2.6. Sonuç
Geçmiş bölümlerde kadınların bir nevi manevi süluk bakımından eksikliğine işaret eden veya işaret ettikleri iddia edilen birtakım dinî dökümanları incelemiş ve bunu doğrulayacak herhangi bir delil de bulamamıştık. O zaman eğer pratikte kadınların bu alandaki varlığı kayda değer olmamışsa, bunun sebepleri, talim ve terbiye ve çevre etkenleri ile açıklanmalıdır. Biyolojik etkenlerin bu konuda müdahil olma ihtimali, sadece henüz doğrulanması için herhangi delil bulamadığımız bir ihtimal olarak kabul edilebilir. Buna göre, talim ve terbiye yöntemlerini ıslah etmek, kadınların bu alanda daha belirgin varlık sergilemeleri için daha uygun zemin oluşturabilir.
Ancak bu konuda göz önünde bulundurulması gereken önemli nokta şudur: Kadın ve erkeğin manevî seyr ve sülûk alanında hedef ve gayesindeki ortak yönlere karşın, tarikatta aralarındaki muhtemel farklılıklarını (bu farklılıklar yine onların farklı görev ve rollerinden kaynaklanmış olabilir) göz önünde bulundurmak gerekir. Hıristiyanlık inancının aksine İslam’da “Kutsal Bakire” düşüncesi yoktur ve bu yüzden birçok Müslüman arife kadının eşi ve ailesi olmuştur[1].
Bir rivayette şöyle okumaktayız:
Kadının biri İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzuruna çıkarak şöyle arz etti: “Rabbim işlerinizi ıslah etsin! Ben tebettülü seçtim.” İmam Cafer Sadık (a.s), “Tebettülden neyi kastediyorsun?” diye sorunca kadın, “Evlenmiyorum.” dedi. Hazret nedenini sorunca kadın, “Böylece fazilet kazanmak istiyorum.” dedi. Bunun üzerine İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Çık dışarı! Eğer evlenmemenin fazileti olsaydı, Fatıma (a.s) sana göre bunu daha çok hak etmişti, çünkü hiç kimse fazilette ona erişemez.”[2]
Bundan önceki bahislerimizde de bazı evlenmenin ve çocukları yetiştirmenin manevi mükâfatlarına hadislere de değinerek işaret etmiştik.
Sonuç olarak, kadınların annelik ve eşlik gibi görevleri başta olmak üzere kadınlara özgü görevlerin manevi mevkilere ermeleri yolunda engel oluşturduğuna dair muhtemel itirazlar da reddedilmiş olmaktadır.
[1] Schimmel, “Women in Mystical Islam”, İslam: Critical Concepts in Sociology, Vol. 3. P.150
[2] Vesailu’ş-Şia, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh, babları, 84. bab, s.117-118
3. Dinî Şiarlar ve Ayinler
Cinsiyetle ilgili sosyolojik meselelerde tartışılan konulardan biri de, kadınların dinî merasimlere katılmasıdır. Bu konuda Batılı ülkelerde yapılan araştırmalar, bu tür merasimlere kadınların erkeklere nazaran katılımının daha fazla ve daha düzenli olduğunu gösteriyor. Örneğin kiliselere giden nüfusun %60’ını kadınların oluşturduğu belirtiliyor.[1] Bu yüzden İslam’ın kadınların ibadî merasimlerdeki yerine bakış açısını beyan etmek, önem arz edebilir.
İslam dininde, dinî talimlerde tartışılmaz bir yeri olan bireysel ibadetlerin yanı sıra, toplu ibadetlere ve ayin lerlere de özel ilgi gösterilmiştir. Ama İslam’ın iki cinsin sosyal ilişkilerine yönelik hassasiyetinden hareketle, bu semavi dinden kadınların toplu ayinlerlere katılımı konusunda özel bir tavır beklemek mümkündür. Bu noktayı, konu ile ilgili fıkhî ahkâmı araştırarak aydınlatmak gerekmektedir. Bu nedenle bu bölümde toplu ibadet ayinlerlerinde cinsiyetin yerini ve tecellisini irdelemeye çalışacağız.
Kadınların camilere gelmesi ve cemaat, Cuma, bayram ve meyyit (cenaze) namazları ve ayrıca hac ibadeti gibi toplu ibadetlere katılmaları konusunda çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bu hadisler iki temel noktayı içerir: İslam dini bir yandan kadınların camilere gelmelerine ve toplu ibadetlere katılmalarına hiçbir engel koymazken, öbür yandan birçok yerde kadınların katılımı için hiçbir zaruret ve hatta özel teşvikte de bulunmamaktadır.[2] Bilakis, rivayetlerden; kadınların evde ibadet etmelerine öncelik verildiği anlaşılmakta ve kadınlar için tüm bunlar, erkeklerin camilere gelmeleri ve toplu ibadetlere katılmaları için, bazen farz düzeyine ulaşacak kadar birçok teşvik ve vurgu yapıldığı halde söz konusudur.
İlk nokta konusunda, Şia ve Ehlisünnet’in hadis, tefsir ve tarihî kaynaklarında kadınların cemaat, cuma, bayram, yağmur, cenaze namazlarına ve yine hac, umre ve camilerde i’tikâf gibi merasime katılmalarına izin veren birçok rivayet söz konusudur.[3] Hatta bazı rivayetlerde, Peygamber Efendimizin (s.a.a) erkeklere, kadınların camilere gelmelerine mani olmamalarını tavsiye ettiği beyan edilir.[4]
İkinci noktaya gelince, kadınlara toplu ibadetlere katılma izni veren rivayetlerde genellikle kadınlara tavsiye ve teşvik edici bir ifade göze çarpmazken, birçok rivayette kadının evde namaz kılması daha faziletli olarak belirtilmiş veya kadın için en iyi caminin, evinin içi olduğu beyan edilmiştir.[5] Bazı rivayetlerde de, kadının evde kıldığı namazın faziletinin, camide cemaat ile birlikte kılacağı namazdan daha fazla olduğu ifade edilir.[6]
Müslümanların genel anlayışından hareketle bu tür rivayetler, İslam’da böyle bir cinsiyet ayrımının umumi mekânlarda, iki cinsin birbirine karışmasından doğacak muhtemel fesattan kaçınmak için yapıldığı şeklinde algılanır. Bu arada her türlü gaflet ve zihnin maddi işlerle meşgul olması ile bağdaşmayan ibadî ibadetlerin hakiki cevherini göz önünde bulundurarak, birbirine karışma meselesini sırf cinsel sapkınlıklarla özdeşleştirmemeliyiz. Bu tür ayırmalarla aslında ibadeti esas ruhundan, yani Allah’ı anmaktan boşaltacak durumları önlemek amaçlanmıştır.
Bazı rivayetlerin dayandırıldıkları belgelerde sorun yaşanıyor ve bazıları da sadece kadının namaz kıldığı mekânın kapalı olmasının öncelikli olduğunu beyan ediyor olsa da bu rivayetlere bakarak, İslam’ın kadınların umumi mekânlarda bulunmasını haklı gösteren sosyal ve iktisadi zaruretlerin aksine, kadınların manevi mükâfat kazanmak üzere cemaat ve Cuma namazlarına katılmasının pek de zaruri olmadığı sonucu çıkarılabilir. Çünkü zaten bu tür namazlardan beklenen mükâfatlar ve hatta daha fazlası, kadının evde bireysel olarak kıldığı namaz için belirlenmiştir.
Evet, bazen özel şartlarda, kadınların bu tür namazlara katılması, siyasi, iktisadi veya eğitim amaçlı olabilir. Bu şartlarda devletin teşhisi ile kadınların toplu ibadetlere katılma maslahatı, evde bireysel olarak namaz kılmasına tercih edilebilir. Nitekim bayram namazları gibi durumlarda söz konusu hükümlerde hâla birtakım muğlak noktalar bulunmakta olduğundan bu rivayetlerden, en azından İslamî hükümetin ideal bir şekilde gerçekleştiği durumlarda kadınların toplu ibadetlere katılmasının öncelikli olduğu sonucu çıkarabiliriz. [17]
Bu rivayetlerden elde edilen sonuç şudur: Kadının evde kıldığı namaz, camilerde veya diğer umumi mekânlarda bireysel veya cemaat şeklinde kılacağı namazdan daha faziletlidir. Ama eğer kadınlar evde de cemaat namazı kılmak sureti ile evde tek başına kıldıkları namazın faziletlerini bir arada elde etmek istiyorsa, bu durum anlatılan rivayetlerle çelişki arz etmez ve bu duruma, diğer bazı rivayetlerde de işaret edilmiş ve onaylanmıştır.[7]
Dolayısıyla İslam’da bu tür cinsiyete dayalı ayrımları yorumlarken, cinsel ayrımcılığa değil, daha çok kadın ve erkeğin doğal özelliklerini göz önünde bulundurarak cinsiyet meselesine vurgu yapmak gerekir.
Bu iddiayı doğrulayan başka şahitler de vardır; örneğin, kadın cemaat namazında erkeklere imamlık edemez, ancak kadınların cemaat namazına imamlık etmesinde bir sakınca yoktur. [18]
Yine, söz konusu iddiayı doğrulama bağlamında kadın ve erkeğin hac ve Umre ibadetleri sırasında izlemeleri gereken hükümlerin benzerliklerine ve farklılıklarına değinmek mümkündür. Hac ve umre ibadetlerinin hükümlerine baktığımızda, kadın ve erkek için çoğunlukla ortak hükümler belirlendiği anlaşılır. Mesela Şeyh Tusî gibi bazı fakihler bu ortak hükümleri genel bir kaide olarak gündeme getirmiş ve birkaç istisna dışında, ihram sırasında erkek için haram olan her şeyin kadın için de haram olduğunu ve yine erkek için caiz olan her şeyin, kadın için de caiz olduğunu beyan etmiştir.[8]
Öte yandan istisna durumların araştırılması, kadın ve erkeği birbirinden ayırt eden bu hükümlerin doğal cinsel özelliklere özen göstermekten ve ayinler sırasında cinsel tahriklerden duyulan kaygılardan kaynaklandığı düşüncesini ön plana çıkarıyor ki, erkeğin başını kapatmasının yasak olması ve kadınlara buna iznin verilmesi ve hatta farz olması,[9] erkeğin dikilmiş kıyafet giymesinin yasak olması ve kadınlara izin verilmesi,[10] ayrıca erkeğe yüksek sesle telbiye, Safa ve Merve arasında koşar gibi yürümesi (Hervele), Kâbe’ye girmek ve Hacerü’l-Esved’e dokunmak için müsaade edilmesi ve bu işlerin kadınlar için mustahab hükmünde olmaması,[11] bu istisnaların en önemlileridir.
Her hâlükârda, bu tartışmanın esas noktası şudur: İslam’ın toplu ibadet ayinlerlerinde cinsiyet ayrımı, özel sosyal maslahatlara dayalıdır ve cinsiyet eşitsizliği meselesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Bütün bunlar genellikle toplumun manevi ortamını iyileştirmek ve şehvetten arındırmak için gündeme gelmiştir.
Kadının evden çıkması için kocasının izninin gerekmesinin muhtemelen kadınların bu ayinlerlere katılma yolunda engel oluşturması, bu konuda cinsiyet ayrımı simgesi olarak gündeme gelebilir. Ama geçmiş bölümlerde bu sorunu bertaraf etmek üzere bazı İslamî çözümlere işaret ettiğimizden bunları burada tekrarlamıyoruz.[12]
[1] Delamont, The Sociology of Women, P.182
[2] Hac, umre ve bayram namazı bu kuraldan müstesnadırlar; Haccu’l-İslam erkek ve kadınlara farzdır. Onun dışında ise hac ve umre erkek ve kadınlar için müstehaptır. bk. Vucubu’l-Hac babları, Vesailu’ş-Şia, c.8, 46. bab ve 58-61. bab, s.95 ve 108-113 ve c.10, Umre babları, 10. bab, s.251. Yine bk. Beyhakî, es-Sünenu’l-Kubra, c.4, s.350. Bayram namazının müstesna oluşu hakkında ise Metinde değinilen tartışma vardır.
[3] Vesailu’ş-Şia, c.5, Salatu’l-Cuma babları, 18 ve 22. bablar, s.35 ve 37 ve Salatu’l-İyd babları, 28. bab, s.133, 135, c.2, Salatu’l-Cenaiz babları, 39. bab, s.817-818; c.7, İ’tikaf babları, 7. ve 11. bab, s.408 ve 412; ve yine bk. Biharu’l-Envar, c.22, s.190 ve c.85, s.23; yine bk. Buharî, Sahih-i Buharî, c.1, s.211 (günlük namazlar) ve c.2, s.7, (bayram namazı); Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, c.2, s.26 (bayram namazı) Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, c.3, s.342 (ayat namazı) ve Kufî, el-Musannef, c.2, s.19 (Cuma namazı)
[4] Rivayetin metni şöyledir: “Allah cariyelerini camilerden alıkoymayın.” Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, c.3, s.134
[5] Rivayetlerde şöyle geçmektedir: “Kadının arka odada namaz kılması ön odada namaz kılmasından daha faziletlidir, ön odada namaz kılması ise evin ortasında namaz kılmasından daha faziletlidir.” Vesailu’ş-Şia, c.3, Ahkâmu’l-Mesacid babları, 30. bab, s.510, yine bk. Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, c.3, s.131 ve Kufî, el-Musannef, c.2, s.277.
[6] Bir rivayette şöyle geçmiştir: “Kadın Cuma günü camide imamla birlikte iki rekât Cuma namazı kılsa namazı eksik olur ve eğer camide dört rekât namaz kılsa namazı eksik olur. Evinde dört rekât namaz kılması daha faziletlidir.” Vesailu’ş-Şia, c.5, s.37; yine bk. c.3, s.510
[7] age. c.5, Salatu’l-Cemaa babları, 4. ve 60 bablar, s.379-380, h.2 ve 7, s.461
[8] Tusî, el-Mebsut; c.1, s.320
[9] Vesailu’ş-Şia, c.9, Turuku’l-İhram, babları, 5. bab, s.138
[10] age. Turuku’l-İhram babları, 35. ve 50. bablar, s.115 ve 133 ve İhram babları, 33. bab, s.41 ve 43
[11] age. İhram babları, 38. bab, s.51
[12] bk. Üçüncü bölüm, Hakk-i Kontrol-i Revabit-i İctimaî”
Dostları ilə paylaş: |