İslam ve Cinsiyet Farklılıkları



Yüklə 2,13 Mb.
səhifə25/77
tarix12.08.2018
ölçüsü2,13 Mb.
#69829
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   77

2. Manevi Seyir


Geçen bölümlerde İslam dininin; ideal insan modelini erkeklerle sınırlı görmediğini ve hatta bazı durumlarda kadınları ideal insan örneği olarak tanıttığından söz ettik. Bu durumdan çıkarılacak ilk sonuçlardan biri, kadınların erkeklerle kıyaslandığında, dinî ve irfanî tecrübeleri kazanmakta erkeklere benzer bir yeteneğe sahip olduklarıdır. Ancak bu sonuç, iki noktayı göz önünde bulundurarak sorgulanabilir.

Bir yandan genel olarak kadınların dinî deneyim ve manevî seyir alanlarında erkeklere nazaran daha az bir çaba sergilediği gibi tarihî bir gerçekle karşı karşıyayız ve öbür yandan, bazı dinî belgeler doğrudan veya dolaylı bir şekilde bu alanda kadın ve erkek arasında bir farklılığın söz konusu olduğunu telkin edebilmektedir.

Şimdi üzerinde duracağımız konuda, “acaba İslam dini açısından böyle bir farklılık varsayılmış mıdır, yoksa bu konunun İslam’la ilgisi yok mudur?” meselesine açıklık getirmek üzere bu tür dinî belgeleri irdelemeye çalışacağız. İkinci durumda, bu alanda göze çarpan gerçek farklılıkları, kadınların yeteneklerinin ortaya çıkmasına mani olan sosyal ve tarihî etkenlere bakarak beyan edebiliriz.

2.1. İman


Bu konuda dikkate alınması gereken konu, ilk bakışta kadınların erkeklere nazaran imanlarının eksik olduğu şeklinde algılanan, bazı dinî rivayetlerin araştırılmasıdır.

Emirü’l-Müminin Ali’den (a.s) nakledilen ünlü bir rivayete göre, Hazret; Cemel Savaşı’ndan sonra iman eksikliği, yarar eksikliği ve akıl eksikliği gibi üç özelliği kadınlara atfetmiş ve kadınların iman eksikliğinin sebebini beyan ederken, kadınların âdet döneminde namaz ve oruçlarının farz olmadığını gerekçe göstermiştir.[1] Aynı konu din eksikliği tabiri ile Şia ve Ehlisünnet rivayetlerinde de Hz. Peygamber’den (s.a.a) nakledilmiştir.[2]

Bu iki rivayet geçerlilik bağlamında gereken itibardan yoksun gözükse de; rivayetlerin birçok belgeye dayanarak nakledilmesi itibarı ile böyle bir konunun masumlardan nakledildiğinden emin olma iddiası, geçerli bir iddia gibi görülmektedir. Ancak istinat edilecek bir delil olma bakımından, bu rivayetleri, erkeklerin manevi gelişme açısından kadınlardan daha üstün olduğunun delili sayamayız, çünkü bu rivayetlerde kadınların din eksikliği, kadınlar için âdet döneminde namaz ve orucun meşru olmamasıyla yorumlanıyor. Bu yorumdan maksat, kadın ve erkek arasında kalbî iman farklılığı değil, şer’i ameller ve ibadetlerde bir farklılığın söz konusu olduğudur. Hatta İmam Ali’ye (a.s) atfedilen kelamda, iman eksikliği tabiri de bu anlamla uyumludur; çünkü iman sözcüğü, kalbî inancın yanı sıra dinî ameller için de kullanılmıştır.[3]

Daha fazla ibadeti erkekler için manevi imtiyaz ve üstünlük saymak mümkün olsa da bunun için kadınların ibadet eksikliğinin başka yollardan telafi edilmemiş olması gerekir. Bu konuyu da bir sonraki bölümde ele alacağız.



[1]      Rivayetin metni şöyledir: “Ey insanlar! Kadınlar iman, pay ve akıl bakımından noksandırlar. İman bakımından noksanlıkları; hayızlı günlerde, namazlardan ve oruçtan uzak olmalarıdır.” bk. Seyyid Razî, Nehcü’l-Belaga, hutbe: 80

[2]      Vesailu’ş-Şia, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh bablarından 4. bab, s.12. Ehlisünnet kaynaklarında da bu rivayet çeşitli kanallarla Ebu Said-i Hudrî, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Ömer ve Ebu Hureyre’den nakledilmiştir. bk. el-Zey’alî, Nasbu’r-Raye li-Ehadisi’l-Hidaye, c.5, s.105

[3]      Kur’ân-ı Kerim, Bakara Suresi’nin 143. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Allah hiçbir zaman sizin imanınızı zayi etmez.” Rivayetlere göre, bu ayette geçen imandan maksat, Müslümanların kıblenin değişmesinden önce Beytu’l-Mukaddes’e doğru kıldıkları namazlardır. Bk. es-Saduk, Men La Yahzuruhu’l-Fakih, c.1, s.88

2.2. Salih Amel


İslam dininde kadınlar âdet döneminde namaz ve oruç faziletinden mahrumdur. Bir önceki bölümde gündeme gelen rivayetlerde bu konudan “kadınlarda din ve iman eksikliği” şeklinde söz edilmesinin yanı sıra, diğer bazı rivayetlerde bu durumdan “erkeğin kadına nazaran dünyevî fazilet üstünlüğü” şeklinde söz edilmiştir.[1]

Bunun dışında, bazı ibadetlerde veya daha geniş bir anlamda dinî görevlerde kadınlara, erkeklerden daha farklı bir biçimde yaklaşılmıştır. Kadınların bazı farz veya müstahap yükümlülüklerden muaf tutulması veya bu yükümlülükleri yerine getirmekten men edilmesi, bu farklı yaklaşımı ortaya koyar ki bu durumlara, kadınların cihat hükmünden muaf tutulmasının dışında[2] kadın ve erkek arasında ezan ve ikame, Cuma ve cemaat namazı, hasta ziyareti, cenaze törenine katılma, hac ve umre ihramının telbiyesi, Safa ve Merve arasında hervele, Hacerü’l-Esved’e dokunma ve Kâbe’nin içine girme hükümlerindeki farkları örnek verebiliriz.[3]

Öte yandan İslam’ın ailevi yükümlülüklerde kadın ve erkeği birbirinden ayırması ve ailenin geçimini karşılama görevini erkeklere verip kadınları bundan muaf tutması da esas itibarı ile erkeklere zekât, hums ve diğer infaklarda bulunma şansını, kadınlara göre daha fazla sağlamaktadır. Bu durumda akla ilk gelen soru şudur: Bütün bu farklılıklar, İslam’ın manevi faziletler elde etme alanında erkeği kadından daha üstün varsaydığını mı gösteriyor?

Bu soruya cevap ararken, bu farklılıklardan hareketle manevi sülûkte erkeklerin kadınlardan daha üstün olduğunu ispat etmek için, manevi sülûkün maksat ve neticesinde farklılıkların söz konusu olduğunu ispat etmek gerekiyor. Ama eğer muteber dinî kanıtlar söz konusu farklılıkların sadece Allah’a kulluk etme yolundaki farklılıklar olduğunu ve İslam dininin, kadınların dinî eksikliğini özel tedbirlerle telafi ettiğini gösterirse, bu durumdan hareketle erkeklerin kadınlardan üstün olduğu sonucuna varamayız.

Son ihtimali doğrulayan kanıtları şöyle sıralayabiliriz:

a) Bazı rivayetlerin içeriği, kadınların ailevi rolünün erkeklerin özel görev ve rolleri ile eşdeğerde olduğunu yansıtıyor. Örneğin muteber bir rivayette şöyle okumaktayız:

“Kadının cihadı, kocasına iyi bakmaktır.”[4]

Yine bir başka rivayette şu ifadeler yer alıyor:

“Yüce Allah cihadı erkeklere ve kadınlara farz kıldı; o zaman erkeğin cihadı, malından ve canından vazgeçerek Allah yolunda şehit olmaktır ve kadının cihadı ise, kocasından kaynaklanan sıkıntılara karşı sabretmektir.”[5]

Dolayısıyla kadın, eşine iyi bakmak, evlilikten doğan zorluklara katlanmak ve kocasının kötü davranışına karşı sabırlı olmakla erkeğin cihat ve Allah yolunda canını feda etmekle nail olduğu fazilet ve değerlere kavuşur. Kuşkusuz erkeklerin cihadı asgari farzları ve azami müstahapları gerektirdiğinden, kadınların cihadında da birtakım farzlar ve müstahaplar belirlenmiştir ve bu tür rivayetler de olayın müstahap yönlerine yöneliktir.

Ehlisünnet kaynaklarında da aynı manayı yansıtan rivayetlere rastlamaktayız. Bir rivayette Enes b. Malik’ten şöyle nakledilir: Kadınlar Allah Resulü’nün (s.a.a) huzuruna çıkar ve şöyle arz eder: “Ya Resulullah! Erkekler Allah yolunda cihat etmekle en büyük faziletlere nail oldular. Peki, ama acaba biz kadınlar için de, yerine getirdiğimiz takdirde Allah yolunda cihat edenlerin kazandığı mükâfatı kazanacağımız salih ameller yok mudur?” Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurur:

“Siz kadınların evde yaptığınız her amel, Allah yolunda cihat edenlerin ameline eşittir.”[6]

Yine bir başka rivayete göre, bir kadın Hz. Peygamber’in (s.a.a) huzura çıkar ve ev işlerinin manevi değerini ve erkeklerin Cuma ve cemaat namazına katılmak, hastaları ziyaret etmek, cenaze törenine katılmak, Hac ibadetini yerine getirmek ve Allah yolunda cihat etmekle kadınlara göre üstünlüğünün nedenini sorar. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurur:

“Kadının eşine iyi bakması, kocasının hoşnutluğunu kazanmaya çalışması ve eşi ile iyi geçinmesi, ilahî mükâfat bakımından erkekler için saydığın tüm faziletlere eşittir.”[7]

Bu tür rivayetler, İslam dininin kadınların cihat etmekten ve erkeklere özgü diğer faziletlerden mahrum kalmasını, bu faziletlere eşdeğer olan başka faziletler ve imtiyazlarla telafi ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim birçok Müslüman âlim ve düşünür de bu noktaya vurgu yapmıştır.[8]

b) Bazı rivayetler, üreme gibi kadınlara özgü amelleri manevi değer açısından en seçkin dinî amellerle bir tutmuştur; örneğin bu konuda İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Ümmü Seleme (Peygamber Efendimizin eşi) Allah Resulü’ne (s.a.a) şöyle arz eder: “Ey Allah’ın Resulü! Erkekler tüm faziletlerin sahibi oldu, peki ama kadınların faziletlerden payı nedir?” Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurur: “Öyle değil. Kadın gebeyken, günlerce oruç tutan ve geceleri ibadetle meşgul olan ve canı ve malı ile Allah yolunda cihat eden biri gibidir. Doğum yaptığında, hiç kimsenin idrak edemediği bir mükâfatı hak eder ve bebeğini emzirdiğinde, bebeğin her emişinin karşılığında Hz. İsmail’in (a.s) evlatlarından bir köleyi özgür bırakma değerinde bir mükâfat kazanır. Emzirmekten kurtulunca bir melek ona yaklaşır ve şöyle der: Artık sen bağışlananlardan oldun.”[9]

c) Kadınların dinî eksikliği olarak gündeme getirilen âdetleri konusuna gelince, bu konuda kadınlara, bazı müstehap amelleri ve zikirleri yerine getirerek namaz faziletinden mahrumiyetlerini telafi etmelerini öğreten bazı rivayetler vardır. Söz konusu rivayetlerde, kadınların âdet dönemlerinde farz namazları vaktinde abdest alması ve kıbleye yönelerek oturması ve daha sonra namaz süresi kadar Allah’ı zikretmesi tavsiye edilir.[10] Gerçi bu rivayetler kaybedilen faziletlerin, sözü edilen amelle tamamen telafi edileceğini ispat etmez, ama yine de güzel yöntemlerle maneviyat kazanmak için yol göstermiştir ve böylece feministlerin İslam öğretilerinden kadının âdet döneminde ruhani atmosferlerden yararlanamayacağına dair algılamalarının yanlış olduğu da bu rivayetlerle ortaya çıkar.[11]

Öte yandan bazı rivayetlerde de, kadınların hukuki ve manevi eksikliğinin, seçkin kadınlar için bir sınav olduğu ve bu duruma karşı sabrettikleri takdirde ilahî mükâfatla mükâfatlandırılacaklarına dair bazı ibarelere de rastlanmaktadır.[12]

[1]      Bir rivayette Resul-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Dünyada erkeklerin kadınlara üstünlüğü açıklığa kavuşmuştur; kadınların nasıl bakıcılık yaptıklarını, haiz olduklarında ibadet edemediklerini, erkeklerin ise haiz olmadıklarını görmüyor musunuz?” es-Saduk, İlelu’ş-Şerayi, c.2, s.512

[2]      bk. Vesailu’ş-Şia, c.17, Mirasu’l-Ebeveyn-i ve’l-Evlad bablarından 2. bab, s.436-437

[3]      Rivayetlerde şöyle geçmiştir: “Kadınlar için ezan, kamet, Cuma, cemaat namazı, hasta ziyareti, cenaze törenlerine katılma, sesli bir şekilde telbiye söylemek, Sefa ile Merve arasında hervele yapmak (koşuşturmak), Hacer-i Esevd’e el sürme ve Ka’be’ye girme yoktur.” age, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh bablarından 123. bab. s.162

[4]      c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh bablarından 14. bab. s.116

[5]      “Allah cihadı erkeklere ve kadınlara farz kılmıştır. O halde erkeklerin cihadı mal ve canını vermesi ve nihayet Allah yolunda öldürülmesidir. Kadının cihadı ise kocasının eziyetine ve gayretine sabretmesidir.” Age. c.11, Cihadu’l-Adv bablarından, 4. bab, s.15

[6]      es-Siyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c.2, s.153

[7]      Age

[8]      Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.4, s.351-352; Cevad Amulî, Zen Der Aine-i Celal ve Cemal, s.398

[9]      Vesailu’ş-Şia, c.15, Ahkâmu’l-Evlad bablarından 67. bab, s.175; aynı şekilde bk. Müstedreku’l-Vesail, c.15, s.156

[10]     Vesailu’ş-Şia, c.2, Hayz bablarından 40. bab, s.587-588. Bu babdaki muteber rivayetlerden birinin metni şöyledir: “Kadın aybaşı olunca namaz kılması caiz değildir. Haiz kadın namaz vakitlerinde namaz için abdest alarak temiz bir yerde oturup namaz miktarınca Allah’ı zikreder, O’nu tesbih, tahlil ve hamdeder. Sonra ihtiyaçlarını gidermek için kalkıp gider.

[11]     Clack and whitcomb, “Women’s Spirituality”, An Inroduction to Women’s Studies, P.257

[12]     “Bu eksiklikten dolayı sıkıntıya düşene Allah büyük mükâfat verir.” Biharu’l-Envar, c.104, s.306


Yüklə 2,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin