı yapacak şirketi en-dişelendirmeye başlamıştı; kaldı ki, çalışmalar için yeterli para da sağlanamamıştı. Bu arada Bahriye Nezareti'nden verilen bir raporda gemilerin böylesine sığ ve dar bir alanda kolayca manevra yapamayacakları, dolayısıyla yanaşıp hareket etmekte zorluklarla karşılaşacaklarının bildirilmesi şirketi zor durumda bırakmıştı.

Anlaşmaya göre, Galata Köprüsü, Halic'in biraz içerisine doğru kaydırılacak, Unkapanı ve Galata Köprüsü arasında kışlamakta olan gemiler için Boğaz'm uygun bir köşesinde yer gösterilecekti. Ne var ki, Tersane-i Âmire'nin, rıhtımlarla birlikte köprülerin de Misel Paşa'ya kiraya verilmesine karşı çıkması sonucu, Haliç'te rıhtım inşası sözleşmeden çıkarıldı. Buna karşılık imtiyaz süresi 15 yıl artırılarak 90 yıla uzatıldı. Ön hazırlıklar ancak 1890'da tamamlandı. İmtiyaz süresi de 1890'dan başlamak üzere 85 yıl olarak saptandı. Bu hesaba göre imtiyaz süresi ta 1975'te sona erecekti. Rıhtım inşaatına 2 yıl içinde başlanacak ve çalışmalar 14 yıl içinde sona erdirilecekti.

İmtiyaz gereğince Misel Paşa gümrük, sıhhiye ve liman daireleri için binalar, dok ve antrepolar da yapacaktı. Şirket bunla-

1970'li yıllarda Karaköy Rıhtımı'mn bir görünümü. Ara Güler

ra karşılık, gemilerden tonilato başına l frank palamar vergisi, gemilere yüklenecek ve gemilerden indirilecek eşyanın tonilatosundan da 3 frank rıhtım vergisi, dok ve antrepolara konacak yükün 100 kilosundan ayda 100 para ardiye vergisi, rıhtımlara yanaşacak vapurlar, römorkörler ve mavnalardan da abonman vergisi alacaktı. Gelirin tamamı şirkete bırakılmıyor, masraflar çıktıktan sonra kalan miktar, devletle şirket arasında eşit olarak ikiye bölünüyordu. Şirket, Rumeli yakasında, 100 mil içinde herhangi bir yerde antrepo inşa edebilmek hakkına sahipti. Tekirdağ Limanı da bu mesafenin içinde kalıyordu. Devlet, gerekli görürse ancak 40. yılında tesisleri satın alabilecekti.

Ertesi yıl, 1891'de, Duparchy ve Credit Lyonnais Bankası'ndan sağlanan mali destekle İstanbul Rıhtımları Şirketi kuruldu. İlk rıhtım taşının yerine yerleştirilmesi ise Nisan 1892'de mümkün olabildi. Çeşitli engeller, bu arada 1894'te yaşanan büyük deprem, çalışmaların aksamasına yol açtı. Ancak 1895'e gelindiği zaman Galata Rıhtımı'mn 285 m'lik kısmı tamamlanabildi. Ayrıca 670 m'lik bir alana blok taşları kondu ve 500 m'lik bir alan da dolduruldu.

Ekim 1895'te Tophane'den Karaköy yönüne doğru 785 m'lik rıhtım tamamlanmış bulunuyordu. O zamana kadar kıyıya ancak kayık ya da mavnalarla taşınan yükler, artık doğrudan doğruya gemilerden rıhtıma indirilmeye başlandı. 91 yıl boyunca hizmet veren bu rıhtım, Nisan 1986'da yük gemilerine kapatıldı ve yalnız yolcu vapurlarına ayrıldı. O günden itibaren Salıpaza-rı Rıhtımı'mn yük trafiği Haydarpaşa, Tekirdağ ve Derince limanlarına kaydırıldı.

Rıhtım inşaatının ikinci merhalesi, Sa-rayburnu ile Sirkeci arasını kapsıyordu. Çalışmalara 1884'te başlandı. 1900'e gelindiği zaman, kıyıdaki 370 m'lik kısım tamamlandı. Dönemin padişahı II. Abdül-hamid'in 1901'de şirketi satın almak için girişimde bulunması, Babıâli ile Paris'in ara-

cü katındaki deniz tarafındaki köşede bulunan odaya gelir, orada çalışırdı. Oda, içindeki masa ile birlikte halen aynen muhafaza edilmektedir.

Cumhuriyet'in ilanından sonra yeni yönetim kapitülasyonları kabul etmeyeceğim bildirerek şirkete karşı hayli ağır şartlar ileri sürdü. Sonunda şirket bütün tesisleri 24.000.000 liraya satmak zorunda kaldı. 29 Temmuz 1925 gün ve 2256 sayılı kararname ile İstanbul Liman İşleri İnhisarı TAŞ kuruldu (bak. limanlar).

İstanbul Limanı'ndaki rıhtımlar ve •özellikleri şöyledir:

Karaköy Rıhtımı: 600 m uzunluğundadır. Su derinliği 7-10 m arasında değişmektedir. Yolcu gemilerine ayrılmıştır. Altı yolcu gemisi bağlanabilmektedir. Hemen gerisinde yolcu salonu, Liman Lokantası ve Yolcu Gümrüğü yer almaktadır.

Salıpazan Rıhtımı-, Kuzey ucundaki mendirek dahil, 617 m uzunluğundadır. Su derinliği 10 m'yi bulmaktadır. Kargo ve yük rıhtımı olarak kullanılmaktadır. Hazırlanan yeni plana göre boşaltılarak turistik amaçlı olarak yeniden düzenlenecektir.

Sarayburnu Rıhtımı: iç hatlarda çalışan yol gemilerine mahsustur. 300 m kadardır. Her noktası 10 m'den derindir.

Kuruçeşme Rıhtımı: 670 m uzunluğundadır. Fore kazık üzerine inşa edilmiştir. Su derinliği 5 m kadardır. Kömür depolarının boşaltılması üzerine rıhtımın gerisine Cemil Topuzlu Parkı adıyla bir park düzenlenmiştir.

Haydarpaşa Rıhtımı: 650 m uzunluğundadır. İki mendirekle lodosa karşı korunmuştur. En sığ yeri, 6,5 m kadardır. Kon-teyner boşaltma vinçleri monte edilmiştir.

Hasköy Rıhtımı: 50 m uzunluğundadır. Flaliç'in hızla dolmasıyla işlevini kaybetmektedir.

Camialtı Rıhtımı: 18 m uzunluğundadır. Halic'in hızla dolması işlevim kaybetmesine neden olmaktadır.

ESER TUTEL



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin