İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə423/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   419   420   421   422   423   424   425   426   ...   1221
İki atıf notu:

-Hayat, nur ve vücudda zahiri perde konulmamış. bak: 845,2535.p.

-Hayat sıfatının camiiyeti ve ism-i Azama masdariyeti, bak.226.p.

“Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatın varlığı bilinir. Her bi­risi birer keşşaftır.” (M.470)



1243- Hem “hayat, bu kâinattan süzülmüş bir hülasadır ve şuur ve his dahi ha­yattan süzülmüş, hayatın bir hülasasıdır ve akıl dahi şuurdan ve his­ten süzülmüş, şuurun bir hülasasıdır ve ruh dahi hayatın halis ve safi bir cevheri ve sabit müstakil zatıdır. Öyle de maddi ve manevi hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) dahi; hayattan ve ruh-u kâinattan süzülmüş hülasat-ül hülasadır ve risalet-i Muhammediye (A.S.M.) dahi kâinatın his ve şuur ve aklından süzülmüş en safi hülasasıdır. Belki maddi ve manevi hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) -âsârının şehadetiyle- hayat-ı kâinatın haya­tıdır ve risalet-i Muhammediye (A.S.M.) şuur-u kâinatın şuurudur ve nurudur ve vahy-i Kur’an dahi - hayatdar hakaikının şehadetiyle-hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u kâinatın aklıdır.

Evet evet, evet! Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (A.S.M.) nuru çıksa gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse, kâinat divane olacak ve Küre-i Arz ka­fasını, aklını kaybedecek. Belki şuursuz kalmış olan başını, bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.” (S.109)



1244- Hem hayat, bütün âlemlere şamildir. Evet “âlem-i gaybın bir nev’i olan âlem-i ervah; ayn-ı hayat ve madde-i hayat ve hayatın cevherleri ve zat­ları olan er­vah ile dolu olması elbette mazi ve müstakbel denilen âlem-i gaybın bir diğer nev’i de ve ikinci kısmı dahi cilve-i hayata mazhariyeti ister ve istilzam eder. Hem bir şeyin vücud-u ilmîsindeki intizam-ı ekmel ve ma­nidar vaziyetleri ve canlı mey­veleri, tavırları, bir nevi hayat-ı maneviyeye mazhariyetini gösterir. Evet hayat-ı eze­liye güneşinin ziyası olan bu meşhud cilve-i hayat, elbette yalnız bu âlem-i şehadete ve bu zaman-ı hazıra ve bu vücud-u haricîye münhasır olamaz. Belki herbir âlem, kabiliyetine göre o zi­yanın cilvesine mazhardır ve kâinat bütün âlemleriyle o cilve ile hayatdar ve ziyadardır. Yoksa nazar-ı dalaletin gördüğü gibi, muvakkat ve zahirî bir hayat altında herbir âlem büyük ve müdhiş birer cenaze ve karanlıklı birer virane âlem olacaktı.” (S.110)

1245- Fakat İsm-i Hayy’ın tecellisiyle bütün âlemler hayatdarlıkla mü­nevverdir. Bu hakikata işaret eden bir âyette şöyle buyuruluyor:

“(*) ­–~«Y«[«E²7~ «|¬Z«7 «?«h¬'´ž²~ «‡~Åf7~ Å–¬~«— (29:64) Küremiz hayvana benziyor. Asâr-ı hayatı gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan ol­mayacak mıdır? Veya bir mikrob, küre kadar büyüse, ona benzemeyecek mi?

Hayatı varsa ruhu da vardır. insan-ı ekber olan âlem, tazammun ettiği man­zume-i kâinat o derece hassasiyet ve âsâr-ı hayat gösteriyor ki; bir ceseddeki aza, ecza, zerrat izhar ettikleri tesanüd, tecazüb, teavünden daha ziyade muntazam, muttarid,. mükemmel âsârı gösteriyor. Acaba âlem insan kadar küçülse, yıldızları zerrat ve cevahir-i ferd hükmüne geçse, o da bir hayvan-ı zişuur olmayacak mıdır? Şu âyet dehşetli bir sırrı telvih eder. Kes­retin mebdei vahdettir, müntehası da vah­dettir. Bu bir düstur-u fıtrattır.

Kudret-i Ezeliyenin feyz-i tecellisi ve eser-i ibdaı olan kâinattaki kuv­vetten umum zerrata, herbir zerreye birer zerre-i cazibe halk ve ihsan ederek ve ondan kâinatın rabıtası olan müttehid, müstakil, muhassal cazibe-i umumiyeyi inşa ve icad etmiştir. Nasılki zerratta reşehat-ı kuvvet olan cazi­belerin mühassalası bir cazibe-i umumiye vardır. O da kuvvetin ziyasıdır. İzabesinden neş’et eden bir istihale-i lati­fesidir.

Kezalik kâinata serpilmiş katarat ve lemaat-ı hayatın dahi muhassalı bir hayat-ı umumiye var olmak gerekir. Hayat varsa ruh da vardır. Öteki gibi münteha-i ruh, bir mebde-i ruhun cilve-i feyzidir. O mebde-i ruh dahi, ha­yat-ı ezeliyenin tecellisidir ki, lisan-ı tasavvufta hayat-ı sariye tesmiye ederler.

İşte ehl-i istiğrakın iştibahının sebebi ve şatahatının menşei:Şu zılli, asla iltibas etmeleridir.” (S.T.İ:8-9)

(Burada zikredilen mebde-i ruh, Kur’an (70:4) (97:4) âyetlerinde zikre­dilen ru­hun hakikatına telmih olsa gerektir.)

1246- Keza “vücudun kemali, hayat iledir. Belki vücudun hakiki vücudu, hayat iledir. Hayat, vücudun nurudur. Şuur, hayatın ziyasıdır. Hayat, herşeyin başıdır ve esasıdır. Hayat, herşeyi herbir zihayat olan şeye mal eder. Bir şeyi bütün eşyaya ma­lik hükmüne geçirir. Hayat ile bir şey’-i zihayat diyebilir ki: “Şu bütün eşya, malım­dır. Dünya, hanemdir. Kâinat malikim tarafından ve­rilmiş bir mülkümdür.” Nasılki ziya ecsamın görülmesine sebebdir ve renk­lerin- bir kavle göre-sebeb-i vücududur. Öyle de hayat dahi, mevcudatın keşşafıdır. Keyfiyatın tahakkukuna sebebdir. Hem cüz-î bir cüz’îyi, küll ve küllî hükmüne getirir. Ve küllî şeyleri, bir cüz’e sığıştırmaya sebebdir. Ve hadsiz eşyayı, iştirak ve ittihad ettirip bir vahdete medar, bir ruha mazhar yapmak gibi, kemalât-ı vücudun umumuna sebebdir. Hatta hayat kesret tabakatında bir çeşit tecelli-i vahdettir ve kesrette ehadiyetin bir ayinesidir. Bak ha­yatsız bir cisim, büyük bir dağ dahi olsa yetimdir, garibdir, yalnızdır. Münasebeti yalnız oturduğu mekân ile ve ona karışan şeyler ile vardır.Başka kâinatta ne varsa o dağa nisbeten madumdur. Çünki ne hayatı var ki, hayat ile alâkadar olsun; ne şuuru var ki, taalluk etsin. Şimdi bak küçücük bir cisme, meselâ bal arısına. Hayat ona gir­diği anda, bütün kâinatla öyle müna­sebet te’sis eder ki, bütün kâinatla, hususan ze­minin çiçekleriyle ve nebatat­ları ile öyle bir ticaret akdeder ki, diyebilir: “Şu arz, be­nim bahçemdir, tica­rethanemdir.”

1247- İşte zihayattaki meşhur havass-ı zâhire ve bâtına duygularından başka, gayr-ı meş’ur sâika ve şâika hisleriyle beraber o arı, dünyanın ekser envaiyle ihtisas ve ünsiyet ve mübadele ve tasarrufa sahip olur. İşte en küçük zihayatta hayat böyle tesirini gösterse, elbette hayat tabaka-i insaniye olan en yüksek mertebeye çıktıkça, öyle bir inbisat ve inkişaf ve tenevvür eder ki; hayatın ziyası olan şuur ile, akıl ile bir insan, kendi hanesindeki odalarda gezdiği gibi, o zihayat kendi aklı ile avalim-i ulviyede ve ruhiyede ve cismaniyede gezer: Yani o zişuur ve zihayat, manen o âlemlere misafir gittiği gibi, o âlemler dahi o zişuurun mir’at-ı ruhuna misafir olup, irtisam ve te­messül ile geliyorlar. (Bak: l159.p.)

Hayat, Zat-ı Zülcelal’in en parlak bir bürhan-ı vahdeti ve en büyük bir maden-i nimeti ve en latif bir tecelli-i merhameti ve en hafi ve bilinmez bir nakş-ı nezih-i san’atıdır.

Evet hafi ve dakiktir. Çünki enva-ı hayatın en ednası olan hayat-ı nebat ve o hayat-ı nebatın en birinci derecesi olan çekirdekteki ukde-i hayatiyenin tenebbühü, yani uyanıp açılarak neşv ü nema bulması, o derece zâhir ve kes­rette ve mebzuli­yette, ülfet içinde, zaman-ı Âdem’den beri hikmet-i beşeriyenin nazarında gizli kal­mıştır. Hakikatı, hakiki olarak beşerin aklı ile keşfedilmemiş. Hem hayat, o kadar nezih ve temizdir ki; iki vechi, yani mülk ve melekûtiyet vecihleri temizdir, pakdır, şeffaftır. Dest-i kudret esbabında perdesini vaz’etmiyerek, doğrudan doğruya mü­başeret ediyor. Fakat sair şeylerdeki umur-u hasiseye ve kudretin izzetine uygun gelmiyen nâpak keyfiyat-ı zâhiriyeye menşe olmak için esbab-ı zâhiriyeyi perde et­miştir.” (S.506)

1248- Kur’anda (67:2) «?Y«[«E²7~«— «€²Y«W²7~ «s«V«' >¬gÅ7«~ gibi âyetlerle ehemmi­yeti bildirilen “hayat, kudret-i Rabbaniye mucizatının en nuranisidir, en gü­zelidir. Ve vahdaniyet bürhanlarının en kuvvetlisi ve en parlağıdır. Ve tecelliyat-ı Samedaniye ayinelerinin en camii ve en berrakıdır. Evet hayat tek başıyla bir Hayy-ı Kayyum’u bütün esma ve şuunatı ile bildirir. Çünki hayat, pek çok sıfatın memzuç bir macunu hükmünde bir ziya, bir tiryaktır. Elvan-ı seb’a ziyada ve muhtelif edviyeler tiryakta nasılki mümtezicen bulunur. Öyle de hayat dahi, pek çok sıfattan yapılmış bir hakikattır. O hakikattaki sıfatlar­dan bir kısmı, duygular vasıtasıyla inbisat ederek in­kişaf edip ayrılırlar. Kısm-ı ekseri ise hissiyat suretinde kendilerini ihsas ederler. Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler. Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hü­kümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ: Hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit Hakîm ismi dahi tecelli eder. Hikmetle yuvasını güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip meskenini hacatına göre tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahim isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın de­vam ve kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddi-manevi gıdaları yetiştiriyor ve kısmen bedeninde iddihar ediyor. Demek hayat bir nokta-i mihrakiye hükmünde; muhtelif sıfat birbiri içine gi­rer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamıyla hem ilimdir, aynı halde kudrettir, aynı halde de hikmet ve rahmettir. Ve hakeza. İşte hayat bu cami mahiyeti itibariyle şuun-u zatiye-i Rabbaniyeye ayinedarlık eden bir ayine-i Samediyettir. İşte bu sırdandırki: Hayy-ı Kayyum olan Zat-ı Vacib-ül Vücud, hayatı pek çok kesretle ve mebzuliyetle halkedip, neşir ve teşhir eder. Ve herşeyi hayatın etrafına toplattırıp, ona hizmetkâr eder. Çünki haya­tın vazi­fesi büyüktür. Evet Samediyetin ayinesi olmak kolay bir şey değil, adi bir va­zife değil.

İşte gözönünde her vakit gördüğümüz bu hadd ü hesaba gelmiyen yeni yeni hayatlar ve hayatların asılları vezatları olan ruhlar, birden ve hiçten vü­cuda gelmeleri ve gönderilmeleri, bir Zat-ı Vacib-ül Vücud ve Hayy-ı Kay­yum’un vücub-u vücu­dunu ve sıfat-ı kudsiyesini ve Esma-i Hüsnasını; lemaatın Güneşi gösterdiği gibi gösteriyorlar. Güneşi tanımayan ve kabul etmiyen adam, nasıl gündüzü dolduran ziyayı inkâr etmiye mecbur oluyor. Öyle de: Hayy-ı Kayyum; Muhyi ve Mümit olan Şems-i Ehadiyeti tanımayan adam, zeminin yüzünü belki mazi ve müstakbeli doldu­ran zihayatların vücu­dunu inkâr etmeli ve yüz derece hayvandan aşağı düşmeli. Ha­yat mertebe­sinden düşüp camid bir cahil-i echel olmalı.” (S.675)




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   419   420   421   422   423   424   425   426   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin