Alevilerin coğrafi dağılımı
Ülkemizde değişik milliyetlere mensup Alevi ve Bektaşi'den söz edebiliriz. Örneğin; Orta Anadolu; Tokat, Çorum, Amasya, Yozgat, Hacıbektaş ve çevresi Türkçe konuşan Alevilerden oluşur Ege, Marmara ve Trakya'da son yıllardaki göçleri saymazsak Alevi Türkmenlerden oluşuyor. Akdeniz Toroslar'daki Aleviler de Türkmenlerden oluşuyor. Trakya ve Balkanlarda Türk Alevilerin yanı sıra Arnavut ve Boşnak kökenli Alevi Bektaşilerle az da olsa Bulgar ve Rum Alevi ve Bektaşi'den de söz edilebilir.
Zazaca ve Kürtçe konuşan Alevilerden söz edince esas olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun batısı anlaşılmalıdır. Doğu Anadolu'da Sivas, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya'daki Aleviler Türkçe'nin yanında Zazaca ve Kürtçede biliyorlar. Ama bu yöredeki Alevilerin 60 yaş ve üstündeki kesim kendisini Kürt ya da Zaza diye ifade etmiyor. Kendisini Türk olarak ifade ediyor. Kürtçe ya da Zazacayı sonradan öğrendiğini belirtiyor. Alevi anne babadan doğup kendini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise genç kesimdir. Onların Kürtlüğü ya da Zazalığı siyasi Kürtlük ya da Zazalık olarak kabul edilebilir.
Maraş- Elbistan, Pazarcık ve çevresindeki Aleviler ise Türkçe'nin yanı sıra Kurmanci konuşurlar. Ama bunlar da dinsel törenlerde Türkçe ayin yaparlar. Elbistan, Pazarcık, Kürecik, Adıyaman'ın bazı ilçelerindeki Aleviler Kürtçe konuşur. Ama bunlar da Kürtçe'yi sonradan öğrenen Türkmen boylarıdır.
Bunlar dışında Türkiye'de Hatay, İskenderun, Adana ve Mersin civarında yerleşmiş Arap Aleviler'den söz etmek gerekir. Bunlar Aleviliği benimseyen ve kendilerini etnik olarak Arap olarak ifade eden toplumsal kesimdir.
Alman Feldmareşal Moltke, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Doğu Anadolu'nun bir çok yerlerini gezdi ve gözlemlerini “Türkiye Mektupları”(9) adlı kitapta topladı. Konumuzla ilgili bir gözleminde General Moltke 6 Nisan 1838'de yazdığı mektupta bugün bazı kesimlerce Kürt-Alevi olduğu iddia edilen Maraş ve yöresinde yaşayan Alevi aşiretleri için bakın ne yazıyor. "Pazarcık ovasını geçtik. Bu ovada üç Türkmen kabilesi: Atmalı, Kılıçlı, Sinimili ler konaklamıştı. Bu üç kabile halkı 2000 çadırda oturuyordu. Reşit Paşa, en nüfuzlu Kürt beylerinin akıllarını başlarına getirdikten sonra bu Türkmenler de hükümete karşı olan sevgi ve bağlılıklarını ilan etmişlerdi ve 400 kese akçelik (20.000 florin) bir salma (yani vergi) ödüyorlardı."
Görüldüğü gibi bu yöredeki üç büyük Alevi aşiret olan Atmalıları, Kılıçlıları ve Sinemililerin Türkmen aşireti olduklarını Alman mareşal ifade ediyor. Üstelik bu tanımı bilinçli yaptığını cümlenin devamından anlıyoruz. Çünkü; Reşit Paşa'nın nüfuzlu Kürt beylerinin akıllarını başlarına getirmesinden sonra Türkmenler’den alınan vergiden söz ediyor.
Yine Osmanlı kayıtlarında; Malatya ve Maraş sancağından söze dilirken Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret Ve Cemaatler adlı kitapta; "yerli ve göçer Türkman Ekradı (Türkmen Kürtleri) diye söz ediyor. Pazarcık ovasındaki Kılıçlılar için ise; "Kılıçlılar kah Yörükan taifesinden, kah Türkman Ekradı (Türkmen Kürtleri) taifesinden' sayılmaktadır. "
Sosyolog Mehmet Eröz; (10) "Kendilerinin de, komşularının da kabul ettiği gibi, Pazarcık Kurmançları Türkmen asıllı olup, içlerinde Çiğil Türkleri de vardır." Burada iki uruk (boy-aşiret) vardır... Bu iki boy Atmalı ve Sinemilli boyudur diyor. Daha sonra ise; Atma aşiretini Rişvan aşiretine bağlı bir boy sayıyor Sinemilli Mustafa Buyrukcan'dan edindiği bilgilerden; Sinemillilerin Horasan'dan gelen bir Türkmen boyu olduklarını, dedelerinin Türkçe konuştuklarını, Yavuz Selim-Şah İsmail çatışmasında Elazığ Keban'da olduklarını o olaydan sonra dağıldıklarını Maraş taraflarına daha sonra yerleştiklerini anlatıyor.
Sosyolog Mehmet Eröz; "Kalmuk Türklerinin yerleşme yerlerinden birinin adının 'Sarız' olduğunu gösterdik. Kayseri'ye bağlı Sarız'da Türkçeyi unutmuş olan ve Kurmançça konuşan, Alevi cemaatlerinin oturuyor olması, konumuz bakımından üzerinde durulmaya değer bir hadisedir." dedikten sonra bunlara "Badıllı" denir ki diye devamla, "Badıllı Oğuz boylarından Beydili'nin bozulmuş şeklidir " açıklamasını yapıyor.
P.A.Andrews'in "Türkiye'de Etnik Gruplar”adlı kitabında "Bazı yörelerde de özellikle Kars'ın Selim ve Ardahan ilçelerinde Zazalar, Türkmen adıyla anılmaktadır" şeklinde kayda değer bir tespit yapılıyor. Konu ile ilgili önemli bir belge de, Dersim milletvekili Hasan Hayri Beyin 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisinde (11) yaptığı tarihi konuşmasıdır. Bu konuşmasında Hasan Hayri Bey; Harzem'den gelen ve Türkçe konuşan atalarına Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’ın buralara yerleşme izni verdiğini, Yavuz Sultan Selim zamanında Harzem'li Alevi Türklerin can güvenlikleri nedeni ile, Dersim dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını ve bu tecrit neticesinde kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde Türkçe'den uzaklaşarak Kürtleştiklerini belirtmesi çok anlamlıdır.
Bu konuda; Ziya Gökalp'in, Bruınessen'in, Mehmet Şerif Fırat'ın, Mehmet Eröz'ün, Ord. Prof. Dr Ömer Lütfi Barkan'ın, Prof. Dr İrene Melikoff'un, Hasan Hayri Bey'in ve daha sayılması gereken bir dizi araştırmacı, tarihçi, ve düşünürün saptamalarının ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum.
Kürtleşme ve Türkleşme ile ilgili aşağıdaki yalın anektodu sizlerle paylaşmak istiyorum. "Erzurum Üniversitesi Ziraat Fakültesi emekli profesörlerinden Lütfi Ülkümen, Bingöl yaylalarında Beritanlılar’a rastlıyor. Bunların ileri gelenlerinden Kekeç isimli biri asıllarının Türk olduğunu, zamanla bunu unuttuklarını söylüyor. O esnada tepeden bir "Aydınlı" (Yörük) iniyormuş. Oraya koyun yaylamaya gelen oymaklardan imiş ve tam bir zeybek kılığında imiş. Kekeç: Bak hoca, bu Aydınlı da beş on yıl sonra Kürt olur demiş."(12)
Sonuç
Bu yazının amacı; Kürtçe ya da Zazaca konuşan Aleviler'in etnik kimliğine ilişkin edindiğim fikirleri okuyucu veya dinleyici ile paylaşmaktır. Bu yazı şüphesiz konu ile ilgili tartışmalardan bir tanesidir. Ne ilktir ne de son olacaktır. Bu düşüncelere karşın kim nasıl dilerse kendini öyle ifade edebilir.
Alevi olan bir kimse Türk te olabilir, Arap ta olabilir Arnavut veya Kürt te olabilir. Bu yazıdaki amaç; Ülkemizdeki tarihsel ve sosyolojik gelişmelere koşut olarak Kürtçe ya da Zazaca konuşup kendini Türk ifade eden Alevinin kimlik tanımlamasını anlamaya çalışmaktır. Yoksa sosyolojik olarak bir kimse, Türk olup Aleviliği veya Sünniliği benimseyebileceği gibi, Kürt olan birisi de Aleviliği, Şafiliği , veya başka inancı benimseyebilir. Bu sosyolojik olarak mümkündür. Ama ülkemiz gerçeğinde, tarihsel olarak durum nasıl gelişmiştir. Alevi olup Kürtçe veya Zazaca konuşan insanlar neden kendilerini Türk diye ifade edebiliyor. Bu yazı bu soruyu düşünmeye yönelik bir çabanın sonucu olarak algılanmalıdır.
Bu satırların yazarı olarak, son on yıldır Alevi olup Kürtçe ya da Zazaca konuştukları halde kendilerini Türk olarak ifade eden Alevi yerleşmelerinin % 75 ini gezmiş, görmüş birisiyim. Örneğin; Erzincan'a bağlı Tercan, Çayırlı, Kemah, Üzümlü, Refahiye, Kemaliye'ye bağlı yaklaşık 400 Alevi köyünü gözlem amacıyla gezdim. Sivas'ın Zara, Hafik, İmranlı köylerini Malatya'nın Doğanşehir, Akçadağ, Kürecik, Hekimhan, Yeşilyurt ve bazı köylerini Adıyaman'ın bazı köylerini, Pazarcık ve Elbistan'ın bazı köylerini gezdim. Bu köylerde yaklaşık 1500 civarında insan ile görüştüm. Buna İstanbul-Şahkulu ve Karacaahmet Dergahlarında rastladığım Tunceli'li, Antepli, Maraşlı Alevi yaşlılarını da ekleyince bu rakam yaklaşık 3000 kişiyi buldu.
Kendileri Zazaca ya da Kürtçe'yi bildikleri halde hatta Türkçe'yi bozuk bir şive ile konuştukları halde bugün yaşı 60'ın üstünde olan ve kendisini Kürt ya da Zaza diye ifade eden yani Türk olmadığını ifade eden bir tek Alevi'ye rastlamadım. Kendisini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise son yıllarda Kürtçülük ve radikal sol rüzgardan etkilenen azınlık bir gençlik kesimidir. Bu kesimin savunduğu Kürt ya da Zaza kimliği ise tarihsel değil siyasi bir kimlik olarak kabul edilebilir. Bu genç kesimin anne, baba ve dedelerinin kendilerini Türk olarak ifade etmelerine karşı yönelttikleri eleştirel cevap ise; "asimile" olduklarıdır. O yaşlarda ben de kendimi Kürt sanıyordum. Çünkü annem Gümüşhane-Kelkit'li bir Türkmen köyüne mensup idi. Ama babam, dedem Tunceli- Ovacıklı idi. Babam kendisini Türk olarak ifade edince onun asimilasyon sonucu Zazalığı değil de Türklüğü savunduğunu düşünüyordum. Babam ise ısrarla 30 yıl boyunca bana kendilerinin Horasan'dan gelen Türkler olduklarını Zazaca'yı sonradan öğrendiklerini anlatmaya çalıştı. Ben babamın Kürt olsa idi asimile olamayacağını tam tersine Türk olduğu için asimile olduğunu Türk Tarihini, Osmanlı Tarihini ve Alevi Tarihini okuyunca öğrendim. Gerçekten ortada bir asimilasyon vardı ama bu benim iddia ettiğim gibi değil babamın iddia ettiği gibiydi. Çünkü Osmanlı Türkmen ve dolayısıyla Türkmenler de Alevi olduğu için Alevi karşıtı idi. Türkmenler canlarını kurtarmak için Osmanlı'nın ulaşamayacağı dağ köylerine çekilmişlerdi. İşte Kürtçe ya da Zazaca o zaman devreye girmiş. Osmanlı Kürt düşmanı değil Türkmen ve Alevi karşıtı imiş. Kürtler’in bırakalım asimile olmasını, korunup kollandığını görüyoruz.
Osmanlı'da özel mülk olmadığı halde, tüm mülk Allah adına padişahın olduğu halde, tımar sistemi olduğu halde bakıyoruz. Kürdistan'da özel mülkiyet var ve mülk babadan oğula geçiyor Hatta Kürt ağaları Osmanlı'ya yaptıkları yararlılıklar karşılığı fermanlarla mülk ediniyorlar Hem de o mülkler babadan oğula miras ile geçebiliyor.
Yani Osmanlı'da Kürt olmak avantaj. Celali ve benzer ayaklanmalarda canını kurtaran Türkmenler Kürt bölgesine sığınarak ve Kürtçe'yi öğrenerek canlarını kurtarıyorlar. Çünkü Türkçe bilenin "katli vacip"tir.
Dostları ilə paylaş: |