EĞİTİM HAKKINA YÖNELİK İHLALLER
Üniversitelerin Disiplin Kurulları Tarafından Soruşturma Açılanlar
*Kilis 7 Aralık Üniversitesi'nde okuyan 14 öğrenciye, Roboski katliamını protesto ettikleri gerekçesiyle üniversite yönetimi tarafından soruşturma açıldı. Soruşturmaya ilişkin öğrencilere gönderilen Prof. Dr. Ahmet Çakır imzalı tebligatta, 14 öğrencinin "İzinsiz toplantı düzenleme" ile "Huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozucu davranışlarda" bulunduğu iddia edildi. Tebligatta suç işledikleri iddia edilen öğrencilerin toplu şekilde 5 Mart'ta Fen-Edebiyat Fakültesi Konferans Salonu'nda savunmalarının alınacağı belirtildi. Soruşturmalık olan 14 öğrenciden Tarih Bölümü öğrencisi Cesim Tekin, Roboski Katliamı'na karşı vicdanlarının rahatsız olduğunu, yaşananlara kayıtsız kalamayacaklarını vurguladı. Suçluların bulunması ve cezalandırılması için yaptıkları basın açıklamasının hemen ardından 5 dakikalık oturma eylemi yaptıklarını aktaran Tekin, rektörlüğün öğrencilerin "vicdanını susturmak" istediğine dikkat çekerek, "Vicdanlarımıza kilit vurmak isteniliyor, ama kimse bizim vicdanımıza kilit vuramaz" dedi. Tekin, öğrencilerin sesinin bastırılmak istendiğini belirterek, "Biz yaptığımız eylemde herhangi bir şekilde provokatif davranışta ve kamunun düzenini bozacak bir harekette bulunmadık. Tüm üniversitelerde olduğu gibi bizim de üniversitemizde öğrencilerin özgür düşünmelerini kısıtlamak için özel politikalar yürütülüyor. Özellikle Kürt öğrencilere karşı bu politikalar kullanılıyor. Bize bu cezanın verilmesinin amacı Kürt öğrencilerinin sesini kısmaktır" diye konuştu. Basın açıklamasına tüm kesimlerden öğrencilerin katıldığını belirten Tekin, "60 öğrenciden sadece 14 Kürt öğrenciye soruşturma açıldı. Bu öğrenciler Newroz'a katılan kişilerdir. Demokratik hak olan basın açıklamalarına katılan ve tepkilerini dile getiren arkadaşlarımızdır. Bu da şunu gösteriyor ki; asıl amaçları Kürt öğrencilerinin sesini kısmaktır. Üniversitenin içinde sivil polisler sürekli geziyor ve psikolojik olarak öğrencilere baskı uygulamaya çalışıyor. Bizim isimlerimizi üniversite rektörüne verenlerin sivil polis olduğunu biliyoruz. Çünkü eylem günü bu polisler bizim isimlerimizi yanlarına not aldılar. Anlaşılıyor ki, notlarını rektörlüğe iletmişler" diye belirtti. Tebligatta öğrencilerin 5 Mart günü savunmalarının alınacağı belirtilirken, kimi öğrencilerin şimdiden ifadeye çağrıldığına dikkat çeken Tekin, "Bazı arkadaşlarımızı ağızlarından laf almak için yanlarına çağırıp ifadelerini aldılar. Savunmalar alındıktan sonra rektörlüğün vereceği cezalara karşı kendimizi savunacağız. Demokratik tepkimizi dile getireceğiz" dedi. (29.02.2012/DİHA/ Demokratikuniversite.net)
*ErzurumAtatürk Üniversitesi'nde okuyan Kürt öğrenciler Kasım Akan, Muhammet Ali Aydoğdu, Halil Boral ve soyadı öğrenilemeyen Akif isimli öğrencilere, Tekman'da yapılan Newroz kutlamasına katıldıkları gerekçesi ile Rektörlük tarafından haklarında soruşturma açıldı. Tekman'da yapılan Newroz kutlamasında polisin müdahalesi ile 4 öğrenci gözaltına alınıp tutuklanmıştı. 1 hafta cezaevinde kaldıktan sonra avukatların yaptığı itiraz sonucu öğrenciler serbest bırakılmıştı. Daha sonra savcılığın itirazı sonucu 4 öğrenci hakkında tekrardan yakalama kararı çıkartılmıştı. (19.04.2012/DİHA/Ozgur-gundem.com)
Üniversitelerin Disiplin Kurulları Tarafından Ceza Alanlar
*Kilis 7 Aralık Üniversitesi Rektörlüğü, henüz yargılamaları devam eden öğrencilere ceza yağdırdı. "DYGM'ye üye olma ve faaliyetlerde bulunmak" iddiasıyla 12 öğrenci hakkında Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davanın duruşması 25 Nisan'da görülecek. Mahkeme henüz karar vermeden üniversite rektörlüğü, bunlardan 2 öğrenciye birer ay "uzaklaştırma", 2'sine "kınama" ve 1 öğrenciye ise "uyarı" cezası verdi. Görülecek duruşma öncesi yargılandıkları mahkeme tarafından üniversiteye gönderilen tebligat üzerine uzaklaştırma cezası alan İktisat Bölümü 4. Sınıf öğrencisi Yusuf Ertaş, okul yönetiminin mahkemeden önce davranarak kendilerine cezai yaptırım uyguladığına dikkat çekti. Kendisini hakim yerine koyan okul yönetiminin itham ettiği suçların hiçbirinin vicdan ve ahlaka sığmadığını söyleyen Ertaş, konuya ilişkin bölüm dekanı ile aralarında ilginç bir diyalogun geçtiğini ifade etti.Dekan'ın kendisine "Dua et seni okuldan atmadık. Bir ay ceza verdiğimize şükret" dediğini öne süren Ertaş, "Okul yönetiminin amacı Kürt öğrenciler arasındaki iletişimi koparmaktır. Çünkü arkadaşlarımız sırf bizimle konuştukları için onlara da 'kınama' ve 'uyarı' cezaları verildi. Verilen cezalardan da belli oluyor ki bize, yalnızlaştırma politikası uygulayıp psikolojik baskı oluşturmak istiyorlar. Kürt öğrencilerin bir araya gelmesini istemiyorlar. Okul yönetiminin karşısında muhalif kesimin oluşturulmaması isteniyor ve onun için çaba gösteriliyor" dedi.Üniversitenin karakola döndüğünü, polis ile okul yönetiminin iç içe geçtiğine işaret eden Ertaş, polislerin kantine hatta sınıflara kadar girebildiğine dikkat çekti. Öğrenci evlerine bile polisin girebildiğini söyleyen Ertaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Fakat okul yönetimi bu duruma ses çıkarmıyor. Tam tersine onları destekliyor. Üniversite okul olmaktan çıktı. Polis ve okul yönetiminin tek amacı öğrenciler arasındaki birlikteliği bozmak. Hedef bir araya gelmelerini ve örgütlenmelerini engellemek. Üniversitede devleti eleştirmekte suç. Basın açıklaması için temsili arkadaşlarımız rektörlükten izin almaya gittiğinde rektörlük 'Siz devleti eleştireceksiniz biz buna izin vermeyiz!' diyor. Asıl amaçlarının devlete itaat eden bir toplum oluşturmaktır." (04.03.2012/DİHA/Evrensel.net)
Ayırımcı Uygulamalar
*Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Şırnaklı Ziya Ürper ve aynı üniversitenin Eğitim Bilimleri Fakültesi Okul Öncesi öğretmenliği 2. sınıf öğrencisi Vanlı Alican Gencer, Sivas'ın Kangalkonağı mevkiinde yanlarında iki misafirleri ile 15 kadar ülkücü öğrencinin satırlı saldırısına uğradı. Yaşanan olayı anlatan Alican Gencer, yolda yürürken 15 kadar ülkücünün yanlarına gelerek Roboski katliamı ile ilgili yaptıkları basın açıklaması nedeniyle "Burası Sivas, burada böyle şeyler yapamazsınız. Üzerinizdeki puşileri çıkarın" dediğini, kendilerinin de buna karşı gelmeleri ile ülkücülerin satırlarla kendilerine saldırdığını kaydetti. Saldırıda kendisi ve Ziya'nın yaralandığını belirten Gencer, "Bize saldırdılar kendimizi korumaya çalıştık, ancak çok kişiydiler. Satırlardan biri kemerim sert olduğu için vücudumu sıyırdı ama ayaklarımdan yaralar aldım. Yine Ziya arkadaşım da gözünden başından ve birçok yerinden yaralandı" dedi. Olaydan sonra polisin kendilerini karakola götürdüğünü ifade eden Gencer, ancak polisin 15 ülkücü öğrenciden kimseyi karakola götürmediğini belirterek, "Bunlar zaten okulda beraber çalışıyorlar" dedi. Gencer, karakolda da polisler tarafından azarlandıklarını ve bir polis amirinin de kendilerine "Puşi takma" gibi ifadeler kullandığını kaydetti. Ülkücü öğrenciler hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade eden Gencer, hastaneye gittiklerini ve hastanede de doktorların kendileri ile çok fazla ilgilenmediğinin altını çizdi.(23.02.2012/ANF/DİHA/Yeniozgurpolitika.org)
AYRIMCILIK
İnanç Nedeniyle Ayrımcılığa Uğrama
*Adıyaman’da, Alevilerin yaşadığı mahalledeki bazı evlerin kapılarına işaret konulduğu iddiası tedirginliğe yol açtı. Mahalle sakinleri, kapılara konan işaretlerin akıllarına Kahramanmaraş olaylarını getirdiğini ve korktuklarını söyledi. Adıyaman Valisi Ramazan Sodan ise, 25- 30 civarında evin işaretlendiğini, olayın ne maksatla yapıldığının araştırıldığını söyledi. Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde yaşayan bazı Alevi vatandaşların evlerinin işaretlendi iddiası, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Facebook hesabından duyurmasıyla ortaya çıktı. Kentte herkesi şaşırtan ve tedirgin eden olay iddiaya göre şöyle gelişti. Karapınar Mahallesi’nde pazartesi sabahı bazı evlerin kapılarına benzer işaret konulduğu fark edildi. İşaretlenen evlerde Alevi vatandaşların oturması tedirginliğe neden olurken, olay güvenlik güçlerine bildirildi. Mahalleye gelen polis, işaret bulunan kapılarda inceleme yapıp, evlerin sahiplerinin ifadesine başvurdu. Mahalle sakinleri daha sonra toplu halde imzaladıkları dilekçeyi savcılığa verip, suç duyurusunda bulundu. Gelişmelerin ardından bazı mahalle sakinleri kapılarındaki işaretleri üzerini boyayarak veya silerek temizledi. Bazı işaretlerin halen kapılarda durduğu mahallenin muhtarı Mahmut Gürsu, 2 gündür büyük tedirginlik yaşadıklarını söyledi. Kendisinin de Alevi olduğunu söyleyen muhtar Gürsu, işaret konulan kapıların tamamının Alevi vatandaşların yaşadığı evler olduğuna dikkat çekerek şöyle dedi. "Sünni mahalle sakinlerinin kapısında herhangi bir işaret yok. Bu durum Sünni ve Alevi tüm mahalle sakinlerini herkesi rahatsız etti. Biz bunun çocuklar tarafından yapılmış bir oyun olmasını diliyoruz. Ancak aklımıza Maraş olayları gelince tedirgin oluyoruz. Bu olay provokasyon amaçlı da olabilir. Polise ve savcılığa bildirdik, şu an olay araştırılıyor. İnşallah kötü olaylar olmaz ve huzurumuz bozulmaz."Adıyaman Valisi Ramazan Sodan, kentte yaşanan olaya ilişkin çok yönlü soruşturma yürütüldüğünü açıkladı. Gazetecilerin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Vali Ramazan Sodan, Adıyaman’ın Türkiye’nin en huzurlu kentlerinden birisi olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi. "Karapınar Mahallesi, Alevi vatandaşlarımızın yoğun olarak oturduğu semtimizdir. Bu mahallede 45 evde karalama şeklinde işaret bırakılmış. Bugüne kadar bu semtte de huzur ve asayiş sorunu yaşanmadı. Bu işaretler çocuklar tarafından da yapılmış olabilir. Hangi maksat ve amaçla yapıldığını bilinmemekle beraber, konuyla ilgili gerekli çalışmalarımızı başlattık. Güvenlik güçlerimiz gerekli incelemeleri sürdürüyor. Gerekli önlemlerimizi aldık, vatandaşlarımızın tedirgin olmasına gerek yok. Gelişmelerin ardından, Karapınar Mahallesi’nde güvenlik önlemlerini artıran polis olayla ilgili incelemesini sürdürüyor. (29.02.2012/Milliyet/İnternetHaber/ DİHA/posta.com.tr/Adıyaman Valiliği)
*Adıyaman'da 29 Şubat'ta Alevi yurttaşların yaşadığı evlerin işaretlendiği olayının ardından bir işaretleme olayı da Antep'te yaşandı. Antep'in Şahinbey İlçesi'ne bağlı Ulaş, Kıbrıs ve Onur mahallerinde ikamet eden Alevi yurttaşların kaldığı yaklaşık 40 sokağın başına ve evlere işaretler konuldu. Alevi yurttaşların kaldığı mahallelerin sokaklarının başlarına kırmızı renkte ve "ö" harfinin altında çift başlı ok ile tek başlı ok işaretleri konuldu. Alevi yurttaşlar olayı dün akşam fark ettiklerini belirtirken, kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen işaretler Alevi yurttaşları tedirgin etti. Olayın duyulması üzerine Alevi Kültür Derneği yöneticileri Düztepe Karakolu'na gitti. Oradaki görüşmelerde polis "GASKİ" çalışmaları olduğu için işaretlerin konulduğunu belirtti. Bunun üzerine yöneticiler de mahalle muhtarına giderek olayla ilgili bilgi aldı. Mahalle muhtarları daha önceki çalışmalarda kendilerine haber verildiğini söylerken, şu anda mahallede herhangi bir "GASKİ" çalışmasının olmadığını belirtti. Mahallede yaşayan yurttaşlardan Ali Azman, "Adıyaman'da yaşanılan olayların ardından mahalleye gittiğimde sürekli kontrol ediyordum. Dün gece eve gittiğimde işareti gördüm. Direk Düztepe Karakolu'na gittim. Oradan polis ekipleriyle birlikte mahalleye geldik. Polis ekipleri mahallede inceleme yaptıktan sonra mahalleden ayrıldılar" dedi. Azman, bu işaretlemelerin yeni katliama davetiye çıkardığını söyleyerek, yapılanları kınadığını söyledi. Azman, yapılan işaretlerin aynı mahallede ikamet eden Sünni yurttaşların sokaklarına yapılmadığına dikkat çekti. Evlere kırmızı boya ile yapılan işaretin kendilerinde "Kızılbaşa Ölüm" anlamını taşıdığını, bu olay karşısında tüm Alevi yurttaşların sessiz kalmamasını ve demokratik tepkilerini dile getirmeye çağırdı. Adıyaman'da Alevi evlerinin işaretlenmesine ilişkin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bazı evlerin işaretlenmesi olayının 3 çocuk tarafından gerçekleştirildiğini belirterek "Bu işaretler çocukların boyuna göre yazılmış. Yalnızca Alevilerin değil diğer evlerin kapılarına da bu işaretler yapılmış" demişti. (19.03.2012/DİHA)
*Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı Ali Kenanoğlu, Erzincan’ın Üzümlü İlçesi'ne bağlı Avcılar Köyü'nde, köyün okuluna ve evlerin duvarlarına, "Kafir aleviler hepinizi yakacağız" şeklinde yazı yazıldığını söyledi. Kenanoğlu, yazının yanı sıra evlere hilal işaretlerinin de yapıldığını aktardı. Kenanoğlu, 28 Mart'ta yaşanan olaya muhtarın ve köylülerin şahit olduğunu ancak, olayın hemen ardından gelen özel harekat polislerinin yazıları savcı bile görmeden sildiğini dile getirdi. Kenanoğlu, Erzincan'daki Alevi kurumlarının köye giderek inceleme yaptığı ve yurttaşlara görüştüğü belirtirken, eline geçen fotoğrafları da twiter hesabında yayınladı. Konuyla ilgili TBMM'de basın toplantısı düzenleyen CHP Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ise, köy halkının bu durumdan tedirgin olduğunu söyledi. Işık, insanların mezhepleriyle uğraşılmaması ve kutuplaşmaya son verilmesi gerektiğini vurgulayarak, ''Daha önce Adıyaman için 'çocuk işi' demeleri iyi niyet göstergesi değildir. Tamamen art niyet göstergesi. Yazılan yazıya baktığınız zaman, yağlı boyayla yazıldığı, çok düzenli bir şekilde yazıldığı görülmektedir. Büyük birinin ve gece vakti yaptığı bir olaydır. Yetkilileri ve Hükümeti bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz. Bu olayı şiddetle kınıyorum'' diye konuştu. (30.03.2012/DİHA/Sondakika.com/Bugun.com.tr)
DİĞER HAK İHLALLERİ
SAĞLIK HAKKI İHLALİ
*Diyarbakır'da sık sık yaşanan elektrik kesintileri, periton diyalizi ile tedavi olan hastaları zor durumda bırakıyor. Elektrik kesintisinin yaşandığı ilçelerden Bağlar'da Hatboyu Caddesi üzerinde ikamet eden Nesrin Arslan adlı diyaliz hastası, periton diyalizi ilaçlarını elektrikli cihazla ısıtarak alması gerektiğini ama ilaçlarını ısıtamadığı için havluya sararak ısıttığını söyledi. Açık Öğretim Lisesi öğrencisi olduğunu belirten Arslan, 20 Ocak'ta sınavlarının olduğunu ama bu gidişle hastalık nedeni ile sınavlara da giremeyeceğini ifade etti. Yetkililere seslenen Arslan, gece boyunca ilaç alması gerektiğini, elektrik kesintileri nedeni ile bazen gidip akrabalarında ilaç tedavisi olduğunu kaydetti.Aynı bölgede ikamet eden Yılmaz Taştekin adlı diyaliz hastası ise, sürekli olarak elektrik kesintisi nedeniyle evine dahi gidemiyor. Taştekin'in eşi Faime Taştekin, son bir haftadır elektrik kesintileri nedeni ile zor durumda kaldıklarını belirterek, elektrik kesintileri nedeniyle eşinin eve gelemediğini söyledi. Taştekin, "Eşimin ilaç tedavisini yapamıyoruz. Yapsak bile ilaçları soğuk soğuk veriyoruz" dedi. Yetkililerin "Kaçak elektrik var" bahanesi ile sorunu gidermediklerini söyleyen Taştekin, duruma tepki gösterdi. Periton diyalizi, vücutta zararlı artıkların temizlenmesi, vücudun su ve tuz dengesini sağlayan böbrek organı eksikliği yaşanıyorsa vücuttaki dengenin sağlanması için kullanılan tedavi yöntemidir. Periton diyaliz tedavisi, sadece hastanede yapılan hemodiyaliz yönteminden farklı olarak, elektrik kullanım koşullarının olduğu her alanda yapılabiliniyor. Periton diyaliz tedavisi genellikle günde 4 defa yapılıyor. (08.01.2012/DİHA)
*06.01.2012 tarihinde şubemize başvuran S.Ç., şu beyanlarda bulundu: “Benim babam R.Ç., 09.07.2011 tarihinde F.Ç. tarafından vuruldu. Babam çeşitli yerlerinden yara aldı. Babamın vurulmasının nedeni mal paylaşımından kaynaklıdır. Babamı önce Sason daha sonra Diyarbakır hastanesine getirdik. Hastane doktorlarında rapor istedik vermediler. Ayrıca jandarma tarafından babama zorla bir kâğıt imzalatılmış istedik onu da vermediler. Sason Savcılığına suç duyurusunda bulunmak için gittim. Ama kabul etmediler. Bunun üzerine Diyarbakır Savcılığına suç duyurusunda bulunduk. Bu olay gündüz saat 15-16 sıralarında meydana geldi. Babama hastanede bulunan ve nöbetçi doktor olan Yakup Tüzün hiçbir müdahalede bulunmadı. Bunun üzerine Sason Valiliğine, İl Sağlık Müdürlüğüne ve Sason Kaymakamlığına başvuruda bulunduk. Ama şuana kadar bir işlem yapılmadı. Bu konuda sizden hukuki yardım talep diyorum.” (İHD Diyarbakır Şubesi)
*Şırnak'ın İdil (Hezex) İlçesi'ne bağlı Çayırlı (Mergamar) Köyü'nde oturan 6 çocuk annesi 33 yaşındaki Sabah Sevinç, 20 Ocak günü bronşit olan 1 yaşındaki oğlu Murat Hidayet Sevinç'i tedavi amacıyla İdil Devlet Hastanesi'ne götürdü. İddiaya göre, hastanede çocuğa oksijen tüpüne manometre yerine biberon şişesi takılarak oksijen verilmek istendi. Görevli hemşirenin oksijen tüpünü çalıştırmasıyla cam biberon şişesi patladı. Patlayan camın parçaları anne Sabah Sevinç'in gözüne isabet etti. Patlamanın etkisiyle baygınlık geçiren Sevinç, kendine geldiğinde doktorların "Yüzünü yıka bir şeyin yok" dediğini, ancak muayeneden sonra Cizre Devlet Hastanesi'ne sevk edildiğini belirtti. Cizre Devlet Hastanesi'nde ameliyat edilen Sevinç'in yapılan tedavisinin ardından gözünün yüzde 80 oranında görme yetisini yitirdiği ortaya çıktı. Sevinç 5 gün hastanede tedavi gördükten sonra taburcu edildi. İdil Devlet Hastanesi hakkında İdil Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunan Sevinç, hastanede ihmalin kurbanı olduğunu iddia ederek, "Oğlumu daha önce doktora götürmüştüm ve bronşit olduğunu söylemişlerdi. 10 gün boyunca iğne yapılarak oksijen verilmesi gerekiyordu. Bunun için Çayırlı Köyü'nden İdil'e gelerek bir yakınımın evinde kaldım. Oğlum Hidayet'i alıp doktora gittim. Her zaman olduğu gibi iğnesi yapıldı. Sıra oksijen vermeye gelmişti. Görevli hemşire oksijen tüpünü bir türlü kullanamadı. Üç kez denedi ve sonunda çalıştırmayı başardı ama manometre yerine cam biberon takmıştı. Bütün oksijen tüplerinin başına aynı şekilde cam biberon takılmıştı. Oksijen verilmeye başlayınca da aniden bir patlama oldu ve gözlerimin içi yanmaya başladı. Cam parçaları sağ gözüme isabet etmişti. Bayılmıştım. Ayıldığımda, doktorlar bana 'yüzünü yıka bir şeyin yok geçer' dediler. Öyle yaptım ama yine de gözümü açamıyordum. Muayene ettiler ve beni Cizre'ye ambulansla göndereceklerini, yakınlarıma haber vermemi istediler" dedi. Tır şoförü olan Sevinç'in 35 yaşındaki eşi Zahir Sevinç de, hastaneden birilerinin kendisini arayarak, olanları anlattığını ve eşinin Cizre Devlet Hastanesi'ne sevk edileceğini bu yüzden kendisinin de gelmesi gerektiğini söylediğini aktardı. Sevinç yaşananları şöyle anlattı: "Eşimle birlikte ambulansla Cizre Devlet Hastanesi'ne gittik. Onu hemen orada ameliyata aldılar. Gözüne 5 dikiş atıldı. 4 gün Cizre'deki hastanede kaldıktan sonra eşim taburcu oldu ama sağ gözü yüzde 80 oranında görme özelliğini kaybetti. Yani sağ gözü kör oldu. Bir avukatla görüştükten sonra İdil Devlet Hastanesi hakkında İdil Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduk. Hastane yetkilileri olayı örtbas etmeye çalışıyor ama biz bu olayın takipçisi olacağız. Olayda ihmali olanların cezalandırılmasını istiyoruz." (21.02.2011/DİHA / Milliyet.com.tr / Sondakika.com / haberler.com)
*Şanlıurfa'nın Hilvan İlçesi'nde ilköğretim ve lise çağındaki en az 170 kişi zehirlendi. Zehirlenme nedeninin tüketilen yiyecekler olduğu sanılıyor. Durumun farkedilmesiyle çocuklar sevkedilen ambulanslarla Hilvan Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.Burada tedaviye alınan çocukların durumlarının iyi olduğu ve birçoğunun kısa bir müşahadenin ardından taburcu edileceği öğrenildi.İlçede paniğe yol açan olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Tahkikat devam ediyor. (01.03.2012/Guneydogutv.com/Yeniurfagazetesi.com)
*Van’ın Erciş İlçesi'nde TOKİ'ye ait inşaatta çalışan 400 civarında işçinin yedikleri yemekten dolayı zehirlendikleri bildirildi. Akşam saat 18.00 sıralarında kusma, ishal ve baş dönmesi yaşayan 50 civarında işçi ambulans ve özel araçlarla Erciş Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. İşçilerden bazılarının baygın olduğu ve 25 işçiye serum takıldığı bildirildi. (30.03.2012/ANF/ DİHA/Birgun.net/Evrensel.net)
*28 Mart'ta Yüksekova'da oturan İsmet Seven, burun kanaması ve yüksek ateş şikayetiyle 4 yaşındaki çocuğu Fırat'ı Yüksekova Devlet Hastanesi'ne götürerek tedavi etmek istedi. İki gün hastanede kalan çocuğun, daha sonra yaşanan bir tartışmadan dolayı tedavisinin yarıda kesilerek, hastaneden çıkarıldığı iddia edildi. Çocuğunu hastaneye yatırdığında ne doktor ne de hemşirenin ilgilenmediğini belirten baba İsmet Seven, "Oğlum Fırat'ı hastalanması üzerine eşimle hastaneye götürdük. Hastanede yer olmadığı için başka bir çocukla aynı yatakta yatırdılar. Sonra da serum bağladılar. 2 gün sonra çocuğumun vücudu serumu kabul etmedi ve serum hortumuna vücudundan kan girmeye başladı. Bunun üzerine adını bilmediğim hemşireye giderek defalarca yardımcı olmasını ve müdahale etmesini istedim. Ancak hemşire ilgilenmedi. Son gittiğimde biraz gergin bir şekilde müdahale etmesini söyleyince, hemşire hanım hışımla çocuğun kolundaki serumu çıkararak tedavisine son verdi. Sonra bana, 'gidin kendi imkânlarınızla tedavi edin' diyerek bizi kovdu. Ben de gidip doktor G.G.'ye niye böyle bir şey yaptınız deyince bana, 'hemşireyle kavga etmişsiniz bundan dolayı taburcu ettik' cevabını verdi" diye konuştu. Olaydan sonra çocuğunu tedavi etmek üzere Van'a götürdüğünü belirten baba İsmet Seven, Lösemi hastalığından dolayı 2007 yılında 15 yaşındaki kızı Sozdar'ı kaybettiğini, 9 yaşındaki Kader ise kemik erimesinden dolayı düzenli tedavisi yapıldığını kaydetti. Seven, tek korkusunun bu çocuklarının kaybetmesi olduğunu dile getirdi. Bölgeye gelen bazı doktor ve hemşirelerin bölge halkına karşı intikamcı ve kindar duygular beslediğini savunan Seven, çocuğunun Van'da tedavisini bitirdikten sonra kendilerini hastaneden kovan doktor ve hemşire hakkında suç duyurusunda bulunacağını kaydetti. Konuyla ilgili görüştüğümüz Yüksekova Devlet Hastanesi Başhekimi Faruk Günay, yaşananlardan haberler olmadığını belirterek, "Bahsi geçen doktorumuz çok duyarlı bir doktordur. Böyle bir yaklaşım içinde olması mümkün değildir. Yüksekova, Şemdinli, Derecik ve Esendere'den günde yüzlerce hasta kabul ediyoruz. Doktorla hasta, hasta yakın ile hemşire arasında sıkıntı yaşanabilir. Hatta biz doktorlara saldırı ve küfürler de oluyor. Ama iş sağlığa gelince asla bir ihmalimiz ve iddia edilen yaklaşımımız söz konusu olamaz" dedi. Günay, hasta yakınının kendilerine başvuru yapması durumunda gerekli incelemeyi başlatacaklarını belirtti. (03.04.2012/DİHA/Dengetv.com)
KONUT HAKKI
*1992 yılında Muradiye ile Özalp ilçeleri arasında yapılan Sarımemet Barajı'ndan dolayı Muradiye'ye bağlı Çakmak ve Akçaçay köyleri ile Özalp'a bağlı Çırak köylerinin boşaltılma kararı alındı. Karar üzerine köylülerle görüşen dönemin yetkilileri, köylülere iki inek, koyun ve arazi ile ev verileceği sözünü verdi. Verilen sözler yerine getirilmezken, barajda su tutulması üzerine her üç köyün arazi ve evleri sular altında kaldı. Arazi ve evlerin sular altında kalması üzerine köylüler, göç ederek Van merkeze yerleşti. Yıllarca kirada kalarak verilen sözlerin yerine getirilmesini bekleyen köylülere, 2011 yılında Van merkeze 20 kilometre uzaklıkta bulunan F Tipi Cezaevi'nin üst kısımlarında 78 hane ev yapıldı. Yıllarca evlerinin yapılmasını bekleyen köylüler, evlerine girmek istediklerinde ise 85 bin TL'lik borçla karşılaştı. Köylüler gidecekleri yerleri olmadığı için hazırlanan borçlanma sözleşmesini imza attıktan sonra evlere girdi. Ücretsiz ev verilme hayallerinin suya düşmesinden sonra köye yerleşen üç köyün sakinleri, bu kez de arazi sorunuyla karşılaştı. Devlet verdiği sözleri yerine getirmeyince evlerinden dahi dışarı çıkamayan köylüler, evlerden sonra hane başı 30 bin dönüm için 190 bin TL daha ek borca imza atmak zorunda kaldı. Köylüler farkında varmadan bir anda verilen sözlerin tamamının üzerine çizgi çekilerek, her hane devlete 268 bin TL borçlandırılmış oldu. Devlet, her iki sözleşmede hane reislerinin yerine evde bulunan 70'den 10 aylık bebeklere kadar bütün aile fertlerini borçlu olarak gösteren sözleşmeler hazırlayarak, köylülere imzalattırdı. Köylüler şimdi parayı nasıl vereceklerini kara kara düşünüyor. Devlet köyde yaptığı konutların yanı sıra; iki dükkan, ticaret merkezi, okul, alt yapı paralarının tamamını da konutların üzerinde göstererek, parasını köylülerden tahsil etti. Köylülerden köyde yapılan okulun ve caminin parası dahi tahsis edildi. Devlet yaptığı dükkanların parasını köylülerden tahsis edilmesine rağmen köylülerin evlerine yerleşmesinden sonra yapılan iki dükkanı tekrar ihaleye çıkararak, köylülere sattı. Köylüler ihaleye çıkarılan her iki dükkanı 100 bin TL'ye tekrar devletten satın almış oldu. Köyde alt yapı için 320 bin TL para harcanmış gibi gösterilmesine rağmen kanalizasyon hattının çekilmesi yerine evlerin önünde üstü açık fosseptik çukurları yapılarak, sorun çözülmeye çalışıldı. Bir anda borç batağıyla karşı karşıya kalan köylüler, verilen evlerin değerlerinin çok üzerinde bir fiyatla kendilerine satıldığını dikkat çekerek, mahkemeye başvurdu. Başvuru öncesi köylüler köyde yapılan evlerin değer tespiti için bilirkişi talebinde bulundu. Köye giderek inceleme yapan bilirkişi, köylülere 86 bin TL'ye satılan evlerin 2010 yılı birim fiyatlarıyla 56 bin TL'ye mal olabileceği yönünde görüş bildirdi. Görüş üzerine köylülerin mahkemeye yaptığı başvurudan sonra dava açıldı. Van Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açılan davanın ilk duruşması ise 2 Temmuz'da görülecek. (14.03.2012/DİHA)___SEYAHAT_HAKKI'>(14.03.2012/DİHA)
SEYAHAT HAKKI
*Şemdinli ile Derecik Beldesi arasında bulunan Ortaklar (Bêsosin) Karakolu son bir ayda yaptığı keyfi uygulamalar ile yurttaşlara zorluklar çıkarıyor. Karakol arama noktasında bekleyen ve isminin İsmail olduğu belirtilen uzman çavuşun Şemdinli nüfusuna kayıtlı olmayan yurttaşları araçlardan indirerek kimlik kontrolü yaptığı GBT'den sorgulattığı ve üst araması yaptıktan sonra Derecik’ten gelen araçlara bindirerek geri gönderdiği belirtiliyor. Şemdinli nüfusuna kayıtlı olanlara ise Derecik’ten adres bildirimi yapmalarını ve adreste bulunan şahısla uzman çavuşun konuşmasından sonra süreli olarak izin verdiği iddia edildi. Uzman çavuşun bilinçli olarak bölgeye gönderildiğini belirten ismini vermek istemeyen yurttaş, uzman çavuşu defalarca şikâyet ettiklerini ancak Binbaşının "Boş verin psikolojik sorunları var idare edin" diyerek olayı geçiştirdiğini söyledi. Yurttaş, “Sürekli geçiş noktasında kalan uzman çavuş yurttaşların aracının anahtarlarını alarak keyfi olarak araçlara el koyuyor. Araçlarla operasyona çıkıyor. Çoğu zaman da yurttaştan aldığı araçlarla tek başına Derecik’e, Şemdinli’ye ve çevre köylere sivil elbiselerle çıkıyor” diye konuştu.
2 yıl daha karakolda kalacağı belirtilen uzman çavuşun özel olarak bölgeye gönderildiğini belirten yurttaş, “Ne yapacağımızı şaşırdık. Şemdinli’den veya Derecik’ten bir kilo dahi çay getiremiyoruz. Şu ana kadar onlarca aracı gümrüğe attı. Burada 'devlet benim PKK’nin de sizin de kökünüzü kazıyacağım' diyor. Bu uygulamalar nedeniyle çok kaygılıyız. Yetkililerin buna müdahale etmesi gerekiyor. Bu konu Meclis'e taşınmalıdır. Böyle psikopat bir kişinin böyle hassas bir karakola gönderilmesi olası bir katliamın zemininin oluşturmaya çalışıldığı kanaatindeyiz. Karakolda üsteğmenden binbaşıya kadar personel varken, kimsenin bu uzman çavuşa müdahale etmemesi sıradan bir olay değildir” dedi. Hurdacılık yaparak geçimlerini sağlayan iki kardeş, Derecik'e gitmek isterken Ortaklar Karakolu'nda durdurularak 6 saat boyunca bekletildiklerini ve ardından Şemdinli'ye geri gönderildiklerini savundu. Geçimlerini hurdacılık ile yaptıklarını belirten kardeşler, “Biz hurdacıyız, yıllardır senede 5 sefer Rubarok’a gidiyoruz. Bu defa aynı rutin çalışma için Rubarok’a giderken karakolda uzman çavuş İsmail tarafından durdurulduk. Tüm evraklarımızı inceledi ve evraklarımızda eksik olmamasına rağmen bizi karakola aldırdı. Karakolda 6 saat boyunca soğuk koridorda aç susuz bekletti. Adeta bize köpek muamelesi yaptı. Bizim geçişimize izin vermeyen İsmail uzman çavuş, tek kollu araç kullanan bir şahsı ‘geç sen serbestsin’ diyerek geçişine izin verdi. Yine bazı araçlara, içinde ne olduğunu öğrenmediğimiz paketler vererek arama yapılmadan geçti. Bu çifte standardı anlayamadık. Yaşanan olayı Şemdinli İlçe Komutanlığı'na bildirdik, ilçe komutanlığı yetkilileri 'bu adam böyle gidin savcılığa suç duyurusunda bulunun' dedi. Ancak biz bu adamdan korkuyoruz bu nedenle suç duyurusunda bulunamıyoruz” dedi. (14.03.2012/DİHA)
12 EYLÜL DARBESİ MAĞDURLARININ ŞİKAYET BAŞVURULARI
Dostları ilə paylaş: |