KÜRTLER
Kürtlerin etnik köken ve yapıları tam olarak açığa kavuşmamışsa da dilleri kuşkusuz İrani dillerinin batı koluna dahildir. Bu dil, Farsça’dan sonra, batı İrani dillerinin en önemlisi sayılır.
Ortaçağ Kürt edebiyatı 11. ve 18. yüzyıllar arasında Kurmanci lehçesi esasında Botan, Hakkari, Behdinan ve Bitlis’deki yerel feodal hanlıklar döneminde gelişmiştir. Kürt edebiyatının düşüşü 18. ve 19. yüzyıllardan başlar. Bundan sonra edebi merkez daha güneye, Kuzey Irak’a kayarak Süleymani ve Mukri gibi ağızlar, edebi Kürtçe’nin temeli oluşturmuşlardır.Bu ağızlar, Sorani lehçesine dahildir.
Kürtçe’nin eski İrani Med dilinin devamı olduğu savı kanıtlanmamıştır. Med dilinden günümüze herhangi bir yazılı yapıt ulaşmamıştır.
Kürtçe; Farsça, Arapça, Türkçe ve Ermenice’nin etkisi altında kalmış ve Farsça gibi Beluçca ile Peştuca’nın tersine önemli fonetik değişikliklere uğramıştır.
Kürtler İran’ın kuzeybatısı ve bugünkü Irak topraklarında kısa süreli bağımsız krallıklar kurabilmişlerse de; bu devletçikler Türklerin kurduğu devletlerin tersine bütün İran’a yayılmamış kısa süreli bölgesel güçler olarak kalmışlardır.
854 yılında Hezbani aşiretine bağlı Revvadi boyundan Muhammed İbni Şeddad, Azerbaycan’da Kürt Şeddadi devletini kurmuşlardır. Revvadiler Devin-Kürtlerindendi. Revvadiler, Azerbaycan’da Kürt Revvadi devletini kurmuşlardı.
Kürtler soy ve dini inançtan ziyade dil birliği arasında sınıflandırılmış bir halktır. Kürtler hiçbir zaman kendi bağımsız ve birleşik devletlerini kuramamış ve komşu devler ve halklar, Kürtlerin bağlı olduğu aşiret yapısını böyle bir şeyin gerçekleşmesini önlemek için başarıyla kullanabilmişlerdir. Kürtlerin birleşik bir siyasi birim kuramamalarından bu aşiret zihniyeti rol oynamıştır.
Genelde orta boylu, siyah ve dalgalı saçlı, siyah gözlü, buğday veya esmer tenli olan Kürtlerin ırksal kökeni ve yapısı açıklık kazanmamıştır. Kesin olan, Kürtlerin çok eski dönemlerde, bölgede yaşayan yerli halklarla buraya daha sonra gelen Sami, İrani ve Türki dilli topluluklarla iyice karışmasıdır. Fakat dil açısından İrani öğe, ötekilere üstün gelmiştir.
Kürtler ve onlara benzer adlar taşıyan topluluklarla ilgili ilk bilgilere M.Ö.3000 yıllarında Çince metinlerde rastlanmaktadır. İrani ve Yunanlar arasındaki savaşları anlatan Ksenefon, Anabasis adlı kitabında (M.Ö. 400 yılında) Kürtler ve bölgelerinde, eski çağ Ermeni yazarlar Karduk, Süryani metinler Qardu ülkesine ve 6.yy Pehlevi metinleri Çoban Kürtlere değinmişlerdir. Mezopotamya’nın eski imparatorluklarında Kürt sözcüğüne benzeyen adlar taşıyan dağlı aşiretlere çok değinilmiştir.
Kürtlerin genellikle Guti’lerin devamı oldukları iddia edilmektedir. Bunların bölgede yaşayan Lulubi (Lulu), Hurri, Asuri, Urartu, Med vs. ile karıştıkları kesindir. İrani Sasani ve hatta İslami dönemden uzun süre sonra dahi, Kürt aşiretlerine Rem denmiştir. Kürt sözcüğü ise belirli bir etnik grup adı olmaktan ziyade göçebe, çoban ve dağlı anlamlarında kullanılmıştır. Bugünkü Mazenderanice’de Kürt kelimesi Çoban anlamında kullanılmaktadır.
Kürtler yakın tarihlerde komşu halklar Azeri, Türkler, Ermeniler, Samilerden Arami, Arap, Yahudi, Asuri ve İranilerden Lek, Lor vs. ile karışmış ve karışmaktadır.
Çeşitli gruplardan oluşan Kürt Sencabi aşireti arasında Sofu, Hüsrev, Kolkol, Aliveli vs. gibi Irak’tan gelen Kürtlerin yanı sıra Siminved, Celilvend, Surheki gibi etnik Lekistan kökenlilerde vardır. Bazı araştırmacılar Sencabileri bir bütün olarak Lek kökenli sayar.Sencabilerden Baki aşireti kendilerini Arap soyundan kabul eder. Kelhar Kürtleri kendilerini Yahudi Ruham veya Nebukednesr soyundan sayar. Bunlara çok sayıda İbrani isme rastlanmakta ve fizyotip olarak Yahudilere benzedikleri söylenmektedir.
Tarihte Azerileşmiş Kürtler olduğu gibi Kürtleşmiş Azerilere de çok rastlanır. Azerbaycan Sehend bölgesinde Azeri Balkanlı boyunun Kürt kökenli olduğu ileri sürülmüştür. Azerbaycan’ın Sulduz bölgesinde Azeri Karapapak aşiretinden bir kısmı Kürtleşmiştir. Kürt Gelbağı aşiretinin Kürtleşmiş Azeri olduğu bilinmektedir.
Kürtler 7. yy.’da Araplarca, Müslüman olmuşlardır. Günümüzde İran Kürtlerinin çoğu Sünni Müslüman’dır. Geriye kalan kısmı ise Şii mezheplerine inanır. Revanser’den İlam’a dek yerleşen Kürtler Caferidir. Kelhar ve Sencabi aşiretleri ile Horasan Kürtleri Şii’dir. Kirmanşah ve İlam’da yaşayan Kürtlerden bir kısmı (özellikle 300.000 Gurani) aşırı Şii Ehl-i Hak mezhebindendir. İran devletince bu mezhep İslam dışı olarak tanınmıştır. Horasan Kürtleri, Türk Azeri kültürünün etkisi altındadır.
Eski İslami kaynaklarda bütün Kürt, Lor, Lek ve Guran dillerini konuşan aşiretlere Kürt denmişse de, günümüzde dil temel alınarak ve bağlı olduğu aşiretlere bakılarak,İsimleri sayılan halkların hepsi ayrı bir millettir.
Lorca, Farsça ile Kürtçe arasında geçit aşamasını teşkil eder. Farsça ve Lorca Orta İranice’nin (M.Ö. 3. yy.-M.S. 9.yy.) devamı sayılır. Bazı dilciler, Lorca’nın bin yıl önce Farsça’dan ayrıldığını savunurlar. İrani dillerinin güney batı koluna dahil diller ve bu arada Lorca, eski İrani Perslerin topraklarında konuşulmaktadır.Halbuki İrani dillerin kuzeybatı grubuna dahil diller ve bu arada Kürtçe, eski İrani Medlerin topraklarında yayılmışlardır. M.Ö 3.yüzyıla dek Med ve Pers bölgelerinin dilleri arasında önemli fark yokmuş. Kürtçenin, Lorca, Beluçça ve Gilekçe gibi son iki bin yılda oluştuğu düşünülmektedir.
Kürtçe ve Lorca ortak kökene sahip olmalarına rağmen, Lorca Kürtçe’nin herhangi bir lehçesi değildir. Lekçe, Kürtçe’nin özellikle İlam ve Kirmanşah eyaletlerinde konuşulan güney lehçeleri ile Lorca arasında geçit bir dildir. Lek dili, Kürtçe’nin güney lehçelerine, Lorca da Farsça’ya benzerlik göstermektedir. Günümüzde Kürtçe ve Lorca dilleri kesinlikle iki ayrı fakat akraba dil sayılırlar. Öte yandan Lorca ve Lekçe arasında da çok büyük farklılıklar vardır. Eskiden Kürt kelimesi, çoban ve göçebe anlamlarında bütün batı İrani kabileler örneğin Kürt, Lor, Lek, Guran ve Zazalar için kullanılmıştır.
Lekçe, Kürtçe’nin güney lehçesi olan Kelhori ve Kermanşahiye çok yakındır. Fakat kuzeye, ilerledikçe Kürt ve Lekler arasında dilsel ve kültürel farklılıklar birbirinin dilini anlamayacak kadar artmaktadır. Lekçe, Guranca’ya da yakındır. Lekçe gibi Guranca’da kesinlikle Kürtçe’nin bir lehçesi değildir. İran’da Leklere genelde Lor denilse de, Lorca ve Lekçe iki apayrı dildirler. Lekçe Kuzey İrani dillerden olup Kürtçe’ye daha yakın olduğu halde, Lorca güney İrani dillerdendir ve Farsça’ya daha yakındır. Lekler ve Kürtler arasında kesin sınırları çizmek çok zordur. Leklerle, İlam Kermanşah eyaletleri Kürtleri arasında önemli kültür ve dil yakınlığı vardır. Leklerin büyük çoğunluğu Şiiliğin Ehl-i Hak mezhebine mensuptur.
Guranlar, Kürtlerin arasında yaşayan fakat Kürtçe’den ayrı bir İrani dili konuşan halktır. Guranca, Kürtçe’ye yakın olmakla birlikte ayrı bir dildir. Lekçe ve Zazaca’ya daha yakınlık göstermektedir. Guran’ların hepsi, Şiiliğin Ehl-i Hak mezhebindendir. Bu mezhep,Türkiye’deki Aleviliğe benzemekle birlikte, Hz. Ali merkezi konumda olmayıp, kendilerine ait tanrılaştırılmış Sabak adlı şeyhleri bulunmaktadır. Guranca’ya Awramani dili de denilmektedir. Guranca, Kürt lehçelerinden Soranice’yi önemli oranda etkisi altına almış ve Kurmanci lehçesini konuşanlar tarafından anlaşılmasını önleyecek ölçüde bu lehçeyi değiştirmiştir.
BENİM KÜRTLERİN KÖKEN TAHMİNİM
Kürtlerin atalarının, Turani kavimler olarak Zağros dağları bölgesine gelmesi M.Ö. 2.yüzyılda İskitler ile başlamış, M.S. 3. ve 4. yüzyılda Hunlar ile sürmüştür. M.S. 226 yılında güçlü Sasani İmparatorluğu’nun kurulması ile Orta Asya’dan gelen Turani kavimlerin akınları kesilmiş ve Zağros dağlarındaki Turani kavimler burada bulunan İrani kavimler ile karışmaya başlamış, törelerini unutmamakla birlikte dillerini değiştirmeye başlamışlardır. Zağros dağlarında yerleşik bulunan İrani kavimler Lor ve Lek’ler ile karışarak büyük ölçüde böylelikle ırk ve dil değişimine uğramışlardır. Bunun sonucunda günümüzün Kürt halkının ilk tohumları atılmıştır. Zağros dağları Mezopotamya’nın doğu sınırı olması nedeniyle, çok sayıda Bizans- Sasani savaşına sahne olmuş ve bu savaşlar Kürtlerin dağlarda yerleşmesine yol açmıştır. Ayrıca Sasani İmparatorluğu’nun gücü nedeniyle İran kültürü’nü almaya başlamışlar ve kendilerini Bizans’a karşı Fars asıllı Sasanilerden saymışlardır. Dil yapılarını değiştirmekle beraber dillerinde bulunan eski Türkçe kelimeleri kullanmaya devam etmişlerdir. Kürtlerin en saygı duyduğu, Medlerin Kürtlerin ataları olduğu tezini ilk ortaya atan kişi ünlü Kürdolog V. Minorsky’nin 1900 lü yılların başındaki tespitine göre 8378 kelimeden oluşan Kürtçe sözlükten kelimeleri menşe itibarıyla tasnif etmiş ve ortaya aşağıdaki tablo çıkmıştır:
3080 kelime Eski Türkçe (Göktürkçe-Oğuzca)
2230 kelime Farsça
370 kelime Pehlevi Farsçası
2000 kelime Arapça
220 kelime Ermenice
108 kelime Keldanice
60 kelime Çerkesçe
20 kelime Gürcüce
300 kelime menşei belli olmayan (Kürtçe)
Sasani İmparatorluğu’nun 651’de yıkılmasından sonra Araplar ile temas da bulunmuşlar ve Müslüman olduktan sonra da din vasıtasıyla dillerine Arapça kelimeler girmiştir. Kürtçe’de ki erkek dişi zamirleri Farsça’daki gibi değil Arapça’daki gibidir. Kürtler, Araplar ve Türkler vasıtasıyla kuzeye doğru Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır. Kürtlerdeki aşiret yapısı da Araplardan geçmiştir. Kürtlerin ayrı bir halk olarak oluşumunu tamamladıktan sonra Anadolu’ya gelişleri Selçuklu Türkleri ile birliktedir. Fakat Kürtlerin güçlü aşiret yapısı ve Osmanlı devlet siyaseti olan Alevi-Şii Türkmen’e karşı Sünni Kürt’ü tutması nedeniyle, doğu Anadolu’ya yerleşen Oğuz Türkleri Kürtleşmiş ve Kürt-Türk karışımı sonucunda Kurmanç Kürtleri ortaya çıkmıştır. Doğu Anadolu’ya, Kuzey Irak ve Kuzeydoğu Suriye’ye yerleşen Türkmen köylüleri özellikle Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra kendilerini yalnız ve savunmasız hissetmişler ve Kürtlerin güçlü aşiret yapıları sayesinde kendilerini korumaya almışlar ve onlara katılmak zorunda kalmışlardır. Bu sayede Aşiret ağasının dili olan Kürtçeyi konuşmaya başlamışlardır. Fakat burada Türkmen köylülerinin dili olan Oğuzca, Kurmanç Kürtçesini etkilemiş ve daha güneyde yaşayan Sorani Kürtleri ile aralarında birbirlerini anlayamayacak kadar lehçe farkı oluşmuştur.
Elegeş yazıtı 650’li yıllarda yazılmıştır. Bazı milliyetçi yazarların iddia ettiğine göre bu yazıttaki KRT kelimesi aslında Kürt değildir. Kürt çevriminin yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Orada ‘’Min körtül kan Alp Urungu’’ yani ‘’ Ben kuvvetli han Alp Urungu’’ yazmaktadır. Elegeş yazıtının 8. satırındaki K(ÖÜ)RTLKN (Orhun abecesinde Ö ve Ü sesleri aynı harfle ifade edilir) harflerinden oluşan üç sözcük gösterilmiştir. ‘’ KÜRT El KaN’’ yani ‘’Kürt Eli Hanı’’ şeklinde okunarak ileri sürülen bu görüş yanlıştır. Doğru okunuş ‘’KÖRTüL KaN’’ yani ‘’Kuvvetli (kudretli, şiddetli) Han’’ anlamında olduğu aşikardır. Kuvvetli, şiddetli manasındaki körtül sözü eski Türkçe sözlüklerde geçmektedir. (Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Şubat 98 112. sayı, sayfa 231)
Ayrıca Kürtler kendilerine Kürt dememişlerdir. Bu ismi onlara komşuları vermiştir. Aynı son dönemlerine kadar Osmanlılarda olduğu gibi, Osmanlılar kendilerine Türk dememişler fakat komşuları tarafından hep Türk diye hitap edilmişlerdir. Kürt kelimesi Hazar denizinin güneyinde konuşulan Mazenderice’de Çoban anlamına gelmektedir. Araplar Kürd’ün çoğulu (Kürtler) olan Ekrad kelimesini kullanmışlar fakat bu kelime aynı dili konuşan insanlar için değil, dağlarda konar-göçer olarak yaşayan yerleşik tarıma geçmemiş ve hayvancılıkla uğraşan insanlar için kullanılmıştır. Buradan çıkan sonuç, Kürt halkının adının bir Türk boyunun adı olarak değil, dağlarda konar-göçer olarak yaşayan çobanlık yapan insanların adı olarak çıkmış olmasıdır. Zaten önemli olan kişinin kendini kabulüdür. Kürtler kendilerini ayrı bir millet olarak görmektedirler. Kürtçe de ayrı bir dil olarak bir halkın anlaştığı dildir. Doğumuzdaki Kürtlerin geçmişine benzeyen, batımızda yaşayan Bulgarlar vardır. Bulgarlar’da aynı Kürtler gibi Orta Asya kökenli ve Oğuz soyundandır. Fakat Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Tuna havzasına yerleşen Bulgarlar buraya geldiklerinde bozkır yerine sulak ovalar ve bataklıklar ile karşılaşmışlar ve kendi benliklerini yitirerek Slavlara karışmışlar, dilleri de Slavca’nın bir kolu olmuştur. Şu anda Bulgarlara Türk diyemiyorsak, Kürtlere de Türk’tür diyemeyiz. Onlar tarihin sayfaları içinde ayrı bir millet haline gelmişlerdir.
Kürtlerin bir kökeni var mıdır, yok mudur? İki tarafa göre de Kürt tarihi kitapları okudum ama hala beni tatmin edici bir gerçeği bulamadım. Kürt milliyetçileri tarihte Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan her halkı kendilerinin atası olarak kabul ediyor olabilirler. Sormak gerekir, Kürtçe kendine özgün bir dil midir? Niye başka dillerde olduğu kadar makul sayıda yabancı kelimeden çok daha fazlası var? Bütün dünyanın kabul ettiği tarih, gerçek tarihtir ancak. Masa başında ispattan yoksun tarih yazılmamalıdır. Kürtlerin kökeni, benim yazdığım gibi birkaç gerçek veriye dayanarak hep varsayımdır, tahmindir. Zaten dillerindeki kelimelerin menşeine bakarak ancak bu kadarı olabilir kanısındayım.
Kaynaklar:
1. Ethem XEMGİN. Kürdistan Tarihi. Doz Yayınları.
2. Rafael BLAGA. İran Halkları El Kitabı.
3. Ali Tayyar ÖNDER. Türkiye’nin Etnik Yapısı. Pozitif Yayınları 2002
Dostları ilə paylaş: |