İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə238/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   234   235   236   237   238   239   240   241   ...   1221
677- qqDEVLETÇİLİK tV[æB7—… : Halk işlerinin, hususan büyük sanayi ve zi­raatın devlet vasıtası ile işletmesi usulü. Cemiyetin umuma ait olan işleri ve bu iş­ler için lâzım gelen teşkilat, müessese ve sairlerini devlet eliyle yapıl­masını kabul eden idare sistemi. *Halkın hususi teşebbüslerini veya büyük müesseselerini devlete dev­retmek fikri. Bunun ifratı, fertlere ve millete zu­lümdür ve dinsizlik rejimi olan ko­münizme giden bir usuldür. (O.A.L.) (Bak: Sosyalizm)

678- qqDİL u<… : Lisan, zeban. *Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu. * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat. *Muhtelif âlât ve edevatın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları. *Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz kumluk, uzunca kara parçası. *Mc: Gıybet, mezemmet, dedikodu, çekiştirme. (Bak: Lisan)

«İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere âlet olu­yor... Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir mü­fettiş olmak ve kelimeler vazife­sinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir ter­cüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat’i bir surette ihatalı ilme delâlet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delâlet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhu­runda ve gündüz kat’iyetinde nihayetsiz bir ilme delâlet ve şehadet ve Allâm-ül Guyub’un daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hâ­riç hiçbir şey yoktur diye ilan ederler.» (Ş.647)



679- Dilin ikinci vazifesi olan konuşmada, lüzumsuz kelâmları söyleme­mek ge­rektir. Ezcümle bir hadiste şöyle buyuruluyor:

¬¿—­h²Q«W²7_¬" ¬h²8«~ ެ~ ­y«7 «ž ¬y²[«V«2 «•«…³~ ¬w²"~ ­•«Ÿ«6

Åu«% «— Åi«2 ¬yÁV7~ ¬h²6¬†«— ¬h«U²X­W²7~ ¬w«2 ¬|²ZÅX7~«—

«Yani: Ma’rufu emretmek (Kur’an hakikatlarını bildirmek), münkeri, kötülük­leri menetmek (zararlarını anlatmak) ve Allah’ı zikretmek dışında kalan sözleri, in­sanın aleyhindedir.» (64) (Bak: Mizah)

Hem « ¬y¬9_«K¬7 ²w¬8 «•«…³~ w²"~ _«<_«O«' ­h«C²6«~ Âdem oğlunun hatalarının birçoğu di­linden ileri gelmektedir.» (65)

Hem « «t«9_«K«7 ²o«S²&¬~ Dilini muhafaza et (lüzumsuz şeyler söyleme). Yani: İn­san lisanına hâkim olmalıdır. Çünki lüzumsuz lakırdılar insanın kıy­metini düşürür, kendisini çok kere günaha sokar, mes’ul bir halde bırakır.

Bir Arab şairi diyor ki:

~®‡~«h¬8 ¬•«Ÿ«U²7~|«V«2 ­a²8 ¬f«9 ²f«T«7«—  ®?Åh«8 ¬€Y­U­K7~|«V«2 ­a²8 ¬f«9 _«8«—

Yani: Ben sükût ettiğimden dolayı bir kere olsun nâdim olmadım, fakat söyle­diğim sözlerden dolayı defaat ile nedamet ettim.» (66)

Kur’an (31:19) (49:2,3 âyetleri de gereksiz ve âdaba aykırı olarak yüksek sesle konuşmama dersini veriyor. T.T.ci: 2, sh: 107 ve ci: 5 sh: 329 aynı mevzu hakkında­dır. Kur’an (23:3) (25:72) (28:55) âyetleri, lüzumsuz ve mantıksız konuşmalardan, sohbet-i suriye ve münakaşa gibi hareketlerden kaçınmayı ders verir.



680- Mevlana Cami Hazretlerinin, yerli-yersiz ve riyakârane konuşmalara karşı hassasiyetini gösteren bir hâdise:

«Mevlana Cami, bilhassa ihlasta ilerlemiş, maneviyatta mesafe kat’etmiştir. Bundan olacak ki, gösterişten çok rahatsız olur, bütün huzur ve rahatını tevazuda, ihlasta bulurdu. O insanı maddî ve ilmî kazancıyla değer­lendirmezdi. Bütün mes’elesi; gönül ehli olmak, iyi niyet sahibi bulunmak, tevazu ve ihlas içinde dinî hayat yaşamaktı. Muhatablarında aradığı bunlardı. Nitekim bir gün mâna büyükleri­nin oturduğu bir davet sofrasında biri dik­katini çekti. Adam henüz ruhen olgun­laşmamış olduğunu, her haliyle belli ediyordu. Yemeğe başlarken yüksek sesle ve hodfüruşane bağırdı:

-Tuz getirin! Yemeğe tuzla başlamak sünnettir.

-Adamın kendisini göstermek için söylediği bu sözden rahatsız olan Mevlana, yavaşça cevap verdi:

-Hazret, ekmekte tuz vardır. Onu hatırlıyarak yerseniz, sünneti yerine getirmiş olursunuz.

Adam fazla ders almadı bu ikazdan. Az sonra birine bir ihtar verdi:

-Ekmeği tek elle koparıyorsun. Tek elle koparmak mekruhtur.

Cami Hazretleri bu hareketen de rahatsız oldu. Tekrar düzeltme yaptı:

-Sofrada başkasının eline, ağzına bakmak da mekruhtur. Hem de senin hatırlat­tığından fazla mekruh...

Adam birazcık ders alır gibi olup susmuştu. Ama kendini mutlaka gös­termek istiyor, dikkatleri üzerine çekmek için konuşmaya devam niyeti taşı­yordu. Nitekim az sonra yine başladı:

-Yemek yerken konuşmak sünnettir!

Mevlana Cami yine ikaz etti: “Çok konuşmak ise mekruhtur.”

Hatalı sözler sarfettiğini anlayan adam, bundan sonra lüzumsuz konuş­mayı da, sivri ve rahatsız edici sözlerle hata düzeltmeyi de terketti.» (İslâm Büyükleri sh: 221) (Bak: 732/2.p.)

Kur’an (58:9,10) âyetlerinde fısıldaşma (gizli konuşma) bazı hallerde ya­saklanır.




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   234   235   236   237   238   239   240   241   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin