uşaklarından (B.: Çâmiç Ağa, cild ;7, sayfa
3700); bu delikanlının Çamiç Ağaya hizmeti
Bulgaryalı ibrahim atMda diğer bir çırak ile
aynı zamana rastlamişair ki şâir ustası tarafın
dan, yıllarca sonra şu manzume île nâtirlanniiş-
dır : '... i:; - ' -;ı ? '•-' "••'
Yâri gaarmı enisim-hem çırağım yâyejnın.
• Cennet kaçkını güzel Bursalı Dilâverim
tynebey Hamamında dellâk şakirdi iken Geldi yanımda ,plduıpırak o gül pîrehen •:
Bursamn şeftalisi dutları kestanesi ,
Şöhretinden biri de nevcivan mestânesi,...-..
Yüzbin içinde birdir Dilâvere gelince
Öyle nakış yapukda rastlamadım bir gence
Fûeti siyah içrs sebîkei sîm iken - ; ••-.-,--:'
Kahvehanemde oldu bir sereri süz efken "
Al çebkenje poturla şahin başında dal fes - : • •• Hizmet ider yüzünde rengi hicab. al canfes -
.:Nâlinin tasmaları al kadife aynalı Ea)em kalem parmaklar sünnet üzre kınalı
Kaddi şimşâdı ile reftân levendâne Şeker dilden güftân dökülür dâne dane
Târih
Hizmetime geldikde İynebey'den ol mâhım Sevincimden havaya atmış idim külahım Ol şebçerâğı hüsne mücevher gerek târih : «Bursalı Dilâverim hem çırağım hem şâfeım»
1315 (M. 1897-1898) ;
ANSİKLOPEDİSİ
DİLÂVER (Cezayirli Hüseyin) — Onye-dinci asır sonu ile Onsekizinci asır başında hattatlarından; büyük yazı üstadl arından Derviş Alinin kölesi idi (B.: Ali, Derviş; cild 2, sayfa 612); nereli olduğu bilinmiyor, önce adı sâdece Dilâver idi; bir çocuk iken hizmetine girdiği Derviş Alinin yanında yıllarca canla başla çalışmış, o hizmetlerine 'mükâfat olarak da üstad tarafından kendisine yazı san'atı öğ-retilmişdi; fakat Dilâver, bileğine o altın sanat bileyziğini de takarak «sahibi cevher bir er» olunca «Karârı firara» tebdil ederek îstanbulda üstadının ve sahibinin yanından Ceza-yire kaçmış, orada Hüseyin takma adı ile yine takma Elcezâirî (Cezayirli) künyesi almış, pek kısa bir zaman sonra Cezayirin en sonra Cezâ-yirden Mısıra geçerek Kabarede yerleşmiş, orada da yıllarca namlı bir hattat olarak yaşamış ve hicrî 1125 (milâdî 1713) de vefat et-
mişdir.
Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtin
DİLÂVER (Dellâk Yamağı) _ 1886 yılında Cerrahpaşa Hamamında 16-17 yaşlarında dellâk yamağı Hafikli bir oğlan olub bir gece hamama gelen bir Özbek dervişinin, belindeki altın kemerine tamah ederek öldüren Dellâk Davud'a bu cinayetinde yardım etmiş ve muini kaatil olarak îdâma, îdâma bedel de -onbeş sene prangabendliğine mahkûm olmusdur (B,: Cerrahpaa Hamamı Cinayeti).
İstanbul Ansiklopedisinde bu maddenin muharriri 1881 de doğmuşdür; çocukluğumdan hatırladığım ilk büyük vak'a semtimiz olan Cerrahpaşada bu hamam cinayetidir; hamamdan çıkarılıp «Adam öldürmüşdüf!..» diye karakola götürülürken gördüğüm dellâk yamağı Dilâverin sîmâsı ile kıyafetini hiç unutmadım: başında ağabâni sarılı püskülsüz bir fes, sırtında kırmızı basma mintan, üstünde mor kadife bir yelek, belinde beyaz kuşak, bacaklarında kara potur-don, yalın ayak ve çıplak ayaklarında da takunya vardı; uzunca boylu ve veçhen çok dilber bir gene idi.
Aradan yıllar geçdi,'yüksek tahsilimi Mülkiye Mektebinde tamamladım, memuriyet -ile taşrada dolaşmaya başladım. 1909-1910 arasında Erzincanda mutasarrıf vekili olarak bulu-nuyoıdum, Munzur Dağlarında dolaşan Saçlı Dilâver adında bir Bakîden sık sık bahsediliyordu, ve «Cana kıymaz, sâdece soyar..» deni-
DİLÂVER (Dellak Yamağı)
liyordu. Kazayı teftişe çıkdım, bir gece Kemah'ın bir köyünde misafir oldum. Benim nıu-tr^sarrıf olduğumu öğrenince -köylüyü -bir ^telâş- aldı, muhtarı sıkışdırdım, meğer şakî Saçlı Dilâver köyde imiş, köylünün telâşı da haydudun bana bir zararı dokunması ihtimâli imiş. Her ne sebebden ise kan dökmeyen bir adamı şekaavet yolundan döndürmek ümidi ile muhtara : «Git, hangi evde ise bul, ve benim köyde olduğumu, kendisi ile konuşmak istediğimi söyle!., o buraya gelmekden korkar ise, ben oraya yanıma jandarma almayıp tek başıma giderim...» dedim. Kaçmaya kalkarsa vurulabileceğini anlamış, gelsin demiş, gittim, ve karşımda Cerrahpaşa Hamamı Cinayetinin muîni kaatili dellâk yamağını görünce hayretler içinde kaldım. Kırk yaşına gelmiş, fakat sîmâsı hiç değişmemişdi. Erzurumlu kıyafetinde idi ve esvabları yeni idi, ayaklarında yün çorab ve .çarık vardı ,ve sakalı matruş olduğu halde papaz gibi uzun saçları vardı. Yanında bir de, Kastamonu taraflarının kılık kıyafetinde, fakat üstü başı dökülmüş pelâspâre hâl'nde 19-20 yaşlarında'ter bıyık bir zeberdest delikanlı hay-dud çömezi vardı. Ben de o zaman, yapısı ufak tefek, çelimsiz, 28-29 yaşlarında bir istanbul genciyim; ikisi de hürmetle elimi öpdüler. Bir merhabadan sonra damdan düşer gibi:
— Dilâver Ağa, sen hiç îstanbulda bulundun mu?., diye sorunca şaşırdı.
—• Beyim, bulundum ama bu sual .neden
icab etti?., dedi, ve «Sen dışarı çık!..» diverek
çömezini odadan çıkardı. . . _ :
Hamam cinayetini anlattım .,inkâr etmedi. O kötü gene olduğunu itiraf etti ve acı hayat hikâyesini şöylece anlattı:.
«Beyim., sen hamam çıplağı tüysüz bir oğlanın zindana girmesi ne demekdir bilir misin?, Ben Sinop Zindanında zincirlere vurulmuş haydudlara tam onbeş sene köçeklik ettim, zehir içip kan kusdum... zindandan çıkdığımda memleketde bir kız sevdim, istedim, vermediler, o kızın sevdası ile dağa çıkdım, bir daha inmedim..»
Haydud çömezi oğlan sığırtmaç imiş; ayaklarıma kapanarak kurtarmam için yalvardılar; «Sen şimdi dağdasın,, benim köyde olduğumu öğrenip şu oğlanı gönderdin, devlet babadan aman istedin, ben oğlanı alır,,yarın Erziııcana
DÎLÂVEE (Hamamcının)
— 4560 —
istanbul
DlLÂVER (Kasımoğlu)
— 4561 —
işportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Bir dâvûcB şada haylaz Henüz nevhat taze palaz Rûyi ahmer yalaz yalaz İşportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Gümüş topuk simin bilek Tığ gibi şehbaz civelek İşmarı aklım celerek İşportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Eller vurur iken dümtek İstedim de pâyin öpmek Makbûline geçince pek İşportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Hele çakub bir kaç kadeh Hicabın da attı o meh Mahmurlaşdı çeşmei siyeh İşportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Mestânelik hâli şirin Ol haletin şerhi derin Tatturdü lebi kevserin İşportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Lütfü ihsan idüb bize Şahin başın koydu dize Nâmin de söyleyim size işportacı Dilâvere Ol filemi sebânede Verdim gönül meskhânede
Vâsıf HiÇ
DÎLÂVER (Kasımoğlu Mestâne) _ Onye-
dinci asır sonlarında İstanbulda, kısa bir zaman için büyük şöhret sahibi olmuş hamam dellâkı bir delikanlı; anonim bir mecmada kısa hal tercemesi şöyle tesbit edilmişdir: «Bur-
götürürüm, sen buradan ayrılmazsın, bir haftaya kalmaz jandarma kumandanı gelir, ona teslim olursun, üst tarafını bana bırak» dedim.
Saçlı Dilâver Erzincana getirilince adı Hasan olan çömezi ile beraber kasabanın tek fotoğrafçısı bir ermeniye resimlerini çekdirdim, resimleri koruyucu bir yazı ile Erzurum Valisi Celâl Beye gönderdim; tstanbuldan bir ce-vab gelinceye kadar da saçlarını kesdirip çö-meziyle beraber hapsettirdim. Bir buçuk ay kadar sonra affı irâdesi geldi, Dilâveri mutasarrıflığa hademe olarak aldım. Kaderin kötü ve kirli yollara atarak bir muîni kaatil sıfatı ile gene yaşında zindana kadar sürüklenen bedbaht bir insan kurtarılmış oldu. Bir müddet sonra Erzincana Esad Rauf Bey adında bir mutasarrıf geldi, vekâletim sona erdi. Yeni mutasarrıf beyin ilk işi de hayduddan hademe olmaz diyerek Dilâveri kovmak oldu. Adamcağız yine bana sığındı; bu sefer eline bir mektub vererek îstanbulda ticâretle meşgul Sezai Bey adında bir mekteb arkadaşıma yolladım.
1886 da hissesine düşecek bir para için korkunç bir cinayete yardım eden Dilâver 1929 da Sezai Beyin icâbında kasa anahtarlarını teslim ettiği namuslu bir adam olarak altmış yaşında
öldü.
Reşad MİMAROĞLU
DİLÂVER (Hamamcının) — 1885 ile 1890 arasında Üsküdarm Divitciler sandığı uşaklarından namlı tulumbacılarından bir delikanlı; o devirde avam arasından sivrilip zengin olmuş kimseler, yine o tabaka arasında tulumbacılığa veya pehlivanlığa hevesli gençleri himaye ederler, para sıkıntısı çekdirmeyerek hevesli oldukları yolda şöhrete ulaşmalarını sağlarlardı; bu tulumbacıyı da uzun zaman Salacak ve Salıpazarı deniz hamamlarını kurub işletmiş Divitciler Sandığı reisi Yıkıcı İshak'ın büyük kardeşi Keskin Hurşid himaye ettiği için ona nisbetle Hamamcının Dilâver diye anılırdı; gaayetle dilber, yakışıklı bir gencdi; bıçkın meşreb, ilsiislü gezer, boyunbağlı, bastonlu, mavi gözlüffü (B,: Baston; Boyunbağı; Mavi gözlük), apiko delikanlı idi. Aşağıdaki muhayyer köçekçe onun şanında olub bir zamanlar ilk iki mısrası herkesin ağzında dolaşırdı; Şarkıyı yazan ve belki de besteleyen Hüznı'nin kim olduğunu bilemiyorum:
Çıkalım Bağlarbaşına Mailim samur kaşına Yaraşmış şahin başına Elde gümüşlü kırbacı Eğri fesli tulumbacı
Koşarlı ayağı güzel Yangıncı uşağı güzel Tırabulus kuşağı güzel At narayı acı acı Eğri fesli tulumbacı
Gel sineye ayvazım gel At vahşeti haylazım gel Bıçkın civan şehbazım gel Gözüm nuru başım tacı Eğrf fesli tulumbacı
Salacakda kurmuş hamam Al futayla o gül endam Dolaşırken dayanamam Sensin gönül ibtihâcı Eğri fesli tulumbacı
Şirin adı Dilâverdir Sahi hûban semenderdir Hüzninin bahtı yaverdir Alır gttzellerden bacı Eğri fesli tulumbacı
Hamamcı Hurşid gümrük hammalUğından türemiş, iri yan, sırım gibi bir herif di, bıçaksız dolaşmaz kaldırım kabadayılarındandı, bir akşam Salıpazanndaki hamamı kapadıkdan sonra kendi ayarında ve meşrebinde adamlarla içki sofrası kurmuş, gece yarısından sonra da denize girmişler, fakat Hurşid bir dalmış, bir daha çıkmamış. Mezkûr deniz hamamında daha önce ve sonra da böyle esrarlı ğlüm vak'aları olmuşdur. Hamisinin ölümünde yirmi yirmibir yaşlarında bir gene olan Dilâver vak'adan pek az sonra hamamcının dul karısı ile evlenmiş-dir.
Vâsıf HiÇ
DtLÂVER (İşportacı) — 1885 ile 1890 arasında Mahmudpaşa Çarşısı işportacılarından güzelliği ile şöhret bulmuş bir delikanlıdır; o zamanlar işportacıların hemen hepsi mûsevî, ermeni ve rum azınlıklarından iken aslı Kayserili olan Dilâverin o yıla ilk atılan Türklerden biri olması da, güzelliğinin yanında şöhretinin diğer bir sebebidir. O tarihlerde Emrah
ANSİKLOPEDİSİ
adında Erzurumlu kalender bir saz şâiri, (bu zâti 1845 de vefat eden Ezurumlu büyük halk şâiri Emrah ile karışdırmamalıdır). Bayazıdda Büyük Çatal Handa bir oda tutmuş ve odasını saz meşkhânesi hâline getirerek etrafına esnaf şehbazlarından saz heveslisi sekiz on nefer delikanlı toplanarak, meşkhâne, her akşam kurulan bir de işret sofrası ile, «aşk olmayan yerde meşk olmaz» sözüne uyularak bir kalenderhâ-ne olmuşdu (B.: Emrahın Meşkhânesi); işte o meşkhânenin saz, türkü, divan, semai, koşma heveslisi talebeleri terzi, kunduracı, terlikci, marangoz, yorgancı vesaire esnaf çırak ve kalfaları arasına İşportacı Dilâver de katılmışdı. Emrahın meşkhâne-kalenderhânesi, devrin rind ve kalender meşreb üdebâ ve zürefâsınm, hüner erbabının da toplandığı bir yer olmuş ve iyşü nûş ile, saz ile, söz ile, aşk ve meşk ile hayli âlemler yapılmış, bu cünbüşler iki sene kadar devam etmişdir; 1889 da bir hafiyenin saraya, Sultan Abdülhamide verdiği bir jurnal üzerine meşkhâne kapatılmış. Emrah da memleketi tarafına sürülmüşdü. Tophane ketebesin-den Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzi de Çatal Han meşkânesinin müdavimlerinden olub İşportacı Dilâveri bu münasebetle tanımış, sevmiş, ve delikanlının birden nazarı dikkati çekerek şöhretine sebeb olan şu manzumeyi yazmış-dır:
Kazayı aşk geldi sere
Göz takıldı geysûlere ;
Saz evinde bir servere
işportacı o dilbere
Ol âlemi sebânede
Verdim gönül meşkhânede ; ,. -•;' ~ '
Toplanmış cümle güzeller ! Okunur türkü gazeller İnler iken sazda teller İşportacı o dilbere Ol âlemi sebânede Verdim gönül meşkh&aede
Cümle esnaf şehbazları
Mahbubların aşkbazları
Aldıkda ele sazlarfı
işportacı o dilbere
Ol âlemi sebânede t
Verdim gönül meskhânede
Güzellerin şehdânesi
Hem gaayçtle şûhânesi
Şuhierin levendânesi ' ,'"
DtLÂVER (Laz)
-, 4562 t-t
İSTANBUL
ANSÎKLOPEDİSİ
— 4563 —
DİLÂVER (Mestahın)
savîdir, Kasımoğlu dirler Zeynîlerden (Zeyni-ler, bu ismi taşıyan meşhur bir tekkeye nisbet-le Bursanın eski bir semtinin adı). Eyyamı sa-bâvetinde Kayağanda (Bursada Kayağan Çarşısı Hamamında) soydular, dellâkı pak zeyni-ne koydular. Tahtı kadîmin (Bursanın) ehli hava (serseri meşreb) yiğitlerinden İsmîl Cebe (İsmail Çelebi) duyub alub Sobran'a kaldırub (Sobran Bursanın dağ mesiresinden) ve dahi Alimest'e vardı (Ali Mest Tekkesi Bürea civarı dağlarında bir bektâşi tekkesi), âsıkaane mestâne can sohbetleri olmuş ki Mestâne Di-lâver dedikleri ondan kinayedir. Badehu bir tarik ile (İstanbula) getirdiler. Kebir Çardaklıda (Kadırgada Çardaklı Hamamda) nam ve şan buldu. Dili uşşâkı leylü nehar çarhı felek var döndürür sankim fırtınaı kasımdır. Cellâdı bî aman çeşmi âhû, zeri hâlis ül ayar tâki ebru, damla yakut habâb pehlû, hem dahi garki nur eyler hammâml şem'i kâfur misal endamı, desti zergeri muhabbetde geçmiş haddeden, fûtei siyah içre ol sîmin beden, kâ'bı muşâşaın bûs ider çimşir îiâlini erîkei lâhut ki nümayişine gökde melekler nıebhût, Mestâne Dilaver nû-ri hâver misal tulü ile derîcei halvetde fûtei gülgûn çatub nâlin kilid asub pay i billurun muhkem basub uslu âdâb üzere sînei uşşâka kise urdukda kolun itse kemend (yıkadığı) ol mürde bîçâre taze can bulmuşa döner. Amma Mestâne Dilaver şihâbı sâkıb (gök yüzünde yıldız uçması denilen sür'atle akar gider ışık) olub sadrı sabık Kadı Ali Paşa aşıklarından (Kadı Ali Paşanın derviş kılık kalenderlerinden) sâbıkaa hamamı mezkûrun > hammâlan destebaşısı (B.: Külhan beyleri; Destebaşı) Tırıl Baba dedikleri bir sihir idüb Dilâveri Belg-rad taraflarına aldı götürdü sene bin yüz üç cemâzıyelevvelinde (şubat 1692) ki gaayetle şiddeti şitâ hüküm ferma idi». Bibi.: Tenbihül-ukuul.
Muzaffer ESEN
DİLÂVER (Laz) — 1885 ile 1890 arasında Cibâli yangın tulumbası uşaklarından: ve. Cibâ-li İskelesinin tek çifte dolmuş kayıklarında işler" şehbaz bir kayıkçı civanı olup bütün emsali gibi kara donlu, kara mintanlı, kara puşulu, yalın ayak, yarım pobuçluy koşarlı, uçarlı, pırpın haylaz delişmen oğlan iken Ayvansaray'-daki yalısında oturan ve Çeçen Paşa Kızı denilen, kırklık bir ; kibar yosmanın oynaşı olmtş, hanımefendi tarafından geceleri yalıya, alın-
maya başlamış, aslında ise uygunsuz takımından olduğu için, sonu Çeçen Paşa kızının himmeti ve. oğlana aşırı muhabbeti ile tatlıya bağlanmış bir büyük soygun, korsanlık macerası'' nm da kahramanlarından olmuştur.
Laz Dilâveri Cibâli meyhanelerinde çok yakından tanımış Üsküdarlı alk şâiri Tophane ketebesinden Âşık Râzi bu haylaz gencin macerasını şöylece anlatıyor :
«Pırpırı oğlan yalıya gece yarısından sonra kayıkla gider, paşa kızı da maşukunu yalının alt katında mahremi dadısının .odasına pencereden alırmış. Fakat bıçkın oğlan yobazlık edip aç gözü dâima parada ve . hediyede, muhabbet adına bildikleri de başka yollarda olduğundan hanımı öpmek sevmek şöyle dursun kendisini dahi nigâra okşatmaz, sevdirmez imiş. Oğlanın bu haylaz cefâsına .tahammülü kalmayan hanımefendi nihayet bir gece çapkını-kovmuştur. " :;-. ; , ..
«O tarihlerde Haliç korsanlarından ve lâz eşkıyasından pelidi yezid bir Pazarlı Harun vardır ki Kayıkçı Dilaver bu şakının bıçağı altındaki tayfalarından biri, ve Pazarlıkın gayetle makbulü olduğundan onu diğer tayfası gibi tehlikeli işlere koşup götürmez: imiş, Dilâ-verin Çeçen Paşa Kızı ile olan macerasını da bi-lirmiş, oğlan yalıdan kovulunca başbaşa vermişler ve yalıyı soymak için bir oyun hazırlamışlar. Dilaver bir yolunu bulmuş, «Ben ettim, sen etme...» diyerek kendisini hanımına af ettirmiş. Bir gece paşa kızı yosma harum kayıkçı civanı ile muradı üzere muhabbette; iken Korsan Harun ile üç şerir ayakdaşı, güya mahalleliden adamlarmış gibi kayıkla gelerek aynı pencereden yalıya girmişler ve paşa kızı kibar fahişeyi sözde oynaşı kayıkçı civanı ile basmışlar. Dilaver talimli, kadın şaşkın, korsanların ayaklarına kapanıp yalvarmaya başladıklarında Harun:
— Hanımefendi., ırzını bizden satın almaktan gayri halâs yolu yoktur!., demiş.
«Çeçen Paşa Kızı ile kılavuz dadı hâtûn yalıda yükte hafif bahada ağır ne var ise korsanlara vermişler. Fakat Korsan Harun ile adamları Ayvansaraydaki yalının altından ayrılır ayrılmaz deniz polisi tarafından yakalanmışlar. Harun, Dilâverdeh hiç bahsetmeyerek Çeçen Paşa Yalısını soyduklarını itiraf etmiş, polis yalıya müracaat ettiğinde ise, Çeçen Paşa Kızı hâlâ mahallenin külhanbeyleri tarafın-
dan basıldığını zannettiği için, şaşırmış, ne diyeceğini bilememiş, «Yanlışlık olacak, bizim yalıya hırsız, ^korsan girmiş değildir, bir şeyim çalınmadı!...» demiş. Polis işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlamış, ve Çeçen Paşa Yalısını göz hapsine almış. Soygun vakasından sonra Kayıkçı Dilaver ayağını yalıdan kesmiş ise de hanımefendi de hasret ateşi gün günden zi-yâdeleşerek bıçkınını yine paralar, hediyeler vadi ile yalıya getirmiş, ama delikanlı kayıkla gelip de pencereden içeri girerken polis tarafından yakalanmış, zâten uygunsuz olarak bilindiğinden karakolda dayağa yatırılırica macerasını başından sonuna kadar bülbül gibi anlatmış, Çeçen Paşa kızının kırmızı gömleğinin yeni yakası da meydana çıkmış, lâkin hanımefendinin küçük kız; kardeşi haremi hümayun saraylılarından olduğu için vakanın namus tarafı örtbas edilmiş, Dilaver de Korsan Harının tayfası olarak tevkif edilmiş. Bu sefer yosma hanımefendi zabtiye nâzın paşanın ayaklarına düşmüş, oynaşı kayıkçıya nikâhla varacağını söyleyerek tulumbacıyı kurtarmış, daltaban oğlan da paşa yalısına iç güveyisi olarak girmiş. Bir gün Dilâvere sormuş, bu nikâh .işi bidayette niçin olmadı demiştim, «Hanımım teklif etti, ben çapkınlık ettim, razı olmadımdi..» demişti. Korsan Harun bu vakadan sonra Yemene asker olarak gönderilmiş, iki sene kadar sonra oradan kaçarak yine ,Ayvansaraya gelmiş, fakat geldiğinin tezin de.Hıdır adında on-beş yaşlarında bir lâz çocuğu tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür, bu cinayet için Hıdi-rın para ile tutulardı korsanı Düâver hesabına öldürdüğü söylendi idi..»
Aşağıdaki semaî, bu macerayı nakleden
Âşık Râzi tarafından Çeçen Paşa Kızının ağ
zından hezel yollu yazılmıştır :
SEMAİ :
Nâmın Dilaver, henüz hat âver
Siyehpuş servet, gönül pek. sever
Ayaklar eller, müşekkel dilber
Gamzesi gammaz, mürâhik canbaz
Yalı uşağı ipden kuşağı Yalın ayağı, yahn yanağı Elde bıçağı, yok solu sağı
Din imâm az, gözü kanlı lâz •-'.'"
Semtin Cibâli, kibardan hâli Eclâf emsâlijCümle ehâli ,, Tulumbacı mı eyledim vali Gel itme sen naz, ey şûhi tantıaz
" Ey şûhi dilbaz, şehlevend şehbaz, Hem bülend avaz bir hümâ pervaz, Gaayetle kurnaz, 'serkeşçe bir az, Teşfîrin niyaz, eyleriz bu yaz,
Âfeti cansın, gaayet yamansın, Sahi bütansın, hem bî amansın, Çatılar yakansın, evler yıkansın, Pırpırı haylaz bir deli poyraz,
Görüp sen mâhı, şaşırdım râhı Gönül penâhı kayıkçı şahı Gel alma ahi, çoktur günâhı
Yalıya bu yaz, gel ey servinaz
Hanımdan davet, kasdi muhabbet Ey melek suret, terk eyle vahşet Gamzenle dâd et, nigârı şad et Ey hümâ pervaz, ey şûhi şehbaz
Kara don mintan, serpuşun kara '••' Kara kâkülün düşür kaşlara Düşüb yalvara, kız ayaklara Aman ey Ayvaz, sikirdim palaz
•Bu Çeçen Kızı, damla sakızı . Seher yıldızı, altın yaldızı Pek çekmez nazı, hünkâr baldızı Yola gel biraz, bıçkınım yobaz.-
Yüreğin yağı, olmasun ağu -Sen lâz kopuğu, gülle topuğu •Var ile yoğu, köhne kayuğû Bir dahi anmaz, kesersin ayaz
Vâsıf HÎÇ
DÎLÂVER (Mestamn) — 1317 (1899-1900) _de Üsküdarda Rumeli muhacirlerinden Mes-tan Ağa adında fakir bir seyyar berberin oğlu ondakuz yaşında gaayetle dilber bir delikanlı idi. Tütün kaçakçılığı yoluna sapdı. Büyük bir kaçakçı şebekesinin malı olarak Merdiven Köyünde yâhud İçerenköyünde birine teslim edilmek üzere Lefkeden üç at yükü tütün getirirken oranın rumları atlı bir ulak çıkarıp reji kolcularına ihbar etmesi için Büyük Bakkal Köyü papazına haber yollamışlar, papazın ihbarı üzerine de üç nefer hırvat kolcu, kaçakçıların dâima tercih ettikleri yolda, Şamandıra ile Sarıgaazi arasında Saz Deresi üzerindeki harab köprüde pusu kurmuşlar. Dilaver geceleri yol alır, gündüzleri 'ıssız dere yataklarında,
ÖİIiÂVER (Laz)
-r 4562 v-r.
İSTANBUL
ANSlKLOPEDİSİ
_ 4563 —
DİLÂVER (ftfestamn)
savîdir, Kasımoğlu dirler Zeynîlerden (Zeyni-ler, bu ismi taşıyan meşhur bir tekkeye nisbet-le Bursanın eski bir semtinin adı). Eyyamı sa-bâvetinde Kayağanda (Bursada Kayağan Çarşısı Hamamında) soydular, dellâkı pak zeyni-ne koydular. Tahtı kadîmin (Bursanın) ehli hava (serseri meşreb) yiğitlerinden İsmîl Cebe (ismail Çelebi) duyub alub Sobran'a kaldırub (Sobran Bursanın dağ mesiresinden) ve dahi Alimest'e vardı (Ali Mest Tekkesi Burea civarı dağlarında bir bektâşi tekkesi), âsıkaane mestine can sohbetleri olmuş ki Mestâne Di-lâver dedikleri ondan kinayedir. Badehu bir tarik ile (İstanbula) getirdiler. Kebir Çardaklıda (Kadırgada Çardaklı Hamamda) nam ve şan buldu. Dili uşşakı leylü nehar çarhı felek var döndürür sankim fırtınaı kasımdır. Cellâdı bî aman çeşmi âhû, zeri hâlis ül ayar tâki ebru, damla yakut habâb pehlû, hem dahi garki nur eyler hammâmı şem'i kâfur misal endamı, desti zergeri muhabbetde geçmiş haddeden, fûtei siyah içre ol sîmin beden, kâ'bı muşâşaın bûs ider çimşir nâlini erîkei lâhut ki nümayişine gökde melekler mebhût, Mestâne Dilâver nû-ri hâver misal tulü ile derîcei halvetde fûtei gülgûn çatub nâlin kilid asub pay i billurun muhkem basub uslu âdâb üzere sînei uşşâka kise urdukda kolun itse kemend (yıkadığı) ol mürde bîçâre taze can bulmuşa döner. Amma Mestâne Dilâver şihâbı sâkıb (gök yüzünde yıldız uçması denilen sür'atle akar gider ışık) olub sadrı sabık Kadı Ali Paşa aşıklarından (Kadı Ali Paşanın derviş kılık kalenderlerinden) sâbıkaa hamamı mezkûrun > hammâlan destebaşısı (B.: Külhan beyleri; Destebaşı) Tırıl Baba dedikleri bir sihir idüb Dilâveri Belg-rad taraflarına aldı götürdü sene bin yüz üç cemâzıyelevvelinde (şubat 1692) ki gaayetle şiddeti şitâ hüküm ferma idi». Bibi.: Tenbihül-ukuul.
Muzaffer ESEN
Dostları ilə paylaş: |