İçindekiler böLÜm böLÜm böLÜM 4 BÖLÜM 5



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə6/24
tarix29.11.2017
ölçüsü0,74 Mb.
#33253
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24

8. BÖLÜM


“Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor” diye söze başladı Fatma.

“Bazınız bazınızı gıybet etmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır, bundan tiksindiniz değil mi?”

Hazreti Peygamber (sav) bir hadislerinde; “Gıybetten sakınınız. Zira gıybet, zinadan daha şiddetledir. Çünkü zina eden kimse, tövbekar olur, Allah da kendisini af eder. Fakat gıybet edilen af etmeyinceye kadar, gıybet eden af edilmez” diye buyuruyor.

Yine Enes (ra)’ın rivayetinde Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur:

“Miraca çıktığım gece, tırnakları ile yüzlerini tırmalayan bir takım kimseler gördüm. Cebrail (as)’e; “bunlar kimdir?” diye sordum. O da; “bunlar, insanları gıybet edip gizli hallerini araştıranlardır” dedi.

Yine diğer bir hadislerinde: “Ey diliyle iman edip kalpleriyle inanmayanlar! Müslümanları gıybet etmeyin, onların gizli hallerini araştırmayın. Kim din kardeşinin gizli hallerini araştırırsa, Allahu Teala da onun gizli hallerini araştırır. Allahu Teala kimin gizli hallerini araştırırsa, onu evinin içinde de açığa çıkarır ve rezil eder” şeklinde ferman buyuruyor.

Enes (ra) diyor ki: Resul-i Ekrem bir gün oruç tutmamızı emretti, sonra da “Ben izin vermeden kimse orucunu açmasın” buyurdu. Herkes orucunu tuttu. Akşam olunca teker teker müracaat edenlere, iftar müsaadesi verildi. Bu arada bir adam gelerek;

-Ey Allah’ın Resulü, iki genç kız oruç tuttu ve yoruldular. Zatı Alinize gelmeye utanıyorlar. Müsaade buyurursanız iftar etsinler, dedi. Resul-i Ekrem (sav) müsaade etmedi. Adam iki defa daha geldi. Sonunda Resul-i Ekrem; “Onlar oruç tutmadılar. Bütün gün insanların etini yiyenler nasıl oruçlu olurlar? Git onlara söyle, oruç tuttularsa istifra (kusmak) etsinler bakalım” buyurdu. Adamcağız gitti gerekeni söyledi. Onlar da aynı şeyi yaptı ve kan parçaları kustular. Adam Resul-i Ekrem (sav)’a gelerek vaziyeti bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer kusmayıp bu parçalar midelerinde kalsaydı, onları cehennem ateşi yerdi.”

Gıybet; duyduğu zaman, insanın hoşuna gitmeyecek olan bir kusurunu gıyabında söylemektir. Buna Türkçe’de “Çekiştirme” derler. Bu kusur insanın kıyafetinde, yaratılışında, ahlakında ve akrabasında, her nerede olursa olsun fark etmez. Sözünde olsun dünyalığında olsun, Ahireti hususunda, hatta elbisesinde, evinde ve binitinde olsun hepsi birdir.

Bedeni gıybet: Gözü şaşıdır, bir gözü kördür, başı keldir, yüzü sivilcelidir, boyu kısa veya uzundur, siyahtır, sarıdır gibi duyduğu zaman kişinin canını sıkacağı eksiklikleri saymak.

Nesebi gıybet: Babası ameledir, kötü insandır, cimridir, dikicidir ve hoşuna gitmeyecek herhangi bir şey ile onu anmak gibi.

Ahlaki gıybet: Kötü huyludur, cimridir, kibirlidir, riyakardır, hiddetlidir, korkaktır, acizdir, tahammülsüzdür, yüreksizdir, öfkeye kapılır şeklindeki konuşmalar gibi.

Dini gıybet: Hırsızdır, yalancıdır, içkicidir, kumarbazdır, zalimdir, haindir, namaza ve zekata tembeldir, namazı güzel kılmaz, pislikten kaçınmaz, anne babasına itaat etmez, zekatı vermez, doğru taksim etmez, orucunu korumaz gibi sözler.

Dünyevi gıybet: Edepsizdir, insanlara ihanet eder, milletin hakkına riayet etmez, her yerde kendisini haklı görür, çok konuşur, çok yer, çok uyur, vakitsiz uyur, oturacağı yeri bilmez gibi sözlerdir.

Giyinişi gıybet: Geniştir, dardır, uzundur, kısadır, kirlidir şeklinde sarf edilen sözlerdir.

Hz. Aişe anamız bir rivayetinde;

“Bir gün bir kadın evimize geldi. Gittiği zaman elimle kısa boylu olduğunu işaret ettim. Resul-i Ekrem “Kadının gıybetini yaptın” diye buyurdu”

Ayrıca taklit suretiyle eğlenmek de gıybettir. Ve belki de gıybetin en ağırıdır. Konuşmalarını, yürümelerini, sallanmalarını ve diğer hallerini taklit gibi. Bütün bunlar yasaktır.

Gıybetin bir çeşidi de gıybet edenin hevesini arttırıp onu daha fazla konuşturmak maksadıyla -güya şaşkınlık izhar ederek- onu doğru meyil göstermesidir. Bu sayede gıybet edeni, daha fazla konuşturmuş olur. Mesela, biri; “Yahu, şaşılacak şey, ben onu böyle bilmezdim, şimdiye kadar o zatı hep iyi tanımıştım, ben ondan bu işi hiç beklemezdim. Allah bizi şerrinden korusun” gibi konuşmalar yapar ki bütün bunlar gıybet edeni ve yapılan gıybetleri tasdik ve teşviktir. Hatta değil bu hareketlerle, yalnız susarak dinlemek de teşvik ve gıybete ortaklıktır. Nitekim Resul-i Ekrem (as); “Dinleyen de gıybet edenlerden biridir” buyurmuştur.

Bu okuduklarımız gıybetle ilgili olanlardı. İstiyorsanız biraz da Koğuculuk, laf getirip götürmeyle ilgili okuyalım.

Fatma’nın misafirleri sessiz ve dikkatle dinliyorlardı onu. Fatma okumaya devam etti.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Dili ile çekiştirip yüzünden de alay edenin vay haline” buyurmuştur.

Allah Resulü (as) bir hadislerinde, “Size kötüleri haber vereyim mi? Söz gezdirmekle insanlar arasında dolaşıp dostların arasını bozan ve kusursuzlara ayıp arayanınızdır” buyurdu.

Ebu Zerr’in bir rivayetinde Allah Resulü (as), “Kim bir müslümanı haksız yere rezil etmek için, bir sözü ifşa ederse, Yüce Allah kıyamet günü bu yüzden onu cehenneme atmakla rezil eder” buyurmuştur.

Bilmiş ol ki, Koğuculuk umumiyetle birinin aleyhinde konuşulan sözü ona ulaştırmak demektir. Mesela; “Falan senin hakkında şöyle şöyle dedi” gibi. Bununla beraber koğuculuk yalnız buna mahsus değildir. Mutlak surette hoşa gitmeyen bir şeyi açıklamak da koğuculuktur. Bu izah, ister söyleyenin, ister söylenen kimsenin ve ister daha başka birinin hoşuna gitmeyen bir şey olsun, hepsi birdir. Aynı zamanda bu ifşa; söz, yazı ve işaretten hangisi ile olursa olsun fark etmez.

İnsana yakışan, insanların hallerinden hoşa gitmeyecek bir şeyi gördüğü zaman o konuda susmasıdır. Ancak bir müslümana faydası dokunacak veya bir kötülüğü önleyecekse, onu açıklayabilir. Mesela; birinin bir başkasının hakkını yediğini gördüğün zaman ona Şehadet edersin. Çünkü burada bir hak vardır. Bunun dışındakiler Koğuculuk ve sırrı ifşa etmektir.

Hakimin birini, dostlarından biri ziyarete gelir. Ziyareti esnasında diğer kardeşlerinden birinin kendi aleyhindeki sözlerini anlatır. Hakim ona der ki: “Bu ziyaretin çok kötü oldu. Çünkü ziyaretinde üç cinayet işledin. Birincisi; kardeşlerinle aramı açtın. İkincisi; kalbimin huzurunu kaçırdın. Üçüncüsü; sana olan itimadını kaybettin.”

Süleyman b. A.Melik, Zühri ile bir arada otururken adamın biri yanlarına geldi. Süleyman adama dönerek;

-Duyduğuma göre aleyhimde şöyle şöyle konuşmuşsun, dedi. Adam:

-Hayır, ben öyle bir şey konuşmadım, deyince Süleyman:

-Ama bana bunu haber veren doğru bir insandır, dedi. Bunun üzerine söze karışan Zühri:

-Hayır, sana haber veren Nemman’dır. Nemman ise asla doğru sözlü ve sadık olamaz, dedi.

Fatma, haftanın bir günü genellikle komşularını eve davet edip İslami sohbetler yapıyordu. Bugün yine onları davet etmiş, ikramları yaparken misafirlerin dedikoduya başlaması üzerine evde bulunan İmam Gazali’nin kitabını getirerek müsaade isteyip nazik bir dille biraz okumak istediğini söyleyerek bu konuları okumuştu. Misafirler konunun ehemmiyetini kavramış olacaklar ki içlerinden biri;

-Fatma kardeş, gerçekten bizler bu tür konulara hiç ehemmiyet vermiyoruz. Bırak ehemmiyet vermeyi sohbetlerimiz hep birilerini çekiştirip alay etmek ve onlara gülmekle geçiyor, dedi.

Bu içten itirafa Fatma sevinmişti.

-Allah Resulü bir hadislerinde; “Gıybetçi, gıybete başladığında şeytan onun ağzına bal çalar” Buyurmaktadır. Bu hadisten de anlaşılacağı gibi, bu tür konuşmalar ne yazık ki insanları çok celbediyor. Konuştukça daha çok konuşmak geliyor insanın içinden. Halbuki Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de “Ancak mü’minler kardeştir.” Diye buyuruyor. Bu ayeti kerime ile Allah mü’minleri kardeş ilan etmiştir. Kardeşliğin en baştaki şartı sevgidir. Halbuki bu tür şeyler aradaki sevgi bağlarını zayıflatır. Hatta çoğu kez nefrete, öfkeye ve kin tutmaya sebep olur. Nice dostlar gıybet ve söz getirip götürmeden dolayı ayrılıp düşman olmuşlardır. Kendimiz kusurlar içinde yüzmemize karşın başkalarının kusurlarıyla uğraşmak, onları başkalarına anlatmamız çok garip bir durumdur. Şunu unutmayalım ki birilerinin bizi çekiştirmesi nasıl hoşumuza gitmiyorsa, bizim de başkalarını çekiştirmemiz onların hoşuna gitmiyordur. Allah Resulü (as) bir hadislerinde; “Kendiniz için istediğinizi mü’min kardeşiniz için de istemedikçe hakkıyla iman etmiş olmazsınız” diye buyuruyor. O halde Peygamberimize kulak verelim ve kendimiz için istediğimizi mü’min kardeşimiz için isteyelim, kendimiz için istemediğimizi onlar için de istemeyelim. Ancak böyle yaparsak imanın tadına ulaşırız. Kırgınlıklar, düşmanlıklar, küsmeler olmaz. Bir düşünün, burada söylediğimiz bir sözümüzün hakkında konuştuğumuz kişinin kulağına gitmesi bizi ne kadar da utandırır. Eğer utanıyorsak yapmamalıyız. Çünkü eğer hakkında konuştuğumuz şahıs bizden konuştuğumuzu sorarsa yalan söyleriz ki, o zaman yine bir günah işlemiş oluruz. Bu sefer gıybetçi iken yalancı da olmuş oluruz. Ya da mahcubiyet içine girer ve bir daha da bu kardeşimizin yüzüne bakamaz oluruz.

-Çok doğru söylüyorsun Fatmacığım. Lakin kendimizi bir türlü alamıyoruz, bundan nasıl kurtulabiliriz. Bu çirkin davranış hayatımızdan nasıl çıkar?

-Öncelikle şunun her zaman aklımızda olması lazım ki Allah her yerde hazır ve nazırdır. Bizi işitiyor ve hiçbir şey O’na gizli değildir. Bununla beraber, gıybet yapmak istediğimizde kendimizi ilk önce gıybetini yapacağımız şahsın yerine koyalım. Bununla beraber onu karşımızdaymış gibi hayal edelim, ayrıca bunu niçin söylediğimizi ve kendi kusurlarımızı göz önüne getirelim. Eğer biz kusursuz isek ve hakkında konuştuğumuz, karşımızda olsaydı, söyleyeceklerimizden utanmayacaksak ve de Allah’tan da utanmıyorsak, o zaman konuşalım. Hangimiz utanmaz, arlanmaz olmak isteriz? Tabii ki hiç birimiz. O halde bu tür davranışlardan kaçınmalıyız. Halbuki insana yakışan bilhassa Müslümanlara yakışan birbirlerine hep güzellikleri, iyilikleri tavsiye etmeleridir. Şayet biz sohbetlerimizde Allah ve Resulünün emirlerine uyarsak inanıyorum ki bu kötü alışkanlıktan kurtuluruz.

Aynen gıybet gibi hatta daha da yıkıcı özelliğe sahip olan söz getirip götürmek ise şahsiyetli, kişilikli, sadık hiçbir insana yakışmaz. O tür insanlar nasıl şahsiyetli olsunlar ki? Biri ona güvenip yanında bir şey söylemiştir, o da kalkıp onu hemen diğerine ulaştırmıştır. Halbuki gıybet edeni dinleyerek o da gıybet etmiş bununla da kalmayıp o söylenenleri kalkıp gıybet edilene ileterek ikinci bir suç ve günah işlemiştir. Böylelerine bizim dilimizde fitneci, fesatçı derler. Bu tür insanlar kesinlikle güvenilir değildirler. Çünkü bize söz getiren bizimkini de başkasına götürür. Bunu hiç unutmayalım. Bu tür insanlar dost değildirler. Bilhassa samimi arkadaşların arasında söz getirip götürenlerin niyeti kötüdür. Dostlukları bitirmek istediklerinden böyle yaparlar. Bunun için çok dikkatli olmalıyız. Bu tür insanlarla karşılaştığımızda yapılacak en iyi şey onları dinlemeyip yaptıkları hareketin kötülüğünü anlatıp onları bundan men etmemizdir. Böylece fitne ve fesadın önüne geçmiş oluruz.

Fatma uzun uzun gıybet ve koğuculuğun zararlarını anlatıp onlardan uzak durmanın faydaları ve bu tür şeylerin yerine İslami konularda konuşmanın yararları, insanların arasını bozmaktan çok aralarını düzeltme yoluna gidilmesi gerektiği konularında sohbet ederek, Yüce Allah’ın, iyiliği emredip kötülükten nehy edin emrini yerine getirmeye yönelik çaba sarf etmişti. Misafirleri sohbetini çok sevdiklerinden davetine her zaman icabet ediyorlardı. Bu sohbetlerin etkisiyle komşuların bir çoğu namaza başlamış, kitap okuyup örtünmek istediklerini söylemişlerdi. Hatice evlenmeden önce sırayla çağırıyorlardı. Hatice’nin gitmesiyle Fatma her şeyi üzerine alarak en güzel şekilde tebliğ çalışmalarını devam ettiriyordu…


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin