İSLÂM'da vakif kurumunun miras hukukuna etkiSİ Neşet ÇAĞatay islâm'da Vakıf Kurumunun ortaya çıkışı


Sillyon'daki Türk Mimarî Eserleri



Yüklə 3,2 Mb.
səhifə25/45
tarix03.01.2019
ölçüsü3,2 Mb.
#89393
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   45

Sillyon'daki Türk Mimarî Eserleri

II

Sillyon'daki Türk eserleri, bugün Yanköy Hisarı adını alan tepenin güney-batı yamacından başlıyarak, kuvvetli istinat duvarları ile meydana getirilen batı yamacındaki teras üzerinde bulunmakta ve buradan düz fakat çok geniş olmayan bir platform halinde olan tepenin üstünde yer almaktadır. Tepenin en üstünde olan bu platformda Helenistik, Roma, Bizans devrine aid çeşitli binalar hemen hemen üst üste denecek bir şekilde sıkışık olarak inşa edilmiş bulunmaktadır. Bunların yanında Türk devrine aid olarak kabul ettiğimiz yapılar antik devir eserleri ile hiç karışmadan hemen tepenin kenarında yer almaktadır.

Lanckorunski'nin eserindeki plânda bu tepenin gerek üzerindeki, gerekse yamaçlarında yer alan Türk eserlerinden yalnız tepeye yakın olan kısımdaki (d) ile gösterilen cami işaret edilmiş, tam tepedeki iç kale şeklinde olan kısım (a) ve yanındaki altı sütun üzerine dayanan üç beşik tonozlu yapı (b) Bizans eseri olarak adlandırılmıştır. En

____________________________________________________________________________



13 Kâtip Celebi, Cihânnümâ, İstanbul 1145 H. (1732), s. 638-639. Kâtip Çelebi, Cihânnümâ, s. 612 de «Nehr-i Köprü (yani Köprüsü) Manavgat ile Karahisar-ı Teke arasından geçüp deryaya karışır» der. Bu Sillyon'un bulunduğu yerin Karahisar-ı Teke olabileceğini mümkün kılar.

14 Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, Cilt IX, s. 290. Yalnız Bağdat Köşkü nüshasında (Kara) vardır.

15 Sayın Hocam Ord. Prof. Dr. A.M. Mansel'e bu bilgi için çok teşekkür ederim. A.M. Mansel, «Perge'de yapılan kazılar ve araştırmalar», Atatürk Konferansları IV, 1970 (1973), s. 135. Prof. Mansel, Sillyon'un Karahisar-ı Teke olabileceğini yazmaktadır.

aşağıda olan ve plânda VI işareti ile gösterilen çeşmenin biraz gerisinde yer alan diğer bir cami ise yapı olarak verilmiş fakat isimsiz bırakılmıştır.

Kalenin yamacından tepeye kadar belli bir düzende sıralanan Türk eserleri vaziyet plânında I, II, III, IV olarak gösterilmişlerdir (Plân 1).

I. Yapı: Yapı bugün Yanköy adını alan küçük bir köyün hemen yukarısında, Yanköy Hisarı adını alan tepenin güney-batı yamacında yer almaktadır. Harap olmaya terkedilmiş bu yapının bugünkü durumuna göre bazı değişikliklere uğramış, tek kubbeli ve önünde son cemaat yeri olan küçük bir cami olduğu anlaşılmaktadır. Cami tamamen irili ufaklı kesme taş ve moloz taşlarla yapılmış kaba bir inşaattır. Fakat bir köy mescidi için ileri bir plân özelliği göstermektedir.

Mescid kısmının üstünü örten kubbe çökmüştür. Duvarların önemli bir kısmı yıkıktır. Bununla beraber kubbeye intikalin üçgen şeklinde basit pandantiflerle sağlandığı, son cemaat yeri duvarına dayanan kuzey duvarının iç kısmında kalan pandantif kalıntısından anlaşılmaktadır (Resim 2). Ayrıca güney duvarında iki pencere açıklığı arasında basit bir mihrap nişi kalıntısı fark edilmektedir. Kare kubbeli mekânın önünde dikdörtgen bir mekân bulunuyor. Bugün üst örtüsü tamamen yıkılmış olan bu kısma cami mekânından yuvarlak taş kemerli ve taş söveli bir kapı açılıyordu. Kapının sol tarafında kaş kemerli bir mihrap nişi yer almıştır (Resim 3). Bugün kapının taş kemeri ve söveleri yoktur ve kapı açıklığı kaba bir şekilde örülmüştür (Resim 4). Bu kısmın üzerinin düz bir çatı ile örtüldüğünü yan duvarlardaki pencerelerin üzerinde bulunan tahta hatılların izlerinden dolayı tahmin ediyoruz. Yapının eski halini gösteren resimden anlaşıldığına göre kubbeli mekân yıkıldıktan sonra, bu kısmın kapısı örülerek tamamen terkedilmiş, kapı mihrap nişi şekline sokulmuş ve sadece son cemaat yeri bölümü basit bir mescid olarak bir müddet daha kullanılmıştır. Bu kısmın zemininin muntazam mermer levhalarla kaplı olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bu mermer levhalar ve yapıda kullanılan kesme taşlar antik harabeden toplanmış olmalıdır. Yapının duvarlarında görülen büyük çatlaklar onun bir zelzele sonucunda harap olduğunu göstermektedir.



II. Yapı: Bu yapı tek kubbeli ve önünde son cemaat yeri bulunan bir camidir. Lanckoronski'nin eserindeki plânda kalenin batı yamacında C ile gösterilen kapıdan girince tepeye doğru karşımıza ilk çıkan yapı budur (Resim 5). Bugün harap olmakla beraber mimarî özelliklerini muhafaza etmektedir. Kesme taş ve moloz taştan inşa edilmiş, tek kubbeli ve bugün yıkılmış olan son cemaat yeri ile ufak bir camidir. (Resim 6)'da görüldüğü gibi dört köşe mekânın üstünü bir kubbe örtmektedir. Minaresi yoktur. Önündeki dikdörtgen son cemaat yerinin yanları kapalı olup, kuzey kısmında iki sütunlu bir revak bulunmaktaydı. Devrilmiş sütun ve kaidesi durmaktadır. Son cemaat yerinin sol yan duvarı hâlâ durmaktadır. Burada evvelce revak kemerini teşkil eden kemerlere aid mermerden işlenmiş kemer başlangıcı eski resimde farkedilmektedir. Ayrıca son cemaat yerinden camiye girişi sağlayan mermer çerçeveli kapı da görülmektedir. Fakat bugün ne kemer başlangıcı, ne de kapının çerçevesi mevcut değildir (Resim 7). Son cemaat yerinin örtü sistemi anlaşılamamaktadır. Kubbeli mekânın duvarları oldukça kalın olup ikisi kapının iki tarafında, ikisi güney duvarında mihrabın iki tarafında, ikisi de doğu duvarında olmak üzere altı penceresi vardır (Plân 2), (Resim 8). Kare mekânın üzerini, Türk üçgenleri ile intikal eden bir kubbe örtmektedir (Resim 9). Köşeler Türk üçgenleri ile hal-

ledilmiş, dairevî kubbenin dört duvara dayandığı tam orta kısımlarda kör pencere şeklinde sathî, kemerli birer niş yapılmıştır (Resim 10). Çökmüş olan kubbe tepesinin sonradan tamir edildiği anlaşılmaktadır. Caminin mihrabı, camiye nispetle oldukça büyük olup, bugün yıkık bir haldedir (Resim 11). Belki de vaktiyle mihrap nişini kaplayan işlemeli mermer veya taş levhalar sökülmüştür. Kubbeli mekânın doğu duvarında dikdörtgen şeklinde üç küçük, bir büyük niş açılmıştır. Bunlardan büyük olanın bir dolap olması gerekir (Resim 12). Birinci mescide nispetle daha itinalı bir işçilik ve plân gösteren bu yapıda da hiçbir kitâbe yoktur. Ancak, son cemaat yerinin yanındaki yapıda devşirme olarak kullanılmış Grekçe bir kitâbe bulunmaktadır16.

Caminin 10 m. kadar yukarısında kaleye çıkarken kaya içine oyulmuş, köşeleri kesik ve içi sıvanmış bir sarnıç vardır (Resim 13). Tepenin tam üstündeki platformda III. ve IV. yapılar yer alır (Resim 14).

III. Yapı: Dıştan irili ufaklı kesme ve moloz taşlarla inşa edilmiş, masif duvarlı, yüksek ve gösterişli bir yapıdır. Üstü güney duvarına dikey üç beşik tonozla örtülüdür. Tonozlar bugün tamamen çökmüştür. Yalnız köşelerde tonoz başlangıçları fark edilmektedir (Resim 15). Tonozları destekleyen taştan kaburga kemerlerinin kalıntıları yan üst duvarlardaki üçer dikdörtgen pencere arasında görünmektedir (Resim 16). Kuzey cephe duvarının üstünde de aynı şekilde üç pencere vardır. Duvarların üst tarafındaki bu pencereler dışarıya doğru daralarak mazgal şeklinde açılmaktadır. Doğu duvarının alt kısmı masif olmakla beraber batı duvarında altta üç dikdörtgen pencere yer almaktadır. Kuzey duvarının ortasında, doğu ve batı duvarının kuzey köşeye yakın yerlerinde birer kapı açılmıştır. Güney duvarının orta kısmı tamamen yıkılmıştır. Sadece iki alt duvarı kalıntısında birer dikdörtgen pencere izi kalmıştır. Yapının üstünü örten üç beşik tonoz yıkılmış olmakla beraber kalıntılardan, tonozların altı sütuna dayanan kemerlerle taşındığı ve mekânın kuzey-güney istikametinde üç eşit nefe ayrıldığı anlaşılmaktadır. Sütunlardan biri yıkıntı arasında fark edilmektedir. Tonozların dayandığı kemer ayakları kuzey duvarında, oldukça aşağıdan başlamış olarak görülmektedir (Plân 3), (Resim 17). Yapının güney duvarının orta kısmının tamamen yıkık olması yapının, tam olarak tanımlanmasında güçlük yaratmaktadır17. Yapının üçerden altı sütunla üç eşit nefe ayrıldığı belli olmaktadır. Bu sütunların antik yapılardan alındığı bellidir. Böyle bir sütun gövdesi güney duvarının kalıntısında devşirme malzeme olarak da kullanılmıştır (Resim 18). Yapının plânı ve istikameti bir Ulu Cami olarak kabul edilmesini mümkün kılmaktadır. Ancak güney duvarında bulunması gereken mihrap nişini, bu kısmın yıkılmış ol-

____________________________________________________________________________



16 K.G. Lanckoronski, Adı geçen eser, s. 175-176, No. 58.

17 M. Katoğlu, 13. Yüzyıl Konya'sında Bir Cami Gurubunun Plân Tipi ve Son Cemaat Yeri, Türk; Etnografya Dergisi. Sayı IX (1966), s. 81 -100.

S. Dilâver, Anadolu'da Tek Kubbeli Selçuklu Mescitlerinin Mimarlık Tarihi Yönünden Yeri, Sanat Tarihi Yıllığı IV (1971), s. 17-28. Menteşe Beyliği'nden Peçin'in Kepez mevkiindeki Yelli Camii'nin Türk üçgenleri ile kubbeye intikal şekli Sillyon'daki yukarı camidekine benzer, Bak.. A. Arel, Menteşe Beyliği Devrinde Peçin Şehri, Anadolu Sanatı Araştırmaları l, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, İstanbul 1968, s. 88-93, Res. 60. Ayrıca aynı intikal şekli daha dekoratif olarak Sinop'ta İsfendiyaroğlu Türbesi'ndeki kubbede de görülür. F. Taeschner, Die Türbe der Isfendiyar Oğlu in Sinop, Beitrage zur Kunstgeschichte Asiens (İn Memoriam E. Diez), İstanbul 1963, s. 31 -33, Abb. 2-3. Böylece aynı intikal şeklini Candaroğulları beyliğinin İsfendiyaroğlu kolunda da tespit ediyoruz. İlk Osmanlı devrinde her iki camiinin kubbeye intikal şekli daha yaygın bir kullanış sahası bulmuştur. Bak. E.H. Ayverdi, Osmanlı Mimarîsinin İlk Devri, İstanbul 1966.



masından dolayı görmek mümkün olmamaktadır. Bu kısma yığılmış olan molozlar temizlendiği takdirde kesin bir adlandırma olabilecektir. Ayrıca hemen iç kalenin yanında olması da, böyle bir Ulu Cami olabileceği kadar bir Han veya Bedesten olabileceği fikrini de vermektedir. Plânı özellikle Beylikler Devri ve İlk Osmanlı Devri'nde görülen üç nefli han plânlarını hatırlatmaktadır. Beylikler devrinde Kalenin etrafında pazarlar kurulduğu düşünülünce, bu pazara gelen civar halkının barınabileceği bir han olacağı fikri akla gelmektedir. Fakat kapıların han kapısı için küçük olması, ocak, niş gibi bir handa bulunabilecek elemanlara rastlanmaması düşündürücüdür. Ancak yapılacak bazı sondajlar ve temizleme işlemi yapının asıl hüviyetini ve tam plânını ortaya koyacaktır.

IV. Yapı: Tam tepede, III. Yapının karşısında, iri kesme taşlar ve moloz taşlarla inşa edilmiş duvarlarla çevrili iç kale durumunda bir tahkimatlı alan vardır (Resim 19). Duvarlar kuzey tarafta hafif bir kıvrıntı yapıp devam etmekte ve devşirme malzeme olarak kullanılmış arşitrav parçaları ile çevrelenmiş büyük bir kapıya uzanmaktadır. Burada bir burç halinde çıkıntı yaparak yamaca doğru devam etmektedir (Resim 20). Kapının önünde devrilmiş olan arşitrav parçası durmaktadır. Güney tarafında ise, bu duvar dikdörtgene yakın bir çerçeve yaparak, itinalı bir taş işçiliği gösteren Halenistik devir duvarlarına dayanmaktadır (Plân 4). Yalnız bu duvar üzerinde tepeleri üçgen prizma şeklinde mazgallar kalmıştır (Resim 21). Tam köşede duvarların üstüne bir taş merdiven uzanmaktadır. Kalenin içindeki bütün yapılar yıkılmıştır. Üzerlerini sık bir bitki örtüsü kaplamıştır. Yalnız kapının bulunduğu kuzey duvarına dayanan üç katlı yapı kalıntısı yükselmektedir. Bir köşk karakterinde olan bu yapı, diğer yapılarda olduğu gibi irili ufaklı kesme taş ve moloz taşlardan inşa edilmiştir. Üst örtüsü tamamen çökmüştür. Doğu tarafındaki duvar kısmen, batı tarafındaki ise tamamen yıkılmıştır (Resim 22-23). Dikdörtgen biçiminde olan yapının zemin katında dikdörtgen iki pencere vardır. Bu duvardan, mahiyeti anlaşılamayan bir ek duvar kalıntısı uzanmaktadır. Duvarlar yıkık olduğu için bu kısma girişi tespit etmek mümkün olamamıştır. İkinci ve üçüncü katlar tahta hatıllarla ayrılmış olmalıdır. Tahta hatılların delikleri iki yan duvarın iç yüzünde farkedilmektedir (Resim 24). Zemin katının üstündeki birinci katın mazgal şeklinde dar pencereleri vardır. Pencereler içerden dikdörtgen biçiminde olup dışarı doğru daralmaktadır. Doğu duvarındaki dikdörtgen bir kapıdan içine girilmektedir. Dışardan bu kata götüren taş bir merdiveni vardır (Resim 25). En üst kat yapının en ferah olan kısmıdır. Buraya da giriş doğu duvarındaki, bugün yıkılmış kapıdan olmakta ve gene dışardan taş bir merdivenle çıkılmaktadır. Bu bölümün her iki duvarına karşılıklı olarak üçer tane dikdörtgen pencere açılmıştır (Resim 26). Pencerelerin üzeri yassı tuğla sıraları ile örülerek hafif sivri bir kemer şekli verilerek sonuçlanmıştır (Resim 27). Sillyon'da incelediğimiz yapılar içinde yalnız bu pencerelerde tuğla dolgular kullanılmıştır. Herhalde bugün tamamen yıkık olan batı duvarında da böyle pencereler olacaktı. Çünkü yapının bu cephesi harikulâde güzel manzaralı bir ovaya açılmaktadır. İncelediğimiz bu üç katlı yapı, denize kadar ulaşan ovaya hakim olup, manzarayı en iyi şekilde değerlendiren bir yerde inşa edilmiş bir köşk olmalıdır. Kalenin içinde ve kale duvarına yaslanmış müstahkem bir yapı olmasıyla da, kale hakiminin veya kumandanın ikâmet edeceği bir köşk karakterine sahiptir. Kalenin içinde, köşkün tam önünde gayet büyük dikdörtgen bir havuz uzanmak-

tadır. Bu havuza iki taraftan birkaç basamak taş merdivenle inilmektedir. Sur duvarının dış yüzünde düzgün devam eden bir sıra delik vardır. Bunlar bu duvara sonradan yerleştirilmiş olması kuvvetle muhtemel tahta hatılların girdiği deliklerdir. Bunlar ahşap örtülü bazı mekânların bu duvara yaslanmış olduğunu belirtir. Ancak kat'i birşey söylenemez (Resim 28).

Ayrıca etraftaki mezarlıklarda üzerinde geometrik çerçeveler içinde çok köşeli yıldızlar yerleştirilmiş çeşitli tezyinatlı mezar taşlarına rastlanmıştır. Bir bölge özelliği gösterdiği belli olan böyle mezar taşları, antik Perge şehrinin yakınındaki Ağalar Köyü Camii'nin hazîresinde de bulunmaktadır. Bu mezar taşları da ayrı bir inceleme konusudur18.

Sillyon’ (Yanköy Hisarı) da incelediğimiz Türk eserlerinin hiçbirinde bir kitabeye rastlanmamıştır. Ayrıca tarihlendirmeye yardımcı olacak süsleme unsurları da yoktur. Sadece yapıların plânları ve mimarî organları bir değerlendirmeye imkân vermektedir. İncelediğimiz bütün yapılar aynı malzemeden inşa edilmiştir. Bunlar antik şehirden toplanmış taşlardır. Fakat itinalı bir inşa tekniğinden yoksundurlar. Bu görünümleri ile de Beylikler Devri mimarîsinin çoğunda görülen inşaî özellikleri taşırlar.

Tek kubbeli ve önünde kapalı son cemaat yerleri bulunan mescidler ise gene Beylikler ve İlk Osmanlı Devrinde görülen küçük camilere benzerler. Bilhassa yukarı camideki Türk üçgenleri ile kubbeye intikal şekli önemlidir. Başlangıcını Anadolu Selçuklu devri mescidlerinde bulduğumuz bu intikal şekli, bu mescidde de tatbik edilmiştir. Basit üçgen pandantiflerle kubbeye intikal edildiğini tespit ettiğimiz aşağıdaki harap cami de daha sonra Osmanlı mimarîsinde geliştirilen pandantifli kubbe intikalinin mütevâzî bir örneğini verir. Bilhassa son cemaat yerlerinin mevcut olması da, daha yakın bir tarihlendirmeye imkân sağlar. Anadolu Selçuklu mescitlerinde çeşitli şekillerde görülen giriş bölümünün, Beylikler ve İlk Osmanlı mimarîsinde hakikî son cemaat yerine doğru bir gelişmenin öncüsü olduğu açıktır. Tepedeki tonozlu yapı ise, bir cami plânı olarak Selçuklu devrinde mihraba dik nefli benzer örnekleri hatırlatır. Menteşe Beyliği’nde, Milas'taki Belen Camii üst örtüsünün meyilli çatı ile örtülmesine rağmen, altı sütunlu bir cami olmasıyla benzerlik sağlar19. Yapı bir han olarak kabul edildiği takdirde üç nefli olmasıyla Selçuklu hanlarını hatırlatır. Germiyanoğlu Beyliği'nde, Uşak'ın Eşme kazası İnay Köyü hanı ile benzerlikler gösterir. Eşit yükseklikteki tonoz örtüsü ile Bizans yapılarından tamamen ayrılır. İç kaledeki üç katlı köşk Bizans kalelerinde sur duvarına dayanan köşkleri hatırlatır20. Ancak bu kabil yapılar Türk ka-

____________________________________________________________________________



18 Bayan Zafer Ertaş, Ağalar Köyü'ndeki eserler üzerine bir çalışma yapmaktadır.

19 A. - T. Akarca, Milâs, İstanbul 1954, s. 98-99, Şek. 4.

20 Darıca'daki Eski Hisar ve Enez'deki kale misal olabilir. S. Eyice, Enez'de Yunus Kaptan Türbesi ve Has Yunus Bey'in Mezarı Kakkında bir Araştırma, Tarih Dergisi, Cilt XIII, 1963, s. 141-158, Res. 2 de saray görülmektedir. Trabzon kalesinde de böyle bir köşk kalıntısı vardır.

Ayrıca gene Menteşe Beyliği devrinde, Peçin Kalesi'nde tepenin en üst tarafında, köylülerin Emir Avlusu adını verdikleri bir açıklık vardır. Civardaki sırtlara bakan bu hakim mevkide eski bir Emir köşkünün olabileceğinden bahsedilir. A. Arel, Adı geçen eser, s. 73, Şek. 1/A.

le mimarîsinde de karşımıza çıkmaktadır. Konya'da Alaeddin Köşkü'nün, sur duvarına dayalı bir köşk olduğunu delil olarak gösterebiliriz. Esasen Sillyon'daki kale, burçsuz ve pek kaim olmayan duvarları ile kale hakiminin özel yapılarını çevreleyen bir çevirme duvarı gibidir. Sillyon'daki Türk yapıları mimarî özelliklerini Selçuklular'dan almakla beraber, Karahisar-ı Teke'nin tarihine de uygun olarak 14. yüzyıl ortasında 15. yüzyıl başlarına tarihlendirilirler.

Sillyon’ (Yanköy Hisarı) daki Türk eserleri antik yapılara karışmadan tepenin hemen üstüne çıkan bir çizgi üzerinde, aşağıdan yukarı doğru sıralanırlar. Böylece de antik bir şehir içinde, kendi içine kapalı toplu bir yerleşme örneği verirler. Bu görünümleriyle de antik bir şehrin kenarına, Anadolu'nun son hakimi olan Türkler'in, hakimiyetlerini tasdik eden mütevâzî bir imzası gibi yerleştirilmişlerdir.


PRİŞTİNE KİTÂBELERİ

Nimetullah HAFIZ - Mücahit ASİM

Yugoslavya'da her bakımdan Türklerden kalma mimarî san'at ve tarih eserlerinin % 90'ı yok olduysa da günümüze kadar korunmuş olanlara ancak son zamanlarda ilgi gösterilmiş ve onların derlenmelerine girişilmiştir. Türk tarih ve kültürüne zenginlik veren bu gibi eserlerin tamamiyle korunmalarına gerektiği kadar çaba harcanmamış ve bu yüzden ileride bunları da elden kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya kalınmıştır.

Evliyâ Çelebi, Rumeli'yi ziyaret ettiği sırada bu eserler için epeyce bir not tutmuşsa da hepsini gerektiği kadar eserine geçirmemiş ve hatta bazı kitâbeleri kayd dahi etmemiştir. Onun seyahatinden sonra meydana gelen bu gibi eserler üzerine artık konuşmayalım. Çünkü, bunlar üzerine günümüze kadar hemen hiç bir şey yazılmamıştır. Bugünlerde bu eserlerin bir çoğundan iz kalmamıştır. Bazıları mevcut iseler de kitâbeleri kaybolmuş olduğundan bunların ne zaman ve kimin tarafından inşa edildiği bilinememektedir. Kabir taşlarındaki kitâbeler bunlardan daha büyük bir tehlikeye maruz kalmış, şehirlerin genişlemeleri ve plânlarını tadbike başlamaları dolayısıyle bütün eski mezarlıklar, ortadan kaldırılmış böylece hem mezarlar hem de taşları kaybolmuştur.

Diğer şehirlerde olduğu gibi Priştine'de de durum aynıdır. Burada da eski mezarlıklar ve kabir kitâbeleri hemen hemen hiç kalmamış, sayısız mimarî eserlerle kitâbeleri de büsbütün ortadan yok olmuştur. Evliyâ Çelebi de, anlaşıldığı gibi Priştine'nin Hüdavendigâr tarafından feth olunduğunu, iki bin altmış adet avlulu, kiremitli, kârgir evin, üçyüz elli dükkânın, iki hamamın1, bir camiin, onbir hanın2 ve on bin ka-

____________________________________________________________________________



1 Eskihamam adiyle anılan hamamın bugün nerede olduğu, durumu ve kimin tarafından yapıldığı hakkında bilgimiz yoktur.

2 Priştine'deki «Vakıf Dairesi»nin kütüphânesinde 1235 numaralı bir yazma eserin içinde 1179 (1765) yılında inşa edilmiş olduğuna dair şu şiir bulunmuştur:

Bu mevzi hûb mahaldır hem ferah-bahşâ

Velî andan bulunmuş çün beiyd âbâd

Temenni eylediler cümle etrâfı...

Olaydı bunda bir hân-ı cedîd âbâd

Ebu'l-hayr köprülüzâde bülend nâmı

Ki ecdâd-ı izâmıdır adîd âbâd

Vezîr el-hac Ahmed Paşa'yı zî-himmet

Edüb hasbi binâ burda sedid âbâd

Kamuya nâfi oldu işbu hayrâtı

Ola dâyim heme hayrı sedîd âbâd

Hüdâ versün iki âlem muradını

Ve evlâd-ı kirâmına mezîd âbâd

Didi Mâhir yegâne geldi târihi

Kavi oldu ey ebû'l-hayr saîd âbâd

(Sene 1179 (-)

dar kabrin bulunduğunu zikretmiş ve bunlar hakkında biraz daha geniş bir bilgi vermiştir3. Şemseddin Sami de Priştine'de 20. yüzyıl başında şehrin nüfusunun on bin olduğunu, on üç camiin, beş mescidin, iki medresenin, üç hamamın ve beşyüz dükkânın bulunduğunu bildirmektedir4.

Bu gibi sebeplerden, birimiz Prizren, diğerimiz Priştine'deki «Tarihî Eserleri Koruma Kurumları»nda çalıştığımızdan bugüne kadar birkaç yayımlanmış ve birkaç yayımlanmamış kitâbeleri bir araya getirerek bilinmeyen kitâbeler gibi bunların da bir gün aradan yok olmalarını önlemek için yukarıdaki başlık altında yayımlamak kararını aldık. Sayısı onikiyi bulan bu kitâbelerin her işini ikimiz başbaşa derledik; hepsinin fotoğraflarını çektik, Lâtin alfabesine göre transkripsiyonlarını çıkardık ve onlar hakkında gerektiği kadar bilgi vermeğe çalıştık. İleride bu kitâbelerin sayısını çoğaltmakla şarkiyatçı uzmanlara faydalı olursak kendimizi mutlu addedeceğiz.



I- Fâtih Camii Kitâbesi, 865/1460

Kitâbe güzel mermer üzerine siyah boyalı talik yazısıyle yazılı olup camiin girişi üstünde bulunmaktadır (bk. resim 1.). Boyutu 128x 50 cm. ve iki sütun halindedir. Manzum tarihin şairi Sa'di'dir. Bu kitâbe neşredilmiştir5.



1. a) Heme ey Bâr-ı Hüdâ eyle muammer

b) Tûl-i ömriyle Muhammed Sultânı

2. a) Emr-i devletleri itdi ma'mur

b) Câmi'-i bu'l-Feth Muhammed Sultânı

3. a) Mû'mine hem şu riyâz-ı cennet

b) Bahş-ı zevk eylemede rûhânî

4. a) Gördü bu hüsn-i hayri Sa'dî

b) Didi târîh-i dehr ad cumâ' namâzi. [?]

Kitâbeye göre Fâtih Camiî, (1460) yılında (İstanbul'daki Fatih Camii'nden dokuz yıl önce) Fâtih Sultan Mehmed II. tarafından inşa edilmiştir6. Bazan «Tsar»7 Camii adıyla da anılmaktadır. Türkler, Cami-i Kebîr de derler. Arnavudlar ise bunun Arnavudça karşılığıyla «Camiya mal» , (Büyük Cami) demektedirler.

Bu eser memleketimizde Osmanlı mimarisinin en önemlilerinden biridir. Bütün cami bir nevi esmer taştan, kare şeklinde yapılmıştır. Sofaları üç kubbeden ibarettir. Kitâbenin üstünde, daha yukarıda camiin güzel bir şekilde işlenmiş olan kendi resmi vardır. Kubbe ve minber duvarlarında camiin kuruluş devirlerinden kalma enteresan arabeskler korunmuş vaziyettedir. Camide küçük - büyük otuz pencere bulunmaktadır (bk. resim 2.).

Cami, devlet tarafından tarihî değeri nazar-ı itibare alınarak himayeye alınmış ve harap olan sofa ve kubbele-

____________________________________________________________________________

3 Bk. Evliyâ Çelebi, v.s. 652.

4 Kamusü'l-A'lâm, II., s.1498.

5 Hayrullah Zaimi, «Velike Camiye Sultan Fatih Mehmeda u Priştini» (Priştine'de Büyük Fâtih Sultan Mehmed Camii), «Glasnik» VİS; Sarayevo - 1956; s. 324-326.

6 Evliyâ Çelebi, camiin adını anmadan çarşıda bulunan bu camiin çok ziyaret edildiğini yazmaktadır. Bk. th. 3.

7 Sırp halkı çoğu sultanlara tsar (car) veya kral derler.

ri 1954 yılında «Bölge Tarihî Eserleri Koruma Kurumu» tarafından tamir edilerek kurşunla örtülmüştür.

Camiin karşı tarafında Fâtih Sultan Mehmed tarafından inşa edilen hamam da bulunmaktadır8. Hamam birkaç defa tamir olunarak bugünlerde eski şeklini ve güzelliğini kaybetmiş bir durumdadır. Kitâbesi de mevcut değildir; bugünlerde şehir hamamı olarak kullanılmaktadır.

Cami avlusunda, daire şeklinde, kitâbesiz bir şadırvan da bulunmakta olup, ne zaman yapıldığı henüz bilinmemektedir. 1950 yılında «Priştine Vakıf Dairesi» tarafından damı yapılmıştır. Bu şadırvanın on altı burmalı çeşmesi vardır.



Yüklə 3,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   45




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin