4. Dinî Önderlik
Kadınların dinî önderlik ve dinî kurumlarda söz konusu mevkilerden mahrumiyeti, din sosyologları ve özellikle feminist yazarların üzerinde durduğu diğer konulardan biridir.
Bu konu ile ilgili araştırmalarda özel olarak kadınların Katolik kilisenin geleneklerinde papazlık gibi mevkilerden mahrumiyeti[1] ve dinî önderlerin, hatta kadın peygamberlerin[2] varlığına işaret eden tarihî deliller ele alınmıştır.
İslamî kaynaklarda ve Müslüman âlimlerin risalet, nübüvvet, imamet ve kadınların dinî merci olmaları ile ilgili İslam içindeki tartışmaları yansıtan eserlerinde de bu konuya rastlamaktayız. Şimdi İslam’ın bu konulardaki görüşünü irdelemeye çalışacağız.
[1] Madoc-Jones and Coates, An Introduction to Women’s Studies, P.253-254
[2] Trevett, “Gender, Authority and Church History: A Case Study of Montanism”, Feminist Theology The Joumal of the Britain and Ireland School of Feminist Theology, issue 17, P.9
4.1. Risalet
Kur’ân-ı Kerim ayetleri ve rivayetlerin görece manalarına bakıldığında, kuşkusuz risalet görevi -kesin anlamı gözetilmeksizin- erkeklere özgü olmuş ve ilahî Resuller veya elçiler arasında kadın yer almamıştır.
Kur’ân-ı Kerim üç ayette Hz. Peygamber’e (s.a.a) şöyle buyurur:
“Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik.”[1]
Çağdaş yazarlardan biri, bu ayetlerin neye delalet ettiğini iki yönden tartışmaya açmıştır.[2]
1- Bu ayetler peygamberlerin beşer cinsinden olduğunu ispat etmek ve kâfirlerin, peygamberlerin beşer cinsinin dışında meleklerden olmaları gerektiğine yönelik beklentilerini reddetmek için nazil olmuştur. Dolayısıyla ilgili ayetlerde yer alan “rical” sözcüğü gerçek anlamı olan “Erkekler”den soyutlanmış ve -ister kadın ister erkek- genel olarak “insan” anlamında kullanılmıştır.
2- “Rical” sözcüğü Kur’ân-ı Kerim’de bazen kadınlara karşı kullanılmış ve bu yüzden bu sözcükten erkekler anlamı çıkarılmıştır. Ama bazen de bu sözcük, kadın ve erkeği içeren genel bir manada kullanılmıştır. Bu yüzden herhangi bir işaret veya karşı cinse işaretin söz konusu olmadığı durumlarda bu sözcüğün genel anlamını göz önünde bulundurmalıyız.[3]
Dikkatli bir şekilde incelediğimiz zaman bu tartışmalar doğru olarak kabul edilmemektedir. İlk tartışmaya göre, söz konusu ayetlerin tümünün, peygamberlerin beşer cinsinden olduğunu ispat ettiğini kabul etsek bile, bu durum “rical” sözcüğünün esas manasından soyutlanmış olduğu anlamına gelmez; zira beşer olma ve erkek olma özellikleri arasında herhangi bir fark olmadığı ve bu iki özellliğin bir arada olabileceği göz önünde bulundurularak, bu ayetlerin peygamberlerin beşer cinsinden ve erkek olduğu gerçeğini ispat ettiği ve iki özelliği birlikte göz önünde bulundurmanın bir sakınca oluşturmadığı söylenebilir.
İkinci tartışmanın yanlışlığı da şu açılardandır:
a) Usul ilminde ispat edildiği üzere, bir sözcüğü belli bir manada kullanmak, kendi başına hakiki manasında kullanıldığının işareti sayılamaz ve söz konusu mananın mecazi olması ile de çelişki arz etmez. Dolayısıyla eğer Kur’ân-ı Kerim’de “rical” sözcüğünün bazen kadın ve erkeği kapsayan genel “insan” anlamında kullanıldığı ispat edilse bile, sözcüğün hakiki manada kullanıldığı sonucuna varamayız.
b) Kur’ân-ı Kerim’de “rical” sözcüğünün isim manasında kullanıldığı 26 yerde,[4] hatta bir tek yerde bile bu sözcüğün kesin olarak kadın ve erkeği kapsayan genel insan anlamında kullanıldığı ispat edilemez.
c) “Rical” sözcüğünün Arap lügatinde ve Arapların örf ve âdetlerinde hakiki anlamıyla erkekleri kapsar; bu yüzden de bu hakiki manada kullanılması için herhangi bir karineye ihtiyaç yoktur. Kadın ve erkeği kapsayacak şekilde genel anlamda kullanılması ise (örneğin tağlib kuralı gereği) mecazi bir kullanım durumudur ve karşı cinse işaret edilmesini gerektirecek bir karineye ihtiyaç vardır.
Fıkhî tartışmalarda, konusu Recul veya Rical olan hükümlerde bazen Recullük (erkeklik) kaydından bu özelliğin kaldırıldığı gözlenirken, sonuçta hükmün, hem kadını hem erkeği kapsadığı telakki edilir. Örneğin namaz ibadetindeki şüphe durumları ile ilgili rivayetlerde “Eğer bir erkek namazın üçüncü ve dördüncü rekâtları arasında şek ederse, dördüncü rekâtı temel alması gerekir” dendiği vakit, fakihler burada erkeklik kaydını kaldırıyor ve hükmün kadınlar için de aynen geçerli olduğunu belirtiyor. Çünkü bu hükümde erkeklere has bir özellik yoktur. Ama şu noktaya da dikkat etmek gerekir: Bu tür durumlarda Recul sözcüğü hem kadını ve hem erkeği kapsayacak şekilde kullanılmamış ve sadece hakiki manası olan erkek anlamında kullanılmıştır ve hükmün kadınları da kapsayacak şekilde genişletilmesi, konu itibarı ile değil, hüküm itibarı ile söz konusudur.
Her hâlükârda, açık olan şu ki bu nokta, söz konusu ayetlere tatbik edilemez. Zira bu ayetler, erkeklik özelliğinden söz edilebilecek şekilde fıkhî veya ahlakî bir hükümle “rical” meselesini ispat etmekten ziyade, tarihî bir olaydan söz etmektedir.
Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin dışında, aralarında bazı muteber rivayetlerin de bulunduğu bazı belgeler, risalet görevinin erkeklere özgü olduğu düşüncesini doğruluyor. Örneğin Ebu Basir’in İmam Cafer Sadık’tan (a.s) Hz. Meyrem’in (a.s) veladet öyküsünü naklettiği muteber rivayette, “Kadın resul olamaz.”[5] konusuna işaret ediliyor.
Birçok âlim tarafından senedinin doğruluğu ispat edilebilen ve Abdulazim el-Hasanî’den nakledilen bir rivayette de şöyle okumaktayız: “Yüce Allah 124 bin peygamber gönderdi; bunların arasındaki resullerin sayısı 313 erkekti.”[6]
[1] “Senden önce, ancak kendilerine vahyettiğimiz erkekleri (peygamber olarak) gönderdik.” Yusuf, 109, Nahl, 43 ve yine Enbiya, 7
[2] Yazar risalet ile nübüvvet konusunu birbirinden ayırmamıştır ve bu nedenle, bu ayetlerin kadınların peygamber olamayacağına delaletinde münakaşa vardır. Fakat bu iki münakaşa risalet konusunda da tatbik edilebilir
[3] Mihrizî, Şahsiyet ve Hukuk-i Zen Der İslam, s.136-138
[4] İki yerde “rical” kelimesi atlı birlikler karşısında “piyade birlikler” anlamında sıfat olarak kullanılmıştır
[5] “La tekunu el-bint-i resulen.” Kuleynî, el-Kafî, c.1, s.535; ve yine bk. Meclisî, Biharu’l-Envar, c.14, s.200, 203 ve 205
[6] Ravendî, Kısasu’l-Enbiya, s.213 ve Biharu’l-Envar, c.13, s.405
Dostları ilə paylaş: |