İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ


- qqİTTİHAD VE TERAKKİ CEMİYETİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə599/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   595   596   597   598   599   600   601   602   ...   1221
1855- qqİTTİHAD VE TERAKKİ CEMİYETİ

|B[QW%|¬±5h#—…_E±#É~ :

1918 tarihinine kadar devam etmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son zaman­larında mühim rol oynamış bir siyasi parti. (Bak: Meşrutiyet, Tanzimat)

Osmanlı imparatorluğunun son devrelerinde ve imparatorluğun yıkılı­şında çok sözü edilen ittihad ve Terakki Cemiyeti, bilinen ve bilinmeyen ta­raflarıyla tarihi­mizde mühim bir mes’ele ve ibret alınacak tarihî bir manzara olduğundan dolayı, Sultan Abdülaziz’den İmparatorluğun sonuna kadar olan safahatın bazı mühim kı­sımlarını ve Sultanlarını, İsmail Hami Danişmend’in Osmanlı Tarihi Kronolojisin­den kısm-ı ekserisini aynen ve kısmen de telhisen naklediyoruz:



1856- “Sultan Abdülmecid: l Temmuz 1839 Pazartesi, 17 yaşında iken tahta çıkmıştır. 25 Hazieran 1861’de vefat etmiştir.

Sultan Abdülaziz: Abdülmecid’in küçük kardeşi olup 25 Haziran 1861’de 32 yaşında iken tahta çıkmıştır. 30 Mayıs 1876’da tahttan indirilmiştir.

4 Haziran 1876’da Avni Paşa çoktan planlamış olduğu cinayeti saraydan elde ettiği adamlarına yaptırdı.

(İsmail Hami Danişmend Osmanlı Tarihi Kronolojisi kitabında bu feci hâdise­nin intihar olmayıp, cinayet olduğunu 31 delil ile izah etmektedir.

Sultanın cenazesi 5 Haziran 1876 günü büyük bir merasimle kaldırıldı. Babası Sultan ikinci Mahmud Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.

Beşinci Murat: 30 Mayıs 1876’da 36 yaşında iken tahta çıkmış, 31 Ağus­tos 1876’da tahttan indirilmiştir. 29 Ağustos 1904’de de vefat etmiştir.

1857- İkinci Abdülhamit: 31 Ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıkmış ve 27 Nisan 1909 Salı günü tahttan indirilmiştir. Tahta çıkmadan önce meş­rutiyeti ilan edeceğini va’deden Sultan Abdülhamid, 10 Eylül Pazar günü ka­nun-u esasî hazır­lanması için Mithat Paşa riyasetinde encümen teşkil ettirmiş ve 23 Kanun-u Evvel 1876 Cumartesi birinci meşrutiyeti ilan etmiştir.

19 Mart 1877 Pazartesi ilk meclis-i meb’usanın açılış merasimini yaptır­mış ve böylece devlet idaresinde kanun-u esasi ve meclis sistemi başlamıştır. Fakat meclis, çok karışıklıklara sebeb olduğundan 13 Şubat 1878 Çarşamba günü tatil edilmiştir. Fakat kanun-u esasi mer’iyette kalmış ve kayd-ı hayat şartıyla tayin edilmiş olan meclis azası öldükçe azalan meclis-i ayan hiçbir zaman içtima etmemekle beraber resmen mevcudiyetini daima muhafaza etmiştir. Ancak bu meclisin devamlılığı icraî değil nazarî manada kalmıştır.

1858- İkinci Meşrutiyet ise, 23 Temmuz 1908’de ilan edilmiş ve 17 Ka­nun-u Evvel 1908 Perşembe günü de ikinci meşrutiyet meclis-i meb’usanı açılmıştır. Meş­rutiyetin ilanında âmil olan “İttihad ve Terakki” ismindeki balkan komitesinin pek tuhaf bir teşekkül tarihi vardır. Memlekette kanlı bir hatıradan başka bir şey bırak­mayan bu gizli cemiyet, şekilden şekile girerek nihayet bir Balkan Komitesi haline gelmiştir.

“İttihad ve Terakki”nin “Terakki ve ittihad” ismiyle ilk teşekkülü 1890 tari­hinde ve İstanbul Askeri Tıbbiyesindedir. Müessisleri de Doktor Abdul­lah Cevdet, ishak Sukutî ve İbrahim Temo’dir Meşrutiyet istihsali için kuru­lan bu gizli cemiyet, az zamanda Tıbbiye’den şehre yayılmıştır.

Bab-ı Seraskerî Muhasebat Dairesi mümeyyizlerinden Hacı Ahmed Efendi umumi reis ve Nümune-i Terakki mektebi müdürü Nadir Bey de kâtib-i umumi se­çilmiştir.

1859- Meşhur “Mizan” gazetesinin sahibi olduğu için, “Mizancı” denilen Dü­yun-u Umumiye komiseri müverrih Murat Bey’le, sonraları işkodra valisi ve müşir olan birinci fırka kumandanı Kâzım Paşa gibi bazı mühim şahsi­yetlerin iltihakı üze­rine büsbütün kuvvetlenen bu ilk “İttihad ve Terakki^, Sultan Hamid’i hal edip Bab-ı Âli’yi basarak Sultan Murad’ı veyahud Veliahd Reşat Efendi’yi tahta çıkar­mak üzere icraata geçeceği sırada, kâtib-i umumi Nadir Bey’in Mekatib-i Askeriye Nazırı ismail Paşa akrabasından Mazhar Bey’i cemiyete almak ümidiyle ihtiyatsızca yaptığı ifşaat üzerine meydana çıkmış, azasının birçoğu yakalanıp öteye beriye sü­rülmüş ve bazıları da Mı­sır’a ve Avrupa’ya kaçmıştır. Faaliyet merkezinin Paris’e in­tikali işte bu vazi­yet üzerinedir.

Bununla beraber İstanbul’da elegeçmemiş olanlar da vardır ve bunlar bir müd­det sonra Avrupadakilerle muhabereye başlayıp ikinci bir faaliyet dev­rine girmişler ve hatta Harbiye Mektebinde Sultan Aziz vak’asındaki elebaşıların manidar isimle­riyle Süleyman Paşa ve Hüseyin Avni Paşa komi­telerinin kurulmasında önayak ol­muşlardır.

Nihayet Harbiye ve Tıbbiye talebesinin Yıldız’a karşı büyük bir nümayiş yap­masına karar verilmişse de, hükümet haber aldığı için birçok tevkifat ya­pılmış, 2 Temmuz 1897 (l Safer 1315) Cuma günü Taşkışla Divan-ı Harbi’nde onikisi idam olmak üzere 81 mahkumiyet kararı verilmiş, fakat Sultan Hamid idam cezalarını kü­reğe tahvil etmiştir.” (Aynı eser sh: 357)



1860- “.... Dikkat edilecek mühim bir nokta vardır; bir müddet sonra “Fırka”, “Parti” ismini alan “İttihad ve Terakki” komitesinin 1908 (1326)’dan 1918 (1337) tarihine kadar 10 seneye yaklaşan meş’um iktidarı üç devreye ayrılır:

l- Meşrutiyetin ilanına tesadüf eden bu 23 Temmuz 1908 (1326) Per­şembe gü­nünden itibaren, 31 Mart Vak’ası üzerine istanbul’a gelen Hareket Ordusunun 1909 (1327) senesi 27 Nisan (6 Rebi’ül âhir) Salı günü Sultan Hamid’i hal’edip, devlet mukadderatına hâkim olduğu tarihe kadar 9 ay 5 gün süren birinci devirde, “İttihad ve Terakki” erkân-ı hükümete iştirak et­memiş olduğu gibi padişahın nüfuzunu da tamamıyla kıramamıştır. Bu ilk devir icraatından cemiyet resmen ve kanunen mes’ul değildir. Fakat meşruti­yetin daha ilk günlerinden itibaren komitenin en mühim er­kânından olan Talat, Cavid, Cemal ve Rahmi Efendiler ve bazı arkadaşları İstan­bul’a gel­miş, hükümet erkâniyle her gün temas ederek her meselede “İttihad ve Te­rakki”nin iradelerini dikte etmiş, kabinelerin teşekkülünde cemiyetin telkinatı en mühim âmil olmuş, taşralarda valilerle mutasarrıflar ve kaymakamlar hep İttihad ve Terakki şubelerinin talimatına göre hareket etmiş ve nihayet mu­halif gazetecilerle eski devir adamları sokak ortalarında karanlıklarda gizli el­ler tarafından vurularak siyasi cinayetler işlenmiye başlanmıştır. Sarhoş bir mülâzımın yakası açık ve düğ­meleri çözük bir halde Şam’daki Beşinci Ordu Kumandanını bir bahçe toplantı­sında meşrutiyete sadakat yeminine davet etmesi, çocukluk hafızamda feci bir levha gibi nakşolup kalmıştır. Orduyu siyasete âlet ittihaz edip perde arkasında emir tebliğ etmekle geçen bu ilk de­vir, “İttihad ve Terakki” komitesinin gayr-ı mes’ul vaziyet­teki “tahakküm devri”dir.

2- Sultan Hamid’in 1909=1327 senesi 27 Nisan= 6 Rebi’ül-ahir Salı günü hal’i üzerine, “İttihad ve Terakki” komitesinin devlete tamamıyla hâ­kim olmasından iti­baren komiteye muhalif olan “Halaskâran” grubunun taz­yikiyle dokuzuncu ve so­nuncu Said Paşa kabinesinin sukutuna tesadüf eden 16 Temmuz 1912=l Şa’ban 1330 Salı gününe kadar 3 sene 2 ay 19 gün süren ikinci devir “İttihad ve Terakki” komitesinin resmi mes’uliyetlere iştirak et­tiği”ilk hâkimiyet devri”dir.

3- İttihadçıların 23 Kanunusani 1913=14 Safer 1331 Perşembe gününe tesadüf eden Bab-ı Âli baskınından 14 Teşrinievvel 1918=8 Muharrem 1337 Pazartesi günü Birinci Cihan Harbinin feci neticesi üzerine Tal’at Paşa kabi­nesinin istifasından dolayı İzzet Paşa kabinesinin teşekkülüne kadar 5 sene 8 ay 22 gün süren üçüncü devir de “İttihad ve Terakki” komitesinin Osmanlı imparatorluğu’nu yele verdiği “son hakimiyet devri” dir.

İşte bu suretle “İttihad ve Terakki” ismindeki Balkan komitesi 9 ay 5 gün süren gayr-ı mes’ul bir tahakküm devrinden sonra mecmuu 8 sene ll ay ll gün tutan iki mutlak hâkimiyet devri geçirmiş demektir. Bu iki hâkimiyet devri arasındaki kısa fa­sıla altı ay, sekiz günden ibarettir. İlk tahakküm dev­riyle iki hâkimiyet devrinin mecmuu da 9 sene 8 ay 16 gün tutmaktadır.

1861- Meşrutiyetin ilanından biraz sonra komitenin “merkez-i umumisi” Sela­nik’ten İstanbul’a nakledilmiştir. Derhal ilan edilen afv-ı umumi üzerine Av­rupa’daki Jön Türklerle, memleketin muhtelif yerlerindeki menfiler artık İstanbul’a dönmeye başlamış, birçokları mızıkalarla karşılanıp alkışlanmış, hatta Osmanlı İm­paratorluğu’nun mahalli muhtariyetlere ayrılarak parça­lanması için yıllarca propa­ganda yapan “adem-i merkeziyetçi” (Bak: Adem-i Merkeziyet) Sabahaddin bile bir milli kahraman tavrı takınıp gelmekten çe­kinmemiş ve kimse işin farkında olmadığı için o bile hararetli tezahürlerle karşılanmıştır.” (Aynı eser, sh. 364) (Bak: Ahrar Fırkası)

1862- “23/24 Nisan (2/3 Rebi’ül-âhir) Cuma- Cumartesi gecesi: Hareket Or­dusu’nun İstanbul’a girmeye başlaması ve ikinci Meşrutiyetin örfileşmesi

31 Mart vak’asının jandarma yüzbaşılarından Çerkez İsmail Canbulat Efendi tarafından Selaniğe derhal bildirildiği rivayet edilir. Sonraları dahiliye nazırlığına ka­dar çıkarılan bu zaptiye yüzbaşısı, “Meşrutiyet mahvoldu” diye bir telgraf çekmiştir. Tahsin Uzer’in yine aynı fıkrada bahsi geçen gayr-ı münteşir hatıratına göre, Selaniğe haber gider gitmez askerî kulübde bir iç­tima akdedilmiş ve Üçüncü Ordu Kumandanı Birinci Ferik Mahmud Şevket Paşa’nın idare ettiği müzakerede İstan­bul’a derhal kuvvet sevkedilip meşru­tiyetin kurtarılmasına karar verilerek bu kuv­vete “Hareket Ordusu” gibi ma­nasız bir isim takılmıştır.



Muhtelif yerlerden parça parça yola çıkan bu derme çatma “ordu”, koz­mopolit bir kütleden başka birşey değildir. İçinde her milletten mahlukat vardır; hatta Sela­nik Yahudilerinden bile katılanlar olmuştur. Türk düşmanı Makedonya çetelerinin teşkil ettikleri gönüllü kuvvetler içinde bilhassa Bul­gar müfrezesi pek meşhurdur. Bir takım keçe-külahlı Arnavut serserilerinden de bahsedilir. Selanik’ten pişdar şek­linde ilk hareket eden asker ve gönüllü kuvveti 15 Nisan (24 Rebi’ül-evvel) Per­şembe günü yola çıkmış ve ondan sonra da 19,20,21 Nisan (28,29,30 Rebi’ül-evvel) Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri yine Selanik’le Drama, Serez, Gümülcine, Manatır ve Üsküp’ten bir­çok askerî trenler daha hareket ettirilmiştir.

1863- Hareket Ordusu’nun başına ilkönce Selanik Redif Fırkası Kuman­danı Ferik Hüseyin Hüsnü Paşa geçmiştir. Sadr-ı A’zam Said Paşa’nın hatı­ratına göre İstanbul önlerine gelen ilk kuvvetler içindeki Selanik Jandarma bölüğü 19 Nisan (28 Rebi’ül-evvel) Pazartesi günü, ilkönce Ayastefanos (Ye­şilköy) istasyonunu işgal et­miş ve Hareket Ordusu’nun ilk kumandanı Hüse­yin Hüsnü Paşa’da ertesi gün Ha­dım Köyü’ne gelmiştir. Üçüncü Ordunun başında Hadi Paşa’yı vekil bırakan Mah­mut Şevket Paşa’nın 7 treniyle Sela­nik’ten hareketi 18 Nisan (27 Rebi’-ül- evvel) Pazar gününe ve Ayastefanos’a muvasalatı da 22 Nisan (l Rebi’-ül-âhir) Perşembe gününe müsadiftir.

1864- Hareket Ordusu Ayastefanos’a gelince İstanbul’daki ayandan ba­zılarıyla, meb’usların ekserisi, birdenbire oraya gidip gene 22 Nisan (l Rebi’ül-âhir) Perşembe günü Yat-Kulüb’ün sonradan yanmış olan sahil bi­nasında “Meclis-i Umumi-i Milli” halinde ve o sırada Ayan Reisi olan eski Sadr-ı A’zam Said Paşa’nın riyasetinde gizli bir celse akdettikten sonra, Ha­reket Ordusu lehinde bir beyanname neşretmiştir. Sultan Hamid’in hal’ine ilkönce işte bu celsede karar verilmişse de henüz ordu İs­tanbul’a girmemiş ve girdiği takdirde akıbetin ne olacağı da iyice anlaşılmamış ol­duğu için mes’ele son derece gizli tutulmuştur. Hatta bu kadarla da iktifa edilmeye­rek gizli celsenin akdedildiği gün ayan reisi Said, reis-i sanisi Gazi Ahmet Muh­tar ve Meclis-iMeb’usan birinci reis-i vekili Tal’at imzalarıyla Sadaret Maka­mına çekilen telgrafta padişaha teminat verildiği gibi, ertesi gün “Hareket Ordusu Kumandanı Mahmud Şevket” imzasıyla gene Sadr-ı A’zama çekilen telgrafta da hal’e ait dedi­kodular tekzib edilmiştir. Halbuki o sırada padişahın hal’i takarrür etmiş ve hatta bir fetva müsveddesi bile hazırlanmıştır. Her halde Ayan Reisi Said Paşa’nın 33 senelik velinimeti olan ve kendisini Ziraat Meclisi azalığından itibaren yükselte yükselte yedi defa Sadarete çıkarmış ve ihsanlarıyla da büyük bir servet sahibi haline getirmiş olan Sultan Abdülhamid’e karşı oynadığı rol, pek hoş bir rol değildir...” (Aynı eser, sh: 375)

1865- “... Hareket Ordusu, İstanbul’a girdikten sonra kurulan ve suçlu­lardan fazla suçsuzları darağacına çeken meşhur Divan-ı Harb-i Örfi azasın­dan birinin bana anlattığını burada tarihe tevdi’ etmeyi milli bir vazife bili­rim: İstanbul’un padi­şaha sâdık birinci ordusunun sâdık olmıyan kumandanı mahmud Muhtar Paşa, “31 Mart Vak’ası” üzerine Selaniğe kaçınca, Yıldız’a gidip huzura kabul edilen bir iki müşir ve ferik, Sultan Hamid’in ayaklarına kapanarak Hareket Ordusu’na mukave­met edilmesini istirham ettikleri halde padişah kabul etmemiş, asabi bir sesle; Paşa­lar, ben Halife-i İslâmım. Müslümanı müslümana kırdıramam! deyip bitişik odaya çekilmiştir.

...Sultan Abdülhamid o kadarla da kalmamış, bir taraftan Topçu Feriki Hurşid Paşa ile Ders Vekili Halis Efendi’yi, Hareket Ordusu’na gönderip meşrutiyetin mahfuz olduğunu te’min ederken, bir taraftan da Birinci Ordu’nun yeni kumandanı Nazım Paşa’yı Rumeli kuvvetlerine mukavemet etmemeleri için İstanbul askerlerine yemin ettirmeye me’mur etmiştir. Ayastefanos açıklarına gelmiş olan donanmanın da müzaheretine istinad eden Hareket Ordusu’nun bu gece ezanî saat 4.25 (zevalî 11.33) de İstan­bul’a kolayca hulûle başlaması işte o sayededir. Gece bazı mevkiler işgal edildikten sonra sabaha kadar muhtelif kollardan şehrin işgaline başlanmış, Padişah kan dökülmemesini emrettiği halde Bab-ı Âlî’de, Taksim Kışlasında, Taş­kışla’da, Harbiye’de ve Selimiye’de görülen mukavemetler yüzünden bazı müsade­meler olmuş ve top bile kullanılmış. Selimiye’den maada Yıldız’daki İkinci Fırka da ertesi gün teslim olunca Hareket Ordusu artık İstanbul’a ta­mamıyla hâkim kesil­miştir.



1866- ...Tabii derhal”Divan-ı Harb-i Örfi”lerle darağaçları kurulmuş, suçluların yanında suçsuzlar da ipe çekilmiş veyahud hapse atılmış, eski devir adamlarından birçok kimseler öteye beriye sürülmüş, idare-i örfiye mıntı­kası, mutlakiyete rahmet okutan bir tedhiş sahası haline gelmiş, bütün Birinci Ordu efradı angarya ile çalıştı­rılmak üzere Rumeli yollarına sürülmüş, inkı­labı koruma bahane ve teranesiyle “İttihad ve Terakki” hâkimiyetini idame için bu tedhiş rejimi gittikçe tabii hal şek­lini almış, hafiyelik yeni bir şekle is­tihale etmiş, matbuatın ağzına yepyeni bir kilit vurulmuş ve netice olarak Meşrutiyet örfileşerek “Hürriyet” ismi altında iki meclisli tuhaf bir mutlakı­yet kurulmuştur.

1867- ... 27 Nisan (6 Rebi’ül-âhir) Salı, ezanî saat 6.30 (zevalî l.32) İkinci Abdülhamid’in hal’i:

Yukarıdaki fıkrada Ayastefanos (Yeşilköy)de toplandığını gördüğümüz “Meclis-i Milli” azası İstanbul’un Hareket Ordusu tarafından işgali tamam­landıktan sonra 26 Nisan (5 Rebi’ül-âhir) Pazartesi günü İstanbul’a dönmüş ve bugün de Aya­sofya’daki binada 240 meb’usla 34 ayandan mürekkep 274 kişilik bir “Meclis-i Umumi-i Milli” halinde tekrar toplanarak Sultan Hamid’in hal’ine ittifakla karar vermiştir. Hali’ fetvasının ilk müsveddesini sarıklı meb’uslardan Elmalılı Hamdi Hoca (Küçük Hamdi Efendi) yazmış, Meclis’e davet edilen Fetva Emini Hacı Nuri Efendi metin ve dürüst adam olduğu için, riyaset odasında toplanan hususi encü­mende bu müsveddeye karşı “tahallül gösterip” ve hatta istifa ettiğini söyleyip hal’e muhalefet etmiş ve nihayet padişaha kendiliğinden feragat teklif edilmesini tavsiye ettiği için fetvanın son kısmı tadil edilerek hali’ ve feragat şıklarından birinin tercihi “erbab-ı hall ü akde” yani Meclis-i Milliye bırakılmış, Şeyh-ül İslâm Mehmet Ziyaüddin Efendi’nin imza ettiği bu muaddel şekil Hey’et-i Umumiyede okununca İttihadçı meb’uslar:

-Hal’i, hali’! diye bağırışmış ve işte o sırada Sultan Hamid’in yetiştirmesi ve lütufdidesi olan Meclis-i Milli Reisi Küçük Said Paşa riyaset kürsüsünde ayağa kal­karak:

-Efendiler, okunan fetva-yı şerife ve millet tarafından gönderilen arzu-yu umumi mucibince Sultan abdülhamid Han-ı Sani’nin hilafet ve saltanattan hal’ine karar veriyor musunuz? deyince eller kaldırılırken “feragat” taraftar­ları tereddüd gösterdikleri için ayağa kalkılması ihtar edilmiş ve işte bunun üzerine ittifakla hal’e karar verilmiştir. Fetva metnindeki hali’ sebebleri ta­mamıyla yalan ve iftiradan iba­rettir. Bu sebeblerin en mühimmi olarak 31 Mart vak’asında Sultan Hamid’e isnad edilen mes’uliyet iftirası, diğer sebeblerin en mühimleri de “Kütüb-ü şer’iyyenin men’ü ihrakı” tebaanın “katli” ve beyt-ül -malın “tebzir ü israfı” gibi safsatalardır. Halbuki Sultan Hamid’in en büyük hususiyeti kan dökmekten içtinabıdır.” (Aynı eser, sh: 376-377



1868- «... Sultan Hamid, Çırağan Sarayında oturmak istediğini Meclis-i Milli’ye bildirdiği halde, Hareket Ordusunun artık diktatör kesilen kuman­danı Bağdatlı Gürcü yahud Çeçen Mahmud Şevket Paşa elçabukluğu ederek “Hakan-ı mahlu”u hal’ettiği gece Selanik’e sevkettirmiştir. Eşyasını bile al­madan birkaç bavulla geceyarısı Yıldız Sarayı’ndan çıkarılan Sultan Hamid, “cem’iyyet” denilen komite ta­rafından Selanik’teki ikametgâhının “Mübayaa Me’murluğu”na tayin edilen Tahsin Uzer’in hatıratına nazaran, aile ve maiyet efradından 38 kişiyle hareket etmiştir. 27/28 Nisan (6/7 Rebi’ül-âhir) Salı/Çarşamba gecesi, zevalî saat birde, Sirkeci İs­tasyonundan hareket eden hususi trenin iki yahud üç vagondan ibaret olduğu riva­yet edilir. Salonlu va­gona Sultan Hamid’le ailesi yerleşmiş, ötekine de maiyeti bin­miştir. 28 Nisan (7Rebi’ül-âhir) Çarşamba günü akşam ezanından sonra Selaniğe vasıl olan bu hazin kafile, Kılkış İstasyonunda 15 hususi arabayla bir süvari müfre­zesi tarafından takib edilerek Allatini Köşküne isal edilmiştir....” (Aynı eser, sh: 379)

1869- “Beşinci Mehmed: 27 Nsian (6 Rebi’ül-âhir) Salı, 1909 (1327 Be­şinci Mehmed’in cülusu:

Sultan Mecid’in Abdül Aziz’den sonra sırayla tahta çıkan dört oğlunun üçün­cüsü ve Osmanlı Padişahlarının otuzbeşincisi olan Beşinci Mehmed Reşad’ın cülu­sunda iki garabete tesadüf edilir.

Birinci garabet, Sultan Hamid’in hal’ine karar veren Meclis-i Milli’de Reis Kü­çük Said Paşa’nın o tarihî karardan sonra Veliahd Mehmed

Reşad Efendi’nin saltanatını hiç lüzum olmadığı halde re’ye koyması ve işte bu suretle Reşad Efendi’nin “intihabla” iclas edilmiş olmasıdır. Hatta bu “intihab” iki kişilik bir hey’etle derhal kendisine tebliğ edilmiştir. Bu hareket o zamanki kanun-u esasinin üçüncü maddesine mugayirdir; çünki o madde mucibince saltanat zaten “ekber-i evlad”a aittir. İkinci garabet de, Ayandan Ferik Sami Paşa’nın teklifiyle Meclis-i Milli, Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girişini şehrin ikinci fethi saymak saygısızlığında bulunduğu için, ilk fatih olan “İkinci Mehmed”in ismine nazire ola­rak yeni padişaha “Birinci Reşad”yerine “Beşinci Mehmed” isminin takılıvermiş olmasıdır. Bununla beraber halk arasında Sultan Reşad ismi kullanılmıştır. (Aynı eser, sh: 380)



1870- “Altıncı Mehmed Sultan Vahidüddin (Vahdeddin)’in tahta çıkışı: 4 Temmuz Perşembe günü 1918’de olmuştur. 4,5 seneye yaklaşan saltanatta kalmış olup 1922’de tahttan indirilmiştir.

l Teşrinisani (ll Rebi’ül-evvel) 1922 Çarşamba, Saltanatın ilgası:

Büyük Millet Meclisinin neşrettiği iki maddelik bir kanunla lağvedilmiş­tir. Yal­nız Hilafet ibka edilmiş ve ikinci maddede “ilmen ve ahlâken erşed ve aslah olan” Osmanlı şehzadesine meclisin intihabiyle tevcih edileceğinden bahsolunmuştur. O sırada Hilafet sıfatı henüz Sultan Vahidüddin’dedir.

Osmanlı tarihi hakikatte işte bugün nihayet bulmuş demektir. ..(Aynı eser, sh: 467)

“... Saltanatın üç gün evvel ilga edilmiş olmasına rağmen padişahın bu emr-i vâkıı kabul etmekte gösterdiği tereddütten dolayı bir gün evvel sarayda ve bugün de Bab-ı Âli’de toplanan Hey’et-i Vükela nihayet istifaya karar vermiş ve istifaname alel-usul padişaha takdim edilmiştir. ertesi gün Ankara mümessili Re’fet Paşa Divanyolundaki “Şark Mahfili”ne Nezaret müsteşar­larını çağırıp her türlü faaliyet­lerini tatil etmeleri hakkında emirler vererek İstanbul Hükümetine fiilen nihayet vermiştir.” (Aynı eser, sh: 468)

“16/17 Teşrinisani 1922 gecesi “Malaya” ismindeki İngiliz zırhlısına bi­nen Sultan Vahidüddin bu gece sabaha karşı Malta’ya hareket etmiş ve ora­dan Mekke’ye gitmiştir... 18 Teşrinisani (28Rebi’ül-evvel) tarihinde Büyük Millet Meclisi hilafetten hal’ine karar vermiştir.” (Aynı eser, sh: 468)



1871- “19 Teşrinisani (29 Rebi’ül-evvel) Pazar; son halife Abdülmecid İbn-i Abd-ül Aziz’in hilafeti:

Sultan Aziz’in oğullarından hiçbirisi padişah olamamış, yalnız son Veliahd Abdülmecid Efendi Büyük Millet Meclisi tarafından halife intihab edilmiştir. Mü­kerrer cüluslar sayılmamak şartıyla Osmanlı Hanedanından 36 hükümdar yetişmiş­tir. Yavuz devrinde hilafetin Arablardan Türklere intika­linden itibaren yetişen Os­manlı Halifelerinin mecmuu da 29’dur. Bunların hepsi hilafetle saltanatı cem’ etmiş oldukları halde, saltanatın ilgasından do­layı yirmidokuzuncu halife Abdülmecid yal­nız hilafet sıfatını haizdir, padişah değildir. Kendisine bütün İslâm halifelerinin haiz oldukları “Emir-ül Mü’minîn” ünvanı yerine “Halife-i Müslimîn” ünvanının veril­mesi de işte bundandır. İntihabının ertesi günü, halifenin resmi kıyafeti redingot olacağı Ankara’dan bildirilmiştir.



1872- 24 Teşrinisani (4 Rebi’ül-âhir) Cuma,biat merasimi:

Büyük Millet Meclisinin gönderdiği bir hey’et de hazır olduğu halde Topkapı Sarayındaki Hırka-i Şerif dairesinde yeni halifeye biat edilmiş ve Fatih Camiinde de hutbe okunmuştur. Bu münasebetle halife Abdülmecid ibn-i Abdülaziz İslâm âle­mine hitaben bir beyanname neşretmiş ve kendisini intihab eden Meclis’e de teşek­kürlerini bildirmiştir. ..” (Aynı eser, sh: 469)



1873- “2 Teşrinievvel (20 Safer) Salı, işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan çe­kilmesi, 1923:

Dolmabahçe meydanında iki taraf bayrakları karşılıklı olarak selâmlan­dıktan sonra İ’tilaf askerleri gemilerine binmişlerdir. Resmi işgal tarihi olan 16 Mart 1920 (25 Cumadel-âhire 1338) Salı gününden itibaren Osmanlı pa­yitahtı 3 sene 6 ay 16 gün düşman işgali altında kalmıştır; fakat hakikatta bu işgal ilk düşman kuvvetleri­nin İstanbul’a gelmesinden itibaren başlamakta­dır.” (Aynı eser, sh: 469)



1874- “3Mart (26 Receb) 1924 (1342) Pazartesi, Hilafetin ilgası ve Os­manlı ta­rihinin sonu:

Büyük Millet Meclisinin neşrettiği 341 numaralı kanunun birinci madde­sinde “Halife hal’edilmiştir. Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mef­humunda esa­sen mündemic olduğundan makam-ı hilafet mülgadır.” denil­mektedir. Aynı kanun mucibince Osmanlı Hanedanının Türk topraklarından ihracına da karar verilmiştir. Abdülmecid’in hilafeti 1922 (1341) senesi 19 Teşrinisani (29 Rebi’ül-evvel) Pazar gününden itibaren l sene 3 ay 14 gün sürmüştür. Yavuz Sultan Selim’in 1517 (923) senesi 20 Şubat (28 Muharrem) Cuma günü hilafeti ihrazından bugünkü ilgasına kadar, takvim ıslahından mütevellit on günlük fark da hesab edilmek şartıyla, Os­manlı Hanedanı tam 407 sene l gün hilafet makamında bulunmuştur. Abdülmecid bu sülaleden yirmidokuzuncu halifedir.” (Aynı eser, sh: 470)



1875- “3/4 Mart (26/27 Receb) Pazartesi/Salı gecesi, son halifenin hudud ha­ricine ihracı 1924:

İstanbul valisi Haydar ve polis müdürü Sa’duddin Beylerle diğer bir ta­kım me’murlardan mürekkep bir hey’et, Dolmabahçe Sarayı’na gitmiş ve yalnız vali ile polis müdürü huzura kabul edilip halifeye Meclisin kararını tebliğ etmiştir. Abdülmecid o gece hareket emrine i’tiraz edip hazırlanabil­mek için bir iki gün mü­saade edilmesini istemişse de kabul edilmediği için, bir kaç satte alellacele hazırlanıp sabaha karşı saat beş buçukta oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrişehvar, refikaları, hususi hekimi, hususi kâtibi ve saray er­kânından biri de maiyetinde olduğu halde otomo­billerle Çatalca’ya sevkedilmiş ve ertesi akşam üstü oradan geçen ekspresle Ankara hükümeti­nin tensib ettiği İsviçre’ye müteveccihen yola çıkarılmıştır.” (Aynı eser, sh: 470)

Böylece Osmanlı İmparatorluğu’na hazin bir şekilde son verilmiştir. Bu tarihî safahatta, ekseriyet teşkil eden iyi niyetli şahsiyetlerden bir kısmını al­datarak kuvvet kazanan gizli münafık cereyan mensubları, yüzde on kadar olmalarına rağmen va­tanperverlik kisvesiyle menfi gaye ve niyetlerini gizle­yip feci tahribata sebebiyet vermişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu son tarihî durumu, tekrar öyle neticelere düşmemek için en çok ibret alınacak bir tab­lodur:


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   595   596   597   598   599   600   601   602   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin