Benliğin yer değiştiren hayalleri
Alevi Kürt aşiretlerin bazı yerel tarihçileri, özellikle Fırat, Rişvanoğlu ve Kocadağ, kendilerini en azından kısmen sözel geleneğe dayandırmaya çalışarak, aşiretlerinin Türk kökenlerini şiddetle vurgulamışlardır. Eserleri faydalı bilgi kırıntıları içerir; ancak, bu aşiretlerin resmi Kemalist tarih görüşü uyarınca Türklüklerini 'kanıtlama'ya yönelik siyasal saikli arzuları nedeniyle aşırı ihtiyatla kullanılmalıdırlar. Öte yandan Dersimi gibi diğer yerel tarihçiler Kürtlüklerini vurgulamışlardır ve yakın zamanlarda Dersim kökenli insanlar arasında Kürtlükten farklı bir unsur olarak Zazalığa vurgu yapan bir fikir ekolü vardır (Pamukçu, Selcan, Dedekurban).
Cumhuriyet döneminden önce bu aşiretleri Kürt ya da Kızılbaş'tan başka bir şekilde adlandıran herhangi bir kaynağa rastlamadım. Erzurum'daki Rus konsolosu Jaba'nın kullandığı 19. yüzyıl ortalarına ait bir Kürt kaynağı, onları (merkezî Dersim'de bir dağın adı ve Dersim'in dağlık bölgesinin tümüne verilen bir ad olan Dujik Baba'dan sonra) Dujik Kürtler olarak adlandırır ve şunu ekler: "Türkler onları Dujik Kürtler ya da basit Kürtler (Ekrad) olarak adlandırırlarken, gerçek Kürtler de onlara Kızılbaş derler." Dersim'i 1866'da ziyaret eden Diyarbakır'daki Britanya konsolosu Taylor, münhasıran Kızılbaşlar'dan (ama özellikle alt gruplar olarak Şeyhhasanlı ve Dersimliler'den); bölgeye 1879'da giden Avusturyalı görevli Butyka, Dersim Kürtleri'nden ve daha dar anlamıyla "Seyit Hasanlı Kızılbaş Kürtleri"nden söz eder.
Bununla birlikte, bu aşiretlerden en azından bazılarının yabancı kökenleri olduğunu ima eder görünen sözel gelenekler vardır. Taylor'a (1868: 318) halihazırda Şeyhhasan aşiretinin aslen Horasan'dan olduğu ve Dersim'e yakın zamanda Malatya yakınındaki Alacadağ bölgesinden geldiği söylenmiştir. (Taylor'a göre Dersimliler "aslen pagan bir Ermeni neslin" ardıllarıdırlar.) Kürt milliyetçisi Nuri Dersimi de çok daha yaygın olduğunu gördüğü bu geleneğe -zerre şüphe duymadan- işaret eder. Yalnızca Şeyhhasan değil ama bazı başka Dersim aşiretleri (Izoli, Hormek ve Sadi) de, temel seyit soyları Kureyşli ve Bamasoran gibi yüzyıllarca önce Horasan'dan gelmiş olduklarını iddia ederler (1952: 24-25). Dersimi bu Horasan kökenini, çoğu Kürdün Kürt olduğuna inandığı popüler Alevi kahramanı Horasanlı Ebu Müslim ve ikincil olarak Hacı Bektaş ile ilintilendirir. Bu, şüphesiz, söz konusu geleneğin bu kadar popüler olmasının ve seyitlerden onların 'müritleri' olan aşiretlere yayılmasının bir nedenidir: Horasan Aleviler'in anayurdu olarak bilinir. Dersimi bunun yanısıra, bu aşiretlerin bölgeye vardıklarında halen Zazaca konuştuklarını, hatta kendi zamanında bile sözde seyitlerin Türkçe konuşamadıklarını vurgular. Bu az bir ihtimalle, bu aşiretlerin Türk olduğunu iddia ederek teyit için Horasan bağlantısını gösteren resmi Türk tarih tezine üstü kapalı bir tepkidir. (Cumhuriyet döneminden önce insanların Horasanlılar'ı Türk kökenli saymadıkları görülmektedir.)
1930'larda, birkaç aşiretin kendilerini Moğol işgalinden önce Doğu Anadolu'ya gelen askerî bir maceracı olan Celaleddin Harzemşah'ın askerlerinin ardılları saydıkları söylenir. 1930'ların başına ait bir Türk istihbarat raporu, Pülümür bölgesindeki yaşlı erkeklerin hala Celaleddin Harzemşah'a dair efsaneleri hatırladıklarını, Dujik Baba Dağı'nın onun mezarı olarak sayıldığını ve bu yüzden aynı zamanda Sultan Baba olarak da bilindiğini kaydeder. Bunun yaşayan bir efsane mi; yoksa yakın zamanda, Horasan temasına tarihsel olarak mümkün Türk soyları ile aslında olmayan şeyler ilave eden amatör bir tarihçi tarafından icat edilen bir şey mi olduğu benim açımdan sarih değildir.
Her ikisinde de Sünni Müslüman dayanışmasına kuvvetli bir münacaatın yapıldığı Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye'nin Bağımsızlık Savaşı, bir bütün olarak Dersim toplumu üzerinde bir etki yaratmamıştır. Ruslar'a ve Ermeniler'e karşı mücadelede güçlerini Dersimliler'le ikmal etmek isteyen ve Dersimli Aleviler'in Bektaşi köylüler gibi olduğuna inanan Jön Türkler, Dersimliler'i savaşa teşvik etmesi için Bektaşi Çelebi Celaleddin Efendi'nin yardımına müracaat ederler. Çelebiye eşlik eden Nuri Dersimi'ye göre, bu çabalar, merkez Bektaşi tekkesinin Dersim'de çok az bir etkiye sahip olduğunu kanıtlayacak şekilde neredeyse tamamen başarısız olmuştur. Fırat (1970) kendi aşireti olan Hormek'in, aktif olarak yer aldığını öne sürer; ancak, kitabının savunma mahiyetinde olan niteliği bundan bir miktar şüphe duyulmasını haklı kılar.
Bağımsızlık Savaşı'na da olsa olsa isteksiz bir katılım vardır. Baki Öz'ün Doğu Anadolu Alevileri'nin bu erken dönemde Mustafa Kemal'i Ali'nin ve Hacı Bektaş'ın don değiştirmesi olarak kabul ettiklerine dair iddiası muhtemelen bir tarih hatasıdır ve daha sonraki bir döneme atıfta bulunur. Bölgenin ilk cumhuriyet valilerinden biri olan ve kitabını savaştan sadece on yıl sonra yazan Ali Kemali, daha güvenilir bir kaynaktır ve o sadece Ankara hükümetine karşı bölücü Kürt isyanlarından söz eder. Mustafa Kemal'in kimi önemli aşiret reislerini atamaya ve milletvekili yapmaya çalıştığı doğrudur. Ancak Kemalist hareket (Sünni) Müslüman bir hareket olarak göründüğü müddetçe, Dersim'de çok fazla şevk yaratmamış; yeni bir hükümet olması, sıradan Dersimli Alevi için onu sadece daha az çekici kılmıştır.
Kürt milliyetçiliği bu dönemde Dersim ve Sivas halkları arasında belirgin bir takipçi kitlesi bulmuştur. Yeni doğan Türkiye'de kesinlikle milliyetçi Kürt kimliği olan ilk ayaklanma, Dersim'den de bir miktar yankı bularak, Koçgiriler arasında zuhur etmiştir. Kürdistan Te`ali Cemiyeti'ni örgütleyenlerden biri olan Nuri Dersimi, Sivas'ta sadece Kurmanci ya da Zazaca konuşan Aleviler'in değil; ama aynı zamanda -Türk olarak görülen yeni Ankara hükümetine açıkça muhalefet eden- Alevi Türkler'in de Kürt milliyetçi birliğine katıldığını ve kendilerini Kürt olarak adlandırmaya başladıklarını nakleder (Dersimi 1952). Bunun bir Kürt isyanı olduğu, (Kürt'e Kürt diyen son Türk yazarlardan biri olan) Ali Kemali tarafından da kabul görür. Ama, Dersimi'nin Alevi Türkler'e dair gözlemleri ve isyanın Sünni Kürtler arasında destek bulmaması göz önünde bulundurulduğunda, bu bir Kürt isyanı olduğu kadar açıkça bir Alevi isyanıdır da. En karizmatik önder olan Alişêr, yukarıda söylendiği gibi, aynı zamanda yöneliminin laik Kürt milliyetçisi değil, Alevi ve Kürt olduğunu gösterir bir şekilde, Türkçe yerine Kurmanci dilinde nefes derlemeye başlar.
Uzun bir çatışma tarihine sahip oldukları Sünni Zazalar ve Kurmanci konuşanlarla çevrilmiş olan daha doğuda (Bingöl, Muş, Varto) yaşayan Alevi Kürtler, kendilerini Kürt addetmeye daha az meyillidirler. Geleneksel düşmanları, hem milliyetçi hem Sünni Kürt nitelikli Şeyh Sait isyanında yer aldıkları zaman, bu aşiretler, özellikle Hormek ve Lolan, Kürtler'e karşı çıkarak Kemalist hükümetle kaderlerini birleştirdiler. Bu aşiretlerin egemen seçkinlerinin bir kısmı, en azından 1930'lardan bu yana kesin olarak kendilerini Türk olarak tanımladılar; bunun sadece Kürtler'in yokluğunu iddia eden resmi görüşe bir cevap mı olduğu, yoksa eski bir kökene mi dayandığı henüz bilinememektedir. (Bununla birlikte, Osmanlı kaynaklarında bu aşiretler Kürt olarak anılırlar.)
Dostları ilə paylaş: |