İsim ve Sıfatlar Tevhidinde Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə73/92
tarix07.01.2022
ölçüsü1,69 Mb.
#83151
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   92
1- İmam Ebû Hanîfe:

Bir gün Ebû Yûsuf’a şöyle demiştir: “İnsanlara dinlerinin aslıyla ilgili konularda kelâmdan söz etmekten sakın. Çünkü onlar seni taklid eden bir topluluktur. Sonra bununla uğraşırlar.” Muvaffak el-Mekkî, Menâkıbu Ebî Hanîfe (sh: 373).

Öğrencisi Muhammed b. el-Hasen b. Ferkad eş-Şeybânî (ölm.189h.) şöyle der: “Ebû Hanîfe bizleri fıkıh öğrenmeye teşvik eder, kelâm ilminden ise sakındırırdı.” Herevî, Zemmu’l-Kelâm (K-196/B).

Ebû Hanîfe’ye: “İnsanlardan bazılarının ârazlar ve cisimler hakkında uydurdukları sözlere ne diyorsun?” diye sorulunca O: “Bunlar felsefecilerin sözleridir. Sen hadislere ve selefin yoluna sıkıca tutun. Sonradan uydurulan her şeyden ise sakın. Çünkü sonradan uydurulan her şey bid’attir.” dedi. Ebu’l-Kâsım el-Esbehânî, el-Hucce fî Beyâni’l-Mehacce (1/105); Herevî, Zemmu’l-Kelâm (K-194/B).

“Allah ‘Amr b. ‘Ubeyd’e lânet etsin. O, insanlara hiç yararı olmayan kelâma giden yolları açtı.” Herevî, Zemmu’l-Kelâm (sh: 28-31).

Bazı rivayetlerde İmam Ebû Hanîfe’nin kelâm ilmiyle uğraştığı ve öğrencilerini bunu öğrenmeye teşvik ettiğinden söz edilmektedir. Ancak bu rivâyetler O’nun ilmi hayatının ilk dönemlerini yansıtmaktadır. O, hayatının sonlarına doğru kelâm ilmini ve ehlini yermiş, kelâmla ilgili meselelerin insanlara öğretilmesini kesin bir dille yasaklamıştır. O’nun bu durumunu, bizzat kendi ifadeleriyle öğrencilerinin ve ashâbının ifadeleri açıkça göstermektedir. Bunlardan bazıları şöyledir:

“Basra’da hevâ ehli çoktur. Oraya yirmi defadan fazla gittim. Kelâm ilmini, ilimlerin en üstünü sandığımdan, orada belki bir yıl, belki de bir yıldan daha fazla veya daha az kaldım.” el-Kerderî, Menâkıbu Ebî Hanîfe (sh: 137).

“Ben kelâm ilmiyle o kadar uğraşıyordum ki, sonunda bu ilimde parmakla gösterilir bir seviyeye ulaştım. Biz Hammâd b. Ebî Süleymân’ın ilim halkasının yakınında oturuyorduk. Bu arada bir kadın bana gelip: “Bir adam var, câriyesini sünnete göre boşamak istiyor. Kaç kere de onu boşar?” diye sordu. Ben ne söyleyeceğimi bilemedim. Kadının bunu Hammâd’a sormasını, sonra da geriye dönüp Hammâd’ın ona ne cevap verdiğini bana haber vermesini istedim. Kadın aynı soruyu Hammâd’a sorunca, Hammâd ona: “Cariyeyi temizken yâni hayızlı değilken, onunla cinsel ilişkide bulunmadan bir talakla boşar, sonra da onu iki hayız görünceye kadar (kendi halinde) bırakır. İkinci hayızdan sonra yıkandığı zaman artık başka erkeklerle evlenmesi helal olmuş olur” dedi. Daha sonra kadın geri dönerek bana bunu haber verdi. Bende bunun üzerine “benim kelâm ilmine ihtiyacım yok” dedim ve ayakkabılarımı alıp Hammâd’ın derslerine katıldım...” Târîhu Bağdâd (13/333); Siyer (6/397-398); İbn-i Hacer el-Heytemî, el-Hayrâtu’l-Hisân fî Menâkıbi’l-İmâmi’l-A’zam Ebî Hanîfete’n-Nu’mân (sh: 66).

“Kelâmı, ilimlerin en üstünü sayıyor ve onun dinin aslında var olduğunu söylüyordum. Ömrümü böyle bir müddet geçirdikten sonra nefsime danışarak bildiklerimi iyice düşünüp gözden geçirdim ve şöyle dedim: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbından, tâbiînden ve onların etbâından ilk dönem müslümanlarının gözünden, bizim bilip kavradığımız şeylerden hiçbiri kaçmadığı gibi, onlar buna daha çok güç yetiren, bunu daha iyi tanıyan ve işlerin hakîkatlerini daha doğru bilen kimselerdi. Sonra onlar, bu hususta çekişmeci ve mücâdeleci bir üslupla birbirleriyle uğraşmadıkları gibi bu konulara hiç mi hiç dalmadılar (girmediler). Aksine onlar bu konularda konuşmaktan çekinmişler ve bunları en şiddetli bir şekilde yasaklamışlardır. Ben kelâmcıların, kanunlar ve fıkıh babları hakkında bâtıla dalışlarını ve boş sözlerini bizzat müşâhede ettim.... Onların yaptıkları işler hakkında tanımladığımız bu durum, bizim için ortaya çıkınca kelâmla ilgili çekişme, mücâdele (tartışma) ve bâtıl uğraşları bıraktık ve Selef’in üzerinde olduğu şeye (yola) döndük.” Muvaffak el-Mekkî, MenâkıbuEbî Hanîfe (sh: 54-55).

“Ömrümden bir müddet geçince düşündüm ve şöyle dedim: “Selef hakîkatleri bizden daha iyi bilmiş ve mücâdeleci bir üslupla birbirleriyle çekişmemişlerdir. Aksine onlar bu hususta (kelâm hakkında) konuşmaktan çekinmişler, şerîat ilmiyle uğraşmakla beraber ona teşvik etmişler, öğretmişler, öğrenmişler ve şerîat ilmiyle ilgili konular üzerinde münâzara yapmışlardır. Ben de bu gerçekleri gördükten sonra kelâmı bıraktım ve fıkıhla uğraşmaya başladım. Ve şunu gördüm ki: Kelâmla uğraşanların sîmaları asla salihlerin sîmaları değildir, kalpleri kaskatı, gönülleri serttir. Üstelik onlar Kitap, Sünnet ve Selef-i Sâlih’e muhalefet etmeye hiç mi hiç aldırış etmezler. Şu bir gerçek ki, eğer kelâm hayırlı olsaydı, zaten Selef-i Sâlihîn muhakkak onunla uğraşırdı.” el-Kerderî, Menâkıbu Ebî Hanıfe, (sh: 137-138).

Ebû Hanîfe’nin oğlu Hammâd diyor ki:

“Babam bir gün yanıma geldi. O sırada kelâmcılardan bazıları da yanımda bulunuyordu. Aramızda bir konuyu... tartıştığımızdan dolayı seslerimiz de alabildiğine yüksek çıkıyordu. O’nun eve girdiğini sezince yanına gittim. Bana: “Hammâd! Yanındakiler kim?” dedi. Ben de: “Falan, falan ve falan” diyerek yanımdakilerin isimlerini saydım. “Peki neyi tartışıyorsunuz?” dedi. Ben de şöyle şöyle bir konuyu tartışıyoruz, dedim. Bana: “Ey Hammâd! Kelâmı bırak” dedi. Hammâd diyor ki: Ben babamın konuşurken saçmalayan biri olduğunu hiç görmediğim gibi, O’nun bir şeyi emredip sonra onu yasaklayanlardan biri olduğunu da bilmem. Ona: “Babacığım! Sen daha önce benim kelâm ilmini öğrenmemi istemiyor muydun?” dedim. O da: “Evet oğlum. Fakat bugün bunu sana yasaklıyorum” dedi. Ben de: “Niçin?” diye sordum. O da: “Ey Oğlum! (Bugün) seninde gördüğün gibi kelâmî konularda ihtilafa düşen bu kimseler, bir zamanlar tek bir söz ve tek bir din üzereydiler. Tâ ki şeytan onların aralarını bozdu, sonra da aralarına düşmanlık ve ihtilaf soktu. Böylece ayrılıp ihtilafa düştüler...” Muvaffak el-Mekkî, Menâkıbu Ebî Hanîfe (sh: 183-184).

Kabîsa b. ‘Ukbe (ölm. 215h.) şöyle der:

“İmam Ebû Hanîfe -Allah kendisine rahmet etsin- işin başında hevâ (kelâm) ehliyle tartışmalara girişirdi. Nihayet bu hususta kendisine bakılan bir baş (lider) oldu. Daha sonra tartışmayı bırakarak fıkıh ve sünnete döndü ve bir imam oldu.” Muhammed b. Yûsuf es-Sâlihî, Ukûdu’l-Cumân fî Menâkıbı’l-İmâmi’l-A’zam Ebî Hanîfete’n-Nu’mân (sh: 161); Muvvaffak el-Mekkî, Menâkıbu Ebî Hanîfe (sh: 53-54).

Ünlü Mâturîdî âlim Sadru’l-İslam Muhammed Pezdevî (ölm. 493h.) şöyle der:

“Biz Ebû Hanîfe’ye uyuyoruz Çünkü O, usûl’de ve furû’da bizim imamımız ve örneğimizdir. O (önceleri) kelâm ilminin öğretimini, öğrenimini ve yazımını caiz görüyordu. Fakat ömrünün sonunda bu hususta münazara yapmaktan kaçınmış ve arkadaşlarının da bu hususta münazara yapmalarını yasaklamıştır.” Usûlu’d-Dîn (sh: 4).




Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   92




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin