AVRUPA’NIN FİKİR DÜNYASI VE YAŞAYIŞINDAN YAYILAN TESİRLER
Bediüzzaman Hazretleri, bugünkü medeniyetin menşei Avrupa felsefesi olduğunu ve Kur’anla çatıştığını anlatırken diyor ki:
«Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi,2 hikmet-i Kur’anla3 yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye âcize4 ve hikmet-i Kur’aniyenin5 mu’cize olduğu kat’iyetle isbat edilmiştir.» (Sözler sh: 411)
1919 yılında Osmanlı’nın mağlubiyeti dolayisiyle İslâmın en güçlü koruyucusunun mağlup edilmesi üzerine çok çeşitli ızdıraplar yaşanmıştır. Bir manevî mecliste olan konuşmaları ve sorulan sualleri Bediüzzaman Hazretleri nakletmiş ve kitapta yazmıştır. Bu vesile ile Avrupa medeniyeti üzerine görüşlerini beyan etmiş bulunmaktadır. İslâm Dünyasının batı medeniyetini kendi isteği ile kabul edemeyişinin sebeplerini anlatan Said Nursi Hazretleri der ki:
Evet, «Şu medeniyet-i habise ki,6 biz ondan yalnız zarar gördük. Ve nazar-ı şeriatta merdud7 ve seyyiatı hasenatına galebe8 ettiğinden; maslahat-ı beşer fetvasıyla mensuh9 ve intibah-ı beşerle mahkûm-u inkıraz,10 sefih, mütemerrid, gaddar,11 manen vahşi12 bir medeniyetin himayesini Asya'da deruhde edecek idik.13
Meclisten biri dedi:
–Neden Şeriat şu medeniyeti* reddeder?
Dedim:
–Çünki beş menfî esas üzerine teessüs14 etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir.15 O ise şe'ni, tecavüzdür.16 Hedef-i kasdı, menfaattır.17 O ise şe'ni, tezahümdür.18 Hayatta düsturu cidaldir.19 O ise şe'ni, tenazu'dur.20 Kitleler mabeynindeki rabıtası,21 âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir.22 O ise şe'ni, böyle müdhiş tesadümdür.23 Cazibedar hizmeti,24 heva ve hevesi teşci'25 ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir.26
O heva ise şe'ni,27 insaniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir,28 insanın mesh-i manevîsine29 sebeb olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.
İşte onun için bu medeniyet-i hazıra,30 beşerin yüzde seksenini meşakkate şekavete31 atmış; onunu mümevveh saadete32 çıkarmış, diğer onu da beyne-beyne33 bırakmış. Saadet odur ki, külle ya eksere saadet ola.34 Bu ise ekall-i kalilindir.35» (Sunühat İşarat Tuluat sh: 39)
«Evet, Avrupa’nın medeniyeti fazilet ve hüda36 üstüne tesis edilmediğinden, belki heves ve hevâ,37 rekabet ve tahakküm38 üzerine bina edildiğinden, şimdiye kadar medeniyetin seyyiatı hasenatına galebe39 edip ihtilâlci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle, Asya medeniyetinin galebesine40 kuvvetli bir medar, bir delil41 hükmündedir. Ve az vakitte galebe edecektir.» (Hutbe-i Şamiye sh: 36)
YENİ ALDATMALARA DİKKAT!
Daha asrın başlarında Avrupanın mahiyetini açıklayan Bediüzzaman Hazretlerini, Avrupanın sebep olduğu iki dünya harbi ve her tarafta mazlum milletlere yapılan zulümler tasdik etmiştir. şimdi yine insan-sever (hümanist) gibi görünüp yeni bir asırda bir daha oyalamak istemektedir.
Bugün hayatın bütün sahalarında yaşanan Batı medeniyetinin kurallarıdır. (!) Bu cemiyette kim ne kadar mutlu ki, daha da bu Batı hayatına gireceğiz? Onların kendi dünyevî rahatları ise kendilerinedir. Bediüzzaman Hazretleri Avrupa medeniyetinin menfî tesirlerini şöyle ifade eder:
«Amma şu zamanda, medeniyet-i Avrupa’nın tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla,42 şerait-i hayat-ı dünyeviyenin43 ağırlaşmasıyla, efkâr44 ve kulûb45 dağılmış, himmet ve inayet inkısam etmiştir." (Sözler sh: 481)
Avrupa kendi toplumundaki küçük azınlığa geçici bir mutluluk getirirken bütün insanlığa çeşitli zararlar vermiştir. Asrımızın başlarında Bediüzzaman Hazretleri Avrupaya şöyle hitab eder:
«Ey beşeri ifsad eden müfsid Avrupa! Beşerin başına getirdiğin binler belâlardan birtekini söylüyorum, dinle!» (Nur’un İlk Kapısı sh: 85) diyerek insanlığa verdiği zararları etraflıca anlatır.
Evet, Avrupalı filozoflar müslümanların inancını hedef almış ve hücum etmişlerdir. İman hakikatları noktasında Avrupa filozoflarının verdikleri zararlardan ikaz eden bahsin bir kısmında deniliyor ki:
«İmana karşı gelen kâfirlerin ve münkirlerin kesretinin ve zâhiren çokluğunun kıymeti yoktur. Ve mü’minin yakînine46 ve imanına hiç tereddüd vermemek lâzım iken; bu asırda Avrupa feylesoflarının nefy47 ve inkârları, bir kısım bedbaht meftunlarına48 tereddüd verip yakînlerini izale49 ve saadet-i ebediyelerini50 mahvetmiş.» (Şualar sh: 101) herkes birfleyler söylemektedir.
Nakledilen açıklamalarda görüldüğü üzere Avrupa’dan uzak durmayı telkin eden ikazlara rağmen onlarla hayat birliğine ve onların sosyal ve hukuki prensip ve kanunlarını taklid etmeye cevaz göstermek, Risale-i Nur Külliyatındaki anlatılanlara ters düşmek demektir.
Avrupalılar sadece bu asırda değil, bilhassa İslâmiyetle ve Kur’an hakikatlarıyla asırlardır uğraşmışlardır. 5-6 Asır süresince devam eden Birleşik Haçlı Seferleri, Avrupa’nın İslâma ve müslümanlara düşmanlığı neticesiydi. Fakat geçmiş asırlarda dini itirazları fazla revaç bulmamıştı. Asrımızda ise Kur’anı koruyan kalelerin yıkılmasıyla Avrupa bütün kinini kusarak İslâm dünyasına materyalist felsefe ile hücum ediyorlar. Fakat Cenab-ı Hak dinini korumak için Risale-i Nur Hizmetini ihsan ederek milletin imdadına göndermiştir.
Bu hakikata Üstad Hazretleri şöyle işarat eder:
«Risale-i Nur’un gayet hârika bir cüz’ü olan “Âyet-ül Kübra” risalesinin beyanı vechiyle: Madem bin seneden beri iman ve Kur’an aleyhinde teraküm eden51 Avrupa feylesoflarının itirazları ve şübheleri yol bulup ehl-i imana hücum ediyor.» (Nur Çeşmesi sh: 176)
İşte Risale-i Nur’da, Avrupa’nın gaddarcasına olan İslâm düşmanlığı bu tarzda nazara verilip, İslâm dünyasının Avrupa’ya karşı uyanık olması isteniyor.
Kur’andan aldığı dersle müslümanlara istikameti gösteren Bediüzzaman Hazretleri, Avrupa’nın müsbet ve menfi olarak iki sınıf olduğunu nazara vererek müslümana hissilikten uzak kalması dersini vermiştir. Şimdi bakalım şu anda Avrupada hakim olan zihniyet hangisidir? İsevîliğin hakiki dini mi, hükmediyor? Bunun cevabı aşağıda açık şekilde veriliyor. Şöyle ki:
«Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi52 san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle,53 medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek54 beşeri sefâhete ve dalâlete55 sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Şöyle ki:
O zaman, o seyahat-i ruhiyede, mehâsin-i medeniyet56 ve fünun-u nâfiadan57 başka olan mâlâyâni ve muzır felsefeyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’nın şahs-ı mânevîsine karşı demiştim:
Bil, ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi58 ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti59 tutup dâvâ edersin ki, “Beşerin saadeti bu ikisiyledir.” Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!..
...Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal60 gibi birtek gözü taşıyan kör dehân61 ile ruh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin. Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden62 esfel-i sâfilîne63 atar, hayvânâtın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his64 hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!» (Lem’alar sh: 115)
Böyle dehşetli ifsat hayatına karışmak için kapı açmak, İslâm milletini nereye doğru iter?
Bediüzzaman Hazretleri iman ve küfür mukayesesini yaptığı bir eserinin son kısmında Avrupa hakkında şöyle der:
«İşte, binden bir nümune olarak, dehâ-yı felsefînin65 ve hüdâ-yı Kur’ânînin66 verdikleri derslerin derecelerine bak. Evet, iki tarafın hakikat-i hali, sabıkan beyan edilen tarzla gidiyor. Fakat hidayet ve dalâlette insanların dereceleri mütefavittir,67 gafletin mertebeleri de muhteliftir. Herkes her mertebede bu hakikati tamamıyla hissedemez. Çünkü gaflet, hissi iptal ediyor. Ve bu zamanda öyle bir derecede iptal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acısını ehl-i medeniyet hissetmiyorlar. Fakat hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle68 ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıyla69 o gaflet perdesi parçalanıyor. Ecnebîlerin tâğutlarıyla70 ve fünun-u tabiiyeleriyle71 dalâlete gidenlere ve onları körü körüne taklit edip ittibâ edenlere72 binler nefrin ve teessüfler!
Ey bu vatan gençleri! Frenkleri73 taklide çalışmayınız. Âyâ,74 Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten75 sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip76 emniyet ediyorsunuz?
Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki,77 siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet78 dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır79 ve millete bir istihzâdır.80» (Lem’alar sh: 120)
Dostları ilə paylaş: |