İKİNCİ nesil kiTİaranin oğLU



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə31/35
tarix29.12.2017
ölçüsü1,65 Mb.
#36355
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   35

"Prensim, size Alhana Yıldızmeltemi'ni takdim-" diye başladı Rashas.

"Kraliçe Alhana Yıldızmeltemi," diye düzeltti kadın kibirle. Uzun boyluydu ve -tuhaf bir şekilde- meydan okur gibi görünüyordu.

"Kraliçe Alhana Yıldızmeltemi," diye düzeltti Rashas gülümseyerek, sanki küçük bir çocuğun kaprisini çekiyormuş gibi. "Lütfen size takdim etmeme izin verin, Gilthas, Solostaran Evi'nden Laura-lanthalasa'nm... ve kocası Tanthalas Yarımelf in oğlu." Rashas son sözleri neredeyse sonradan aklına gelmiş gibi eklemişti.

Gil, Rashas'ın sözleri arasındaki o belirgin duraksamayı duydu, babasını annesinden etkileyici bir şekilde ayıran duraksamayı. Gil utancından ve mahcupluğundan dolayı teninin alevler içinde kaldığını hissetti. Şu anda kendisine acıdığı ve onu küçük gördüğü besbelli olan bu gururlu ve kibirli kadına bakamıyordu. Kadın onunla değil Rashas ile konuşuyordu. Gil'in kafası öyle karışmıştı ki kadının neler dediğini ilk başta anlayamadı. Ama anladığında, kafasını kaldırdı ve kadına memnun bir şaşkınlıkla baktı.

"... Tanis Yarımelf zamanımızın en büyük adamlarından biridir. Bütün Ansalon'da tanınır ve hürmet görür. Her milletin kendisine göre en büyük şeref mertebeleriyle ödüllendirilmiştir, elf milletleri de buna dahildir, Senatör. Gururlu Solamniya Şövalyeleri onun önünde saygıyla eğilir. Palanthas Paladine Tapınağı'ndan Saygıdeğer Evlat Crysania onu dostu olarak görür. Thorbardin'in cüce kralı, Tanis Yarımelf e kardeşim der-"

Rashas öksürdü. "Evet Majesteleri," dedi tatsızca. "Sanırım yarım elfin kenderler arasından da dostları var."

"Evet var," diye cevapladı Alhana serinkanlılıkla. "Ve onların o masum kalplerini kazandığı için de kendini şanslıdan sayıyor."

"Pek ağız tadı olanlar için değil," dedi Rashas, dudakları kıvrılarak.

Alhana hiç cevap vermedi. Gil'e bakıyordu ve şimdi kaşlarını çatmıştı, sanki aklına yeni ve nahoş bir düşünce gelmiş gibi.

Gil'in neler döndüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Kafası oldukça karışmış, siniri bozulmuştu. Babasına yöneltilen böylesine hararetli övgüler duymak, Qualinesti ve Silvanesti Kraliçesi'nin sunduğu övgüleri duymak şaşırtmıştı onu. Babası -zamanımızın en bu-

367

yük adamlarından biri... gururlu şövalyeler önünde eğilir... cüce kralı ona kardeşim der... her milletin en büyük şeref mertebeleri...



Gil bunu hiç bilmiyordu. Bunlardan hiçbirini bilmiyordu.

Odaya kulakları sağır edici bir sessizliğin çökmüş olduğunu aniden fark etti. son derece rahatsızdı, birinin bir şeyler söylemesini diledi. Ve sonra korku içine düştü.

"Belki de o kişi benim!" dedi kendi kendine, paniklemiş bir şekilde, annesini kraliyet hakkında kendisine öğrettiği dersleri hatırlamaya çalışarak. "Belki de konuşuyor olması gereken kişi benim."

Alhana ona dikkatle bakıyordu. Kadının o harika gözleri ona doğru dönmüş, onun uygun birkaç söz söylemesini engellemişti. Gil bir şeyler söylemeye çalıştı ama sesinin çıkmadığını fark etti. Bir senatöre, bir kraliçeye baktı ve bir şeylerin yanlış olduğunu anladı.

Güneş ışığının odaya girmesine izin yoktu. Perdeler pencerelerin üzerini örtmüştü. Gölgeler ilk başta serin ve huzurlu görünmüştü. Ama şimdi meşum, cesaret kırıcıydılar, sanki şiddetli bir fırtınanın kopuşundan evvel dünyanın üzerine örtülen bir kasvet perdesi gibilerdi. Havada tehlike kokusu vardı, şimşeklerle yüklüydü.

Alhana sessizliği bozdu. Mor gözleri karardı, neredeyse simsiyah olana dek koyulaştı.

"Demek planın bu," dedi Rashas'a, Gilthanas'ın, kadının kendi halkına, yani Silvanesti'ye ait olduğunu fark ettiği hafif bir aksanla Qualinesti lehçesinde konuşarak.

"Oldukça iyi bir seçim, değil mi?" diye yanıtladı Rashas. Sakindi, kadının hiddetinden hiç etkilenmemişti.

"O sadece bir çocuk!" diye haykırdı Alhana alçak bir sesle.

"Öğütler alacak, yanında bilge bir danışmanı olacak," diye yanıtladı Rashas.

"Bu sen olacaksın tabii ki de," dedi kadın sertçe.

"Kral naibini, Thalas-Enthia seçip onaylar. Ben de, tabii ki hizmetlerimi sunmaktan mutluluk duyacağım."

"Thalas-Enthia! O yaşlı adamlar ve kadınlar topluluğunu avu-cunun içinde tutuyorsun!"

Gil midesindeki düğümün gerildiğini, kafasındaki kanın acı verici bir şekilde zonkladığını hissetti. Bir kez daha yetişkinler onun yanında, onun anlamadığı konularda, ondan soyut bir şekilde konuşmaktaydı. Sanki o, yerden filizlenip yükselen ağaçlardan biriymiş gibi.

368

"Bilmiyor değil mi?" dedi Alhana. Şimdi Gil'e bir acıma duygusuyla bakıyordu.



"Sanırım açık ettiğinden çok daha fazlasını biliyor," dedi Rashas kurnaz bir gülümsemeyle. "Kendi iradesiyle geldi. Eğer bunu istemiyor olsaydı şimdi burada olmayacaktı. Ve şimdi, Majesteleri"-bu unvanı ustaca bir iğnelemeyle söylemişti-"eğer siz ve Prens Gilthas beni mazur görürseniz, yapmam gereken acil işlerim var. Yarınki törenin hazırlığı için yapılacak çok şey var."

Senatör reverans yaptı, topuklarının üzerinde döndü ve odayı terk etti. O ayrıldıktan sonra hizmetkârlar hemen kapıyı kapayıver-di.

"Ne istiyormuşum?" Gil hem sersemlemiş hem de hiddetlen-mişti. "Neden söz ediyor? Hiçbir şey anlamıyorum..."

"Anlamıyor musun?" dedi ona.

Daha o cevap veremeden Alhana arkasını döndü. Vücudu dimdikti, iki yumruğunu da sıkmıştı, tırnakları avcının içine batıyordu.

Kendisini, yetişkinler alt kattaki salonda bir parti verirken çocuk odasına kapanan bir çocuk gibi hisseden Gil, kapıya doğru hızla ilerledi ve kapıyı ardına kadar açtı.

Uzun ve güçlü Kagonesti ciflerinden ikisi vücutlarını kapının önüne yerleştirdi. İkisi de elinde bir mızrak tutuyordu.

Gil onları kenara itip aralarından geçmeye davrandı.

Elfler kıpırdamadı.

"Afedersiniz, galiba anlamadınız. Ben şimdi burayı terk ediyorum," dedi Gil kibarca ama dediği şeyi kastettiğini belirten sert bir tonlamayla.

İleri doğru adım attı. İkisi hiçbir şey söylemedi. Mızraklarını kapının önünde, onun önünde çaprazlamasına birleştirdiler.

Rashas merdivenlerden daha yeni inmekteydi.

"Senatör!" diye seslendi Gilthas, sakin olmaya çalışarak. Hiddetinin ateşi, korkunun soğuk rüzgârıyla sönmeye başlıyordu. "Bir çeşit yanlış anlama var. Sizin şu hizmetkârlarınız geçmeme izin vermiyor!"

Rashas duraksadı ve arkasına baktı. "Onlara verilen emir bu, prensim. Majesteleriyle paylaşacağınız daireleri gayet konforlu bulacaksınız, esasında bu evdeki en iyileridir. Yaban elfleri size her istediğiniz şeyi tedarik edecektir. Sadece istemeniz yeterli."

"Gitmek istiyorum," dedi Gilthas sessizce.

"Bu kadar çabuk mu?" Rashas memnundu, gülümsüyordu.

369

"Buna izin veremem. Daha henüz geldiniz. Dinlenin, rahatlayın. Pencerelerden dışarı bakın, manzaranın tadını çıkarın.



"Ve bu arada," diye ekledi senatör, merdivenlerden aşağı doğru ilerlerken sesi üst katlara çıkarak. "Qualinesti'yi çok güzel bulmanıza gerçekten de çok sevindim, Prens Gilthas. Uzun, çok uzun bir süre burada yaşayacaksınız."

370


Bölüm 7

"Dalamar!" Tanis sürgülenmiş kapıyı yumrukladı. "Dalamar, lanet olsun sana, dışarıda olduğunu biliyorum! Beni duyabildiğini biliyorum! Seninle konuşmak istiyorum! Ben-"

"Ah dostum," diye geldi bir ses, hemen hemen kulağının içinde gibiydi. "Sonunda bilincinin yerine geldiğine memnun oldum."

Beklenmedik ses karşısında Tanis sıçradı ve neredeyse taş duvara bindiriyordu. Kalbi 'küt küt' atmayı kestiğinde, dudaklarında küçük bir gülümsemeyle odanın tam ortasında duran kara elfle yüzleşmek için döndü.

"Bağırıp çağırmayı kes. Derslerimi aksatıyorsun. Öğrencilerim büyülerine konsantre olamıyorlar."

"Öğrencilerinin canı cehenneme! Oğlum nerede?" diye haykırdı Tanis.

"O güvende," diye yanıtladı Dalamar. "Öncelikle-"

Tanis kontrolünü kaybetti. Sonuçlarına hiç aldırmadan Dala-mar'ın üstüne atladı, elleri kara elfin gırtlağına doğru uzandı.

Mavi bir şimşek çaktı ve çatırdadı. Tanis geriye fırlatıldı. Acı verici bir şekilde ahşap kapıya çarptı. Büyünün bıraktığı şok felç ediciydi. Kolları ve bacakları titriyor, kafasının içi vızıldıyordu. Kendini toplamak için bir an durdu, sonra kendi çaresizliği karşısında hüsran içinde tekrar Dalamar'a doğru ilerlemeye başladı.

"Kes şunu Tanis," dedi kara elf sertçe. "Bir ahmak gibi davranıyorsun. Gerçeklerle yüzleş. Yüksek Büyücülük Kulesi'nde -yani benim kulemde- bir esirsin. Hiç silahın yok ve olsaydı bile bana zarar veremezdin."

"Bana kılıcımı ver," dedi Tanis, ağır bir şekilde soluyarak. "Bakalım öylemiymiş."

Dalamar neredeyse gülecekti. "Gel şimdi dostum. Sana söyledim, oğlun emniyette. O meşhur mantığına, o efsanevi sağ duyuna ne oldu? Leylek içeri uçarken hepsi pencereden dışarı mı kaçtı yoksa?"

"O benim oğlum. O ejderanlar-ödüm patladı-" Tanis pes etti. "Sen nasıl anlayabilirsin ki? Hiç baba olmadın."

371


"Eğer beyinsiz bir salağa dönüşmek baba olmaksa, öyle güvenilmez bir mertebeye erişmemeye dikkat etmeliyim demektir. Lütfen otur. Şu işi mantıklı insanlar gibi tartışalım."

Ters ters bakan Tanis, sobanın yanında duran konforlu bir koltuğa doğru hızla yürüdü. Sıcak bir ilkbahar gününde bile, Yüksek Büyücülük Kulesi karanlık ve soğuktu. Esir edilmiş olduğu oda, lüks eşyalarla döşenmişti; kendisine yiyecek ve içecek tedarik edilmişti. Birkaç küçük yarası -çoğunlukla ejderan pençelerinin bıraktığı çizikler ve kafasındaki şişlik- ile dikkatle ilgilenilmişti.

Dalamar onun karşısındaki bir sandalyeye oturdu. "Eğer sabırla dinlersen, neler döndüğünü anlatacağım."

"Ben dinleyeceğim. Sen konuşacaksın." Tanis'in sesi yumuşadı, neredeyse çatlayacaktı. "Oğlum iyi mi? Sağlığı yerinde mi?"

"Tabii ki de. Eğer sağlam olmasaydı, Gilthas, onu esir edenlerin işine pek yaramazdı. Bu gerçek sebebiyle içini ferah tutabilirsin, dostum. Ve ben senin dostunum," diye ekledi kara elf, Tanis'in gözlerinde çakan hiddetli şimşeği gördüğünde. "Fakat kabul ediyorum ki görünüş itibariyle her şey benim aleyhimde.

"Oğluna gelince," diye devam etti Dalamar, "gitmek için hep can attığı yerde -yani anayurdu Qualinesti'de. Orası onun anayurdu Tanis fakat sen bunu duymayı pek sevmiyorsun değil mi? Çocuk çok rahat bir yere yerleştirildi, muhtemelen çok büyük nezâketle ağırlanıyordun Tabii elflerin ona riayet etmesi ve saygı göstermesi doğal bir şey -kralları olacağına göre."

Tanis doğru duyduğuna inanamadı. Tekrar ayağa fırlayıverdi. "Bu bir çeşit eşek şakası falan herhalde. Ne istiyorsun Dalamar? Gerçekten peşinde olduğun şey ne?"

Kara elf ayağa kalktı. İleri doğru yavaşça yürüdü ve elini kibarca Tanis'in koluna koydu.

"Şaka falan değil dostum. Ya da öyleyse bile kimse gülmüyor. Gilthas şu anda tehlike içinde değil. Ama olabilir."

Tanis bir kez daha Fırtına Kalesi'ndeki o görüntüyü gördü -oğlunun etrafına kapanan o karanlık bulutları. Tanis acı dolu gözyaşlarını saklamak için kafasını önüne eğdi. Dalamar onu daha sıkıca kavradı.

"Kendini kontrol et dostum. Fazla zamanımız yok. Geçen her dakika hayati önem taşıyor. Açıklanacak çok şey var. Ve," Dalamar yavaşça ekledi, "yapılacak planlar."
Bölüm 8

"Kral mı?" diye tekrarladı Gil şaşkınlık içinde. Alhana'ya duyduklarına inanamamış bir halde bakıyordu. "Güneşin ve Yıldızların Sözcüsü! Ben mi? Hayır ciddi olamazsınız. Ben... ben kral olmak istemiyorum ki!"

Kadın gülümsedi, kalın buz tabakası üzerine düşen kış güneşi gibiydi. Gülümsemesi yüzünü aydınlatmıştı ama kadını ısıtmamış-tı. Gil'i de.

"Korkarım ki Prens Gilthas, sizin ne istediğiniz pek önemli de-ğil."

"Ama siz kraliçesiniz."

"Kraliçeymiş!" sesi üzgündü.

"Sözcü olan amcam Porthios," diye devam etti Gil, şaşırmış ve kendine itiraf etmese bile korkmuş bir halde. "Ben... bu saçmalık!"

Alhana ona soğuk bir bakış attı, sonra arkasını dönüp pencerenin yanına doğru geri yürüdü. Perdeleri iki yana açtı ve dışarı baktı, ışık vurduğunda Gil onun yüzünü gördü. Gölgeler içindeyken soğuk ve otoriter görünüyordu. Esasında, yani güneş ışığında, endişe etmekten bitkin, kaygılı ve korku içindeydi. Kadın da korkuyordu fakat bu korkunun kendisi için olmadığı izlenimine kapıldı Gil.

'Ben kral falan olmak istemiyorum/ diye kendi sızlanışını duydu Gil, sanki yatağa gönderilmekten şikayet eden bir çocuk gibi. Utancından kıpkırmızı kesildi.

"Üzgünüm, Leydi Alhana. O kadar çok şey oldu ki... ve ben bunların hiçbirinden bir şey anlamıyorum. Rashas'ın beni buraya taç giydirip Güneşin ve Yıldızların Sözcüsü yapmak, Qualinesti Kralı yapmak için getirdiğini söylüyorsunuz. Bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamıyorum-"

"Anlamıyor musun?" diye sordu kadın, ona doğru bakarak. Mor gözleri şüphe içinde sert ve karanlıktı.

Gilthas şok olmuştu. "Hanımım, yemin ederim! Hiçbir şey bilmiyorum... Lütfen bana inanın..."

"Anne baban nerede?" diye sordu Alhana aniden. Şimdi yine dışarı bakıyordu.

373
"Evdedirler herhalde," dedi Gil, boğazında boğucu bir düğümle birlikte "Tabii babam peşimden yola düşmemişse."

Gil'in kalbi umutla doldu. Babası onun peşinden gelecekti kesinlikle. Tanis o davetiyeyi tam Gil'in bıraktığı yerde bulacaktı (nasıl isterse öyle yapacağının bir bildirgesiydi o davetiye). Tanis, Kara Kuğu'ya gidecek ve... ve Gil'in oraya hiç gelmediğini anlayacaktı.

"Rashas'ın hizmetkârının atımı almasına izin verdim! O... o anne babama her türlü şey söylemiş olabilir!" Gil umutsuzluk içinde bir sandalyeye çöktü. "Ne kadar da ahmakça davrandım!"

Alhana perdeyi bıraktı. Bir anlığına genç adamı dikkatle inceledi. Sonra onun yanına gelerek, elinin parmak uçlarını onun omzuna koydu. Dokunuşu buz gibiydi, hatta gömleğin kumaşına rağmen.

"Anne babanın bu konuda hiçbir şey bilmediğini mi söylüyorsun?"

"Bilmiyorlardı hanımım," diye itiraf etti Gil utanarak. "Bana buraya gelmememi söylemişlerdi. Ben... ben onları dinlemedim. Kaçtım. Gece... gece vakti kaçtım."

"Sanırım bana bütün hikayeyi anlatsan iyi olacak." Alhana dimdik ve kraliçelere layık bir heybetle onun karşısındaki bir sandalyeye oturdu.

Gilthas da anlattı. Hikayesini sonunda kadının yüzünün gevşediğini gördüğünde şaşkınlığa uğradı. Kadın elleriyle kirpiklerinde-ki yaşı sildi.

"Anne babamın bu işin ardında olduğundan korkuyordunuz!" dedi Gil aniden anlayarak.

"Ardında değil belki," dedi Alhana iç geçirerek, "ama onayladıklarını sanmıştım. Bağışla beni Prens Gilthas. Eğer annen ve baban da burada olsalardı, onlardan da af dilerdim."

Kadın ellerini uzatarak onunkileri sıkıca tuttu. "Çok uzun süredir yalnızım. Şimdiye kadar güvendiğim herkesin bana ihanet ettiğine inanmaya başlamıştım. Ama görünüşe göre bu işte beraberiz." Kadın onun elini kibarca sıktı sonra bıraktı. Sandalyesine geri yaslanan kadın perdeli pencereye baktı ve tekrar iç geçirdi.

"Cjualinesti'ye gelmeyi planladığımı hem annem hem babam biliyordu. Burada olduğumu biliyor olmalılar, hizmetkârlar onlara ne demiş olursa olsun. Benim peşimden geleceklerdir hanımım," dedi Gil güçlü bir sesle, onu teselli etme ümidiyle. "İkimizi de kurtaracaklardır."

Ama Alhana yalnızca kafasını salladı. "Hayır, Rashas bunun ol-

374

masına izin vermeyecek kadar akıllıdır. Anne babanın sana ulaşmasını engelleyecek bir önlem hazırlamıştır elbet."



"Sanki tehlike içindeymişiz gibi konuşuyorsunuz! Senatör Ras-has karşısında mı? Kendi halkımız karşısında mı?"

Kadın onun bakışlarını yakalamak için kafasını kaldırdı. "Senin kendi halkın değil, Gilthas. Sen farklısın. İşte bu yüzden seni seçtiler."

Sen yarı insansın. Bu söylenmemiş sözler havada asılı duruyordu sanki. Gil kadında baktı. Kadının bunu bir hakaret olsun diye söylemediğini biliyordu, özellikle de Tanis'e yağdırdığı övgülerin ardından. Bu alışkanlık haline gelmiş bir düşünceydi, kendini beğenmiş bir izolasyon içinde geçen binlerce yıl sayesinde ve her ne kadar yanlış olsa da elflerin tanrılar tarafından seçilmiş, gözde ırk olduğu inancı tarafından kadına aşılanmıştı.

Gil bunu biliyordu, yine de bazı hararetli sözlerin gırtlağına kadar yükseldiğini hissetti. Onları söylerse, bu sadece işleri daha da kötüleştirecekti. Fakat...

Baskı altındayken bile kibar ol, tatlım!

Gil annesinin sesini duyabiliyor, elini Tanis'in koluna koyusunu görebiliyordu. Evlerinde düzenlenen toplantıları hatırladı. Politik entrikalar dönerken bile annesini, vakarla ve soğukkanlılıkla hareket ederken izleyişini hatırlayabiliyordu. Annesinin babasına söylediği sözleri, ona soğukkanlı, kontrollü olmasını hatırlatan sözleri anımsıyordu. Gil babasının yüzünün kıpkırmızı kesildiğini ve sözlerini acı acı yuttuğunu hatırlıyordu.

Gil sözlerini acı acı yuttu.

"Sanırım bana neler döndüğünü anlatmalısınız, hanımım," dedi alçak bir sesle.

"Gerçekten de çok basit," diye yanıtladı Alhana. "Kocam Porthi-os, Silvanesti'de esir tutuluyor. Halkım ona ihanet etti. Ben de burada esir tutuluyorum. Onun halkı da bana ihanet etti..."

"Ama neden?" Gil'in kafası karışmıştı.

"Biz elfler değişiklikten hoşlanmayız. Biz değişiklikten korkarız, ona güvenmeyiz. Ama dünya çok hızlı değişiyor. Biz de onunla birlikte değişmeliyiz, yoksa silinip yok olacağız. Mızrak Savaşı bize bunu öğretmişti. Ya da en azından ben öğrettiğini düşünmüştüm. Genç elfler bizimle hemfikir; yaşlılar değil. Ve gücü elinde bulunduranlar da, aynı Senatör Rashas gibi yaşlı olanlar. Fakat yine de, bu kadar ileri gidebileceğini hiç ummuyordum."

375


"Size ve Amcam Porthios'a ne olacak?"

"Sürgün edileceğiz," dedi yavaşça. "İki krallık da bizi kabul etmeyecek."

Gil, bir elf için sürgünün idamdan çok daha kötü bir ceza olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordu kendi halkını. Alhana ve Porthios "kara elfler" olarak bilineceklerdi, yani "ışığın düzeninden atılmış" elfler olarak. Anayurtlarından sürgün edileceklerdi, halklarıyla irtibata girmekten men edileceklerdi. Ansalon'da hiçbir yerde haklan olmayacaktı, çünkü kendilerine kesin bir tehlike gözüyle bakılacaktı. Haklı olsun, haksız olsun kara elfler şeytani olarak düşünülürler. Peşlerine düşülür, zulüm görür, her şehir ve kasabadan dışarı atılırlar. Ödül avcıları, hırsızlar ve diğer pislikler için oldukça değerli hedeflerdir. Çoğu kara elfin hayatta kalabilmek için Takhisis'e sığınmasına hiç şaşmamak gereklidir.

Gil yardımı dokunabilecek ya da kadını rahatlatabilecek hiçbir söz bulamıyordu. Kafasını kaldırıp Alhana'ya baktı.

"Neden ben, hanımım? Neden şimdi?"

"Ben bir bebek bekliyorum," dedi basitçe. "Eğer bebeğimiz d^ ğarsa, taht için bir varis olacak. Bununla beraber, eğer Porthios'a herhangi bir şey olursa, senin annen de hakkıyla bir varistir. Ama annenin yarı insan bir piçle evlenmesi-"

Gil nefesini tuttu.

Alhana ona baktı, halden anlar bir tavırla ama hiç de özür diler-cesine değil. "Qualinesti'nin büyük bir kısmı senin baban hakkında böyle düşünüyor, Gilthas. Tanis Yarımelf in anayurduna dönmek için hiç de hevesli olmamasının bir sebebi de bu. O gençken burada geçirdiği hayat onun için pek de hoş olmadı. Şimdi daha da kötü olabilir. Sorun nedir? Hiç durup da bunu düşünmedin mi?"

Gil kafasını yavaşça salladı. Hayır, babasının hislerini hiç düşünmemişti, Tanis'i bir parça olsun düşünmemişti.

'Sadece kendimi düşündüm.'

Alhana sözüne devam ediyordu, "Annenin evliliği onu hükümdar olmaktan men ediyor..."

"Ama ben de yarı insanım," diye hatırlattı Gil.

"Evet öylesin," diye yanıtladı Alhana sakince. "Rashas ve Tha-las-Enthia bunu bir sorun olarak görmüyor. Aslında, muhtemelen senin kanını -kendileri için- bir nimet olarak görüyorlardır. Rashas bütün insanların zayıf, güdülebilir olduğunu düşünüyor. Düşünüyor ki, yarı insan olduğun için seni parmağında oynatabilir."

376


Gilthas hiddetle kızardı. Kontrolünü kaybetti. Yumruklarını sıkarak sandalyesinden ayağa fırladı.

"Bütün tanrılar adına! O Rashas'a göstereceğim," diye ilan etti Gil yüksek sesle. "Hepsine göstereceğim. Ben... ben..."

Kapı açıldı. Kagonestili muhafızlardan birisi, elinde mızrağıyla, odaya şüphe dolu bir bakış attı.

"Sakinleş genç adam," diye tavsiye etti Alhana, yumuşak bir sesle Silvanesti lehçesinde konuşarak. "Sonunu getiremeyeceğin bir bela açma başına."

Kagonestili ona şöyle bir baktı, sonra güldü. Kagonesti dilinde muhafız arkadaşına bir şeyler söyledikten sonra kapıyı kapattı. Gil, Yaban elfi lisanını bilmiyordu ama Kagonestice sözler, Gil'in yanaklarını kıpkırmızı etmeye yetecek kadar Qualinesti lisanıyla karışık bir haldeydi. Yaşlı bir köpek gibi havlamaya çalışan bir köpek yavrusuyla alakadar bir şeyler söylemişti.

"Demek siz, eğer ben kral olsam bile gerçekten de onların esiri olacağımı söylüyorsunuz. Buna alışmamı da tavsiye eder misiniz, hanımım?" dedi acı acı.

Alhana bir an sessiz kaldı, sonra kafasını salladı. "Hayır Gilthas. Onların piyonu olmaya asla alışma. Onlarla savaş! Sen Tanthalas ve Lauralanthalasa'nın oğlusun. Sen güçlüsün -Rashas'ın sandığından daha güçlü. Damarlarında öylesine soylu bir kan akarken, aksi nasıl olabilir ki?"

'Hatta karışık bir kan olsa bile/ diye düşündü ama bunu söylemedi. Kadının ona olan güveninden hoşnuttu. Her ne olursa olsun, buna değer olmaya karar verdi.

Alhana güven verici bir şekilde gülümsedi, sonra tekrar pencereye doğru yürüdü. Perdeyi açıp dışarı baktı.

Tam o sırada Gil'e öyle geldi ki, kadın manzaraya bakmaktan farklı bir şeyler yapıyor olmalıydı.

"Nedir o, hanımım? Dışarıda kim var?"

Perdeyi kapattı, sonra açtı, sonra tekrar kapattı. "Bir dost. Ona işareti verdim. Seni içeri getirişlerini gördü. Az önce sana güvenebileceğimizi söyledim ona."

"Kim? Porthios mu?" Gil'in umutları aniden yükseliverdi. Hiçbir şey imkânsız görünmüyordu.

Alhana kafasını salladı. "Benim halkımdan biri, Şamar adındaki genç bir muhafız. Silvanesti'deki rüyaya karşı kocamla birlikte savaştı. Porthios yakalandığında, Şamar kumandanına sadık kaldı.

377

Porthios, Samar'ı beni uyarması için yolladı. Çok geç kaldı; o geldiğinde ben Rashas'ın esiriydim çoktan. Ama şimdi, Şamar hazırlıklarını tamamladı. Yarınki taç giyme törenini planlamak için Thalas-Enthia bu gece toplanacak."



"Yarın!" diye tekrarladı Gil kulaklarına inanamayarak.

"Korkma Gilthas," dedi Alhana. "Paladine kısmet ederse, her şey iyi olacak. Bu gece, Rashas toplantıya katıldığında, sen ve ben kaçacağız."

378

13ölüm 9


"Rashas bütün bunları çok dikkatle planladı. Tabii ki Tanis, ejde-ranlarm çocuğu kaçırdığını sanman tasarlanmıştı," dedi Dalamar ona. "Tuzağa oldukça rahat düşüverdin. Yaban elfi atı ormana sürdü ve onu mağaranın önünde cezbedici bir yem olarak bıraktı. Gerisini zaten biliyorsun."

Tanis onu pek dinlemiyordu. 'Laurana/ diye düşündü. Benden haber alamazsa meraklanacak. Bir şeylerin yanlış olduğunu anlayacak. Qualinesti'ye gidecek. Buna bir son verecek...'

"Ah, kann hakkında endişelenip duruyorsun," dedi Dalamar.

Düşüncelerinin açık edilmesinden rahatsız olan Tanis, omuz silkti ve yalan söyledi. "Sadece ona iyi olduğumu belirten bir mesaj yollamayı düşünüyordum. Böylece endişelenmeyecek..."

"Evet, elbette ki," dedi Dalamar, yarım ağızlı gülümsemesi hiç de yutmadığını belirtiyordu. "Düşünceli koca. Öyleyse, o konuyla benim çoktan ilgilenmiş olmama memnun olacaksındır. Kara Ku-ğu'daki hizmetkârlardan birini, her şeyin yolunda olduğunu, senin ve oğlunun beraber biraz zaman geçirmeye ihtiyaç duyduğunuzu söyleyen bir mektubu karına götürmesi için yolladım. Bana teşekkür etmelisin..."

Tanis insan dilini kullanarak, hiçbir şekilde, üslupta ya da biçimde herhangi bir minnettarlık ifade etmeyen birkaç sözle yanıt verdi.

Dalamar'ın gülümsemesi kararıverdi. "Tekrarlıyorum, bana teşekkür etmelisin. Belki de Laurana'nın hayatını kurtarmış olabilirim. Eğer Qualinesti'ye gidip de işlere müdahale etmeye çalışsaydı..." duraksadı, sonra narin omuzlarını silkti.

Tanis odanın içinde volta atıp duruyordu. Dalamar'ın önünde duruverdi. "Tehlike içinde olabileceğini mi ima ediyorsun? Rashas ve Thalas-Enthia karşısında mı? Sana inanmıyorum. Tanrılar adına, sözünü ettiğimiz kişiler sonuç olarak elfler-"

"Ben de bir elfim Tanis," dedi Dalamar sessizce. "Ve ben tanıdığın en tehlikeli adamım."


Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin