"ben bu Alemden göçünce sakın arkamdan ağlamayınız. çünkü o an benim Rabbıma kavuşmamdır. benim o gün düğünümdür. Dostla buluşmam ve bayramımdır. sevinelecek bir zamanda, üzülmek, ağlamak akıl karımıdır" buyurmuştur.
onun için Ahiretteki Cennet ve Cehennem,toprağın altında değildir. bunların hepsi sendedir. sendeki kesafet olan unsuriyetinin ölümle sona ermesine, ahir ve son denir. işte Ahirette zahir duygularla algıladığımız her şeyin sona erip, batın olan hissi müşterikimizle, latafet Alemi olan idrak ve kemalatımızın bakış açısını değiştirmekten ibarettir.
Mısrı Niyazi Hz.leri :
Bir şeye mahluk gözüyle bakarsan o mahluk olur
Hak gözüyle bakki bi şek nuru yezdan ondadır
buyurmuşlardır. şu halde Bedensel olarak topraktan geldik. ne için geldik. Ruha taşıyıcı olmamız için. Ruha hamallık yapmak için. Ruhun zuhuratını açıkta göstermek için bu aleme gönderildik. Ruhumuzda, Rabbımızın vahdaniyetinden, istidatlarımız gereği Elestü bezminden itibaren, insani asliye tahsilimizi yaparak, Allahın vahdaniyet sırrını öğrenerek, Rabbımıza kavuşmamızdan ibarettir. Rablarına kavuşanlar bu alemdede, Ahiret alemindede Cennette olup Mutluluk, Saadet ve Refah içindedirler. Rablarını idrak edemiyenler ise, ne bu Alemde nede Ahiret aleminde azap ve mutsuzluktan kurtulamıyacaklardır. o kişilerin ,Dünyada Stres, Asabi halleri, Huzursuzluk, Mutsuzluk gibi geçimsizlikleri, Cehennem olarak onlara yetmiyormu. Gelin kardeşlerim, Cenabı Allahın, Rab mazharı olan insanı kamillerden, insanı asliye tahsilimizi yaparak iki cihandada Mutluluk, ve Saadet içerisinde Rabbımızla daimi olalımki, tekrar ona döneceğimizi zevk etmiş olalım. Şunu hiç bir zaman unutmayalım. tensiz can, vuslat edemiyeceği gibi, cansız tende, vuslat edemez. onun için her, ikisinin idrakı ve cemi, bizlerede vuslat sağlayacaktır. Allah bütün inanan kardeşlerime ondan geldik, tekrar ona döneceğiz ayetinin sırrını ihsan eylesin amin.
MEVLİD KANDİLİ
Peygamber Efendimizin 571 miladi senenin R.Evvel ayının 12 nci gecesi sabaha karşı Dünyaya teşrif etmeleri olarak bu Mevlid kandilini kutlamaktayız. Resulullah Efendimizin Annesi, Amine hatun ile Babası Abdullah, Recep ayında evlenmişler ve dokuz ay sonra, R.Evvel ayının 12 ci gecesi dünyaya teşrif etmişlerdir.Amine hatun Resulullaha hamile iken birinci Recep ayında tanımadığı bir kişi ziyaretine gelmiş.ya Amine,sen Alemlerin Efendisi, Ahir zaman Nebisi,Hz. Muhammede hamilesin. Allah mubarek etsin, diye tebrik etmiştir.Amine hatunda onu tanımadığı için, sen kimsin sizi tanıyamadım diye sormuş. oda ben Adem A.s.ım demiş.Adem sefiullah demektir. saf, temiz, lekesiz manalarına gelir. işte bir kişide, kendinde Muhammediliğini bulmak istiyorsa, Hamama gidip temizlenen kişiler gibi, daimi zikirle gönül kabını kalaylaması lazımdır.
Şaban ayında, Amine hatuna bir kişi daha gelmiş ve Hz.Muhammede hamileliğini teprik etmiştir.Amine hatun onuda tanımadığı için onada, siz kimsiniz diye sormuş, oda ben Şid A.s.ım demiştir. Şid demek karşılıksız verilen hediye, armağan, lutuf anlamlarına gelir. Enfusumuzda bir kişi, Allahın saf ve temiz bir kulu olunca, elbette Cenabı Hak ona,sayısız lutuf ve hediyeler ihsan edecektir. Amine hatunun hamileliğinin üçüncü ayı olan Ramazan ayı girince tebrike bir kişi daha gelmiş.onun adınıda sorduğunda oda, ben İdris A.s.ım demiştir. Cennette hulle biçmesiyle tanıdığımız bu peygamberin hali ise,saliklerde; şeriatı ahkamiye elbisesini giymek ve yaşamaktır. Amine hatunun dörtüncü hamilelik ayı olan şevvel ayına gelince, Nuh A.s.tepriğe gelmiştir. Nuh, Necipullahtır. Yani necate erdiren, kurtuluşa kavuşturan demektir.Nuh A.s. gemisine binen 80 bin erkek ve dişi canlı varlıkları nasıl Nuh tufanından kurtardı ise, bu vücud gemisindeki 8 sıfatı subutiyemizide, Nuhun idrakı olan kurtuluş haline dönüştüğünde, necata ermiş olunaçaktır. Hamileliğin beşinci ayı Zilkade ayında,Hud A.s. tepriğe gelmiştir.Hud demek, büyüklük, yücelik anlamlarına gelir. Kuranı kerimde, Ad kavmine gönderilen Hud A.s.a kavmi tabi olmadığı için, kavmini Cenabı Allah helak etti. Hud A.s.ın idrakı insandaki bütün gayriyetleride yok eder. Nurun tecelli ettiği yerde, zulmaniyet karanlığı duramaz. Ayniyet ve irfaniyet yücelikleri kalır.
H = Hakikati Muhammediyedir. Hidayet olunan
D = Dalaletten kurtuluşa eren demektir.
Amine hatunun hamileliğinin altıncı ayı olan zilhicce ayındada, İbrahim A.s. tepriğe gelmiştir. İbrahim Halilullah yani Allahın dostu demektir. Tevhid Babasıdır. Ey kardeşim sende vücud ülkende, Tenzih ve Teşbihi, Tevhid yaparak bu zevke sahip olabilirsen, sanada İbrahim A.s. tebriğe gelir. Hamileliğin yedinci ayı olan Muharrem ayındada, İsmail A.s.tepriğe geldi. çünkü Hz.Muhammed İsmail A.s. soyundan gelmedir. ayrıca İsmail A.s. Hz. Muhammedin Ruhaniyesine sahiptir.onun ali'liği Hz. Muhammedin Ruhaniyetinden gelmektedir. Amine hatunun hamileliğinin sekizinci ayı olan safer ayındada Musa A.s. tebriğe gelmiş ve tebrik etmiştir. Musa A.s. ulvi olan insanların en alası demektir. Kelamullah, Allahın kelamı demektir. elbette bu ulviyet içinde kişilerden bizzat konuşan,sahibi olacaktır. Hamileliğin dokuzuncu ve sonuncu ayı olan, R.Evvel ayındada İsa A.s.tebriğe gelmiştir. İsa Ruhullahtır. Allahın Ruhu, yücelik ve üstünlüklerin Ruhu demektir. işte bu geçen zaman içinde, bir saliktede asliyesi olan Muhammedin hamilelik devresini geçirirse, gönlünde Muhammedi doğurmuş olur. yani kendi Muhammediliğini idrak etmiş olur. nasıl H.z. Muhammed Dünyaya geldiğinde, Nisan ayının 20 si idi. Her taraf yeşilliklere bürünmüş, kuşlar civil civil ötmekte, kuzular oynaşmakta ve ilk bahar tamamen göründüğü gibi bizlerdede, iman ve şuhudu zevk yeşilliklerinin görünmesi, ve bir çok değişiklerin olması gereklidir. çünkü Resulullah efendimiz bir hadislerinde "Allah evvela benim Nurumu yarattı, sonra Allah evvela benim Ruhumu yarattı, sonra ilmimi yarattı" buyurmuşlardır.
Nur, parlaklık, ziya, aydınlık anlamlarına geldiği gibi, varlık anlamınada gelir. Nur olmazsa, hiç bir şey bilinmez ve görülmez. Allahın külli Nurundan, Hz. Muhammedin külli Ruhunu yarattı. Hz. Muhammedin külli Ruhu 4 yerde tecellisiyle zuhura geldi.
1 - Ruhu Cemadı
2 - Ruhu Nebatı
3 - Ruhu Hayvani
4 - Ruhu İnsanı
Bu tecelliler, tavsilatı Muhammediye olarak, bu Alemi meydana getirmiş oldular. Dolayısıylada tavsilatı Muhammediye ile her şey zuhura geldi. Bizlerde bu tecelli şuhutlarına sahip olursak, tavsilatı Muhammediyeyi bu 4 yerde zevk edebiliriz. zaten bu 4 yer dışında bir yerde yoktur.
1 - Enfusta Muhammedi görmek
2 - Afakta Muhammedi görmek
3 - Vahdette Muhammedi görmek
4 - Kesrette Muhammedi görmek le zevk etmek mümkündür.
1 - Enfusunda Muhammedi görenler:
Bütün sıfat ve azalarından hakikatı Muhammedin tecellisini zevk edenlerdir.
2 - Afakta Muhammedi görenler:
Rablarını kendinde ve bütün ihvan kardeşlerinde görenlerdir. çünkü bütün ihvanlarda tecelli eden Rablarıdır.
3 - Vahdette Muhammedi görenler:
6 tevhid mertebelerinde Alemlerin Rabbının tecellisini zevk etmektir. çünkü Allah bu Alemi 6 günde yarattı ayeti bu remzetmektedir.
4 - Kesrette Muhammedi görenler:
Ruhu Cemadı, Ruhu Nebatı, Ruhu Hayvani, Ruhu İnsani olarak, bu yerlerde Rabbımın tecellilerini görerek zevk etmekten ibarettir. yoksa 14 asır evvel Arab yarımadasında Hz. Muhammed olarak dünyaya gelen bir vücud sahibinden ibaret değildir. elbette 14 Asır evvel gelen Hz. Muhumed unsuriyet yönü ile bu söylediklerimin zahiridir. fakat, hakikati Muhammediye olarak tazeliğini muhafaza eden, ölmiyen, daima her nefeste, kemalat ve yüceliklerini sergileyen, Muhammed bakidir. Bir hadislerinde: "Vücud itibariyle Adem A.s. benim atamdır. fakat hakikat itibariyle ben onun atasıyım" buyurmuşlardır.
İşte bizlerde, Hz.Muhammedin doğumunu bu şekilde bilir ve zevk etmeye çalışırsak, itikatımız düzelmiştir. Bununla amil olmaktan mütevellit, Ahlakımızda, düzelmiş olacaktır. Ahlakımız düzelince, bütün muamele yaptığımız varlıklarda, Muhammedi göreceğimizden, onunla muamele yapma idrakı, bizleri ihate edecektir. bir aşıkın dediği gibi "Gül alırlar gül satarlar, gülü gül ile tartarlar, her gördüğümüz güldür gül"işte Muhammedsiz bir yer görmediğimiz zaman, ilimde, Edepte, Ahlakta ve bütün güzelliklerimiz Hz. Muhammede uygunluk gösterecektir. Dünya günlerinden bir gün olan bu günde, zahir olarak Hz. Muhammed Dünyaya teşrif etse bile, onu Ademde ve Alemde idrak ve şuhut edip zuhura getiremiyorsak, onu tanımıyoruz demektir. yalnız ilmel yakınlık derecesinde, kitaplardan okuduğumuz kadarıyla bilmekten ibarettir. onu tanımayanda hiç bir zaman onun güzelliklerine sahip olamaz.
Cenabı Allah,bütün kardeşlerime Hz. Muhammedi laikiyle bilmek, görmek ve olmak nasip etsin amin.
KULLARIN HAKKA DAVETİ
İnsanlar hakka iki şekilde davet edilirler. buna zahir ve batın davette diyebiliriz.
1 - Zahir davet : günde 5 defa muayyen vakitlerde, Cenabı Hakla konuşmak için okunan Ezanı Muhammediyedir.
2 - Batın davet : buda her nefeste hu çekmek suretiyle, bizzat hakkın her mazhardan davetidir. Ezan okununca, inananlar, camiye veya ibadet edilen yerlere giderek, icabet etmektedirler.fakat batın olan daveti çok kişiler duyamadığı için, icabet etmemekte, ve bir türlüde Cenabı Hakla beraber olma mutluluğuna nail olamıyorlar. Her Nefeste bilerek veya bilmiyerek Hu çekmekteyiz. Hu demek arabcada, zamir olup o manasına gelmektedir. Cenabı Hakta her birimizden, ey insanlar beni Mekkede, Medinede, ve başka yerlerde aramayınız, ben size şah damarınızdan daha yakınım. kendinizi yakın takibe alırsanız, sizden daima zikredenin benim olduğumu göreceksiniz. ben sizlerle beraberim. siz neden benimle beraber olup mutlu olmuyorsunuz. diyor. her nefeste sizleri ben,kendime davet ediyorum. fakat sizler, cehalet ve gayriyet hicaplarından kurtulamadığınız müddetce, beni duyamaz ve göremezsiniz. günde 5 defa okunan Ezan sizleri bedensel olarak camiye davet etmekte, ben ise sizleri günde 124 bin defa Nefes almakla, gönül mescidinde benimle konuşmaya, sevişmeye davet ediyorum. gönül Mescidinde cemaata nail olanlar, emin beldeye ayak bastıkları için mutlu olurlar. onları Dünya debdebeleri ve stres etkilemez. çünkü her nefeste Cenabı Hakla beraber olmanın zevkindedirler.
bizler yaşama hayatında, sohbet davetlerine, ibadet ve zikir davetlerine, zahiren gitmekte, istidat ve kabiliyetimiz nisbetinde zevk almaktayız. fakat bu kainatı kübra olan insanın, gönül Alemine girip, Cenabı Hakkın şuhut ve muşahedesi olmayınca daima feyz ceyranlarımızın kesilerek ampullerimizin yanmadığını görüyoruz. Ampuller yanmayıncada cehalet karanlığında önümüzü bile görmemiz mümkün olmuyor.
Gelin kardeşlerim her Nefesteki davete icabet ederek, zahir davete icabet ettiğimiz gibi, batın davetede icabet edelim. gönül ülkesinin etrafı yüksek surlarla çevrilidir. Azim ve cesaretle bu yolda sebaat ederek bu yolculuğa çıkanlar, kale kapılarının kendiliğinden açıldığını göreceklerdir.
gönül ülkesinin davetcileri, daima oraya girme formüllerini ihvanlarına her asırda ve zamanda verip durmaktadırlar. Cenabı Hak cümle kardeşlerime Hu çekerek gönül mescidine daveti duyursun, ve icabet edip, emin beldeye ayak basarak,Cenabı Hakla beraber olmayı, onunla konuşmayı ve mutluluklar içinde bir yaşam ihsan eylesin. amin.
RAGAİB KANDİLİ
Regaib kandili, Recep ayının ilk perşembeyi cumaya bağlıyan gecedir. bu gecenin taşıdığı manaları dilimiz döndüğü nisbette izaha çalışalım.
Senenin içinde 12 ay vardır.bu Arabi ayların altısı Batın, altısıda zahirdir.
Batın olanlar:
1 - Muharrem ayı
2 - Safer ayı
3 - R.Evvel ayı
4 - R.Ahir ayı
5 - C.Evvel ayı
6 - C.Ahir ayı'dır
Zahir Arabi aylarda:
1 - Recep ayı
2 - Şaban ayı
3 - Ramazan ayı
4 - Şevvel ayı
5 - Zikade ayı
6 - Zilhacca'ayı dır
Görüldüğü gibi her Batının açığa çıkması, Recep ayı ile başlamaktadır. üç aylar diye vasıflandırılan bu aylarda bir Talebenin ilk okul, orta okul ve lise tahsilini yaptığı gibi,bu üç aylardada,ihvanlar Rablarından yaptıkları tahsille manevi kemalata vuslat bulmaktadırlar. günah ve bütün ikilikteki nisbiyetlerinden kutularak, Rabbına ihtiyari olarak kavuşması, onun mutluluğu olacaktır. Her şeyin bir zahiri birde batını olduğu gibi, bu Regaib gecesininde, bir zahiri bir batını vardır. zahiri herkezin bildiği gibi üç ayların başlangıcıdır. bu aylarda yapılan her türlü ibadet ve taat, diğer aylarda yapılan, ibadet ve taatlardan kat, kat üstündür. Manasını bilmeden okunan kuran, elbette Hakka yaklaşmaya bir karınca adımı kadar bile olsa vesiledir. taklidi tutulan bedensel oruçlar, kişileri ikilikten birliğe ulaştırmasada, yinede inanç ve imanını kuvvetlendirmek için vesiledir. bu avam olarak vasıflandırılan kişilerin ibadet ve taatları onların ömürleri bittiği halde vuslatları Hakka ulaştırmaz. onun için kişilere,bu yapılan ibadet ve taatların batın tahsilinide mutlaka yapmaları gerektiği anlaşılmış olmaktadır. Regaib, Rağbetten gelmektedir. Kul Cenabı Hakka ne kadar rağbet ederse, Cenabı Hakta kuluna o nisbette rağbet eder. elbette, kula Hakkın rağbeti, Kulun Cenabı Hakka malumiyeti nisbetinde olduğu için, böyle denmiştir.
işte bir salikte Mürşidi kamile tabi olup, Tevhidi Efal dersinde, Fenayı Efalden sonra tecelli efal ile rağbetini görmeye başlar. Efali ilahiye tecellisini görmeyen, kendinde ve başkalarındaki rağbeti göremez. Resulullah Efendimiz bile, Babası Abdullah ile Annesi Amine hatun bu Recep ayında gerdeğe girdiler. yani birbirlerine rağbet ettilerde, Hz.Muhammed Dünyaya geldi. Senin gibi bir salikte, Mürşid mazharından Rabbına rağbet ederse,senin gibi Muhammedler zuhur eder.onun için kamiller saliklerine, zikir ile batın Abdesti aldırıp Recep ayı olan Tevhidi Efal dersi ile vuslata başlatırlar. Geceler vahdeti remzettiği için, mubarek kandiller hep gecelerdedir. işte bir salikin kulağı ile duyduğu bir ilmi, gözü ile görmeye başlaması, onun şuhut etmesidir. yani o fiile şahitlik yapmasıdır. gözü ile şahitlik yapabilirse, onun kalbi o zaman tastik eder. gözü ile şahitlik yapmayan kişinin kalbi tastik etmez. Enfus ve Afaktaki bütün fiillerin failini gören kişi onun bütün varlıklardaki fiil birliğini idrak etmekle, fiillerdeki iklik failliğinden kurtaracaktır. işte bu salikin tecelliyi göresiye kadar haline rağbet denilmektedir. bu tecelli o kişinin gönlünde kendisine nisbet fiili değilde, failinin Allah olduğu inancı, ona kandil ışığı zuhur ettirecektir.
gönlündeki yanmaya başlayan bu kandil ışığı ile, her şeye o açıdan bakaçak ve her şeyide o açıdan müşahede edecektir. Müşahede, kalbin tastikinden sonra kişinin 7 sıfatı ile görmesine denir. Nasıl bir Anne Rahmine düşen insan sperminin, bütün yönlerinin gelişip tek arzusu Dünyaya bir an evvel çıkmaktır. yere atılan bir tohum bir an evvel nasıl zuhura gelmek istiyorsa, bir salikte Mürşidi kamilden aldığı Tevhid tohumunu, kendi gönül bahçesinden bir an evvel zuhura getirip zevk etmektir. işte bu rağbet olan Hakka Regaibi yaşayamazsa, malesef Regaib kandilini kutlamış olamaz. Kuranı kerimdeki, inşirah suresinde bir salikin İnsanı kamile gelerek ne şekilde temizlendiğini açık bir şekilde izahı yapılmıştır. bu surede, evvela kişinin göksünün yarıldığını, belini büken günah ve cehalet yükünün hafifletildiğini, zikirlerimizin pekleşerek her zorluğun yanında daima bizlere bir kolaylığın lütfedildiğini uzun, uzun anlatılmaktadır.
işte sende böylece Rabbına rağbet edersen her anın Regaib kandili olduğunu anlamış olursun. yoksa dünya gecelerinden bir gecede olduğunu zannedersen, ömrün müddetince bu geceleri ihya etsen yinede Rabbına rağbet etmiş olamazsın. Rabbım bizlere bu anlatılan idrakları nasıp etsin.amin.
BERZAH NEDİR
Dünya ile Ahiret arasına berzah denir. Peki Dünya nedir. Ahiret nedir. bunlarıda bilmemiz lazımdır. Dünya bizlerin bildiği gibi,bu kainat değildir. Bu gördüğümüz kainat Dünya olmuş olsa idi,nice peygamberler ve Evliyalarda Dünya ehli olurlardı. Dünya üzerinde yaşadığımız bu kesret Alemi değil, kişileri Haktan uzaklaştıran her şeydir. gaflettir. onun için,Cenabı Allah Arif olmayan kişilere, Esma ve sıfatlarıyla kendini örtmüştür. ilk bakışta, karşımızda esma ve sıfatla bütün varlıkları şuhut ettiğimizde,eşyayı eşya,mahluku mahluk görmüş oluruz.
Mısrı Niyazi Hz.leri ilahisinin bir yerinde ;
Mahluka mahluk gözüyle bakarsan o mahluk olur
Hak gözüyle bakki bi şek Nuru yezdan ondadır.
buyurmuştur
Meratibi ilahiyede bu hicapları yırtabilen Arifler, Eşya ve Mahluk olarak vasıflandırılan bu sıfatlardaki Hakkın zuhuratını görecekleri için, çok çeşitli Esma ve sıfatlar onlara hicap olmaz.onlar her varlığı, yaratılma yerine göre Allahın tecellilerini şuhut ederler. işte Dünya bir yere göre gaflettir. Dünya bir yere görede Hak ve Hakikati görmek için bir vesile yeridir. Dünya şu taşıdığımız bedenimizin,Haktan ayrı olarak, ona hizmet etmemizdir.
Ahiret ise; ismi üzerinde, kesif olan bu vücudumuzun sona ermesiyle latafet Alemine geçmektir. Ahir son demektir. neyin sonudur. Dünya Aleminin sonudur. Kendimize nisbet ettiğimiz ve gece, gündüz onun ayakta durabilmesi için çalıştığımız vücudumuzun yaşamının sona ermesidir. İnsan varlığının üzerindeki Cenabı Hakkın Nefesinin ondan kesilmesidir .artık yeni bir Alem ve yeni bir vuslat devresine girilmiştir.
Tabiatta da, kış mevsiminden yaz mevsimine girerken, ilk bahar gibi bir berzah devresi geçirmekteyiz. aynen onun gibi Dünya ile Ahiret arasınada zahirde Berzah denilir. Tevhidde bütün peygamber ve Evliyalar Berzahta ikamet ederler. gerektiğinde Dünya ehillerinin arasına girerler ve onları irşad ederler denilmiştir. Çünkü onlar berzah sahibidirler. Berzah, kesret alemi olan dünyadan, vahdet alemine ayak basmaktan ibaret değildir. İnsanı kamillerin daimi ikamet yeri kavseyin mertebesindeki kesret zevkine galebe çalan vahdet yeridir. yoksa, bu Tevhid meyvasının vahdet dalı olan cem mertebesi,insanı kamiller için tek taraflı ikamet yeri olamaz. Hakkın zahir halkın batın olduğu bu yer, Tevhid meyvasının vahdet yüzünün göründüğü sahadır. Muhammediye yüzü olan kesret yüzünün istidat ve kabiliyetine göre, tecellisi için bu tevhid meyvasının her iki yüzününde kemalatına sahip olunması lazımdır. işte berzah budur. yoksa Dünya olan kesretten, vahdet zevki olan Ruhaniyete yükselmek berzaha intikal etmektir. kıştan yaza hazırlık oluyorsa insanlarda aynen onun gibi berzahtaki beklemeye tabi oluyorlar. buna biz kişilerin berzahı diyoruz. gece karanlığından kurtulup, gündüzün aydınlığına kadar aradaki seher vakti olan tan yerinin ağarmasıda günün berzahıdır.insanı kamiller bu Alemde gerektiğinde kesret zevkine, gerektiğindede vahdet zevkine sahiptirler. vahdet içre kesret,kesret içre vahdet zevkine sahip oldukları için onlara berzah sahibi denmiştir.
Ahiretin bahçesi olan Dünya Aleminde, itikat, Amel ve Ahlak icraatını, yaşamamız müddetince fotoğraflarını çektirdik. bu filmleri öldüğümüzde tab için banyoya verdik. işte bir kişi için berzah filmlerin banyo odasıdır. çekilen filmlerin net görüntülerini sağlamak için filmler banyo olduğunda, kart üzerinde, kesafet görüntülerimiz zuhura gelmiştir. bu görüntülerin zaman ve yer olarak gösterildiğinde bizlerin inkar etmeside mümkün değildir. işte insanı kamillerde tenzih ve teşbih arasındaki tevhid zevkinde ikamet etmektedirler. her iki tarafıda ayni mesafede görerek tevhid içinde yaşarlar.yani halk içinde daima hakla beraberdirler.Allah bizlerede bu yerleri nasip etsin amin.
İNSANLARIN BİR ADEMLE BİR HAVVADAN ÇOĞALMASI
Kuranı kerimin Nas suresinde: Ey insanlar, Zariyet suresi ayet 56.da," ins (henüz insanlığını bulamamış nakıs kişi) ve Cinleri bana ibadet için yarattım" insan suresindede insan denilmektedir. şu halde bizlerin bildiği gibi,şekil olarak bildiğimiz,her insan Adem değildir. onun için üç türlü insan diye bildiğimiz varlık vardır.
1 - Surette insan, siyrette hayvan
2 - Surette insan, siyrette nakıs
3 - Surette insan, siyrette de insan'dır
Cenabı Hak, insanlığını bulmuş kamil Ademle,onun kemalat sıfatı olan Havvadan, bütün evliyalar meydana gelmiştir. yoksa herkezin bildiği gibi,bu kainattaki bütün canlılar, bir tek erkek ve bir tek dişiden meydana gelmemiştir. malumunuz bütün Peygamberler, Arab yarım adasında zuhur etmiştir. o zamanlar Dünyanın dört bir yanına gidebilecek imkanlarda yoktu. nasıl bu kadar insan, cinslerinin kainatın her tarafına dağılması zuhur etti. yalnız insanların değil, kara parçalarındaki sayısız Hayvanlar ve Kuşlar, bir tek erkek ve bir tek dişiden nasıl çoğalmış olabilir. Kuranı kerimin Hud suresi ayet 40. "Her canlı İnsan ve Hayvanlardan, Erkek ve Dişi olarak birer çift gemiye al" diye Nuh A.s'a buyurulmuştur. Nuh A.s. Dülger olduğu için, bir gemi yapmiş, ve her cins İnsan ve Hayvanlardan, Erkek ve dişi olarak birer tane canlı almıştır. Nuh tufanında gemiye binenler kurtulmuşlar,gemiye binmeyenler tufanda helak olmuşlardır. düşünebiliyormusunuz, insan eliyle yapılan bir gemi, o zamanın imkanlarına göre ne kadar büyük olursa olsun, sayısız renk ve cinste İnsan ve Hayvanların hepsinden, erkek ve dişi olarak, gemiye alınmıştır. bu geminin kapasitesi buna yetermi. Arslan, kaplan, tavşan, tilki, kurt v.s. gibi her varlıktan Erkek ve dişi bu mahlukat, gemiye binecek, ondan sonrada, seneler içinde bu nesiller sayılamıyacak kadar çoğalacak. dolayısıylada, günümüzdeki sayısız canlı varlıklar karşımıza çıkmış olacak. bunu ne Akıl, nede mantık kabul eder. Cenabı Allah, yine kuranı kerimin Yasin suresi ayet 82 "O her şeye ol der, her şeyde oluverir" buyurulmuştur.
Cenabı Allah, Kün (ol ) emriyle bu kainatı yaratmıştır. daha evvel her ne kadar bu mahlukatın sayıları bu günkü gibi çok olmasa dahi,yinede çeşit ve cinsleriyle sayılamıyacak kadar çoktu.o dem bu,bu demdir. Cenabı Hak her an ayrı bir tecelli ile daima ol emrini vermekte, bütün mahlukat bile inkişafi ile her an meydana gelip durmaktadır.
ilk ol emri verilmeden, evvel her varlık tekamülde idi.tekamülünü tamamlayan varlıklara, ol emri verildi. ol emriyle, her şey oldu.günümüzde de, bütün varlıkların ve insanların kemalata gelesiye kadar, ne safhalar geçirdiğini hepimiz görmekteyiz.
Cenabı Allah bu Alemi 6 günde yarattı, ayet ifadesi; kesret Alemindeki ol emriyle her şeyin oluvermesi,ve vahdetteki kemalatın ifadesidir. madem her şeye ol demesiyle her şey bir anda oluyor. ne için, bu Alemi 6 günde yaratmak için zaman ihtiyaca gerek görmüştür, sorusu akıllara gelir. bu ifadeleri yerinde idrak edenler, her iki ayetinde,yerinde ve doğru olduğunu bilirler. onun için yaratılma bir tek erkek ve Dişiden çoğalmış değildir. O zamanda,surette yüzlerce insan vardı. ve bu günkü gibi çoğalmakta idi. Fakat kuranın bahsettiği Adem, suret değil siyret 0lduğu için, bir Adem ile bir havvadan meydana gelmişlerdir ifadesi kullanılmıştır.o gün bu gündür. ilk yaratılma günündeki Ademe gitmeyip bu günkü Ademliğini bulanlara baktığımızda bunu daha iyi anlamış oluruz.onun için, bir ayeti kerimede: Araf suresi ayet 172 "Adem oğullarının zurriyetlerini arkalarından çıkartarak,nefslerini şahit tutup, ben sizin Rabbınız değilmiyim dedik" ifadesi, insani kamillerin yetiştirdiği ihvanlar arasından,o kamiller bedenen aramızdan ayrılınca, arkalarından zurriyetlerini çıkardık ifadesi, o ihvanlardan kemal sahiplerinin ademliğini bulduklarının şahidliği değilmidir. Adem zat, Havva da sıfattır. insan vücudundada, Cenabı Hakkın bütün tecellileri,o zatın sıfatlarından zuhur ederek,Ademiyetini idrak etmiyormu. işte Ademiyet, suret yönüyle değil siyret yönü iledir, kimki Ademliğini buldu, odur Adem. Ademliğini bulmayanlar,Adem değil bir gölgedir ancak.
Cenabı Hak cümlemize Ademiyetimizi bulmak ve Adem sırrına vakıf olmak nasip etsin amin.
Dostları ilə paylaş: |