kıskançlık
Kıskançlık, çok çirkin sıfatlardan biridir. Kıskanç bir kimse diğerlerinin rahatlık ve nimet içinde olmalarından rahatsız olur. Diğerlerinde gördüğü nimetten dolayı üzülür. O nimetin yok olmasını arzu eder. Genelde kıskandığı kimseye bir zarar veremediği, nimetleri elinden alamadığı ve rahatını bozamadığı için kıskançlık ateşiyle yanıp durur. Kıskanç kimse, dünya rahatlığından ve lezzetlerinden fazla faydalanamaz. Kıskanma ve kin gütme insanın dünya hayatını karartır ve huzurunu kaçırır.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Kıskanç kimsenin lezzet ve mutluluğu tüm insanlardan daha azdır."[240]
Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Kıskançlık insanın dünyasını karartır."[241]
Yine Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: "Kıskanç insan hiçbir zaman rahatlık ve huzur yüzü görmez."[242]
Kıskançlık, insanın kalbi ve sinirleri üzerinde kötü etkiler bırakır ve insanı hasta eder.
Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: "Kıskanç kimse daima hasta olur."[243]
Kıskançlık, iman temellerini sarsar ve kişiyi günah ve isyana zorlar. Çoğu cinayet, tartışma ve haksızlıklar kıskançlıktan kaynaklanmaktadır. Kıskanç kimse, kıskandığı kişinin gıybetini eder, arkasından çekiştirir, iftira eder, malını zayi eder ve onunla diğerlerinin arasını bozmaya kalkışır. Bütün bunlar, günah ve haramdır.
İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor: "Ateş odunu yakıp bitirdiği gibi, kıskançlık da imanı yok eder."[244]
Kıskançlık insanın içinde vardır. Ondan tamamıyla münezzeh olanlar pek azdır.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Üç şey var ki hiç kimse onlardan tamamıyla arınmış değildir: Kötü zan, kötü fal, kıskançlık."[245]
Öyleyse, bu kötü sıfatla ciddi bir şekilde mücadele etmek ve gelişmesine engel olmak gerekir. İnsan, içinde bulunan bu kötü huyu serbest bırakırsa, kök salar, büyür ve öyle bir hadde ulaşır ki onunla mücadele etmek, tamamıyla söküp atmak çok zor olur. Kötü huyları engellemenin ve insanın içine güzel huyları yerleştirmenin en iyi dönemi çocukluk dönemidir.
Evet, kıskançlık küçük çocukların içinde kök salmıştır. Fakat, anne ve babalar kendi davranış ve hareketleriyle o çirkin huyu tahrik edebilecekleri gibi onun köklerini tamamen kazıyıp kurutabilirler de.
Baba ve anneler bütün çocuklarına karşı tamamen eşit davranır, hiç birini diğerine tercih etmez, yiyecek, giyecek, ev işleri, cep harçlığı, okşama, sevgi gösterme, hareket ve davranışlarında adalet ve eşitliği gözetirlerse, büyük çocuklarla küçükler, kızlarla erkekler, çirkinle güzel, zekiyle aptal arasında bir fark gözetmezlerse çocukların kıskançlık duygusu tahrik olmaz ve ilerlemez; hatta yavaş yavaş tamamen yok olabilir de. Hiç bir zaman çocuklarınızdan birini diğer çocuklarınızın karşısında övmeyin ve onun güzel işlerini diğerlerinin başına kakmayın. Onları birbirleriyle mukayese etmeyin, bazılarının iyi yönünü diğerlerinin başına kakmayın. Bazı anne ve babalar, çocuklarına talim vermek, onları eğitmek, terbiye etmek, teşvik etmek ve çalıştırmak için mukayese yöntemine başvururlar. Mesela derler ki: "Ahmetçiğim! Baksana kardeşin ne güzel ders okuyor, ne kadar yüksek notları var, ev işlerinde annesine yardım ediyor, ne kadar terbiyeli ve güzel ahlaklı!! Sen de kardeşin gibi ol ki anne ve baban seni de sevsin."
Bu cahil anne ve babalar, bu yolla çocuklarını terbiye edeceklerini sanıyorlar; oysa bu yolla iyi bir sonuca varıldığına çok az rastlanmaktadır. Tam aksine, bu yolla masum yavrucakların içine kıskançlık ve kin tohumları serpmekte ve onu kıskanma ve düşmanlık etmeye hazırlamaktadırlar. Böyle çocuklar kardeşlerine karşı içlerinde kin besleyebilir, onlara eziyet etmeye çalışabilirler ve bu kıskançlık, hayatlarının sonuna kadar aralarında kalabilir.
Çocuklarınızı hiç bir zaman diğer çocuklarla karşılaştırmayın ve onları çocuklarınızın başına kakmayın. Anne ve babanın çocuklarına: "Falancanın oğluna baksana, ne kadar iyi ve ahlaklı bir çocuk! Ne güzel ders çalışıyor! Ne güzel laf dinliyor! Ev işlerinde anne ve babasına nasıl yardım ediyor! Anne ve babası ne kadar şanslılar! Ne mutlu onlara!" demeleri doğru değil. Bu anne ve babalar, bu gibi karşılaştırma ve azarlamaların çocuğun kıskançlık duygusunu tahrik etmekten başka bir sonucu olmadığını, genellikle çocukların üzerinde ters etkiler bıraktığını, onları inat ve intikama sevkettiğini bilmeliler. Bir kız çocuğu diyordu ki: "Annem diğer çocukları benim başıma kakıyor. Yanımda diğer çocukları övünce benim ahlak ve hareketlerimin değişeceğini sanıyor. Annem yanılıyor. Benim yanımda annemin diğer çocukları övmesi, o çocuklara karşı hassasiyet göstermeme ve içimden onlara kin beslememe sebep oldu. Gerçekten hiç bir sebebi olmaksızın ben o çocuklardan nefret ediyorum."
Her halukârda, çocukları birbirleriyle mukayese etmek, onları övmek, her birinin iyi yönünü diğerinin başına kakmak kıskançlık ve düşmanlığın önemli etkenlerinden biridir. Anne ve baba gerçekten bundan sakınmalıdır. Elbette ki bütün çocuklar bir değildir. Onların arasında kız ve erkek, yetenekli ve yeteneksiz, güzel ahlaklı ve kötü ahlaklı, güzel ve çirkin, söz dinleyen ve dinlemeyen, zeki ve tembel ve... olanı vardır. Anne ve baba, kalben onların birini diğerinden daha fazla sevebilir. Bunun bir sakıncası yoktur, insanın içindeki muhabbet ve sevgi kendi elinde olan birşey değildir. Kalben fark gözetmek, açığa vurulmadıkça zararı yoktur. Ancak anne ve baba hareket ve sözlerinde fark gözetmekten kesinlikle kaçınmalıdırlar. Söz ve davranışlarda sevgi ve muhabbet göstermek çocukların fark gözetildiğini hissetmeyecek şekilde eşit olmalıdır. İyi işlerinden dolayı çocuklarınızdan bazısını teşvik etmek istiyorsanız bu işi gizli yapmalısınız, kardeşlerinin karşısında yapmamalısınız. Elbette anne ve baba adilane davranışlarıyla ve eşitliği gözetmeyle kardeşler arasındaki kıskançlığın tamamen kökünü kazıyamazlar. Çünkü kıskançlığın insanın içinde fıtri bir kökü vardır. Her çocuk, anne ve babasının tek sevgilisi olmak ve kendisinden başka hiç kimsenin onların gönlünde yer etmemesini ister. Anne ve babasının, başkasını da sevdiğini görünce rahatsız olur ve onu kıskanır. Ancak, bu kaçınılmaz bir konudur; çocuk, anne ve babasının tek sevgilisi olamayacağını, başkalarının da sevilmeye hakları olduğunu zamanla kabul etmelidir. Anne ve baba, eşit ve akıllıca davranışlarıyla çocuğu, kardeşlerini kabul etmeye hazırlayabilir ve imkan haddinde kardeşlerini kıskanmasını önleyebilirler.
Çocuklarınızdan birinin, kardeşini kıskandığını, ona eziyet ettiğini, dövdüğünü, çimdiklediğini, küfrettiğini, oyuncaklarını kırdığını, meyve ve yemeğini elinden aldığını görürseniz, bu durumda seyirci kalmamalısınız; çünkü seyirci kalmak iyi sonuçlar doğurmayabilir. Dolayısıyla, haksızlık yapan çocuklarına engel olmak zorundadırlar. Ancak, çocuk dayakla ıslah olmaz, hatta bu durumda daha kötü olabilir ve kıskançlığı daha bir fazlalaşabilir. Bundan dolayı ona tatlı dille şöyle demek daha iyidir: "Ben kardeşlerine eziyet etmene müsaade etmem, kardeşini sevmeyebilirsin, onun ölümünü arzulayabilir, onun hiç dünyaya gelmemiş olmasını isteyebilirsin, belki de evin biricik çocuğu olmayı isteyebilirsin; ama çaresi yok. Senin şimdi kardeşin var. Kardeşinin sana bir zararı yoktur. O senin arkadaşındır, kendisiyle oynayabilir, vakit geçirebilirsin. O ilerde senin yar ve yardımcın olacaktır. Emin ol ki, ben yine seni eskiden sevdiğim kadar seviyorum. Küçük kardeşinin olması sana olan sevgim konusunda en küçük bir etki bırakmamıştır. Ne zaman onu senden çok sevdiğimi veya onu sana tercih ettiğimi hissedersen yanıma gel, içindekileri bana söyle. Ben seni dinlerim." Bu gibi sözlerle onu yatıştırabilirsiniz. Onu yatıştırınca kendi davranışlarınızı gözden geçirin. Çocuğunuzun kıskanmasına sebep olacak hareketinizi araştırın. Bu gibi olayların tekrarlanmaması için söz ve davranışlarınızı ıslah edin. Kıskançlığının sebebi, kendini düşük ve alçak hissetmesi olabilir, kardeşlerinde bir imtiyaz görüp de bu yüzden sizin onları daha çok sevdiğinizi sanmış olabilir, kendini kardeşleri karşısında değersiz bir varlık olarak görebilir. Bu durumda, kendisindeki müsbet bir noktayı ve değerli bir özelliği bulmasına, bundan razı ve memnun olmasına yardımcı olun. Siz de on noktayı göz önünde bulundurarak onun kişiliğini eğitip onun düşük olduğu inancını bertaraf edebilirsiniz. Her durumda, bu haliyle onu diğer çocuklar gibi sevdiğinizi anlatmalısınız.
Son olarak şunu da hatırlatayım ki, çocukların hepsine tamamen eşit davranmanın imkansız olduğunu söyleyebiliriz. Anne ve baba büyük, küçük, kız, erkek bütün çocuklara nasıl eşit davranabilirler?! Büyük çocuklara daha fazla serbestlik verebilirler, ancak küçük çocuklarına o serbestliği veremezler. Büyük çocukların daha fazla cep harçlığına ihtiyaçları var, ama küçüklerin o kadar ihtiyacı yoktur. Küçük çocuklar büyüklerden daha fazla anne ve babanın himaye, destek, okşamasına muhtaçtırlar. Muaşeretlerde, karşılıklı git gellerde erkeklere daha fazla serbestlik verilebilir, ama o serbestlik kızlara verilemez ve verilmesi doğru da değildir. Dolayısıyla, anne ve babalar, çocukları arasında adalet ve eşitliği gözetmeleri gerekirken, aynı zamanda onların yaş ve cinsiyetlerinin gereğini ve ihtiyaç miktarlarını da göz önünde bulundurmak zorundadırlar. İşte bu yüzden, ister istemez çocuklar arasında fark gözetilecektir.
Fakat bilinçli anne ve babalar, bu gibi fark gözetimlerinin sebeplerini çocuklarına açıklayarak bu farklı davranışların çocuklar arasında fark gözetmek demek olmadığını, bilakis, onların yaş ve cinsiyetlerinin gereği olduğunu anlatabilirler. Örneğin, büyük çocuklara şunu söyleyebilirler: "Kardeşin küçük ve güçsüzdür, bir iş yapamıyor, elbiselerini kirletiyor, kendisi yemek yiyemiyor, bizim yardımımıza daha fazla ihtiyacı var, ona yardımcı olmazsak mahvolur. Ama sen maşallah büyüdün ve kardeşinden daha güçlüsün. Küçük bebek kadar bakıma ihtiyacın yok. Ona daha fazla zaman ayırıyorsak, onu daha fazla sevdiğimiz için değil, bundan başka bir çaremiz olmadığı içindir. Emin ol ki, sana karşı sevgimiz azalmış değil. Biz seni unutmuş değiliz, seni çok seviyoruz. Ne zaman sıkılır ve rahatsız olduğunu hissedersen yanımıza gel, bizimle dertleş. Küçükken sana da bu kadar zaman ayırıyorduk." Bu şekilde fark gözetmelerine sebep olan diğer sebepleri sıralayıp onlara anlatabilirler.
Şu da unutulmamalıdır ki, kıskançlık gerçi çirkin ve kötü olup İslam'da günah sayılmışsa da, gıpta ve imrenme çirkin olmadığı gibi, aksine çalışıp çaba harcamanın, ilerleme ve yükselmenin kaynağıdır. Kıskançlıkla gıpta birbirinden tamamen farklı şeylerdir. Kıskanç insan diğerlerinin bir nimete sahip olmasına üzülür ve o nimetin onlardan alınmasını arzular; fakat gıpta edilirken nimetlerin başkalarının elinden alınması arzu edilmez, bilakis, insan o nimetin kendisinde de olmasını arzular. Böyle bir arzu da çirkin ve kötü değildir, aksine bu arzu insanın daha fazla çalışıp çaba harcamasına sebep olur.
... Yazıyor ki: Benden iki yaş büyük olan bir kızkar-deşim vardı. Anne ve babam beni kızkardeşimden daha fazla seviyor ve bana daha fazla ilgi gösteriyorlardı. İstediğim her şeyi hemen temin ediyorlardı. Her yerde beni överlerken kızkardeşime pek ilgi göstermiyorlardı. Kızkar-deşim bana çok eziyet ediyordu. Köşe, bucakta, anne ve babamın yokluğunda bana dayak atıyor, çimdikliyordu. Devamlı benimle kavga ediyor, küsüyordu. Küfür savuruyor ve alay ediyordu. Oyuncaklarımı saklıyor ve bozuyordu. Bu kardeşim her zaman bana eziyet ediyor ve beni bir dakika bile neşeli görmek istemiyordu. Her zaman, bir şey yapmadığım halde kardeşimin neden bana eziyet ettiğini merak ediyordum. Kardeşim beni kıskanıyordu. Bunun sebebi de anne ve babamın benimle kardeşim arasında fark gözetmeleri ve beni daha fazla sevmeleri olabilir. Onlar bana iyilik yapmak istiyorlardı, ama kardeşimin intikam aldığını ve gece gündüz bana eziyet ettiğini bilmiyorlardı. Anne ve babamın ölümünden sonra kızkardeşim bana karşı çok şefkatli oldu, benim en küçük bir rahatsızlıkla karşılaşmama hep üzüldü ve rahatsızlığımı gidermeye çalıştı.
Dostları ilə paylaş: |