-“Tanıkla isbat (HMK. 203) hakkında”;
-“HUMK. 293/4 (şimdi; HMK. 203/b) uyarınca yaygın teamül bulunmadıkça tanık dinlenemeyeceğini”[577]
-“Davalının tanık dinlenmesine muvafakat etmemesi halinde davacının ‘kira akdinin süre dolmadan, karşılıklı anlaşma ile sona erdirildiğini’ tanıkla ispat edemeyeceğini”[578]
-“Davacının, davalı kardeşinin açtığı ihalenin feshi davasında yatırması gereken nakdi teminatı davalı nam ve hesabına avukatına verdiğini tanık dahil her türlü yasal delillerle ispat edebileceğini”[579]
-“Davalı ile davacının anne-oğul olması halinde vekil konumunda olan davalının annesine yaptığı ödemeyi, dolayısıyla vekaletle ilgili olarak hesap vermeyi tanık dahil her türlü delille ispat edebileceğini”[580]
-“Davalı tarafın ‘icra takibine dayanak teşkil eden çekin çalındığı’ yolundaki iddiasını, bu iddia maddi olgu niteliğinde olduğundan tanıkla ispat edebileceğini”[581]
-“Davacının sattığını ileri sürdüğü cihazı ‘ilişkinin miktar ve niteliğine göre’ davalıya teslim ettiğini tanıkla ispat edemeyeceğini”[582]
-“Yargılama aşaması tamamlanmış olmadıkça davalının, borcun ne sebeple bulunmadığını açıklamak ve iddianın aksine delillerini mahkemeye sunmak hakkının ortadan kalkmış olduğundan söz edilemeyeceğini”[583]
-“İtirazın iptali davalarında alacağın varlığını ispat için İİK.’nun 68. maddesinde öngörülen delillere dayanma zorunluluğunun bulunmadığını”[584]
-“Yemin (HMK. 225 vd.) hakkında”;
-“İspat yükü kendisine düşmeyen davacının, mahkemenin hatırlatması üzerine davalıya yemin teklif etmesi, davalının da kendisine teklif olunan yemini kabul ve eda etmesinin hukuki sonuç doğurmayacağını”[585]
-“Davacı, dava dilekçesinde ‘her türlü kanıt’ demek suretiyle yemin kanıtına dayanmış olacağından, mahkemece iddiası konusunda davalıya yemin teklifinde bulunma hakkı olduğunun hatırlatılması gerekeceğini”[586]
-“Yeminin kesin delil olduğunu ve konusu suç teşkil eden olaylar hakkında yemin teklif edilebileceğini”[587]
-“Davalının savunmasını kanıtlayamamış olması ve davacının da teklif edilen yemini usulüne uygun olarak eda etmiş olması halinde davalı aleyhine karar verilmesi gerekeceğini”[588]
-“Delil listesinde yemin deliline yer vermemiş olan tarafların da, kat’i yemin deliline yargılamanın sonunda dayanabileceklerini”[589]
-“Çeke dayalı icra takibinin semeresiz kalması halinde tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla temel ilişkiye dayalı olarak icra takibi yapılabileceğini”[590]
-“TTK.’nun 644. (şimdi; (TTK.’nun 732.) maddesine dayalı olarak sebepsiz iktisaba dayalı alacak davasının dinlenebilmesi için takip konusu çeklerin süresinde ibraz edilmemiş ya da zamanaşımına uğramış olması ve çeklerin bütün yasal koşullarını taşıması gerektiğini, keşide yeri bulunmayan çeke dayalı olarak böyle bir davanın açılamayacağını”[591]
-“30.2.1997 tanzim tarihli bononun 28.2.1997 tarihli bono olarak kabul edilerek uyuşmazlığın sonuçlandırılması gerekeceğini (Bu durumda dava konusu belgenin bono olma özelliğini yitirmiş olduğunu kabul etmenin aşırı bir şekilcilik olacağını)”[592]
-“Beraat kararlarının hukuk hakimini bağlaması” (TBK. 74) ve “bekletici mesele” konusunda;
-“İtirazın iptali davasında, davalının şikayeti üzerine davacı ve dava dışı bazı kişiler hakkında ceza davası açılması karşısında, ceza davası sonucunda verilecek olan maddi vakıayı saptayan bir kararın hukuk hakimini bağlayacağı düşünülerek, söz konusu ceza dosyasının sonucunun ve kesinleşmesinin beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yön gözetilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğunu”592a
-“TBK.’nun 74. maddesine (eski BK.’nun 53. maddesine) göre ‘beraat kararı, hukuk hakimini bağlamaz’ ise de, ceza mahkemesince saptanan maddi olguların hukuk hakimini de bağlamayacağını”[593]
-“Delil başlangıcı (HMK. 202) hakkında”;
-“Açıkça borç ikrarını içeren bir belge niteliğinde olmayan belgedeki yazı ve imzanın davalı tarafından inkar edilmemesi halinde, HUMK. 292 (şimdi; HMK. 202) uyarınca yazılı delil başlangıcı sayılacağını”[594]
-“ ‘7000 DM boçluyuz’ ifadesi taşıyan belgenin altındaki yazının davalı tarafından kabul edilmiş olması halinde bu belgenin HUMK. 292 (şimdi; HMK. 202) uyarınca yazılı delil başlangıcı sayılacağını”[595]
-“Süresinde ibraz edilmeyen ve davalılarca imzası ikrar edilmiş olan çekin yazılı delil başlangıcı sayılacağını”[596]
-“Davalının el yazısı ile doldurulmuş olan ancak davalının imzasını taşımayan çek yaprağının yazılı delil başlangıcı sayılacağını”[597]
-“Çek niteliğinde olmayan ancak yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunan belgeye dayalı olarak açılan davada tanıkların bu çekin davalıya ödünç olarak verilen para karşılığında düzenlendiğini bildirmeleri, davalının ise çekin hatır çeki olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olması halinde davalıya re’sen teklif edilen yeminin hukuki sonuç doğurmayacağını”[598]
-“Davacının faksından çıkan belgeyle ödeme savunmasının ispatlanmış olması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini”[599]
-“Yazılı delille isbat (HMK. 200 vd.) hakkında”;
-“Tellallık sözleşmesi için BK. 404/son’da (şimdi; TBK. 520/son’da) öngörülen yazılı şekil koşulunun ispat değil geçerlilik koşulu olduğunu”[600]
-“Hisse senedi alımı satımı için talimat verildiği iddiasının yazılı delil ile kanıtlanması gerekeceğini”[601]
-“Davacının davalıya gönderdiği havalenin davalının savunmasında olduğu gibi, karz ilişkisi nedeniyle değil kooperatif üyeliğine kabulünün sağlanması amacıyla gönderildiğini yazılı delille kanıtlaması gerekeceğini”[602]
-“Alacaklı banka vekilinin ‘haricen anlaşmak suretiyle faiz alacaklarını tahsil ettiklerine, tüm borcun ödendiğine’ ilişkin icra dosyasına yaptığı beyanın mahkeme haricinde ikrar niteliğinde sayılacağını”[603]
-“Temyiz yeteneğinden yoksun olan davalı yanca, öbür yan aleyhine ileri sürülen hükümsüzlük savında iyiniyet kurallarına aykırı bir durum bulunup bulunmadığı, bir başka deyişle temyiz yeteneği olmayan kimsenin temyiz kudretine sahip olsa idi aynı suretle hareket edecek yani normal zekalı bir insanın bile aynı biçimde işlemde bulunup bulunmayacağı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini”[604]
-“Davalı tarafın savunmalarında ‘imza kullandıklarını fakat mühür kullanamadıklarını dolayısıyla takip dayanağı kredi sözleşmesindeki mühürlerin kendilerini bağlamayacağını’ ileri sürmeleri halinde mahkemece davalıların mühür ya da imza kullanıp kullanmadıkları hususunda ‘tapu idaresi, nüfus idaresi, muhtarlık ve benzeri gibi resmi dairelerde gerekli araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini”[605]
-“Hamilin senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olması halinde keşidecinin lehtarla aralarındaki ilişkiye dayanan def’ileri hamile karşı da ileri sürebileceğini”[606]
-“Usulünce düzenlenmiş ve yetkilisinin imzasını taşıyan hesap cüzdanının müşterinin banka nezdindeki mevduatının kanıtlayıcı belgesi sayılacağını”[607]
-“Senet arkasındaki ‘senedin teminat senedi olduğu’ hususundaki meşruhatın imzalanmamış olmasının, senedin teminat senedi niteliğini değiştirmeyeceğini”[608]
-“Alıcısı olduğu tarafça kabul edilmeyen ve PTT aracılığıyla ile değil de özel olarak çekilen teleksin delil olarak kabul edilemeyeceğini”[609]
b e l i r t m i ş t i r...
ee) İtirazın iptali davalarında maktu değil nisbi avukatlık ücretine hükmedilir.[610]
Yüksek mahkeme; ‘itirazın iptali’ davalarında hükmedilecek v e k a l e t ü c r e t i ile ilgili olarak;
-“Davalılar yönünden ret sebebi aynı olduğundan, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’nin 3/2 maddesi uyarınca aynı vekille temsil edilen davalılar yararına tek vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, her bir davalı için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasının bozmayı gerektireceğini”[611]
-“Dava, itirazın iptali davası olup, dava kabul edildiğine göre davacı lehine kabul edilen miktar üzerinden nisbi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu yönün gözetilmemesinin bozmayı gerektireceğini”[612]
-“Davanın konusuz kalması halinde, dava tarihindeki haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve vekâlet ücretlerinden hangi tarafın, ne oranda sorumlu olacağı belirlenmek suretiyle hüküm kurulması gerekeceğini”[613]
-“Uyuşmazlık; davanın konusuz kalması ile sonuçlandığından ve mahkemece ilk celsede karar verildiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine uyarınca nispi vekalet ücretinin yarısına hükmedilmesi gerekeceğini”[614]
-“Dava, itirazın iptali istemine ilişkin olup, ‘yetkili icra dairesinde başlatılmış geçerli bir icra takibi olmadığından dolayı davanın reddine’ karar verilmiştir. Dava şartı yokluğu nedeni ile verilen bu ret kararı sonucunda; AAÜT’nin 7/2. maddesi gereğince maktu vekâlet ücreti verilmesi gerekirken, nispi vekâlet ücreti verilmesinin bozmayı gerektireceğini”[615]
-“Davacıya karşı müteselsilen sorumlu bulunan birden fazla kişiye karşı açılan davanın, davalılar için müşterek bir sebepten dolayı reddi halinde vekille temsil olunan davalıların hepsi için tek bir vekalet ücreti tayin olunacağını”[616]
-“İtirazın iptali davasında davanın reddolunan kısmı için (davalının itirazında haklı olduğu miktar üzerinden) davalı lehine nisbi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekeceğini”[617]
-“İİK. 138/III uyarınca vekil vasıtasıyla yapılan taleplerde, vekalet ücreti miktarının alacaklı (davacı) ile borçlu (davalı) arasında yapılmış sözleşmeye bakılmaksızın, icra müdürü tarafından Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre hesap edilebileceğini”[618]
-“Deliller toplanmadan önce mahkemece ‘davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına’ veya ‘davanın açılmamış sayılmasına’ karar verilmiş olması halinde davacı yararına tam değil, ½ oranında vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceğini”[619]
-“Avukatlık Ücret Sözleşmesinde sadece ‘işin başarıya ulaşması hali için’ ücret ödeneceğinin öngörülmüş olması fakat başarısızlık halinde ücret ödeneceğinin kararlaştırılmamış olması durumunda, ücret sözleşmesinin geçerli olmayacağını”[620]
-“Vekalet hizmetine ilişkin anlaşmanın mutlaka vekille müvekkil arasında yapılması gerektiğine dair yasalarımızda özel hüküm bulunmadığından, ücrete ilişkin sözleşmenin iş sahibi dışında bir başkası ile de yapılabileceğini”[621]
-“Yabancı para alacağına dayalı takiplerle ilgili itirazın iptali davalarında takip tarihindeki kur üzerinden yabancı paranın Türk parası karşılığı saptanarak bu miktara göre nisbi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekeceğini”[622]
- “Avukatın üstlendiği iş sebebiyle müvekkiline sağlayacağı yarar kadar ücret almasına hak veren sözleşmenin ahlak ve adaba aykırı ve iş sahibinin istismarına imkan veren bir sözleşme olup geçersiz sayılacağını”[623]
-“Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan ücret sözleşmesinde ‘ücretin vadesinde ödenmemesi halinde aylık %10 temerrüt faizi ödeneceği’nin kararlaştırılmış olmasının geçerli olacağını”[624]
-“Delillerin toplanmasından önce ilk oturumda davanın kabul edilmiş olması halinde davacı vekili için ½ nisbetinde, nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceğini”[625]
-“Davanın kazanılması (alacağın tahsili) koşuluna bağlı avukatlık ücretinin geçerli olmadığını”[626]
-“Dava dilekçesi ile geçerli belgeleri hazırlayıp mahkemeye sunarak yargılamaya katılmış olan davacı vekili için -ayrıca duruşmalara katılmamış olsa dahi- mahkemece vekalet ücreti hükmedilmesi gerekeceğini”[627]
-“Yapılan icra takiplerinde vekalet ücreti oran ve miktarı İİK.nun 138/III hükmünce Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre, icra müdürlüğünce hesaplanacağından, ‘icra vekalet ücreti’ne ilişkin kredi sözleşmesindeki hükümlerin gözönüne alınamayacağını”[628]
-“İtirazın iptali davalarında, -asıl alacak + işlemiş faizlerden oluşan- icra takip miktarı ile hüküm altına alınan inkar tazminatının toplamı üzerinden (nisbi) avukatlık ücreti takdiri gerekeceğini”[629]
-“Davanın husumet noktasından reddi halinde maktu miktardaki ücreti aşmamak üzere davacı lehine nisbi olarak avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekeceğini”[630]
-“Kredi sözleşmesinde yer alan ‘dava açılması halinde davacı yararına %50 avukatlık ücreti isteneceği’ şeklindeki hükmün geçerli ve tarafları bağlayıcı olduğunu”[631]
-“İtiraz dilekçesinin vekil tarafından verilmiş olmasının, vekilin ayrıca duruşmalara katılmaması ve mahkemeye herhangi bir dilekçe-dava/cevap dilekçesi gibi- sunmamış olması halinde lehine vekalet ücreti hükmedilmesini gerektirmeyeceğini”[632]
b e l i r t m i ş t i r …
X) Yüksek mahkeme, “itirazın iptali davası”na çok sık konulan; “kefalet”, “rehin”, “faiz”, “vade farkı”, “kredi sözleşmeleri” ile ilgili uyuşmazlıklarda aşağıdaki şekilde içtihatta bulunmuştur:
a) “K e f a l e t” ile ilgili uyuşmazlıklarda;
-“Davacı yanın, dava dışı şirkete kullandırılan kredinin teminatı olarak tesis ettirilen ipoteğe dayalı takip yapabileceği gibi, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla kefil davalı hakkında da takip yapabileceğini, dava açıldıktan sonra alacak temlik edilmiş olduğundan temlik alanın tüm hakların halefi olacağını, kredi borcu takipten ve davadan sonra ödenmiş olduğundan davacı yanın icra takibinde ve itirazın iptali davasını açmakta haklı olduğunu, bu durumda mahkemece, davadan sonra borcun ödenmesi sebebiyle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmesinde ve yazılı şekilde vekalet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik yok ise de, davacı yanın takibinde ve davasında haklı bulunduğu gözetilerek, davacı (temlik alan) yararına % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin hatalı olduğunu”632a
-“Müteselsil kefilin, sözleşmedeki kefalet limiti ve kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olacağını”[633]
-“BK. 484 uyarınca kefaletin geçerliliğinin ‘yazılı olmasına’ ve ‘kefilin sorumlu olduğu miktarın sözleşmede açıkça gösterilmiş olmasına’ bağlı olduğunu”[634] (Not: TBK. 583’e göre ise; kefalet sözleşmesinin geçerliliği, sözleşmenin ‘kefilin kendi el yazısı ile) yazılı şekilde yapılmasına, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın ve kefalet tarihinin sözleşmede belirtilmiş olmasına bağlanmış olup, TBK. 584’de de, bazı kefaletlerde aranan ‘eş rızası’na ilişkin koşullar düzenlenmiştir.)
-“Kefilin sorumluluğunun kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile sorumlu olduğunu”[635]
-“Davalının kredi sözleşmelerindeki ‘müteselsil kefil ve müşterek borçlu’ ibarelerini çizerek, bunların yerine ‘kefil’ ibaresini yazmak suretiyle imzalaması ve anılan sözleşmelerin tüm sayfalarına ‘kefalet ediyorum’ şerhini eklemiş olması halinde, davalının kefaletinin ‘adi kefalet’ olduğunun kabulü gerekeceğini”[636]
-“Davalı kefilin temerrüt tarihinin saptanması için, davacı banka tarafından kendisine hesap kat ihtarnamesinin tebliğ edilip edilmediğinin araştırılarak, tebliğ edilmişse tebliğ tarihine göre, tebliğ edilmemişse takip tarihiden itibaren temerrüdün başlayacağını”[637]
-“Birlikte kefillerden birinin borcu ödemesinin diğer kefili de borcundan kurtaracağını”[638]
-“BK. 486 uyarınca adi kefilin sorumluluğunun ‘akitten sonra borçlunun iflas etmiş’ veya ‘borçlu hakkında yapılmış takiplerin alacaklının kusuru olmaksızın sonuçsuz kalmış’ veya ‘borçluya karşı Türkiye’de imkansız hale gelmiş olması’na bağlı olduğunu”[639] (Not: TBK. 585 gereğince, eski kanunda sayılanların yanında ‘borçluya konkordato mehli verilmiş olması’ hali de eklenmiştir.)
-“Davacı banka tarafından gönderilen ‘hesap kat ihtarı’nın davalı kefile usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş olması halinde, davalı kefilin takip tarihi itibariyle temerrüde düşeceğini ve sorumlu olacağı borç miktarının kefalet limiti ile sınırlı olup, bu miktara takipten sonra işleyecek temerrüt faizi ve fer’ilerinin eklenebileceğini”[640]
-“İpotek verenlerin aynı zamanda ‘müteselsil kefil’ sıfatıyla borçtan şahsen sorumlu olmaları nedeniyle, üçüncü kişi konumunda sayılamayacaklarından kendilerine muacceliyetihbarı yapılmasına gerek bulunmadığını”[641]
-“Kira sözleşmesine kefil olmuş olan üçüncü kişinin kefaletinin ‘sınırlı bir kefalet’ olduğunu, BK. 493 uyarınca kefalet süresinin bitimini izleyen bir ay içinde alacaklının icraya veya mahkemeye müracaatla hakkını talep etmesi halinde kefilin vekaletten kurtulacağını” (Not: 6098 s. yeni Türk Borçlar Kanunu’yla, ‘süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur’ şeklinde değişikliğe gidilmiştir.)[642]
-“BK. 487/I uyarınca alacaklının asıl borçluya müracaat ve rehinleri paraya çevirmeden önce kefil hakkında takipte bulunabileceğini[643] (Not: TBK. 586 gereğince, alacaklının doğrudan müteselsil kefile başvurması için borçlunun, ifade gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçlüğü içinde olması gerekir.)
-“Garanti sözleşmesinde kefalette olduğu gibi limit gösterme zorunluluğu bulunmamakta ise de, belirsizliğin garantisi olamayacağından, sözleşme düzenlenirken garanti eden kişinin, garanti ettiği edimin ne olduğunu bilmesi ya da bilebilecek durumda olması gerektiğini, aksi halde sorumluluğunun bulunmayacağını”[644]
-“Kural olarak kefilin ölümünün, kefalet borcunu ortadan kaldırmayacağını ve bu borcun mirasçılarına geçeceğini”[645]
-“Davalının sözleşmeyi BK. 110 (şimdi; TBK. 128) uyarınca ‘garanti eden’ sıfatıyla imzalamış olmasına rağmen davacı banka tarafından davalıya gönderilen ihtarnamede ‘davalının müteselsil kefil olduğu’nun belirtilmiş olması halinde davacının uyuşmazlığı kefalet hükümlerine göre çözümlemesi gerekeceğini”[646]
-“Davacı bankanın tek taraflı olarak düzenlediği matbu kredi sözleşmesinde yazılı bulunan ‘müşterek ve müteselsil borçlu’ sözcüklerinin davalının ‘müteselsil kefil’ sayılmasını engellemeyeceğini”[647]
-“Kredi sözleşmesinin kefilin kendi temerrüdü tarihinden itibaren, limit kapsamındaki kefalet borcunun temerrüt faizinden ve faizin gelir vergisinden sorumlu olduğunu ve banka muamele vergisinden sorumlu olmadığını”[648]
-“BK. 493 ve 494. (şimdi; TBK.. 600 ve 601.) maddelerinin emredici nitelikte olmadığını, kefilin anılan yasa hükümleriyle kendisine tanınan haklardan başlangıçta vazgeçebileceğini”[649]
-“Kefil tarafından verilmiş olan ipoteğin kendi kefaletinin teminatı olarak mı yoksa asıl borçlunun kredi sözleşmesinden doğan borcunun teminatı olarak mı verildiğinin araştırılarak İİK. 45 uyarınca ipoteğin, kefaletin teminatı olarak verilmiş olduğunun anlaşılması halinde kefil hakkında öncelikle ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılması gerekeceğini”[650]
-“Kefilin borcun aslı ile birlikte borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçlarından sorumlu olduğunu, faiz verilmesi kararlaştırılmış ise kefilin ancak işlemekte olan faiz ile birlikte işlemiş faizden bir yıllığını vermekle yükümlü olduğunu”[651]
-“Henüz vesayeti sona ermemiş olan kişinin imzaladığı kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığını”[652]
-“Kefilin borcun tamamı ödeninceye ya da kendi sorumluluğunu yerine getirinceye kadar borçtan sorumlu olduğunu”[653]
-“BK. 488/II (şimdi; TBK. 587/2) uyarınca kefillerin her birinin borcun tamamından sorumlu olmakla beraber öteki kefillere payları oranında rücu hakkına sahip olduklarını”[654]
-“Kefilin ödediği miktar yönünden, alacağa değil, alacaklının haklarına sahip olacağını”[655]
-“Kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak imzası bulunan davalının alacaklı bankaya kredinin teminatı olarak verdiği senedin rehnedilmiş olması halinde, alacaklı bankanın hem bu senet hakkında hem de sözleşmenin kefili olan davalı hakkında sözleşmeye dayanarak, tahsilde tekerrüre meydan verilmemek kaydıyla icra takibinde bulunabileceğini”[656]
-“Kredi sözleşmesinin ‘müşterek müteselsil borçlu ve müteselsil kefil’ kısmında değil ‘müşteri’ kısmında imzası bulunan kişinin sorumluluğunu ‘ipotek veren üçüncü kişi’ olarak tesis edilen ipotekle sınırlı bulunduğu, ayrıca ‘müteselsil kefil’ olarak sorumluluğunun bulunmadığını”[657]
-“Takipten önce usulen temerrüde düşürülmemiş olan kefilin hesabın kat tarihindeki asıl borç miktarından kefalet limiti gözetilerek sorumlu olacağını ve davalı kefilin hesap kat ihtarnamesinde temerrüde düşmüş olacağını”[658]
-“Davalının ‘sözleşmenin limit miktarını gösteren kısmının sonradan doldurulmuş olduğu’ yolundaki iddiasını yazılı delil ile kanıtlaması gerektiğini, sözleşmenin farklı renkte ve tonda kalemler kullanılarak doldurulmuş olmasının, limit miktarının sonradan yazıldığının kanıtı olamayacağını”[659]
-“Alacaklının almış olduğu teminatı, kefilin zararına olarak tenfiz etmesi veya elinden çıkarması halinde kefile karşı sorumlu olacağını”[660]
-“Ek kart hamilinin, ancak kendi yaptığı harcamalar ve bu sebeple oluşan temerrüdün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğunu”[661]
-“BK. 490 uyarınca kefilin temerrüde düştüğü tarihe kadar oluşan borçtan (borç aslı ile temerrüt faizinden) kefalet limiti ile sorumlu olacağını”[662](Not: 6098 sayılı Borçlar Kanununun 589. maddesinin 2. fıkrasında “kefilin, aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa belirtilen azami miktarla sınırlı olarak sorumlu olacağı” öngörülmüştür.)
-“Kefalet borcunun 10 yılda zamanaşımına uğrayacağını, zamanaşımının kefaletin muaccel olduğu yani alacaklının kefile başvurabileceği andan itibaren başlayabileceğini”[663]
-“Sözleşmeye bakıldığında ‘müteselsil’ yazısında kullanılan sözcüklerle diğer sözleşmedeki yazıların aynı kalem ürünü olduğunun çıplak gözle açıkça ve tereddüde yer vermeyecek şekilde görülmesi halinde, sadece matbu yazılmış ‘kefil’ kelimesinin yanına daha sonra davacı tarafından ‘müteselsil’ ibaresinin yazılmış olmasının davalının ‘müteselsil kefil’ sayılmasını engellemeyeceğini”[664]
-“Takipten önce -ihtar gönderilerek- temerrüde düşürülmemiş olan kefillerin ‘takip tarihi’nden itibaren temerrüt faizinden sorumlu olacağını”[665]
-“Borç rehinle temin edilmiş olsa bile, alacaklının müteselsil kefili doğrudan doğruya takip edebileceğini”[666]
-“Hesabın kesinleşmesinden sonra, banka tarafından ‘kaynak kullanım destekleme fonu’, ‘komisyon’ ve ‘sigorta ücreti’ adı altında herhangi bir alacak talebinde bulunamayacağını”[667]
-“Banka kredi sözleşmelerine ‘müteselsil kefil’ olan kişilerin; ‘hesabın kesilmesi tarihinde’ dönem faizleri ile birlikte gerçekleşen ana borçtan, kefalet limitleri ile sınırlı olarak ‘hesabın kesilmesinden sonra’ ise, temerrüde düşürülmüşlerse, temerrüt tarihinden itibaren, temerrüt faizinden sorumlu olacaklarını”[668]
-“‘Kefil’ sıfatıyla altında imzaları bulunmayan kredi sözleşmelerine göre verilen kredi ve teminat mektuplarından, kefil olduğu ileri sürülen kişilerin sorumlu olmayacağını”[669]
-“Kefaletin, atıfta bulunduğu kira sözleşmesi ile öngörülen miktar yönünden geçerli sayılacağını”[670]
-“ Hesabı kat eden banka tarafından müteselsil kefile -BK. 101 ve 491 (şimdi; TBK. 117 ve 590) uyarınca- ihtarda bulunulmadıkça müteselsil kefilin temerrüde düşmüş olmayacağını”[671]
-“Kredi sözleşmesine dayanılarak verilen teminat mektubunun riski doğmadığı halde bedelinin depo edilmesi ile ilgili olarak banka tarafından kredi borçlusu ve kefili hakkında ilamsız haciz yolu ile takip yapılabileceğini”[672]
-“Kredi sözleşmesindeki ‘müteselsil kefil ve müşterek borçlu’ ifadelerinin kefaleti ifade ettiğini”[673]
-“ ‘Asıl borçlu’nun borcun tamamından sorumlu olmasına karşın, ‘müteselsil kefil’in kefalet limiti ile sınırlı olarak borçtan sorumlu olduğunu”[674]
-“Bankanın, kredi müşterisi yerine başka bir kişiye -kefilin talimatı dışında- kredi kullandırmış olması halinde, kefilin sorumluluğunun ortadan kalkacağını”[675]
-“Kefalet senedinde, kefilin sorumlu olduğu miktarın belirtilmemiş olması halinde, kefilin -BK. 110 (şimdi; TBK. 128) uyarınca- ‘üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden’ sıfatıyla sorumluluğunun sözkonusu olmayacağını”[676]
-“Verdiği teminat mektubu bedele dönüşen (tazmin edilen) bankanın, bu bedel için gerek kredi borçlusu ve gerekse müteselsil kefiller hakkında ilamsız takip yapabileceğini”[677]
-“Gayrimuayyen süre ile yapılan kredi sözleşmesinde müteselsil kefilin sorumluluğunun sözleşme süresince devam edeceğini ve kefilin tek taraflı bildirimi ile sorumluluğunun sona ermeyeceğini”[678]
-“Kredi borçlusunun iflas etmiş olması ve bankanın kredi alacağını iflas masasına kayıt ettirmesinin, bu alacağın, müteselsil kefilden kefalet limiti ile sınırlı olarak ayrıca talep edilmesine ve hakkında icra takibi yapılmasına engel teşkil etmeyeceğini”[679]
-“Bir anonim şirketin başka kişilere kefil olabilmesinin ticari faaliyetinin tabii gereği olduğunu, bu konuda ana sözleşmesinde hüküm bulunmasına gerek olmadığını”[680]
-“Unsurları belli olmak koşuluyla devamlı, değişik muhtevalı, birden çok yükümlülükleri içeren bir borç (kredi borcu ilişkisi) için kefil olunabileceğini”[681]
-“‘Birlikte kefalet’ halinde, müteselsil kefil durumunda olan kimsenin kredi sözleşmesindeki limit kadar sorumlu olacağını”[682]
belirtmiştir.
Dostları ilə paylaş: |