N E D E D İ L E R
Terzi Baba’daki yolculuğumuza devam ediyoruz. Onu tanıyan, onun muhibbi ve müntesibi olmakla şereflenen bazı kişiler acaba onun hak-kında ne dediler, neler söylediler...
Terzi Baba’mı çeşitli vesilelerle tanıma şerefine erişen bu gönül ha-nesinin bazı sakinlerine O’nu nasıl tanıdıklarını, O’nun hakkında kendile-rinde oluşan düşüncelerin neler olduğunun sorusunu yönelttik.
Allah (c.c.) hepsinden razı olsun, onlar da bu davetimize icabet ey-leyip birer mektup nüshalarıyla kendi düşüncelerini bize bildirip kitabı-mızın bu bölümünde yer almasına imkân sağladılar.
İsimlerinin ve yaşadığı yerlerin bizde mahfuz kaldığı bu kardeşleri-mizin beyanlarını okuduğumuzda, içtenliği, samimiyeti, muhabbeti, bağlılığı, ahde vefayı ve ona yakın olmak isteklerini göreceksiniz.
Esasen bu saygıdeğer kardeşlerimin gönüllerinden kalemlerine akan ve oradan da satırlara dökülen bu mânâ ve ifadeler başlı başına bir ki-tap olabilme özelliğine de sahipti. Ancak bizim baştaki düşünce ve ni-yetimizde bu beyanların bir bölüm hâlinde burada yer almasına yönelik olduğundan bu niyetimize bağlı kalıp burada bir bölüm hâlinde “Ne dediler” başlığı altında sizlere sunmaya karar verdik.
İşte farklı yönlerden, gözlerden Terzi Baba’ya doğru giden yol ve yolcular...
“Nefes-i Rahmân”dan harflere hecelere kelimelere bürünerek ge-len ifade ve yazılar.
* * *
Tekirdağın yakınındaki büyük bir ilçesinde ikâmet eden İ.. H.. Y.. ismindeki bir arkadaşımız bir gün işi dolayısıyla geldiği Tekirdağ’da işini bitirince eskiden beri hasbihal olduğu yakın bir arkadaşının yanına uğ-rar. O da kendisine, “Gel bugün seni bir Allah dostu ile tanıştıra-yım,” der ve birlikte bir binanın zemin katından içeriye doğru girerler.
Bundan sonrasını ise, şöyle anlatıyor:
[Zemin kattaki terzihaneye girdiğimizde elindeki işiyle meşgul olan bir zât bizi karşıladı ve buyur etti. Çok oturmayacak 5-10 dakika içinde ayrılacaktık. Ben de çalıştığım işyerine dönecektim. Bu yüzden hemen kalkarız düşüncesiyle ikram dahi almamıştık. Ancak bana yönelen ba-kışlar ve sözler, sorularıma verilen cevaplar adeta beni esir etti. O güne kadar hissetmediğim duygu ve düşünceler beynimi ve gönlümü sarsma-ya ve çalkalamaya başlamıştı. Zamanı mekânı, hatta kendimi unut-muştum.
O konuştukça tesirli sözleri bir ok gibi beynime ve yüreğime sapla-nıyor, saplandıkları herbir hücreyi ihya ediyor, özgürlüğüne kavuştu-ruyordu.
Saatler ilerliyor ancak bende ne oturacak, ne de kalkacak takat kal-mamıştı. Sarsılmıştım. Korku sevinç karışımı bir ürperti ile iç dünyam-daki oluşumları anlamaya çalışıyordum. Aslında aradığım iklimi, muh-taç olduğum mürşidi bulduğumu anlamıştım.
Ancak tam olarak mutmain olmalıydım. Onu ne tam olarak anlaya-mayan arkadaşıma, ne de güvendiğim tanıdıklarıma soramazdım. Çün-kü bu bir gönül işiydi. O hâlde “gönlüme sorayım,” dedim. Acaba bu güne kadar delik deşik, darmadağın, yırtık dökük olan gönlümün ter-zisini bulabilmiş miydim?
Bu düşüncelerle onun yanından ayrıldım. Ancak bu ayrılma sadece fiziksel idi. Zira o benimleydi, bendeydi. Hayır hayır bu ifadeyi şöyle dü-zelteyim, ben O’nunlaydım, O’ndaydım.
Birkaç gün sonra bir rû’ya gördüm. Hayatımda bu kadar net, bu ka-dar anlamlı bir rû’ya görmemiştim. Hatta ona rû’ya demeye dahi dilim varmıyor. Bu bir rûh âleminde oluşan gerçek hayattan bir kesitti adeta.
“Ormanda O (Terzi Baba) ve dostlarla bir kamp yapıyoruz; veda za-manında ağaçlarla gönülden iletişim kurup vedalaşıyoruz. En önde O, yol-da yürürken bütün tabiat susuyor, rüzgar, ağaçlar, kuşlar hepsi susmuş, tam bir sessizlik... O emin adımlarla bize yol gösteriyor. Tekirdağa varıyoruz. Eski bir ahşap konak önünde duruyoruz. O bu evde oturduğunu ve kendi-sine veli bir akrabasından miras kaldığını söylüyor. Daha sonra yürümeye devam ediyoruz. Büyük bir meydana ulaştığımızda meydanda büyük bir kalabalık var. Kalabalık O’nu görünce yarılıp yol veriyor. Biz de arkasın-dan takip ediyoruz. Arayı biraz açınca kalabalık içinde kaybolmak korku-suyla telaşlanıp hızlanıyoruz. Büyük taştan taraça veya sahne gibi bir yere varınca, O yukarı çıkıp kalabalığa bir lider edasıyla bakıyor ve bütün hay-kırışlar sesler kesiliyor. Kalabalık O’nun konuşmasını bekliyor, biz de O’nun kafilesinden imtiyazlı kişiler olarak sahnenin en önünde O’nu dik-katle izliyoruz. Kalabalıkta oluşan fikrin onun kurtarıcı veya beklenen bir lider olduğunu hissediyoruz.”
Bu rû’yayı O’na anlattığımda, “yoruma gerek yok herşey apa-çık,” dedi.
O; benim efendim, önderim, mürşidim, gönül sultanım, alın yazım, babam, Terzi Babamdı. Hayatımdaki eksiklik O’nunla tamamlandı. O ge-lince gönlümde fırtınalar dindi, bahar meltemleri esmeye başladı. O elimden tutunca yerlerde başıboş gezinen rûhum helezonik seferine ka-natlandı. O konuşunca beynim dimağım hazinelerle doldu.
O geldi herşey tamam oldu.
O gelince Kûr’ân bana nüzûl oldu. Mi’râc yolu açıldı.
Peygamberin eli elime dokundu, “gayn”, “ayn” oldu.”
“Buldum seni efendim yıkıldı benlik bendim
Buldum seni efendim sende olmaktır emelim”
Nun’dan Kün emrini alan aciz garip Aşık
İ.. H.. Y..
diyerek Terzi Babamızı nasıl tanıdığını, nasıl bulduğunu ve kendisinde meydana gelen değişim ve inkilapları bu satırlarda bizlerle paylaşarak dile getirmektedir.]
* * *
Mektubunu arzettiğimiz İ.. H.. Y.. adlı arkadaşımızın aynı ilçe mer-kezinde ikâmet eden A.. D.. adındaki yakın bir dostuna belirli bir müd-det sonra “Terzi Baba”dan bahsedince A.. D.. isimli arkadaşımızın içinde Terzi Babalı günler bakın nasıl başlamış.
Mektubuna “Bismillahirrahmânirrahiym” diyerek başlayan bu kardeşimiz duygu ve düşüncelerini şöyle sıralıyor:
[Bir gün İ.. (İ.. H.. Y..), “gel seni Tekirdağa götüreyim, bir Allah dostuyla tanıştırayım,” dediğinde, ben de, “hay hay elbette,” diyerek, şu anda tarihini hatırlayamadığım bir çarşamba akşamı ziya-rete gittiğimizde, sohbet vardı.
“Serbest konuşma yapabileceğimizi, sorularımız varsa sora-bileceğimizi,” söylediler.
19 mucizesi, helezonik bir şekilde Mi’rac ve yükseliş dikkatimi çek-mişti. Sorularımın bir kısmını ileri tarihlere bırakmıştım. “Yükselişin seyr’de helezonik olduğunu,” söylediler.
Her hafta olabildiğince sohbetlere gidiyordum. Bende birşeyler de-ğiştiğini anladım. Askıda kalan imân ve inançla ilgili hayatımızda kar-şılaştığımız çok şeylerin anlayıştan ve Allah’ın kendisini daha iyi bilme-mizin ilâhi sistemi iyi bilmemizden geçtiğini, her şeyin bir bütün parça-lanamaz ayrı ayrı oluşumlar değil tecelliler olduğunu anladıkça zamanla her şey yerli yerine oturdu.
Bu arada 19 mucizesinin, şeytan âyetlerinin kitabının yazarının matematiksel bir ifadesinden tamamen farklı, Allah’ın âyetlerinin 19 mucizesi olduğunu idrak etmiş oldum.
Terzi Babamı nasıl vasfedeyim, O’nu nasıl anlatayım. Eğer hakkıyla anlatmak istersek zannederim O’nu ne kelimelerle, ne de ifadelerle mümkün olmaz kanaatindeyim. Allah ahlâkıyla ahlâklanmış, Kûr’ân ah-lâkıyla ahlâklanmış olan, bizlere de bunlardan vermeye çalışan, sonsuz hoşgörü sahibi, sabır sahibi, Ârif bir zât. Allah beni tanıştıranlardan, karşılaştıranlardan, Terzi Babamdan ve O’nun sevdiklerinden razı olsun. Terzi Babamın himmetiyle Allahım bizim ilmimizi ve anlayışlarımızı art-tır.”
“Bize bizden daha yakın
Ona biraz da hoşça bakın
İnsân olarak yalnız düşünme sakın
O’na verdiği Can’dır Hakkın
Aynasıdır o da Hakkın”
diyerek duygu ve düşüncelerini bu şiiriyle de noktalıyor.]
* * *
Yaşadığım beldede ikâmet eden yıllardır birlikte kader birliği içeri-sinde olduğum C..B.. adlı fırıncı bir arkadaşım ise, “Terzi Baba”yı şöy-le tasvir ediyor:
[Hayatım boyunca ne sorusunu sorabildiğim, ne de cevabını bula-bildiğim İslâm ahlâkını hiçbir sözcüğe yer verilmeden Terzi Baba’da gör-düğümü kalbimin tüm samimiyeti ile ifade etmek isterim. O’nun İslâm ahlâkı sözde değil yaşantısı ile ispatı... Gördüğüm bu öz sözde değil ya-şantısı ile ispatlı... Gördüğüm bu öz diğer insânlarda sadece sözden ibaret kalmaktadır.”
Ahlâk Terzi Babamda öylesine gerçeğe uygun bir modeldir, ki O’nun ahlâkına baktığımda 1400 sene öncesini, bir zaman tüneline girmişçe-sine Yüce Peygamberimizin ve onun ashabı ile olan münasebetlerinin tamamını tıpatıp aynen görmekteyim. Bu muhteşem uyum sadece dini hayat ile ilgili değil, sosyal bütün ilişkilerde aynen Terzi Babam tarafın-dan uygulanmaktadır.
Böylesine hassas bir ayrım yapılabilmesi acziyetin dışında Cenâb-ı Hakk’ın sözlere sığmaz yüceliğinin eşliğinde olsa gerek... Günümüzde yaşanan sosyal kaosun sebebi bu ahlâktan nasibsizlik olduğunu düşü-nüyorum.”
Bir de şunu belirtmek isterim, ki Terzi Baba’yı tanıdığım günden beri ona “Terzi Baba” diye hitab etmekteyim. Son zamanlarda içimden şiddetli bir istek ile “Efendim” diye hitab etmek istiyorum. Çünkü “Efendim” sözü benim içimdeki samimiyyeti ve bağlılığı daha iyi ak-tardığını düşünüyorum.
Ona “Efendim” demeyi hayal ederken bile ben de oluşan o muhte-şem hafifliği, varlığımın eriyip kayboluşunu sizlere aktarmam mümkün değil...
“Efendim” sözü birkaç harfin oluşturduğu bir kelime değil, yaşamın gayesi, hayatın özü, hayali varlığın paramparça oluşunun bir ifadesi-dir... Ya Rabbi bu ne güzel bir isimdir ve Terzi Babama da ne güzel yakışıyor.
O zaten hep “Efendi” (Batın-i SEYYİD) imiş, O hep “Sultan” imiş... Ben ise, bunu yeni anlamışım, vay halime...
Son söz olarak yemin ederim ki, güneş onun için doğuyor. Onu üzen canların vay hâline!… diyerek uyarıcı bir ifadeyle sözlerini noktalıyor arkadaşımız. ]
* * *
Efendi Babama gönül veren kardeşlerimizin bir kısmı da Ege bölge-sindedir. Bu bölgede kendilerinin çok sevilmesinin çeşitli hikmetleri var-dır. Bunlardan birisi de Uşşâki şeyhlerinden Seyyid Mûsâ Kazım efen-dinin de yıllar önce vefat etmeden bir ziyaretlerinde Hazretimize, “Bi-zim kolumuzu da devam ettir,” diyerek yol vermesidir.
Bu bölgedeki kardeşlerimizin ona çok muhabbet duymalarının tabii ki başka hikmetleri de vardır. Ancak yeri olmadığı için burada değinmi-yoruz. İşte bu bölgemizden T.. Ç.. adlı kardeşimiz, “Elhamdülillâh” diye başladığı mektubunu şöyle sürdürüyor:
[Dünyaya müslüman olarak geldim şu dünyaya. Uşşâki yoluna An-nem, Babam ailece bağlı olmamıza rağmen çok fazla meclis ve sohbet-lerde bulunamadım. Eşimin belirli bir süre bu toplantılarda bulunması beni çok etkiledi. Ailemin çok yakın arkadaşının evinde NECDET ARDIÇ hocamı tanıdım. İlk sohbetinde beni o kadar etkiledi, ki fikre ve gönüle hitaben ve herşeyi bütün hakikatleri açık açık anlattığı için içimde var olan ALLAH aşkı ve potansiyeli birden uyandı ve neşvü neva buldu. Bugüne kadar dinlediğim sohbetlerinde NECDET HOCAM’DAN zuhur eden Allah aşkı ile kendimi seyri sülûk denilen doğru yolun başlangıcın-da buldum. Sebatla yürümeye devam ediyorum, Allah (c.c.) muvaffak etsin, duasıyla da bitiriyor. İz.. T.. Ç.. ]
* * *
İz...den M.. Ö.. de mektubunda şunları söylüyor:
[Necdet Hocamla tanışmam mânevi annem S.. K.. vasıtasıyla ol-muştu. Mânevi annem kitaplarını okumuş tanışmış ve bize de tavsiye etmişti. Kendilerinin şehrimize geldikleri birgün birkaç arkadaş guru-buyla F.. Ablamın evinde ilk tanışmamız oldu. O esnada şartlanmalar içinde de olduğumdan dinlemeden ve anlamadan yargısız infaz kararını verip idam ettim. Bir müddet bu konu hiç konuşulmadı. Ama bendeki boşluk da hiç bitmiyordu. Necdet Hocamın kitaplarını okumaya baş-ladım. Yine onun tavsiyesi ile “Fusûs” ve “İnsân-ı Kâmil”i okumaya başladım. Fakat çok şeyi anlamıyordum. Kendilerine telefon açıyor so-rular soruyordum. Karşımda sabırlı, olgun ve beni anlayışla karşılayan bir insân sesi geliyordu. Bendeki açılımlar artmaya başladıkça insâna, eşyaya, olaylara, kaza ve kadere bakışım sürekli değişti. Tabiidir ki, Tarîkât-ı Âliyyeyi Uşşâkiyeye de bakışım değişti. Ne denli bir hâl içinde olduğumu anlamaya başladım. İçimden acı şekilde “EYVAH” sesleri yükselmeye başladı. Necdet Hocamı ne denli yanlış tanıdığımı daha iyi anladım. Hiç yorulmadan, bıkmadan, usanmadan, gerek maddi gerekse mânevi olarak insânlara ufuk açmak isteyen bir mübarek zât... Bana mürşit kılan Cenâb-ı Hakka hamd ederim. S. Anneciğim teşekkür ede-rim. Teşekkür ederim Necdet Babacığım. M.. Ö.. İz.. ]
* * *
Yine İz.. den S.. E.. adlı hanım kardeşimiz Terzi Babamı tanıdığı gü-nü kurtuluş günü ilan edip “Uyandığım gün” diyerek şunları anlatı-yor:
[Ben 1972 yılında doğdum. O doğduğum gün ama bir gün var, ki bir zâtla, mürşitle tanıştım. İşte o gün mânen benim uyandığım gün ol-du. O kadar çok etkilenmiştim, ki o güne kadar hiçbir toplumda mânevi boşluğumun o zâtın yüksek ilmi ve derin sohbeti sayesinde bir anda dolduğunu hissettim. Beşer aklımla anladım, ki aradığım sultan o, ara-dığım cemaat de orası... Akşam sohbetine eşimi de götürdüm. O da benim gibi çok etkilenmişti. Diğer günkü sohbetine saatler geçmek bil-miyordu. Hiçbir şeyi bu kadar çok beklememiştim. Aynı zamanda içimi büyük bir korku sarmıştı. Buldum ancak kaybetmek istemiyordum. Gerçi o mânen devamlı bizlerleydi. Çünkü hiçbir şey beni bu kadar de-rinden etkilememişti. Bundan sonra o benim en büyük mânevi desteğim “Babam” hocamdı. Tabii o büyük zât da beni evlâtlığa kabul ederse o zaman şu nefsinin elinde bugüne kadar oyuncak olmuş gönlümün ço-cuklar gibi sevinmiş olduğunu bilmesini isterim. Çünkü ben onunla hiç olan kimliğimi, boşa geçmiş günlerimi, yazık olan gençliğimi tanıdım. O gün ben mânen kapalı olan gözlerimi açtım, uyandım. Allah ondan razı olsun. O’nun ilminden bizleri mahrum etmesin. Seni seviyoruz Necdet Baba diyerek sözlerini bitiriyor, ardından da yaşadığı bu güzel hâlet-i rûhiyesini şu şiiriyle noktalıyordu.
Dostları ilə paylaş: |