Bibliyografya :
Sa"d b. Abdullah el-Kummî, el-Makâlât ve'l-fı-rak(nşr. M. Cevâd Meşkûr). Tahran 1963, s. 102-106; Nevbahtî. Fira/cu 'ş-Şîea, s. 90-93; Eş'arî. Makâtat (Ritter), s. 17-31; Küleynî, el-Uşûlmi-ne7-/fâ/î(nşr. Ali Ekberel-Gafiarî), Tahran 1388, I, 328-343, 525-535; a.mlf.. er-Rauza, Tahran 1381, s. 80; Nu'mânî. Kİtabü't-Ğaybe, Tahran 1318, s. 2-4 vd., 39-69, 74-79; Keşşî. er-Rİcâl, Bombay 1317, s. 165, 390-391; İbn Bâbeveyh. Kemâlii'd-dîn ue ta/nâmü'n-nı'me (nşr. Ali Ek-ber e!-Caffârî). Kum 1405, I, 2-3; II, 503, 516; a.mlf., Rİsâletü'l-İ'tikadâLi'l-İmâmiyye: Şiî-İmâmiyye'nİn İnanç Esasları (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1978, tür.yer.; Şeyh Müfîd. Euâ'ilü.'1-makâlât (nşr. Abbas Kulî Çerendâbî), Tebriz 1363-64;a.mlf.. Kitâb al-lrshâd(trc. I. K. A. Howard). London 1981, lür.yer.; Bağdadî, el-Fark (Abdülhamîd), s. 53, 54-72; Şerif el-Mur-tazâ. el-Fuşülü'l-muhtâre, Necef 1360, II, 111; EbûCa'feret-Tûsî, K((â6ü7-Ğaybe(nşr. İbadullah Tahrânî- Ali Ahmed en-Nâsıh), Kum 1411, s. 105-106, 127-156. 345-415; Şemseddin İbn Tolun, et-E'immetü'l-hnâ'aşer (nşr. Selâhaddin el-Müneccid], Beyrut 1377/1958, tür.yer.; Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Mu.htaşarü't-TuhfeÜ'1-lsnâ-'aşeriyye (trc. Gulâm Muhammed b. Muhyiddin b. Ömer, nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), İstanbul 1396/1976, s. 193-200; D. M. Donaldson, The Shi'ite Relİgton, London 1933, tür.yer.; H. Cor-bin. History oflslamİcPhilosophy, London 1933, s. 31-73; a.mlf., En islam Iranien, Paris 1971-72,1-1V; J, N. Hollister. TheShl'aoflndia, London 1953, s. 24-194; M. Cevâd Mağniyye. Ma'a'ş-ŞÎ'ati'l-İmâmiyye{eş-Şl'afİ'l-mîzân içinde), Beyrut 1956, s. 427-447; Seyyid Muham-med Ali, Hulefa'ü'r-Resûl el-İşna'aşer, Kerbe-lâ 1382/1962, tür.yer.; Ali M. Ali Duhayyil, et-İmâm el-Mehdî, Necef 1385/1966, tür.yer.; Ne-bîle Abdülmün'im Dâvûd, rieş'elü'ş-Şi'ati'l-İmâ-miytje, Bağdad 1968, tür.yer.; Hamid Algar, Re-Ugion and State in Iran, 1785-1906: The Role of ulama in the Qajar Period, Berkeley 1969, tür.yer.; Hüseyin Mîrca'ferî, Safeuîler Devrinde İran Kültür ve Medeniyeti (doktora tezi, 1972), İÜ Merkez Ktp., nr. 9030; M. M. Mazzaouj. The Origins of the Safaıvİds, Wiesbaden 1972, tür.yer.; M. Husayn Tabâtabâi, The Shi'iteİslam (tre. Seyyed Hossein Nasr), New York 1975, s. 211 -215; A. Hairi. Shi'ism and Constitutional-isminlran.Leiden 1977; S. H. M. Jafri. Ttıe Origins and Early Devetopment ofShi'a islam, London ]979;Âyetulları Humeynî, İslam Fıkhın-da Devlet (trc. Hüseyin Hatemi), İstanbul 1979, s. 51-66; A. K, S. Lambton, Slate and Government in Medieval İslam, New York 1981, s. 264-287; J. M. Hussain. TheOccultationofthe Twelfth imam, Cambrîdge 1982, s. 79-126; Marımûd Şâkir. Sükkânü'l-'âlemi'l-İslâmî.Bey-rut 1403/1983, s. 25; Ethem Ruhi Fığlaiı, İmâ-miyyeŞîası, İstanbul 1984,tür.yer.; M. Momen. An Introduction toShi'a İslam, London 1985, s. 109, 161-184, 282; W. Madelung, "Authority in TVvelver Shiism in Üıe Absence of the imam", Religious Sclıoo! and Sects in Medieoal İslam, London 1985, s. 163-173;S. A. A. Rizvi. A Socİo-Inteüectuai History of the Isnâ 'Ashari Shi'İs in Indİa, Canberra 1986, [-11; a.mlf. - N. Q. King. "SomeEastAfricanlthna-asheriJamaats (1840-1967)", Journal ofReligîon in African, V, Lei-den 1973, s. 12-22; Mustafa Öz, İmamlyyeŞi-asmda Ontkinci İmam ue Mehdi İnancı, İstanbul 1995, s. 43-67, 72-77; E. Kohlberg, "From Imamiyye to Uhnâ-'ashariyya", BSOAS, XXX1X(]976), s. 521-534; Cl. Huart, "İsnâAşe-riye", M, V/2, s. 1124-1125; S. H. Nasr. "Ithnâ cAşliariyya", El2 (İng.). IV, 277-279; Ziya Musa Buniyatov. "Azerbaycan", DİA, IV, 317;AbduIa-ziz Sachedina. "itnâ 'Asharîyah", TheOxford Encyclopedia of Modern Istamic World (ed. I. L. Esposıto), Oxford 1995, [][, 346-349.
Kelâm.
Siyasî anlamda Ali yanlısı olan zümreler ilk zamanlarda, bizzat Hz. Ali tarafından reddedilen aşın fikirlere sahip bir kesim hariç dinî inanç ve düşüncelerinde farklı anlayışlar taşımıyordu. Ancak Emevîler'in ve ardından Abbâsî-İer'in Ehl-i beyt aleyhine yürüttüğü politikalarla giderek gruplaşmalar başlamış, hilâfetin Hz. Ali ve evlâdına ait olduğu fikri etrafında birçok grup zuhur etmiş, başta yönetimle ilgili hususlar olmak üzere çeşitli düşünceler geliştirilmiş ve bunların dinî prensiplerle ilişkilendirilmesine çalışılmıştır. Muahhar İsnâaşerî müellifleri tarafından fırkanın ilk dönem kelâm-ıları olarak takdim edilen II. (VIII.) yüzyılda Zürâre b. A'yen, Hişâm b. Hakem, Isâ b. Ravza, Hişâm b. Salim el-Cevâlikî; III. (IX.) yüzyılda FazI b. Şâzân, Dâvûd b. Esed b. A'fer, İsmail b. Muhamrned el-Mahzûmî gibi âlimler yetişmiş 254 bunlar, ulûhiyyet meseleleriyle birlikte kader ve imamet gibi konularda eserler kaleme almışlardır. Ancak bu âlimler itikadî problemlerle ilgili meselelerde fikir birliği içinde olamamış, belirli bir inanç sistemi oluşturamamış ve bir kelâm yöntemi belirleyememiştir. Dönemin mezhepler tarihi kaynaklarında Râfiziyye adıyla da anılan fırka Eş'arî'nin belirttiğine göre ilk yıllarda meselâ Allah'ın cismi olup olmadığında altı, ilâhî sıfatlarda dokuz, Allah'a bedâ isnadında üç, Kur'ân-ı Kerîm'in mahlûk olup olmadığında iki, kulların fiilleri konusunda üç, Allah'ın iradesinde dört, istitâat meselesinde yine dört gruba ayrılmıştır.255 Mutezile âlimi Hayyât, gruplardan bahsetmeksizin hâkim anlayışı ifade etmek üzere Mutezile ile teması olan pek az sayıdaki âlim hariç Râfizîler'in antropomorfik bir tanrı telakkisine sahip olduklarını, Allah'a suret, hareket, sükûn, yaklaşma, uzaklaşma ve hacim nisbet ettiklerini kaydetmiştir. Ona göre bu grup kader meselesinde cebri bir anlayışa sahip olmuş, Kur'an'da ziyade ve noksanlık bulunduğunu ileri sürmüş, siyasî hususlarla ilgili olarak da Resûl-i Ekrem'in açıkça Hz. Ali'yi halife tayin ettiğini, ashabın büyük çoğunluğunun Hz. Peygamber'in bu sözünü yerine getirmeyerek günaha girdiğini iddia etmiştir.256 Hayyât ve Ebü'l-Hasan el-Eş'arî gibi müelliflerin ilk dönem İmâmiyye âlimleriyle ilgili verdikleri bilgilerde, hilâfetin Ali ve çocuklarına ait olması gerektiği ortak düşüncesi dışında gerek ana hatlarıyla imamet nazariyesi gerekse itikadî konularda bir açıklık olmadığı görülmektedir.
İsnâaşeriyye, III. (IX.) yüzyılın son çeyreğinden başlayarak IV. (X.) yüzyılda kendisini diğer gruplardan ayıran on iki imam anlayışını ve sonuncusunun mehdî olup gaybete çekildiğini ortaya koymak üzere çeşitli deliller geliştirmiştir. IV, (X.) yüzyılın önde gelen kelâm âlimleri Muhammed b. Bişr el-Hamdûnî, Muhammed b. Kasım el-Bağdâdî, Hasan b. Mûsâen-Nevbahtîve Ebû Sehl İsmail b. Ali en-Nev-bahtî gibi müellifler hem inanca hem de siyasî konulara yönelik çalışmalar yapmışlardır.257 Şüphesiz bunların arasında Nevbahtî ailesinin özel bir yeri vardır. Mutezile kelâmcılanyla münasebet halinde bulunan ve onların rasyonel metotlarından yararlanan Ebû Sehl ile yeğeni Hasan b. Mûsâ imameti nübüvvet bahsi içinde ele almış, öte yandan gaybet doktrinini muayyen bir sisteme oturtmaya gayret etmiştir. Ayrıca bu yüzyılda, eskiden beri toplanmaya çalışılan imamların sözleri Küleynî tarafından yeniden derlenmiş ve büyük bir koleksiyon oluşturulmuştur. el-Kâfî adındaki bu koleksiyonun ilk kitabı olan eî-Uşûl mine'1-Kâfî inanç konularına ait rivayetlere tahsis edilmiş olup burada dinin usulü tevhid ve hüccet şeklinde ikiye ayrılmış, tevhidle ilgili olarak Allah'ın varlığı, O'nun ancak Kur'an'da kendisine nisbet ettiği isimlerle anılabileceği, O'nu görmenin imkânsızlığı, irade ve meşîeti-nin diğer fiilî sıfatlar gibi hadis olduğu, O'na cisim ve suret izafe edilemeyeceği gibi rivayetler aktarılmış, ardından kader ve kaza konularına geçilmiştir. Hüccet bölümünde ise peygamberliğin gerekliliği, Hz. Peygamber'in vefatından sonra Allah'ın hüccetinin imamlar olduğu kaydedilmiş, onların dönemlerinin en faziletlisi kabul edildikleri, özel bilgiyle donatıl-mışlıklan gibi sıfatlan ve on iki imamla ilgili naslar sıralanmıştır. Ayrıca eserde İmametin İslâm'ın esaslarından biri olduğu (II, 33) ve Kur'ân-ı Ke-rîm'de eksikler bulunduğu yolundaki rivayetler nakledilmiştir. Küley-nî'nin eseri, çelişkili rivayetler içermesi ve Kur'an'ın korunmuşluğuna halel getiren yaklaşımlara yer vermesi gibi sebeplerle hem eleştirilmiş hem de yetersiz sayılmış ve aynı asrın son çeyreğinde vefat eden Şeyh Sadûk Risâlelü'l-i'tikâdât adlı eserini kaleme almak zorunda kalmıştır. Henüz aklî istidlallere yer verilmeyen eserde belli başlı inanç konularıyla ilgili rivayetler farklılıklardan arındırılarak ve genellikle Mu'tezilî anlayış paralelinde aktarılmıştır. Kitapta nübüvvet konusu üzerinde durulurken peygamberlerin ve imamların masumiyetine temas edilmiş, Kur'an'da ziyade ve noksanlık bulunmadığı bilhassa belirtilmiştir.
İsnâaşeriyye inancı, Şeyh Sadûk'tan sonra Öğrencisi Şeyh Müfîd ve Şerîf el-Murtazâ tarafından bir sisteme kavuşturulmaya çalışılmıştır. Şerîf el-Murtazâ'nın talebesi Ebû Ca'fer et-Tûsî, fırkanın en sistematik kelâm eserlerinden biri olan el-İktişûd îîmâ yetecallaku bi'l-icti-köd'ı kaleme almış, daha sonraki asırlarda Nasîrüddîn-i Tûsî, İbnü'l-Mutahhar el-Hillî, Kutbüddin er-Râzî gibi fırkanın önde gelen kelâmcilan yetişmiştir.258 Safevîler'in İran'da iktidara gelmesiyle ilmî bakımdan yeniden gelişme gösteren İsnâaşeriyye kelâmı genellikle önceki eserlerin şerh ve hâşiyele-riyle devam etmiş, inkarcı akımların etkili olmaya başladığı dönemlerden itibaren bunları reddetmeye yönelik eserler yazılmış, İran devrimi öncesinde ve sonrasında Ali Şeriatı ve Murtazâ Mutahharî gibi fırkanın itikadî ve siyasî konulardaki görüşlerini modern söyleme uygun şekilde ifadelendiren müellifler yetişmiştir.
İsnâaşeriyye kelâmı sistemli hale geldikten sonra usûlü'd-dîn tevhid. adi, nübüvvet, imamet ve meâd olmak üzere beş, bazan adi ile tevhid ve imametle nübüvvet birleştirilerek üç esas halinde ele alınmıştır. İmametin müstakil bir iman esası olarak kabul edilmesinin müslü-manların çoğunluğunu iman dairesinin dışında tutmak gibi bir sonuç doğurduğunu düşünen yakın dönem Şiî kelâmcı-ları usûlü'd-dîn ve usûlü'l-mezheb ayırımına giderek tevhid, nübüvvet ve meâ-dın usûlü'd-dîni, adi ile imametin usûlü'l-mezhebi teşkil ettiğini belirtmişlerdir.
1. Tevhîd. Klasik eserlerde Mu'tezile'-ye paralel olarak daha çok hudûs delili, sonraları ise Ehl-i sünnet kelâmında kullanılan öteki delillerle Allah'ın varlığı ispat edilmiş, tevhidin "Allah'ın sıfatlarının zâtının aynı olduğu" anlamına geldiği belirtilmiştir. İlâhî sıfatlarla ilgili olarak değişik gruplandırmalar yapılmışsa da çoğunlukla sübûtî ve selbî ayırımına gidilmiştir. Buna göre Allah'ın sübûtî sıfatları kâdir-i muhtar, alîm, hay, mürîd ve kârih, müdrik, kadîm ve baki. mütekellim, sâdık olmak üzere sekiz, selbî sıfatlan ise birleşik olmama, cisim, araz ve cevher olmama, hadislere mahal teşkil etmeme, görmeye konu teşkil etmeme, şeriki bulunmama, sıfatları zâtına mugayir olmama, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmama olmak üzere yedi olarak gösterilmiştir.259 Rü'yetullahın nefyi, sıfatların zâtın aynı olması ve fiilî sıfatların hadis oluşu konularında Mu'tezile ile aynı görüşe sahip bulunan İsnâaşeriyye tasavvuftan da etkilenerek tevhidi zatî, sıfâtî, fiilî ve iba-detî gibi gruplara ayırmış, bilhassa imamlara karşı gösterdiği aşırı tazim dolayısıyla Vehhâbîler'ce tevhîd-i ibâdete aykırı hareket ettiği gerekçesiyle müşriklikle suçlanmasının ardından tevhidin bu yönüyle ilgili yeni açıklamalar getirmiş ve imamlara saygının Allah'a ibadet etmeye yaklaştırma vesilesi olduğunu belirtmiştir.260
Öte yandan günümüz âlimleri, dinle siyaset arasındaki ilişkinin tevhide yönelik olduğunu söyleyerek tevhid kategorileri arasına tevhîd-i taknîn ve tevhîd-i teşri' gibi bölümler eklemişlerdir.261
2. Adi. Erken dönemlerde kaza ve kader konularıyla ilgili olarak birbirine zıt görüşler ortaya koyan İmâmiyye, iradî fiillerin yaratıcısının Allah olduğu şeklindeki cebir anlayışının gelişmesi karşısında bunu, başta Hz. Hüseyin'in katilleri olmak üzere zalimleri aklama niteliği taşıyacağını düşünerek reddetmiş ve giderek Mu'tezile'nin ad! prensibini benimsemiştir. Adli Mu'tezile gibi "Allah'ın hasen olanı yapması, kabih olanı terketmesi" biçiminde tanımlayan İsnâaşeriyye kelâmcıları 262 bu inançla ilgili olarak hüsün ve kubhun aklîliği, iradî fiillerin kullar tarafından yaratıldığı, hidayet ve sapıklığın kulların iradeleri dahilinde bulunduğu gibi konularda genellikle belirtilen mezhebin çizgisini devam ettirmişlerdir.
3. Nübüvvet. İsnâaşeriyye kelâmcılan-na göre peygamber göndermek, lutfu açısından Allah'a vaciptir. İlki Âdem, sonuncusu Hz. Muhammed olmak üzere 124.000 peygamber gönderilmiştir. Peygamberlerin nübüvveti onlara verilen mucizelerle gerçekleşir. Peygamberler mutlak masum olup hayatlarının her döneminde kusur ve hatalardan uzaktırlar. Ayrıca onlar zamanlarının en erdemli ve en bilgili fertleridir. Hz. Muhammed'in en büyük mucizesi Kur'ân-ı Kerîm'dir. Vaktiyle Kur'an'ın sıhhati konusunda farklı anlayışlara sahip olan fırkada 263 daha sonra yaygınlaşan hâkim anlayış, mevcut Kur'an'ın Hz. Muhammed'e indirilen mushaf olduğu ve onda herhangi bir değişikliğin bulunmadığı şeklindedir.
4. İmamet. Başlangıçta Hz. Ali lehine siyasî bir tercih olan imamet anlayışı, gruplaşma sürecinde dinî prensiplerle ilişkilen-dirilip bir taraftan dinde merkezî bir konuma getirilirken bir taraftan da gelişen siyasî olaylar çerçevesinde olgunlaştınimaya çalışılmış, III. (IX.) yüzyılın son çeyreğiyle IV. (X.) yüzyılın ilkyansında hemen hemen son şeklini almıştır. Buna göre. "bir kişinin Peygamber'i temsüen din ve dünya işlerini yürüttüğü umumi başkanlık" olarak tanımlanan imamet nübüvvetin uzantısı sayılmış, imam nasbetmenin Allah'a lutfu dolayısıyla vacip olduğu belirtilmiş, imamlara vahiy alma keyfiyeti hariç nebîlere verilen seçilmişlik, ismet, efda-liyet ve mucize göstermek gibi bütün sıfatlar yüklenmiştir. Peygamber'den sonra bu sıfatların Hz. Ali'de toplandığını ileri süren İsnâaşeriyye kelâmcıları onun ilk İmam olduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre peygamberlerin masum oluşuyla ilgili bütün deliller imamların masumiyeti için de geçerlidir. Ancak masumiyet gizli bir sıfat olup Allah'ın bildirmesiyle açığa çıkacağından Ali'nin imametine dair birçok nas bulunmalıdır: nitekim İmâmiy-ye'nin hadis kaynaklarında bu hususta tevatür derecesine çıktığı ileri sürülen rivayetler yer almaktadır.264 Diğer taraftan fırka âlimleri, imamet için önemli bir vasıf olarak saydıkları efdaliyetin Hz. Ali'de gerçekleştiğini kaydetmiş, onun karşısında yer alan ilk üç halifenin Hz. Ali'nin çok dûnunda kaldığını söylemişlerdir. Bu sebeple ilk üç halifenin imametini bâtıl gören bu âlimler imametin Hz. Ali'den sonra oğlu Hasan'a, ardından Hüseyin'e, ondan sonra da Hüseyin'in neslinden olmak üzere babadan oğula intikal ettiğini iddia etmişlerdir.
5. Meâd. Mu'tezile'nin "va'd vevaîd", Ehl-İ sünnefin "sem'iyyât" başlığı altında incelediği âhiret konuları, İsnâaşeriyye'-de "meâd" dönüş zamanı ve yeri kavramı içinde ele alınmıştır. Fırka, yaygın İs-lâmî anlayışa uygun olarak bu konularda Kur'an ve hadislerde yer alan açıklamalara inanmanın şart olup inkârının kişiyi küfre düşüreceğini bildirmiştir. Kıyamet bahisleriyle ilgili hususlarda İsnâaşeriy-ye'nin diğer itikadî mezheplerden ayrıldığı en belirgin nokta imametin önemini ortaya koyan rivayetlerin öne çıkarılmasıdır. Kabir sorgulaması içinde. "İmamın kimdir?" sorusunun bulunması, mahşerdeki geçiş yerlerinden birinin "velayet" adını taşıyıp buradan ancak on iki imama bağlılık gösterenlerin geçebileceği, sıratın "cehennem köprüsü" anlamının yanında "imamlar" mânasına da geldiği, Allah'ın, bu köprüden imamlara itaat etmiş kimselerin geçmesine izin vereceği 265 bunların bazı örneklerini oluşturur. Öte yandan İsnâaşeriyye şefaati de hak görür ve bu yetkinin Peygamber'in yanı sıra imamlara da verilmiş olduğunu kabul eder.
İsnâaşeriyye kelâmında sözü edilen beş iman esasından başka "rec'at", "bedâ" ve "takıyye" gibi bazı inanışlar da vardır. Sözlükte "dönmek, geri gelmek" mânasına gelen rec'at, on ikinci imamın ortaya çıkması döneminde zulme uğrayan Ehl-i beyt mensuplarıyla onlara zulmedenlerin diriltilip tekrar dünyaya gönderilmesi şeklinde anlaşılmıştır. İmamlardan nakledilen rivayetlere dayalı olarak benimsenen bu inanç, kimlerin ne zaman dirileceği konusunda bazı farklılıklar taşımakla birlikte ilk dönemlerden itibaren İsnâa-şeriyye eserlerinde yer almış, diğer mezheplerin tenkitleri karşısında âyetlerle desteklenmesine çalışılmış, giderek bazı âlimler bunun iman konusu olmadığını söylerken pek az sayıdaki âlim de buradaki dönüşün mehdinin ortaya çıkmasıyla her işin Ehl-i beyte rücû edeceği şeklinde anlaşılması gerektiğini kaydetmiştir. "Zahir olmak, daha sonra ortaya çıkmak" anlamına gelen ve aşırı Şiî fırkalarında, Allah'ın ilim ve iradesinde sonradan ortaya çıkan gelişmelerle değişmeler meydana gelebileceğini ifade eden bedâ anlayışı da İsnâaşeriyye'de imamlardan nakledilen rivayetler çerçevesinde benimsenmiştir. Tarih boyunca bu inancı aşın grupların telakkisine yakın biçimde anlayanlar bulunmuşsa da fırka âlimlerinin çoğunluğu bunu, insanlar tarafından vukuu beklenmeyen bir olayı Allah'ın yaratması ve O'nun kevnî olaylarda değişiklik yapması biçiminde yorumlamıştır. "Korunmak, sakınmak" anlamındaki takıyye insanın can ve mal korkusuyla gerçek inancını gizlemesi, muhalifi ve düşmanı ile aynı fikirde imiş gibi görünmesidir. Kaynaklarda takıyyenin vacip olduğu, bunu terkedenin namazı terkedenle bir olduğu, on ikinci imam zuhur etmedikçe takıyyeyi terkedenin İmâmiyye mezhebinden çıkacağı gibi birçok rivayet bulunmaktadır.
İsnâaşeriyye'nin yaygın telakkisine göre iman Peygamber tarafından getirilen hususları kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmekten ibarettir. Fırka bu tarife uygun olarak imanın artma ve eksilme kabul etmeyeceğini, ayrıca büyük günah işleyenin tasdiki devam ettiği için mümin olduğunu belirtmiştir.266 Bunların dışında, yöneltilen eleştiriler sebebiyle üzerinde çok durulmamakla birlikte fırkanın bazı kelâm kitaplarında, Ali'nin imameti hakkındaki nassa rağmen Ebû Bekir'e biat ettikleri için ashabın çoğunluğunun küfre düştüğü, ilk üç halifenin gâsıp olduğu, Hz. Ali'ye karşı savaşanların tekfiri, kurtuluşa ulaşacak fırkanın sadece kendilerinin olduğu gibi anlayışlar da vardır.
Allah'ın sıfatları ve kader mevzuunda Mu'tezile. genel anlamda nübüvvet ve mürtekib-i kebîre meselelerinde Ehl-i sünnetle benzerlikler arzeden, imamet konusunda ise Öteki Şiî fırkalarından ayrılıp kendine has görüşleri bulunan İsnâaşeriyye kelâmı itikadî mezhep mensuplarınca tenkide tâbi tutulmuştur. Eleştirilerin temelini fırkanın imamet görüşüyle bu görüşe bağlı olarak ortaya çıkan meh-dîlik, gaybet, rec'at, bedâ ve ashaptan teberrî gibi konular teşkil etmiştir.
Bibliyografya :
Hayyât. el-İnıişâr, s. 14; Eş'ari. Makâlât (Rit-ter), s. 31-44; Küleynî, el-üşûlmine'l-Kâfî, Tahran 1365 hş., tür.yer.; İbn Bâbeveyh, Risâietü'l-i'ükadâti'l-imâmiyye: ŞU-İmâmİyye'nin İnanç Esasları (trc. Ethem Ruhi Fığlah), Ankara 1978, tür.yer.; Şeyh Müfîd, Taşhîhü'l-iHikâdâti'l-İmâ-miyye, Beyrut 1414/1993; a.mlf., Eoâ^ılü'l-ma-kâlâL, Beyrut 1414/1993; Ebû Ca'fer et-Tûsî, el-İktişâd ftmâ yete'allaku bi'l-i'ükâd, Hecef 1399/1979, s, 84; Mîsem b. Ali b. Mîsem el-Balı-rânî. Kauaidü'l-me.râm fi ciimi'l-ke{âm (nşr. Ah-med el-Hüseynî), | baskı yeri yok] 1406 (Ma'tbaa-tü's-sadr); Îbnü'l-Mutahhar e!-Hillî. Keşfü'l-mu-râd fi şerhi Tecrîdİ'l-ı'Ükâd, Kum, ts. (Mekte-betül-Mustafavî), s. 288-313;a.mlf., el-Bâbü'l-hâdicaşer (nşr. Mehdî Muhakkik), Tahran 1365 hş., s. 9-25; Takıyyüddin İbn Teymiyye. Minhâ-cü's-sünne, Kahire 1409/1989; Haydar el-Âmü-lî. Camı'u't-esrâr (nşr. H.Corbin-Osman Yahya), Tahran 1368hş.; Feyz-İ Kâşânî, "ilmü'l-yakin. Kum 1358 hş.; Mahmûd Şükrî el-Âlûsî. Muhla-şarü't-Tuhfeti'l-İşnâ'aşçrİyye (trc Gulâm Mu-hammed b. Muhyiddin b. Ömer, nşr. Muhibbüd-din el-Hatîb), İstanbul 1396/1976; D. M. Donald-son. The Shi'iLe Religion, London 1933; Ca'fer es-Sübhânî, Me'âlİmü't-techîd, Kum 1400; a.mlf., et-Tevhtd ue'ş-şirk,\ baskı yeri yok] 1406/ 1985 (Müesseselü'i-fıkril-İslâmî), s. 21-36; a.mlf., Buhûş fi'l-milel ue'n-nihal, Kum 1413, VI, 243-429, 575-599; Acyânü'ş-Şfa, 1, 132-138; İbrahim el-Mûsevî ez-Zencânî. Akâ'idü'l-İmâmiyyeü'l-İşna'aşeriyye, Kum 1363 hş., tür.yer.; Ethem Ruhi Fığlalı. İmâmiyye Şîası, İstanbul 1984, s. 201-225; Muhammed Mâlullah, eş-Şfa ue tahrîfü'l-Kur'ân, Amman 1985; Cemâleddin Mikdâd b. Abdullah es-Seyyürî. İrşâ-dü'f-(â/ıöîn(nşr. Mehdîer-Recâî), Kum 1405, s. 436, 442; M. Momen, An Introducüon to Shi'i İslam, London 1985, s. 74-82; M. Rızâ el-Muzaffer, 'Aka'idü'l-İmâmiyye, Tahran, ts.; Hâşim Ma'rûf el-Hasenî, usûlü'L-teşeyyuc, Beyrut, ts. (Dârü'l-kalem); Abdülhüseyin Dest-gayb, en-Nübüuue oe'1-İmâme (trc. Ahmed el-Kabânçî). Beyrut 1408/1988; Seyyid Emir Muhammed el-Kâzımî. eş-Şî'a fi 'akâ'idihim ue ah-kâmihim,Beyrut 1413/1993; Avni İlhan, "Şia'da Usûlü'd-dîn", Milletlerarası Tarihte oe Günümüzde Şiilik Sempozyuma, İstanbul 1993, s. 409-433; Yusuf Şevki Yavuz, "imâmiyye'nin Usûlü'd-dîn'le İlgili Görüşlerinin Değerlendirilmesi", a.e.,s. 667-689; CevâdîÂmülî. ei-Teuhîd fı'i-Kıır'ân, Beyrut 1415/1994; a.mlf., el-'Akide rain hilâli'l-fıtra, Beyrut 1415/1994; M. Rızâ el-Ca'ferî, "el-Kelâm 'inde'l-İmâmiyye", Türâşünâ, sy. 30-31, Kum 1413, s. 144-299; Mazlum Uyar, "Gaybet Sonrası Şiî Kelâmının Teşekkülü ve Mu'tezile", İslâmiyât, 11/3, İstanbul 1999, s. 153-170.
Literatür.
İsnâaşeriyye, Şia'nın en yaygın ve etkili kolu olması sebebiyle geniş bir literatüre sahip olmuştur. Hakkında yazılan eserler bazan köke işaret etmek üzere "Şia" veya "Şif, bazan imamları benimsemeyi iman konusu haline getirdikleri için "İmâmiyye" veya "el-İmâmiyyetü'1-İsnâaşeriyye", bazan sadece "İsnâaşeriyye", bazan da fıkıhtaki kullanımıyla "Ca'feriyye" adıyla kaleme alınmıştır. Mezheple ilgili literatürü, İslâm tarihi ve mezhepler tarihi kaynaklarından başka adı geçen grubun temel İslâmî ilimlere dair telif ettiği eserler, hakkında yazılan reddiyeler ve şarkiyatçıların çalışmaları ile diğer bazı çalışmalar şeklinde gruplandır-mak mümkündür.
İslâm tarihi kaynakları, hem Şiî oluşuma yol açan vak'alar hem de on iki imamın hayatına dair önemli bilgiler vermektedir. Ebû Mihnef Lût b. Yahya'nın Malc-telü'i-Hüseyin'i, Nasr b. Müzâhim el-Minkarî'nin Vakcatü Şıffîn'ı ve Ebû Ha-nîfe ed-Dîneverînin el-AhbârU't-tıvâl'l günümüze ulaşan eserler olup ilkinde Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi ve ardından gelişen olaylar, ikincisinde Sıffîn Savaşı ve sonuçlan, üçüncüsünde ilk üç imam döneminde meydana gelen siyasî hadiseler anlatılmaktadır. Belâzürî'nin Ensâbü'l-eşrâf ında ilk dönem siyasî olayları, Yakübî'nin Tdrîh'inde onuncu imam Ali en-Naki'ye kadar gelen imamların hayatı, İbn Cerîr et-Taberî'nİn Târîhu'1-ümem ve'l-mülûk'ünde Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin dönemlerindeki gelişmelerle birlikte İmâmiyye hakkında sınırlı bilgiler verilmektedir. Şiî düşüncesine temayülü ile bilinen Mes'ûdî'nin MürûcÜ'z-zeheb'i ile et-Tenbîh ve'J-irşâcfında İmâmiyye Şîası ve on iki imamın hayatına dair açıklamalar yer almıştır. Ebü'l-Ferec el-İsfahâ-nî'nin Makâtiîü't-TâHhiyyîn'müe, Hz. Ali ile onun soyundan gelenlerin Emevîler döneminde ve Abbasî Halifesi Mukte-dir-Billâh devrine (908-932) kadar Abbasîler zamanındaki durumları, bunlardan öldürülenlerle ilgili haberler kaydedilmekte, haklarında yazılmış şiir ve mersiyelerden bahsedilmektedir. İzzeddin İbnü'l-Esîr, Ebü'l-Fidâ, Ebü'l-Fidâ İbn Kesîr, İbn Haldun ve Makrîzî gibi İslâm tarihçileri ise genellikle önceki kaynakların verdiği bilgileri tekrarlamakta, sadece İbn Haldun farklı olarak olayların sosyolojik tahlillerine girişmektedir.267 Öte yandan bu hususta müstakil eserler de kaleme alınmıştır. Nebîle Abdülmün'im Davud'un Neşietü'ş-Şîiati'l-İmâmiyye (Bağdad 1968), Abdullah Feyyâz'ın Târîhu'1-İmömiyye (Beyrut 1395/1975) ve Muhammed Hüseyin el-Muzaffer'in Târîhu'ş-Şîcas (Beyrut 1985) bunlar arasında sayılabilir.
İmâmiyye'ye mensubiyetleriyle tanınan Sa'd b. Abdullah el-Kummî'nin el-Makâ-lât ve'l-fırake (Tahran 1963) Hasan b. Mûsâen-Nevbahtî'nin Firaku'ş-Şra (Necef 1355/1936) adlı eserleri mezhepler tarihi alanında kaydedilmesi gereken ilk kaynaklardır. Birbirine oldukça benzeyen bu iki eserde yer yer diğer fırka ve mezheplere de temas edilmekle birlikte esas olarak İsnâaşeriyye'ye göre birinci imam Hz. Ali'den başlayarak on birinci imam Hasan el-Askerî'nİn vefatına kadar geçen süre içinde her imamın ölümünün ardından ortaya çıkan gruplar, bu grupların liderleri ve bazı temel görüşleri belirtilmektedir. Sünnî müelliflerden Ebü'l-Ha-san el-Eş'arî, Ebü'l-Hüseyin el-Malatî ve Abdülkâhir el-Bağdâdî'nin eserleri zikredilebilir.
Konuyla ilgili ağırlıklı literatür, muhtelif coğrafyalarda bizzat İsnâaşerî müelliflerinin başta tefsir, hadis, fıkıh ve kelâm olmak üzere çeşitli İsiâmî ilimlere dair telif ettikleri eserlerden oluşur. Bir taraftan giderek belirginleşen siyasî anlayışların akîdeleştirilmesi ve bunların dinin ana kaynağını oluşturan Kur'an'la temellen-dirilmesi, diğer taraftan bu ilâhî kitabın anlaşılması amacıyla çok sayıda tefsir usulü ve tefsir çalışması gerçekleştirilmiştir. Ulûmü'l-Kur'ân konularının her birine dair eser yazan müellifleri ve bunların eserlerini Muhsin el-Emîn kitabında sıralamaktadır.268 Doğrudan tefsir kaynaklarıyla ilgili olarak Tefsîrü'l-Hasan el Askeri, Muhammed b. Mes'ûd el-Ayyâşî"nin Teisî-rü'l-'Ayyâşî'si. Ali b. İbrahim el-Kummî'nin Tefsîrü'l-Kummî Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin 269 klasik dönemde en çok ilgi görmüş olanlardandır.270 Hemen her asırda örnekleri bulunan İsnâaşerî tefsirlerine dair Muhammed Ali Ayâ-zî, Arapça ve Farsça kaleme alınmış kırk kadar tefsir çalışmasını kaydetmiş 271 bunların müelliflerini ve takip ettikleri usulleri geniş şekilde tanıtmıştır.272 Ayâzî'nin listesinde yer alan son dönem tefsirlerinden Muhammed Hüseyin et-Tabâtabâî'-nin el-Mızân, Muhammed b. Habîb es-Sebzevârî'nin el-Cedîd îî teîsîri'1-Kur-Mn, Muhammed Takı" el-Müderrisî'nin
Min hüda'l-Kur'ân, Muhammed Hüseyin Fazlullah'ın Min vahyi'l-Kurân ve Hâşimî Refsencânî'nin Tefsîr-i Râhnümâ adlı eserleriyle Ayâzî'nin listesinde bulunmayan, Mekârim-i Şîrâzî'nin nezâretinde bir heyet tarafından yirmi yedi cilt olarak telif edilen Tefsîr-i Numûne'nin (Tahran 1374) isimlerini ayrıca anmak gerekir. Bu eserlerde, rivayet ağırlıklı olanlarda daha fazla olmak üzere âyetler on iki imamdan nakledilen sözlerle açıklanmış, âyetlerin tefsiri sırasında İsnâaşerî anlayışının pekiştirilmesi istikametinde bir yol takip edilmiştir.
Hz. Peygamberle birlikte on iki imamın söz, fiil ve takrirlerini de hadis kabul eden İsnâaşeriyye müellifleri ilk dönemlerden itibaren çeşitli rivayetleri toplamaya başlamış ve hadis koleksiyonları ile usul ve rical kitapları telif etmişlerdir. Hz. Ali'den on birinci imam Hasan el-Askeri'ye kadar derlenen hadis mecmuaları kabarık bir sayıya ulaşmış, bunlardan yararlanarak IV-V. (X-XL) yüzyıllarda Sünnîler'de Kü-tüb-i Sitte'nm önemine sahip dört temel hadis mecmuası ortaya konulmuştur. Küleynî'nin el-Kâlî, İbn Bâbeveyh el-Kummî'nin Men lâ yahduruhü'l-fakîh, Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin Tehzîbü'l-ahkâm ile bunun ihtisarı mahiyetindeki el-İstib-şdr'ından oluşan ve "kütüb-i erbaa" diye anılan bu eserler üzerine pek çok şerh, haşiye ve ta'likyazılmiştır.273 Bunlardan başka fakihler tarafından sıkça kullanılan üç hadis külliyatının ilki Feyz-i Kâşânî'nin el-Vâfî, ikincisi Hür el-Âmilî'nin Vesâ3i-lü'ş-Şîca ilâ tahsili mesâ'iîi'ş-şerî'a, üçüncüsü de Muhammed Bakır el-Mecli-sî'nin Şiî müelliflerine ait 400 kadar eserdeki rivayetleri bir araya getirdiği ansiklopedik Bihârü-envâr adlı çalışmasıdır 274Hadis usulü konusunda Ahmed b. Mûsâ b. Ca'fer, Ali b. Abdülhamîd el-Hasenî, Hüseyin b. Ab-düssamed el-Hârisî, Hasan b. Şehîd-i Sânî, Bahâeddin el-Âmilîgibi müellifler çeşitli eserler meydana getirmişlerdir.275 İlm-i rical alanında da birçok çalışma yapılmış olup günümüze intikal edenler arasında Keşşî'-nin Sünnî ve Şiî râvileri ihtiva eden Mûc-riîetü'n-nâkılîn, Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin aynı kitaptan Sünnî râvileri çıkararak oluşturduğu İhtiyâru mcfrifeü'r-ricâl, yine Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin kaleme aldığı Ricâlü't-Tûsîve Ahmed b. Ali en-Necâ-şî'nin Kitâbü'r-Ricâ] adlı eserleri zikredilebilir.276 Bunlara, XX. Yüzyıl âlimlerinden Abdullah Mâmekânî'nin Tenkihu'l makâî fî ahvâli'r-ricâl" ile 277 Ebü'l-Kâsım Hûyî'nin yirmi üç ciltlik Mıfcemü ricâli'l-hadîş'mı (Beyrut 1989) eklemekmümkündür.
İsnâaşeriyye ulemâsı fıkıh ve fıkıh usulü sahasında da zengin bir literatür oluşturmuştur. İmamların fıkıh meseleleriyle ilgili sözleri erken dönemlerden itibaren hadis cüzleri olarak derlenmiş, gay-betü's-suğrâ döneminde (874-941) fürû-i dînden bahseden eserler hadis mecmualarından ayrılmaya başlamış ve IV. (X.) yüzyıldan itibaren de müstakil eserler meydana getirilmiştir. Nitekim kütüb-i erbaa, el-Kâîî'nm akaide ayrılan bölümü hariç fıkıh konularına göre düzenlenmiştir. Bu arada Şeyh Müfîd ve öğrencisi Şerif el-Murtazâ gibi âlimlerle birlikte fıkıh usulü belirgin bir canlılığa kavuşmuş, Ebû Ca'fer et-Tûsî bu alanda önemli eserler kaleme almıştır. Onun fürû-i fıkha dairei-Mebsût'u (Tahran 1387, 1393) ve usûl-i fıkıhla İlgili 'Uddetü'l-uşûVü (Necef 1983) çok rağbet görmüştür. Muhakkik el-Hil-lî'nin kendinden önceki âlimlerin yazdığı fıkıh eserlerini yeniden tasnif ederek meydana getirdiği Şerâ'i'u'l-İslâm adlı eseri uzun müddet medreselerde okutulmuş, İbnü'l-Mutahhar el-Hillî'nin pek çok baskısı yapılan 278 Tebşıratü'l-müte'al-limîn îî ahkâmi'd-dîn'i de temel kaynaklardan biri olarak kullanılmıştır. Fıkıh tarihi alanında önemli yerleri olan Şehîd-i Evvel, Şehîd-i Sânî, Ahmed b. Muhammed el-Erdebîlî, Muhakkık-ı Sânî. Muhammed Emîn el-Esterâbâdî, Muhammed Bakır Bihbehânî ve Şeyh Murtazâ el-Ensâri gibi âlimler usul ve fürûa dair birçok eser telif etmişlerdir. Günümüz Ca'feri âlimlerinden Hüseyin Müderrisî Tabâtabâî kitabında başlangıçtan Hu-meynî'ye kadar 1177 fakih zikretmiş ve bunların usul ve fürûa ait eserlerini tanıtmıştır.279 Diğer taraftan mercüyyet müessesesinin gelişmesiyle birlikte mücte-hidler mukallidleri için İslâm ilmihali niteliğinde çalışmalar yapmışlardır. Genellikle "risale", "fetâvâ" ve "tavzîhu'l-mesâil" gibi adlarla anılan bu eserler ayrı bir literatür oluşturmuştur. Bunun yanında Muhammed Cevâd el-Mağniyye'nin, Ca'-ferî fıkhındaki ictihadlann dört Sünnî fıkıh mezhebinden birine tekabül ettiğini göstermek amacıyla kaleme aldığı el-Fıkh calâ mezâhibi'1-hams ile (Beyrut 1982) Ca'ferî fıkhına giriş mahiyetindeki Ebü'l-Fazl Ezzatî"nin An Introduclion to Shi'i Islamic Law and Jurisprudence (Lahore 1976) adlı çalışmasına da işaret edilebilir.280
Akaid ve kelâm sahasında İmâmiyye Şîası'na dair günümüze ulaşmayan ilk çalışmalar bir yana Küleynî'ye ait el-KöfT-nin ilk kitabı ile Şeyh Sadûk'un Risâle-tü'1i HiküdâVmı 281 en eski kaynaklar olarak zikretmek gerekir. Şeyh Sadûk'un öğrencisi Şeyh Müfîd'in, hocasının adı geçen eserinin şerhi olan Taşhî-hu'l'iHikad ile İmâmiyye Şîası'nın diğer mezhepler karşısındaki durumunu ele aldığı Evâ'ilü'I-makâlât'mm ayrı bir önemi vardır. Bu iki eser Hibetüddin eş-Şeh-ristânî tarafından bir arada neşredilmiştir (Tebriz 1363-1364). Şeyh Müfîd ile başlayan sistematik kelâmî eserler daha sonraki âlimler tarafından devam ettirilmiştir. Bu çerçevede, Şîa kelâmının imamet konusu hariç Mu'tezilî karakterde seyretmesinin öncülerinden Muhammed b. Ali el-KerâcikTnin Kenzü'l-îevo'id.282 EbûCa'-fer et-Tûsî'nin el-İküsâd 283 Meysem b. Ali el-Bahrânî'nin Kovâ'idü'l-merâm fîHlmi'l-keîâm 284 İbnu'1-Mu-tahhar el-Hillî'nin, Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Tecrîdü'l-ictikâd'ma yazdığı şerh olup ilim havzalarında ders kitabı olarak okutulan Keşiü'bmarâd üşerhi Tecridi'l-ftikâd (Kum 1377), Mikdâdb. Abdullah es-Süyürî'nin İrşâdü't-tölibîn 285 ve Feyz-i Kâşânî'-nin, konulan âyetler ve imamlardan nakledilen rivayetlerle ternellendirerek kaleme aldığı'İlmü'l-yakin 286 adlı eserleri zikredilebilir. Günümüzde kelâm konularına dair yapılan çalışmalar arasında Muhammed Rızâ el-Muzaffer'in lAkâ^idü'î-İmâmiyye'siyle 287 İbrahim el-Mûsevîez-Zen-cânî'nin birçok baskısı yapılan. Ard'i-dü'l-İmâmiyyeti'l-İşnâcaşeriyye'si 288 önemli sayılmıştır.
İsnâaşeriyye âlimleri temel İslâmî ilimlerden başka felsefe, tasavvuf, tarih, coğrafya, edebiyat, eğitim, astronomi gibi ilimlere dair geniş bir literatür meydana getirmiş olup bunlar biyografik ve bibliyografik eserlerde tanıtılmaktadır. Meselâ klasik dönemden Ebû Ca'fer et-Tû-sî, eî-Fihrist adlı eserinde (Beyrut 1403/1983) kendi zamanına kadar gelen 909, modern dönemden Muhsin el-Emîn ise Acy6nü'ş-Şî'a'da yaklaşık 13.000 âlimden ve bunların eserlerinden bahsetmektedir. Ayrıca İmâmiyye Şîası âlimlerinin İslâmî ilimlerle ilgili telifatını Hasan es-Sadr Te'sîsü'ş-Şî'a liûmi'l-lslâm adlı eserinde etraflıca ele almıştır. Her biri müstakil bir ilim dalıyla ilgili olmak üzere kitabını on dört bölüme ayıran Sadr her bölümü üç kısma ayırmış olup bunlarda söz konusu ilmin kurucusunu, bu alanda ilk eser veren Şiî müelliflerini ve ilk dönem Şiî âlimlerinin yaptığı çalışmaları zikretmektedir. Kitabın, temel İslâmî ilimleri Şiîler'in kurduğu iddiasını temellendirmek amacıyla Cemel ve Sıffîn savaşlarında Hz. Ali'nin yanında yer alan bazı âlim sahâbîlere Şiî kimliği nisbet etmek gibi ideolojik bir yönü varsa da büyük öneme sahip olduğu şüphesizdir. Müellif bu eserini eş-Şîa ve fünûnü'l-İslâm adıyla ihtisar etmiştir. Seyyid Âsâr Abbas Rızvî de eserinin girişinde İsnâaşeriyye Şiîligi'-nin tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi temel İslâmî İlimlere dair ortaya koyduğu çalışmaları başlangıçtan X. (XVI.) yüzyıla kadar sıralamaktadır.289 İmâmiyye müelliflerinin eserlerini tanıtan en hacimli kitap ise Âgâ Büzürg-i Tahrânî'nin ez-Zerîca ilâ leşânîfi'Ş'Şfa'sıdır. Yirmi beş cilt olarak basılan kitapta 290 53.510 eser tanıtılmaktadır. İsnâaşerî müelliflerince hazırlanan ansiklopedilerden Ahmed Sadr, Kâmurân Fânî, Bahâeddin Hürremşâhî'nin editörlüğünde yayımlanan Farsça Dâ3i-retü'l-mafârif-i Teşeyyu altı cilt halinde basılmıştır (Tahran 1369-1376). Hasan el-Emîn tarafından neşredilen beş ciltlik Dâ:'iretü'l-mar'âriîi'l-İslâmiyyeti'ş-Şî'iyye ile (Beyrut 1410/1990) Muhammed Hüseyin el-Hâiri'nin on sekiz cilt halinde kaleme aldığı Dâiretü '1-mtf arifi'ş-Şfiyyeti'l-'âmme (Beyrut 1413/1993) adlı Arapça ansiklopediler ise kolektif bir çalışmanın ürünü olmadıkları için öncekinin çok gerisinde kalmıştır. Ayrıca Şiî kültürüne ağırlık veren Dâ^iretü'1-mcfârif-i Büzürg-i îslâmî'yi de burada zikretmek gerekir. Kâzım Musevî Bücnûrdî'nİn baş editörlüğünü yaptığı, Tahran'da neşredilen bu ansiklopedi titiz bir çalışmanın ürünüdür.
İsnâaşeriyye'nin başlangıçta siyasî sebeplerle ortaya çıkmasına rağmen giderek inanç ve ibadet konularında kendine has anlayış ve fikirler benimsemesi başta Ehl-i sünnet olmak üzere diğer kesimlerin dikkatini çekmiş, hakkında birtakım reddiyeler kaleme alınmış, böylece ayrı bir literatür oluşmuştur. Kâtib Çelebi, ilk dönem Mu'tezile âlimlerinden Bişr b. Mu'temir'iner-.fted'aie'r-flû/izaadlı bir eserinden bahsediyorsa da 291 bu kitap günümüze kadar gelmemiştir. Zamanımıza intikal eden ilk reddiyelerden biri yine bir Mutezile âlimi olan Câhiz'in el-'Osmdniyye'sidir. Şîa'-nin, Hz. Ali'nin Resûlullah'tan sonra en faziletli kişi olduğu yolundaki görüşünün reddedilip ilk üç halifenin savunulduğu kitap Abdüsselâm Muhammed Hârûn tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1374/ 1955). İsnâaşeriyye "ye yönelik eleştiriler içeren eserler daha çok Ehl-i sünnet âlim-lerince kaleme alınmıştır. Bu âlimler, ya telif ettikleri diğer eserlerin içinde veya müstakil kitaplar hazırlayarak söz konusu grubu tenkit etmişlerdir. İbn Abdürab-bih'in el-'İkdü'l-ferîd'ûe, İbn Hazm'ın el-Faşl'da, Ahmed Emîn'inPecrü'i-İs-lâm, puha'l-İslâm ve Zuhrü'l-İslâm'-da Şîa'ya yönelik eleştirilen birinci türe örnek teşkil eder. Ayrıca burada kelâma dair kaynaklan da hatırlatmak gerekir. Muhtemelen IV. (X.) yüzyıldan itibaren kaleme alman Sünnî kelâm eserlerindeki imamet bahisleri, aşırı Şiî fırkalarla birlikte daha çok İsnâaşeriyye'nin siyasî görüşlerinin tenkidi mahiyetindedir. İsnâ-aşeriyye'yi reddetmek amacıyla yazılan müstakil eserlerden bazıları oldukça şöhret bulmuştur. İbn Hacer el-Heytemî'nin eş-Şavâciku'I-muhrika adlı eseri 292 Osmanlı âlimlerince ilgi görmüş olup bazı yazma nüshaları İstanbul kütüphanelerinde mevcuttur.293 Bu alanın en meşhur kitabı ise İmâmiyye'nin yegâne hak mezhep olduğunu iddia eden İbnü'l-Mutahhar el-Hillî'nin Minhâcü'1-kerâ-me'sini eleştirmek amacıyla İbn Teymiy-ye tarafından kaleme alınan Minhâcü's-sünne"dir. Birkaç defa basılan bu hacimli esere 294 Muhammed Mehdî el-Kazvînî Minhâcü'ş-şerî'a ii'r-red calâ İbn Teymiyye adıyla bir reddiye yazmışsa da (Necef 1346) bu çalışma yetersiz kalmıştır. Abdülazîz ed-Dih-levfnin Tuhîe-i İşnâ 'Aşeriyye'si bilhassa Hint alt kıtasında çok yayılmış, eser daha sonra Mahmûd Şükrî el-Âlûsî tarafından ihtisar edilerek Arapça'ya çevrilmiştir 295 Diğer bir reddiye Mûsâ Cârullah'ın eî-Veşî'a fînakzi 'a ŞîVsı olup (Kahire 1403) müellifin İran ve Irak'a yaptığı seyahatlerden sonra kaleme aldığı eser, Şîa'nın Ehl-i sünnet'ten ayrıldığı itikadî ve fıkhı konuların tenkidini içermektedir. Esere İmârniyye âlimi Muhsin el-Emîn Nakzü'l-veşî'a ev eş-Şfa beyne'î-hakâ'ik ve'1-evhâm adıyla bir reddiye yazmıştır (Beyrut 1403/1983). Ayrıca İmâmiyye'nin imamet, Kur'an, sünnet, Ehl-i beyt. takryye vb. konulardaki görüşlerinin her biriyle ilgili müstakil eserler yazan ve bunlardan bazılarının birçok baskısı yapılan 296 İhsan İlâhî Zahîr'i de zikretmek gerekir. Öte yandan 1979'da İran'daki İslâm devriminden sonra İran Şiîleri'nin görüşlerini reddetmeye yönelik birçok kitap hazırlanmıştır. Gerek müstakil eserler gerekse çeşitli kitapların içinde ayrı bölümler halinde İsnâaşeriyye Şîası'nı reddeden âlimler ve bunların çalışmaları ile söz konusu eserlerde ileri sürülen görüşlerin değerlendirilmesi Abdülhüseyin Ahmed el-Emî-nî'nin el-Gadîr adlı hacimli kitabı içinde yer almaktadır.297 Kendisi de el-Hutûtü'l-Carîza (Kahire 1407) adıyla bir reddiye yazan Muhibbüddin el-Hatîb, bu hususta kaleme alınan eserlerin bir kısmını Muhtaşarü't-Tuhfeti'l-İşnâ'aşe-riyye'nin (Kahire 1387) mukaddimesinde zikretmektedir.
İslâm tarihinin ilk dönemlerinden itibaren İsnâaşeriyye'nin Önemli bir yerinin bulunması ve belli coğrafyalarda siyasî hâkimiyet kurması dolayısıyla şarkiyatçılar da bu mezhebe ilgi duymuş ve birtakım çalışmalar ortaya koymuşlardır. İsnâaşeriyye Şiîliği hakkında bazı diplomat, seyyah ve tüccarların notlarından oluşan iik yazılar Safevî Devleti'nin kurulmasından itibaren görülmeye başlamış, XIX. yüzyılda Joseph Arthur, James Morier. Gobineau. Alfred von Kremer gibi yazarlar Önemli bilgiler aktarmışlardır. Bu yüzyılın ikinci yarısından sonra bazı İmâmiy-ye âlimlerinin eserlerinin neşriyle birlikte daha sağlıklı bilgiler ortaya çıkmış, ardından Ignaz Goldziher, Louis Massignon ve Rudolf Strothmann gibi âlimler değerli eserler meydana getirmişlerdir.298 Bunların içinde, uzun süre Şiî bölgesinde kalıp orijinal kaynaklan incelemek suretiyle titiz bir çalışma yapan Dvvight M. Donaldson'un The Shi'ite Reîigion adlı eserini ayrıca zikretmek gerekir (London 1933). Arapça'ya da çevrilen kitap derli toplu bilgiler ihtiva etmektedir. Bati'da Henry E. Corbin ve VVilferd Madelung gibi şarkiyatçılar konuyla ilgili araştırmalarına devam ederken İran'da İslâm Cumhuriyetİ'nin kurulduğu 1979 yılından sonra âdeta bir yayın patlaması olmuş, kitap, makale ve tez çalışması olarak birçok araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda İran'ın geçmişiyle İsnâaşeriyye Şiîliği'nin imamet, gaybet, ictihad, merci-i taklîd, velâyet-i fakı'h gibi konularına ağırlık verilmiştir. Bu çalışmaları gerçekleştiren ilim adamları içinde N. Calder, J. Calmard, Etan Kohlberg, A. J. Nevvman, Abdülazîz Abdülhüseyin Sachedina'nın isimlerini zikretmek gerekir.299
İsnâaşeriyye'nin çeşitli bölgelerdeki mensuplarından bahseden eserlerden John Norman Hollister'nin The Shi'a of lndia'51 ile (London 1979) Seyyid Âsâr Ab-bas Rizvî'nin A Socio-lnteilectual His-tory of the îsnâ 'Ashari Shi'is in in-dia'sı 300 Hindistan'daki İsnâaşerî Şiîliği hakkında geniş bilgiler içermektedir. Shi'ism and Sociaî Pro-testadlı kitapta ise 301 mezhebin İran, İrak, Afganistan, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Lübnan gibi ülkelerdeki durumuyla ilgili olarak kaleme alınan makaleler toplanmıştır. Ayrıca Irak Şiî hareketlerinden söz eden Joyce N. Wiley'in The Islamic Movement of IraqiShi'os (Colorado 1992) ve Nakash Yizthak'ın The Shi'is of !raq (Newlersey 1994) adlı eserleri de burada kaydedilmelidir.
Türkiye'de de İmâmiyye Şîası'na dair birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu hususta ilk akla gelen isimlerden biri kendisi de aynı mezhebe mensup olan Ab-dülbaki Gölpınarlfdır. Gölpınarlı Mü 'minlerin Emiri Hz. Ali islanbul 1978 On-dört Masum: Uz. Peygamber, Uz. Fâ-tımave Oniki İmâm (İstanbul 1979); Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şîî-lik (İstanbul 1979) adıyla üç önemli eser telif etmiş. Hz. Ali'ye atfedilen Nehcü'l-belâğayı Türkçe'ye çevirmiştir (İmâm-ı Ali Buyruğu: Hahc al-balâga, Hutbeleri, Mektupları, Hikmetleri ue Şiirleri, İstanbul 1958]. Bunun yanında Muhammed Hüseyin Kâşifülgıtâ'dan tercüme ettiği Ca'ferî Mezhebi ve Esasları, Yeryüzü ve Hüseyn'in Toprağı ile (İstanbul 1960) Muhammed Rızâ el-Muzaffer'den çevirdiği Şîa İnançları da (İstanbul 1978) kayda değer kitaplardır. Türkiye'de Hüseyin Yeşil, Selahattin Özgündüz, Şir Ali Bayat, Bayram Ali Tunç gibi İsnâaşeriyye mensuplarının Ca'ferî fıkhına göre bazı İbadetlerle ilgili olarak yaptıkları amatör çalışmalar da mevcuttur. Üniversitelerde de mezhebin tarihi, inanç ve ibadetine dair yüksek lisans ve doktora seviyesinde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. İlyas Üzüm'ün İnanç Esasları Açısından Türkiye'de Ca'ferîlik 302 ve Mazlum Uyar'ın İmâmiyye Şiası'nda Ahbârilik 303 adlı doktora tezleri bunlar arasında sayılabilir.
Kendileri de İsnâaşerî oldukları halde mezhebi sorgulayan âlimlerden Mûsâ el-Mûsevî ile Ahmed el-Kâtib de bazı çalışmalar yapmışlardır. Mûsâ el-Mûsevî, eş-Şîca ve't-taşhîh ile (Los Angeles 1987) eş-Şarhatü'l-kübrâ (Los Angeles 1991) adlı eserlerinde İsnâaşeriyye Şiîliği'nin imamlar döneminde yaygın İslâmî anlayışa yakın bir çizgiye sahipken zamanla bozularak başta imamet olmak üzere takıyye, gaybet. rec'at, bedâ, humus, ezan gibi konularda aslî hüviyetini kaybettiğini ileri sürmektedir.304 Ahmed el-Kâtib, Tetavvurü'l-fikri's-siyâsî eş-Şîcî mine'ş-şûrâ ilâ velâyeti'l-fakih (London 1997) isimli çalışmasında aynı sorgulamayı mezhebin siyasî düşüncesi hakkında yaparak zaman içinde bu konudaki kırılmaları göstermiştir.
Bibliyografya :
İbnü'n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd). s. 223-227; Keşfü'z-zunün,], 554; Brovvne. LHP.l, 207-235; Storey. Persian Literatüre, IV, 353-411; Brockelmann. GAL,l, 195-197; II, 211-214; M. Hüseyin ez-Zehebî. et-Tefsîr ue'l-müfessirûn, Kahire 1381/1961, II, 42-234; Sezgin. GAS, I, 524-552; Nebîle Abdülmün'im Dâvûd, fieş'etü'ş-Şfati'l-İmâmiyye, Bağdad 1968, s. 3-12; Habî-bullah Azîmî. Fihrist-i Nüshayı Hatü-yi Kitâb-hane-iMiUî-yiîrân,TabTd,n 1977; Hasanes-Sadr, Te'stsü'ş-Şıca U-'utûmi'L-İstâm, Beyrut 1401/ 1981; a.mlf.. eş-Şî'a ue fünûnü'l-İslâm, Beyrut, ts. (Matbaatü1-keffâh),s. 41-42;^cyânij^-Şî'a, I, 121-194; Âgâ Büzûrg-i Tahranı, ez-Zerî'a ilâ lesâmfi'ş-Ş'fa, Beyrut 1403/1983, I, 113-119; II, 319-341; Y. M. Nawabi. A Blbliography of Iran, Tehran 1984; 1. P. Petrushevsky. İslam in /ran(trc. H. Evans). London 1985; S. A. A. Rizvi. A Socio-lntetlectual History ofthelsnâ 'Ashari Shi'is in india, Canberra 1986, 1,94-137; E. Kohlberg, "Western Studies of Shi'a İslam", Shi'ism, Resistance and ReuoluÜon (ed. M. Kramer), London 1987, s. 31-44; Abdülhüseyin Ahmed el-Emînî, et-Gadtr fı'l-Kitâb ve's-Sünne, Tahran 1366 hş., III, 77-333; VVahidAkhtar. The Eariy Imâmiyyah Shi'ite Thinkers, New Delhi 1988;a.mlf..ııMajorShiıİThinkersoftheFifl.h/ Eleventh Century", al-Tawhid, İV/4, Tehran 1987, s. 97-114; Şahruh Ahavi, İran'da Din ue Siyaset (trc. Selahattin Ayaz), İstanbul 1990, s. 94-103; !. K. A. Howard. "Shi'i Theological Literatüre", Religion, LearningandScien.ee in the cAbbasİd Period (ed. M. |. L. Young v.dğr.), Cambridge 1990, s. 16-32; Ca"fer es-Sübhânî, Buhüs ft'l-milel üe'n-nihat.Kum 1413.VI, 525-603; Mohammed Haroon. Muslims of Indİa, Delhi 1992, s. 37; S. R. Silverburg. Middle East Bibliography, London 1992, s. 174-185; R. Strijp, Cultura! Antropologu of the Middle East, Leiden 1992, s. 38-40; M. Ali Ayâzî. el-Müfessirûn, Tahran 1373 hş., tür.yer.; W. Ma-delung, "Some Nol.es on Non-Ismâîli Shi'ism in the Magrih", SU, XLIV (1976). s. 87-97; M. Ali Amir-Moezzi - Sabine Schmidtke. "Twelver-Shi'itte Resources in Europc", JA, CCLXXXV/ 1 (1997), s. 73-122; İlyas Üzüm. "Sünnîlikten Şiîliğe, Şiîlikten Sünnîliğe Geçen İki Müellif ve Eserleri", İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 1, İstanbul 1997, s. 189-202; Ebü'l-Kâsım Gürcî, "Uşülü'1-fikh", Da'iretü '1-ma'ânfİ't-İslâmİyye-ü'ş-Şî'iyye, Beyrut 1410/1990, IV, 112-126; M. Yaşar Kandemir. "Hadis", Di A, XV, 38-40.
Dostları ilə paylaş: |