NE REDE O GÜZELİM ADA VAPURLARI
İlk ada vapurları yandan çarklı, simsiyah, upuzun bacalı, ince uzun teknelerdi. Vapur, sabahleyin Büyükada'dan düdük çalarak martı çığlıkları arasında hareket ediyor, sırasıyla Heybeliada'ya, Burgazadası'na, Kınalıada'ya uğradıktan sonra İstanbul'a varıyor, akşamüstü de yine yolcu ve yükleri alarak adalara geri dönüyordu. Geceleyin, iskelesi kuzey rüzgârlarına kısmen kapalı olduğu için de Heybeliada'da bağlıyordu. Heybeli'nin o zamanlar bir kuş kafesini andıran zarafette, çok güzel bir iskele binası vardı.
Ada halkı, hızlı ve güvenli olduğu için vapura çabuk alıştı. "Boğaz vapurlarında olduğu gibi pek çok kimse hep aynı yere oturuyor, bir buçuk saati bulan yolculuk boyunca ahbaplarıyla sohbet ediyor, kahvesini içiyor, ada yolculuğunun keyfini çıkarmaya bakıyordu. Önceleri ada hattında ahşap tekneli, bacasından kapkara dumanlar salan, direklerinde de gerekince açmak için sanlı yelken donanımı bulunan, istimli, güvertesi tenteli, yandan çarklı küçük yolcu vapurları çalıştı. 1894'ten sonra İngiliz yapısı, 286 grostonluk "Fenerbahçe" ile eşi "Haydarpaşa", 1903'ten sonra da Macaristan yapısı, 375 grostonluk "İhsan" ile eşi "Neveser" Marmara seferlerinde hizmet vermeye başladılar. Bunlar da öncekiler gibi yandan çarklı vapurlardı. Bir de 257 grostonluk, aslında pek de ferah olmayan "Ferah" adlı yandan çarklı vapur vardı ki, 1898'den sonra Kadıköy ve adalar seferlerinde çalışmaya başladı. Ama en ilgi çekeni 160 grostonluk küçücük bir yandan çarklı olan "Anadolu" vapuruydu. Bir römorkör kadar olmasına karşılık iki bacalıydı, bu haliyle de her zaman alay konusu oluyordu. Bu vapur yavrusu arada bir ada postasına da verilirdi; sert havalarda iki yanındaki çarklarla suları köpürterek bata çıka geldiğini gören adalılar, "Eyvah! pat pat-ı derya geliyor!" diyerek hayıflanırlardı.
1910'larda, daha büyükçe "Halep", "Bağdat", "Basra" gibi birbirinin eşi yandan çarklılar da adalara sefer yapmaya başladı. Bu vapurlar tertemiz, pırıl pırıldı. Döşemeleri fes rengi kadife kaplıydı; üzerine de beyaz ketenden, tiril tiril ütülü, tertemiz örtüler serilirdi. Şapka, paket konacak fileleri taşıyan pirinç ayaklar her zaman kaulle parlatılmış olurdu. 70 yıl önce bu vapurlar, hele havuzdan da yeni çıkmışlarsa, Köprü'den hareketinden yarım saat kadar sonra Kınalı'yı tuttururlardı. Kadıköy ve adalar hattında 1912'den sonra artık "Kınalıada", "Pendik", "Maltepe" gibi pervaneli vapurlar çalışmaya başladı. O günlerde her gün adalara 12 sefer yapılıyordu. Bu yüzyılın başlarında, bunlara 1912 Fransa yapısı, 697 grostonluk, istimli, çift uskurlu "Kadıköy", "Moda", "Burgaz" gibi büyük ve yollu vapurlar katıldı. 19401ı yıllarda 1938 Almanya yapısı, 637 grostonluk, istimli, çift uskurlu "Suvat" île eşi "Ülev", gerek hızlılık, gerekse rahatlık bakımından ada yolcularının gözbebeği oldular. Yazlıkçılar denklerini, sandıklarını, sepetlerini mevsim başında düzenlenen yük postasıyla adalara taşırlar, yaz sonunda yine aynı postayla İstanbul'a dönerlerdi. "Bahçe" tipi gemiler diye sınıflandırılan, üçü de dizel motorlu ve çift uskurlu olan 1952 italya yapımı 1.042 grostonluk "Paşabahçe", 1953 İngiltere yapımı 993 grostonluk "Fenerbahçe" ve eşi "Dolmabahçe" ile "ekspres" seferleri başlatılınca ada yolculuğu önemli ölçüde kısaldı. Ne var ki, ekspres seferler normal bilet ücretinden bir misli kadar pahalıydı. Ayrıca, adalardan Sedefadası'na ve Bostancı'ya gidecek yolcular için de seferler kondu. Daha sonraki yıllarda, adaların kalabalıklaşması karşısında sefer sayısı artırıldıktan başka, değişik tipteki vapurlar da bu hatlarda çalıştırılmaya başlandı. Son olarak "Bahçekapı" ile eşi "Fahri Korutürk" adlı 78 m boyunda, 11,60 m genişliğindeki büyük vapurlar, Sirkeci ya da Kabataş'taki yeni iskelelerden bir seferinde gerekirse 2.100 kişiyi alıp saatte 18 rnil hızla adalara götürebilecek büyüklükte.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 1987'de Norveç'ten getirttiği, dıştan çift burunlu, içi bir uçağı andıran çift pervaneli katamaran tipi deniz otobüsleriyle Büyükada'ya seferler başlatıldı. Günümüzde Kabataş, Bakırköy, Kadıköy ve Bastancı'dan Büyükada'ya çok sayıda deniz otobüsü çalışıyor.
Adalar arasında artık parasız yolculuk yapılıyor. Sirkeci, Kabataş ya da Bos-tancı'dan adalara ayak basanlar, bir adadan ötekine iskelede jeton atmadan rahatça geçebiliyorlar. Yaz aylarında Bostancı'dan adalara dolmuş motorları da çalışıyor. Hattâ sırasında sürat tekneleri de...
ESER TUTEL
ke uyan süslemeciliği ve ahşaba uygu-lânabilirliğiyle adalar mimarisine hâkim olmuştur. Art-nouveau'nun ahşaba uygulanmasının başka hiçbir yerde görülmeyen örneklerine, adalardaki köşklerde rastlanır. Yine 1898'de otel olarak inşa edilen ama II. Abdülhamid'den izin alınamayınca yetimhane olarak kullanıl-
ADALAR
72
73
ADALAR İLÇESİ
ADA V A P URLARININ YOLCULA R I
Büyükada'dan Türkler, Rumlar ve Museviler; Heybeliada'dan deniz subayları ve aileleri ile Rum azınlık; Burgaz'dan yine Rumlar; Kınalıada'dan da Ermeni azınlığın bindiği ada vapurlarında, yolcular arasında pek çok tanınmış kişi de yer alırdı.
Çahkuşünun babası Reşat Nuri Güntekin, Bulgarlar tarafından Edirne'de şehit edilen ünlü ressam Hasan Rıza Bey, Akbaba'cı Yusuf Ziya Ortaç, şair-yazar Orhan Seyfi Orhon, Hıçkırık yazarı Kerime Nadir Azrak, "Lale Devri"nin isim babası tarihçi Ahmet Refik Altmay, bohem ressam Çallı ibrahim, dilci Nurullah Ataç, sarı-lacivertli "Ordinaryüs" futbolcu Lefter Küçükandonyadis değişik tarih ve dönemlerde hep Büyükada iskelesinde boy göstermişlerdi.
Dönemin başvekili İsmet İnönü ve ailesi, Şıpsevdi 'nin bekâr yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar, hayatı boyunca kalemini ve kadehini elinden bırakmayan Ahmet Rasim Bey, Darülbedayi'nin büyük oyuncusu Hazım Körmükçü, Kaptan Mektebi'nin kurucusu Hamit Naci Özdeş, Türkiye'de modern kâğıtçılığın piri Mehmet Ali Kâğıtçı, papaz okulu ruhanileri, hattâ Patrik Athenagoras bile Hey-beliada yolcusuydular.
Burgaz iskelesinde hikayeci Sait Faik Abasıyamk ile edebiyatçı arkadaşlarını vapur beklerken görebilirdiniz. Sabahlan Kınalı'dan binen esnaf ve dükkân sahipleri ise giderek dolan vapurda daima kendilerine yer bulma telaşı içinde olurlardı. Son yıllarda, bu vapurlarda lotaryacılar piyango çekiyor, şişe şişe viskiler, cinler; kocaman kıskaçlı dev ıstakozlar; dipdiri mercanlar, talihli sahiplerini buluyordu.
Ama eski günleri görüp bilenler, o kadife koltuklu, pırıl pırıl, tertemiz eski Ada vapurlarında yol boyunca yaşanan zevkin, ne ekspreslerde, ne deniz otobüslerinde, ne de sürat teknelerinde asla yaşanmadığım söylüyorlar.
ESER TUTEL
J : • • .ö»/»*»»"»»»'- •
mak üzere Rum Ortodoks Patrikhane -si'ne devredilen büyük ahşap bina adalardaki ilginç mimari uygulamalardandır. Dar cepheli, çoğu iki katlı bahçeli sıra evler ve büyük bahçeler içinde neoklasik, neobarok, neogotik, ampir, özellikle de art-nouveau üsluplu birkaç katlı ahşap köşkler, adaların yerel yerleşme ve mimarisinin temel öğeleridir. Bu mimari üslup çeşitliliği yüzyıl başlarındaki Batılılaşma sürecini yansıtmaktadır.
Günümüzde adalar, yerleşik 20.000 nüfusu, yaz aylarında bunu yüz binlere
Ada'da bir gün batımı. Nazım Timuroğlu
vardıran yazlıkçıları ve günübirlik ziya-retçileriyle; sık vapur ve deniz otobüsü seferleri, sayıları artan otelleri, pansiyonları, en seçkininden en sıradanına kadar lokantaları, gazinoları, kulüpleri, eğlence yerleriyle ve belli bir korumacılık anlayışı içinde, dış görünüşleri geçmişten çizgiler taşısa da içleri çok daireli apartmanlar olarak düzenlenmiş ahşap köşklerin hemen yanında ya da biraz ötesinde yükselen kagir villaları, apartman yavrusu yapıları, hattâ gecekonduları ve harap kulübeleriyle geçmişin sükunetinden ve havasından oldukça silik izler taşımaktadır.
Edebiyatta Adalar
Adaların edebiyata girişi; şiir, hikâye, roman veya anılara fon ya da konu oluşu, Servet-i Fünun akımıyla 19- yy'm sonunda başlar. Daha önce 18. yy divan şairlerinden Fennî'nin Sahilnâmesinde bir mısra ile anılan adalar, Türk edebiyatına önce şiir ve şarkı güfteleri, sonra roman ve hikâyelerle girdi.
Adalar denince adı ilk anılan şair Mehmed Celal'dir(->). Mehmed Celal (1867-1912) adalara olan sevgisi ve adalar hakkında yazdığı şiirlerle "Ada Şairi" olarak ün yapmıştır. Şiirlerini Adada Söylediklerim (1886) adlı kitabında toplayan Mehmed Celal'in etkilendiği Reca-izade Ekrem de Büyükada'nın güzelliklerim şiirlerinde, eserlerinde yansıtanlardandı. Fecr-i Âti topluluğu üyelerinden Tahsin Nahid de (1887-1919) hüzünlü aşk şiirlerinin çoğunu adalarda yazdı. Celâl Sahir gibi o da adaları şiirlerinin fonu olarak kullandı. Ruh-ı Bî-kayd (1910) adlı şiir kitabında, adalar çok sık geçer. Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları 'nda Tahsin Nahid ve eşinin Büyükada'ya olan hayranlıklarını, sevgilerini adaları tanıyıp sevmekte onlardan nasıl yararlandığını anlatır. Tarihçi ve şair Ahmed Refik Altınay'ın(-0 şairliğinin kaynağı belki de adalardan etkilenmesiydi. Adalar için en çok şiir yazmış şairlerden biri olan Ahmed Refik aynı zamanda bazı ünlü ada şarkılarının güftelerinin de yazarıydı. Ufuklardan güneş hâlâ inmiyor, / İçim mahzun, gözümden yaş dinmiyor, /Ada sensiz yüreğime sinmiyor / Gel de biraz gözlerini göreyim / Mimozadan sana çelenk öreyim ve "Adalar'dan yaralandım", "Şen Adalar", "Ada'dan sen gideli kalmadı gönlümde sürür" nakaratlı "Nerde ahu bakışın"; yine "Sensizdim o akşam Ada'nın ufku hep aldı" diye başlayan "Sensizim" şiiri, onun Gö-ww/(1932) adlı şiir kitabında yer alan ve çoğu bestelenmiş ada şiirlerindendir. Ahmed Rasim de hem edebi eserlerinde; hem de günlük yazılarında adalardan sık sık söz etmiş, özellikle Kitabe-i Gam 'da adaları şiirli bir dille anlatmıştır. Hiciv şiirleriyle ünlü Fazıl Ahmet Aykaç (1884-1967) Kınalıada başta olmak üzere adalar için de şiirler yazmıştır. Medfun Emeller (1919) adlı kitabında ada şiirlerini, şarkı güftelerini derlemiş olan Mustafa Reşid (1861-1936), "Ada Akşamları" şiirinde: Gün sönerken baktım da ıssız Dil'e / Yazık, dedim, bu yıl da Adalarda yaz bitti / Dalgalar kö-pürürken indim sonra sahile, / Kalbim sanki uğultular işitti der. Yusuf Ziya Ortaç'ın (1895-1967) "Ada Sevgisi" ve "Ada Şarkısı" adlı şiirleri ünlüdür. Ey sevgili, akşam tura çık faytona bin de, / Bir tatlı tebessüm açarak gonca lebinde... / Tekmil ada eşrafı senin bil ki ci-binde, /Ey sevgili, akşam tura çık faytona bin de!" mısralarında dönemin ada yaşamının bir tablosu sunulur.
Adaları şiire dökmüş şairler arasında en ünlüsü Yahya Kemal Beyatlı'dır(-»). Yahya Kemal'in şiirinde adalar aşkların sahnesi, dekoru, mekânıdır: Şen şarkıların durduğu bir lahza, kenarda / Yâd et ki seviştik ilahî adalarda. Büyükada'nın Viranbağı için yazdığı mısralar da ünlüdür: Adalardan yaza ettik de veda, / Sızlıyor bağrımızın üstündeki dağ, / Seni hatırlıyoruz Viranbağ. Yahya Kemal daha çok Büyükada'nın şairiydi. Kı-nalıada'yı adaların hiçbirine değişmeyeceğini söyleyen ve Kınalıada'nın şairi olarak bilinen Fazıl Ahmet Aykaç ona şu mısralarla sitem ediyordu: Uğrama-dın bu yaz bize hiç Kemal / Neyi bekliyorsun sanki güzü mü? / Bizi unutturdu sana ihtimal / Gene bu Viranbağ'ın ekşi üzümü / Cidden birşey oldu sana bu sene / Eski dostlarını bıraktın bütün /Canım, Kınalı'ya kadargelsene, /Ekmek vesikanı alıp da birgün. Bu dizeler yazıldığı sırada, yıl 1917 idi. I. Dünya Savaşı sürmekteydi ve ekmek vesikaya bağlanmıştı. Tevfik Fikret ("Seza", "Beyaz Yelken"), Mehmet Akif Ersoy, Sela-hattin Batu, Osman Nihat Akın, Halit
Fahri, Yaşar Nabi Nayır adalarla ilgili mısralar, beyitler, şarkı güfteleri olan yazarlardan bazılarıdır.
Adaları düzyazıda hikâye, roman, anı, deneme türlerinde dile getirenler arasında en ünlüsü kuşkusuz Sait Faik Abasıyanık'tırC-»). Sait Faik'te adalar ilk kez bir mekân ya da dekor olmaktan çıkmış, başlıbaşına bir konu olmuştur. Ancak Sait Faik'e gelmeden önce Türk edebiyatında daha birçokları, adaları romanlarının, hikâyelerinin, anılarının geçtiği ana mekân olarak kullanmışlardır. Türk edebiyatına Batılılaşma süreci içinde giren ve ona paralel gelişen roman ve hikâye türlerinde, Batılı yaşamın parlak örneklerinin yaşandığı adaların öne çıkması doğaldı. Yine yüzyıl başının gözde duygusal temalarından olan, veremli sevgilinin ölümüyle sona eren romanlar için ciğer hastalığı geçirenlerin öteden beri rağbet ettikleri ve tedavi gördükleri Heybeliada adeta zorunlu bir çevreydi. Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944), romanlarında Heybe-liada'yı, oradaki yaşamı anlatır ve bu adayı olayların geçtiği yer olarak seçer. Kokotlar Mektebi 'nde Heybeliada'daki köşkünde kendi yaşamından söz eder. Sevda Peşinde adlı romanı ile Tebes-süm-i Elem adlı romanının bazı bölümleri Heybeliada'da geçer. Halit Ziya Uşakhgil'in (1867-1945) Aşk-ı Memnu romanının hüzünlü, mutsuz kadın kahramanı Nihal, yazarın belleğinde, romanın kimi bölümlerinde de anlatıldığı gibi, Büyükada çamlıklarından süzülerek gelir. Mehmed Rauf'un (1875-193D Böğürtlen romanında adalardaki değişen yaşam konu edinilmiştir. Çocukluğu Büyükada'da geçen Abdülhak Şinasi Hisar (1883-1963), Geçmiş Zaman Köşkleri'nâe ve özellikle belli bir dönemin derin toplumsal değişiminin anlatıldığı Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanında Büyükada'yı Nizam Caddesi'ndeki bir köşk yaşamı çerçevesinde anlatır. Halide Edip Adıvar'ın(->) Raik'in Annesi'nin bazı bölümleri adada geçer. Ömer Seyfeddin'in (1884-1920), zamanına göre yaşlı sayılan 35' lik bir adamın 18 yaşındaki adalar güzeline sevdalanmasını, sonra Boğaz'ın poyrazını yiyince aklının başına gelmesini anlatan hikâyesinde, adaların ilkbaharda insanın başını döndüren büyülü havası yansıtılır. Heybeliada konusundaki incelemesiyle tanınan Nejat Gü-len'in Heybeli'de Yaz Sonu romanı adalarda çeşitli dilden, dinden, ırktan insanın nasıl bir arada yaşayabildiklerini bir roman atmosferinde anlatır. Burhan Cahit Morkaya, Mahmut Yesarî, Reşat Nuri Güntekin, sonraları Esat Mahmut Kara-kurt da eserlerinde adalardan söz etmiş olan yazarlar arasındadır. Yeni Türk edebiyatında, Zeyyat Selimoğlu, "Denizlerin İstanbul", "Aramızdaydın", "O Gün", "Ada Soyunuyor" hikâyesinde adaları, insanı ve doğasıyla anlatır. Bilge Karasu'nun Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı kitabında, adalarda Bizans
dönemi keşişlerinin yaşamı canlandırılır. Selim İleri, Son Yaz'dz. adaları karmaşık duygu ve insan ilişkilerinin daha da yoğunlaştığı bir mekân olarak kullanır. Peride Celal'in "Ada" hikâyesinde de bu yönüyle yer alır. Füruzan adayı bir evlatlığın yoksul gözlerinden anlatır. Adalet Ağaoğlu'nun romanlarında Büyükada, özellikle de Anadolu Kulübü, toplumsal değişmelerin yansıtıldığı mekân olur. Aziz Nesin Böyle Gelmiş Böyle Gitmez "de Heybeliada'da geçen çocukluğunu anlatırken, adalara başka bir gözle bakar ve sınıfsal farklılıkları işler.
Sait Faik'te adaların, özellikle de Burgazadası'nın yeri çok daha özeldir. O, hikâyelerinde adaları bir fon, bir dekor olarak değil de âdeta baş kahraman düzeyinde anlatır. Adaların çiçekleri, toprağı, kokuları, denizleri, balıkları ve her kesimden, her sınıf ve tabakadan, her yaş ve cinsiyetten insanları, ille de balıkçıları hikâyelerinin ana öğeleridir. Sait Faik'in adaları birer hayal, şiir ve aşk beldesi olmanın çok ötesinde okurun önüne tüm gerçeklikleriyle çıkarlar. Yüzlercesi arasından "Son Kuşlar", "Bir Kaya Parçası Gibi", "Yaşayacak", "Ağıt", "Haritada Bir Nokta", "Dondurmacının Çırağı", "Sivriada Sabahı", "Sımsıkı", "Yalnızlık", "Karanfiller ve Domates Suyu", "Kınalıada'da Bir Ev", "İki Kişiye Bir Hikâye" (Ermeni Balıkçı ile Topal Martı), "Kendi Kendime", "Barba Anti-mos" ve diğerleri adaların ve ada insanlarının birbirleriyle iç içe anlatıldıkları hikâyelerdir.
Adalar, edebiyatçılara şiirler, romanlar, hikâyeler, anılar ilham etmeleri yanında, yüzyılın pek çok ünlü yazar ve sanatçısının yaşama ve buluşma yeri ol-
Ş-tplADA
ip1
Adalar İlçesi
istanbul Ansiklopedisi
muştur. İstanbul'da sadece Büyükada'yı sevdiğini söyleyen Nurullah Ataç, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Hüseyin Cahit Yalçın, tiyatro sanatçısı Bedia Muvahhit, pedagog Sad-rettin Celal Antel, dilci İbrahim Necmi Dilmen, daha yenilerden felsefeci Macit Gökberk, iktisatçı İdris Küçükömer, Doğan Avcıoğlu, adalarda bir dönem yaşamış, renk katmış ve bir bölümü de adalara gömülmüş kişilerdir.
Bibi. G. Schlumberger, istanbul Adaları, İst., 1937; E. Mamboury, Leş Iles deş Princes, İst., 1943; Janin, Constantinople byzantine, Erde-nen, Adalar; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; Evliya, Seyahatname, I; N. Gülen, Heybeliada, ist., 1982; Adaların Türk Turizmindeki ve Edebiyatındaki Yeri ve Önemi (seminer/panel), İst., 1984 Ostrogorsky, Bizans; A. Millas, I Pnnkipos, Atina, 1988; Tuğlacı, İstanbul Adaları, I-II.
İSTANBUL
ADALAR İLÇESİ
Marmara Denizi'nin kuzeydoğusunda ve Kocaeli Yarımadası'mn Bostancı'dan Kartal'a kadar uzanan güney kıyıları karşısında yer alan irili ufaklı dokuz ada, İstanbul iline bağlı Adalar İlçesi'ni oluşturur. Yüzölçümlerine göre sıralanacak olursa, Büyükada (5,4 km2), Heybeliada (2,3 km2), Burgazadası (1,5 km2) Kınalıada (1,3 km2) öteden beri iskân edilmiştir. Sedefadası (0,157 km2), 1960'larda yazlık villaların yapılmasıyla, mevsimlik olarak iskâna açılmıştır. Yas-sıada (0,052 km2) uzun süre deniz kuvvetleri tesislerini barındırdıktan sonra İstanbul Üniversitesi Balıkçılık ve Su Ürünleri Yüksek Fakültesi'ne devredil-
o s
«£&
sl*ff>~visst!r
Sayım Yıllan
|
Toplam Nüfus
|
Artış
|
Yıllık Artış (%')
|
1960 1965 1970 1975 1980 1985
|
19.864 15.264 15.086
|
-4.600 -178
|
-4.63 -0.23
|
|
12.807
|
-2.279
|
-3.02
|
|
18.232 14.534
|
+5.425 -3.698
|
+8.47 ~~ -4.05
|
1990
|
19.413
|
+4.879
|
+6.70
|
75
ADALET ÖRGÜTLENMESİ
Tanzimat öncesinde istanbul adalet örgütlenmesinde Rumeli ve Anadolu kazaskeri ile istanbul kadısının özel bir yeri vardı. Resimde (soldan) kazasker, başmuhzır ağa, Mekke kadısı, Rumeli kazaskeri, nakibüleşraf ve İstanbul kadısı görünüyor. Arifi Paşa'mn Mecmua-i Tesavir'inde yer alan resimden kartpostal Nün Akbayar
Adalar İlçesi'nde Nüfus
ADALET ÖRGÜTLENMESİ 74
mistir. Sivriada (0,045 km2) ve Tavşana-dası (0,010 km2) tümüyle boştur. Kaşı-kadası (0,008 km2) 1950'den beri özel mülktür; sınırlı bir iskâna elverişli olup halen boş durumdadır.
Adaların istanbul limanına uzaklıkları, en yakın Kınalıada, en uzak Tavşan-adası olmak üzere 7 deniz miliyle 13,5 deniz mili (25 km) arasında değişir. Adalar'a ilk vapur seferleri Galata Köp-rüsü'nden 1846 yılında başlamıştır. Bugün Sirkeci, Kabataş, Kadıköy, Bostancı, Kartal'dan sürekli deniz bağlantısı vardır.
Adalar'da ilk belediye örgütü 1868' de Yedinci Daire-i Belediye adıyla kurulmuştur. 1984'e kadar istanbul Beledi-yesi'ne bağlı bir şube müdürlüğü iken 1984'ten bu yana istanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bağımsız bir belediyedir, idari yönden, 1908'de, Meşruti-yet'in ilanından sonra mutasarrıflık olan Adalar'a Emin Paşa ilk mutasarrıf olarak tayin edilmiştir. Günümüzün Adalar ilçesi, Büyükada'da Maden ve Nizam, ayrıca Kınalıada, Burgazadası, Heybeliada olmak üzere beş mahalleden oluşmaktadır. Sedefadası, Büyükada Maden Muhtarlığı'na bağlıdır, ilçenin merkezi Büyükada'dır.
19. yy'ın ikinci yarısından itibaren düzenli deniz ulaşımının başlaması ve bir sayfiye yerleşmesi olarak önem kazanmasıyla birlikte Adalar'ın nüfusu artış göstermiş; 18l6'da 1.200 kişinin, 1860'larda 6.000 kişinin yaşadığı Adalar'da toplam nüfus 1914 sayımında 11.078; 1927 sayımında 11.691; 1950'de 15.405; 1960'ta 19.864 olmuştur. Daha sonraki yıllarda, Adalar'da yaşayan azınlık nüfusun çeşitli toplumsal, siyasal olayların sonucunda dönem dönem buradan ayrılması; yerleşim alanlarının az olması dolayısıyla yeni yapılaşmaya sınırlı olanak tanınması gibi nedenlerle, 1990'lara gelene kadar nüfus ya azalmış ya da durağan kalmıştır. 1990 nüfus sayımı sonuçlarının ortaya koyduğu yeni artış eğilimi ise, büyük ölçüde Doğu Anadolu kökenli iç göçe dayanmaktadır.
Özellikle 1960'tan 1990'lara doğru, Adalarda sürekli oturan nüfus azalırken yörenin etnik ve sosyal yapısı da değişmiştir. 1914 sayımında Adalar'da toplam nüfusun dinlere dağılımı şöyleydi: Müslüman 1.586, Rum Ortodoks 8.725, Ermeni Gregoıyen 596; Musevi 79; Rum
Katolik 56; Ermeni Katolik 5, Protestan 6, Latin 8, Süryani 9. 1960-1990 döneminde, Hıristiyan, özellikle de Rum nüfusta büyük azalma olurken istanbul dışı doğumlu Müslüman nüfus belirgin artış göstermiştir. Günümüzde Adalar II-çesi'nin yerleşik halkının yaklaşık yüzde 22'si Adalar doğumludur, istanbul İli doğumlular toplam yüzde 30, Türkiye'nin diğer illerinde doğup da halen Adalar'da oturmakta olanlar, toplam nüfusun yüzde 48'idir. istanbul dışı doğumluların büyük bir bölümü, 1940'lar-da Erzincan depremi nedeniyle istanbul'a gelen ve özellikle Burgaz ve Bü-yükada'ya yerleşenlerdir. 1990 ve sonrasındaki nüfus artışı da, ağırlıklı olarak, ilk göçle gelen Doğu kökenli halkın hemşerilerinden kaynaklanmaktadır.
Adalar Ilçesi'nin 1990 nüfus sayımına göre toplam 19.413 olan nüfusunun mahallelere dağılımı şöyledir: Büyükada Maden Mahallesi, Sedefadası'yla birlikte 3.697; Büyükada Nizam Mahallesi 3.278; Heybeliada 6.534, Kınalıada 3.862; Burgazadası 2.042.
Adalar Ilçesi'nin bir başka özelliği, yaz kış yerleşik nüfus ile yaz nüfusu arasındaki büyük farktır. Yaz nüfusunun saptanmasına yönelik resmi istatistikler
bulunmamakla birlikte, konut sayısından yola çıkarak hesaplandığında Adalar'ın yaz nüfusunun yüz bini aştığı söylenebilir. Günübirlik ziyaretçilerle birlikte bu rakam, kalabalık aylar olan temmuz ve ağustosta 250-300 bini bulmaktadır.
Osmanlı döneminde Adalar'da Ruhban Mektebi, Elen Ticaret Okulu, Kız Yetimhanesi gibi eğitim kurumlarıyla azınlık okulları vardı. I. Dünya Savaşı sırasında bunlara el konarak yerlerine askeri okul öğrencileri yerleştirilmişti. Cumhuriyet'! izleyen yıllarda bir bölümü yeniden açıldı. Heybeliada'daki Ruhban Okulu 1970'lere kadar önemli bir din akademisi sayılırdı. 1970 sonrasında özel yüksekokullar devletleştirilir-ken yüksek bölümü kapandı. Halen Özel Rum Erkek Lisesi olarak resmen açık durumdaysa da, öğrencisi yoktur ve eğitim yapılmamaktadır. Bunun dışında Büyükada'da bir Rum ilkokulu, bir resmi ortaöğretim okulu, istek Vak-fı'na bağlı Beyhan .Aral Lisesi, Heybeli-ada'da bir ilköğretim okulu ve Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi, Kınalı ve Bur-gaz'da da birer ilkokul vardır.
Adalar'ın bir yandan seçkin ve zengin bir yazlık semt olması, öte yandan turistik yönü, Büyükada başta olmak üzere, ilçede hizmet sektörü ağırlıklı bir faal nüfusun barınmasını sağlamakta, bu sektör kendine gerekli işgücünü daha çok adalara dışarıdan gelen göçten devşirmektedir. Arabacılıktan ev hizmetlerine, garsonluktan hamallığa kadar çeşitli hizmetlerde çalışanlar, son yıllarda Adalar nüfusunda gözlenen artışın ve yapısal değişikliğin başlıca öğeleridir.
TURGAY GÖKÇEN
Dostları ilə paylaş: |