Bir atıf notu:
-İttihadçıların dinde laübaliliklerinden dolayı dahilde nefret görmeleri, bak:383.p.
1876- qqİZZET ?±i2 : Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. * Ziyadelik ve üstünlük. * Değer, kıymet, kuvvet. Muhterem ve mu’teber olmak.*Bulunmaz derecede az olan şey. (Bak: Şahsiyet, Tevazu)
“İzzetin zıddı zillet, kibrin zıddı tevazudur. Bazan da izzet inad ve hamiyeti cahiliye manasında istiare olunur ki kâfirlerin iddia ettikleri izzet bu manayadır.” (E.T. 5010)
1877- “Malumdur ki, bir zatta içtima eden ahlâk-ı âliyenin imtizacından izzet-i nefis, haysiyet, şeref, vakar gibi; hasis, alçak şeylere tenezzül etmeğe müsaade etmeyen yüksek haller husule gelir. Evet melaike ulüvv-i şanlarından, şeytanları reddeder, kabul etmezler. Kezalik bir zatta içtima eden ahlâk-ı âliye; kizb, hile gibi alçak halleri reddeder.” (İ.İ. 107)
1878- “Hasletlerin yerleri değişse, mahiyetleri değişir:
Bir haslet... yer ayrı, sima bir. Kâh dev, kâh melek, kâh salih, kâh talih; misali şunlardır:
Zaifın kaviye karşı izzet-i nefsi sayılan bir sıfat, ger olursa kavide, tekebbür ve gururdur.
Kavinin bir zaife karşı da tevazuu sayılan bir sıfatı, ger olursa zaifte, tezellül ve riyadır.” (S.724) (Bak: 241.p.)
1879- Hem “zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat’i ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşi zalimin ayağını öpse; o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir; ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar vicdansız zalime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşci’ider. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse; kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur.” (M.416)
1880- İzzetin korunmasında dikkat edilecek diğer bir cihet de iktisaddır.
“İktisad ise, kanaatı intac eder. «p«W«0 ²w«8 ÅÄ«† «p«X«5 ²w«8 Åi«2 (179) hadisin sırrıyla kanaat izzeti intac eder “ (L.146)
“İktisad, sebeb-i izzet ve kemal olduğuna delalet eden bir vakıa: Bir zaman, dünyaca sehavetle meşhur Hatem-i Taî, mühim bir ziyafet veriyor. Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit, çölde gezmeğe çıkıyor. Bakar ki: Bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş; cesedine batıyor, kanatıyor. Hatem ona dedi: “Hatem-i Taî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git; beş kuruşluk çalı yüküne bedel beşyüz kuruş alırsın.”
O muktesid ihtiyar demiş ki: “Ben, bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım. Hatem-i Taî’nin minnetini almam.”
Sonra, Hatem-i Taî’den sormuşlar.”Sen kendinden daha civanmerd, aziz kimi bulmuşsun?”
Demiş: “İşte o sahrada rast geldiğim o muktesid ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmerd gördüm.”“ (L.142) (Bak: İstiğna)
1881- “Küçük bir mikroba mağlub olan bu küçük insan, terbiye-i Kur’an ile ne kadar teali ediyor ve ne derece letaifi inbisat eder ki, koca dünya mevcudatını, virdine tesbih olmakta kısa görüyor. Ve Cennet’i zikir ve virdine gaye olmakta az gördüğü halde, kendi nefsini Cenab-ı Hakk’ın edna bir mahlukunun üstünde büyük tutmuyor. Nihayet izzet içinde, nihayet tevazuu cem’ ediyor. Felsefe şakirdlerinin buna nisbeten ne derece pest ve aşağı olduğunu kıyas edebilirsin.” (L.l19)
1882- İzzet, şahsiyet ve medenî cesaret sahibi olmanın en önemli ciheti, dinî hizmette tezellül ve aşağılık duygusuna (kompleks’e) kapılmadan, dinî hayatı aleniyette ve şereflilik şuuru ile yaşamak ve tebliğde çekingenlik göstermemektir. Bilhassa şerair-i diniyeyi yaşayarak İslâmî şahsiyeti izhar etmek gerektir. (Şeairi izhar etmek, bak: 3113.p.) R.E. 298. sahifenin son hadisinde bildirildiği gibi, gizli din düşmanları müslümanların dini müdafaalarında çekingenlik hissini uyandırmak için her türlü vasıtalarla aleyhte propagandalar ve yaygaralar yaparlar. Hakiki mü’minler böyle yaygaralara ehemmiyet vermez ve aldırmazlar. Zira hak yolunda hizmet eden mü’min, sayıca çok fakat şahsiyet ve manevi değeri olmayan tenkitçilerin nazarına değil, Allah ve O’na bağlı olan ehl-i hakkın nazarına ehemmiyet verir. Bir mahkeme hâdisesi münasebetiyle bu hakikatı yaşıyarak beyan eden Bediüzzaman şöyle diyor:
“Ben, bu gece Eski Said’in izzetli damarıyla, ellerimiz kelepçeli beraber mahkemeye süngülü neferat ile sevkimizi düşündüm. Şiddetli bir hiddet geldi. Birden kalbe ihtar edildi ki: Hiddet değil, belki kemal-i iftiharla, şükür ve sevinçle bu vaziyeti karşılamak lâzımdır. Çünki zişuur ve haddü hesaba gelmiyen melek ve ruhanilerin ve insanlardan ehl-i hakikatın ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkiki sahiplerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur’an ve iman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi suretinde görünüyorlar. Bunların teveccühü ise rahmet-i ilahiyeyi ve kabul-u Rabbaniyeyi gösteren bu yüksek takdir ve tahsinlerine karşı mahdud bir kısım serseri ve haylaz ve sefihlerin tahkirkârane nazarlarının hiçbir ehemmiyeti olamaz. Hatta bir gün hastalık için araba ile gittiğim zaman, çok ağırlık hissettim. Ve sonra sizin gibi elim bağlı beraber gittiğim vakit, büyük bir inşirah ve manevi bir ferah hissettim. Demek o hal, bu sırdan ileri gelmiş.” (Ş.321)
Dostları ilə paylaş: |